Albani Ebu Gudde Karşılaşması
Elbânî ile Ebû Gudde Arasında Geçen Mülâkat
(Haberi ve konuşmayı tashih ve teyit eden: Üstad Riyâd Cenzirlî)
Şeyh Elbânî’yi, Halep’ten muhaddis ve hadis usûlünde derin bir âlim olan Şeyh Abdülfettâh Ebû Gudde tartışmaya çekti. Aralarında bir mülâkat cereyan etti. Bu konuşmayı, vefatından önce Şa‘bân ayında Medîne-i Münevvere’ye geldiğinde bana bizzat aktaran kardeşim Şeyh Muhammed Munîr rahmetullahi aleyh şöyle nakletmişti:
Riyad şehrinde onunla karşılaşıp tartıştı. Şeyh Abdülfettâh kendisine sordu:
– Sen muhaddis misin, hadis ilminde bir âlim misin?
Elbânî cevap verdi:
– Hakkımda öyle söylüyorlar.
Şeyh tekrar sordu:
– Peki, sen isnadları kimden aldın, hangi âlimlerden rivayet zincirini elde ettin?
Elbânî dedi ki:
– Kitaplardan.
Bunun üzerine Şeyh Abdülfettâh:
– Bu mümkün değildir! Muhaddis olabilmek için rivayetleri hadis ehli olanlardan almak gerekir. Kim onları ehillerinden almazsa, muhaddis sayılamaz, dedi.
Sonra ona yöneldi ve şöyle dedi:
– Sen nahiv, sarf ve diğer ilimlerde de âlim misin? Öyleyse bize Sahîh-i Buhârî getirin.
Sahîh-i Buhârî getirildi. Şeyh Abdülfettâh, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gazvede ashabına söylediği şu mânadaki sözün bulunduğu yere açtı:
“Gidin ve ervi‘û (yavaşlayın, dinlenin).”
Kitabı Elbânî’ye vererek dedi ki:
– Bu hadisi bize oku.
Elbânî okumaya başladı. “Ervi‘û” kelimesine gelince “ervá‘û” diye yanlış okudu (hemzeyi fetha ile).
Hâlbuki “ervá‘û” (fetha ile) “dört ayak üzerinde yürüyün” demektir; kesra ile “ervi‘û” ise “dört kişi hâlinde yürüyün” mânasına gelir.
Bunun üzerine Şeyh Abdülfettâh ona:
– Yeter artık! Sen dört ayakla yürüyorsun! Ey dört ayakla yürüyen, cehlin kâfî! Git önce dili öğren, ondan sonra hadisle meşgul ol! Sen nereden çıktın da çağının eşsiz âlimi oldun? dedi.
Fakat Âl-i Suûd’un hadis ilminden anlayan kimseleri olmadığından, Elbânî’yi bir müddet İslâm Üniversitesi’nde hadis hocası yaptılar.
Öğrencilerine söylediği sözlerden biri şuydu:
“Eğer elimden gelseydi, Resûlullah’ın kabrini Mescid-i Nebevî’den çıkarır, yeşil kubbeyi de yıkardım.”
Onun talebelerinden biri de, 1400 hicrî senesinin başında sabah namazında silahları cenaze tabutları içinde içeri sokarak Harem-i Şerif’i basan ve “Mehdî” kıyamını çıkartan Cüheymân’dı. Kapılar kapatılmış, talebelerinden biri “Mehdî” adıyla biat talep etmiş, sonuçta dört bin hacı ve umreci hayatını kaybetmişti.
Bundan sonra Elbânî bu fitneden ötürü Ürdün’e sürgün edildi. Fakat insanlar hâlâ ona aldanıyorlardı; çünkü “insanlar hükümdarlarının dini üzeredir.”
Bu meselede Şeyh Abdülfettâh, Şeyh Abdullah Serrâcuddîn el-Halebî, ve nihayet günümüzde Medîne-i Münevvere’de yaşayan, onun talebesi muhaddis Şeyh Muhammed Avvâme de konuşmuş ve Elbânî için:
“Elbânî İslâm ümmetini böldü.” demiştir.
Ebû Yâsir el-Arabî’nin Yazısı
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’ta sevgili kardeşlerim,
Benim her hangi bir kimseye saldırmak âdetim değildir; daima herkesin görüşüne, onlara katılmasam da hürmet ederim. Fakat bu mesele öylesine yaygınlaştı ki artık emanete riayet gereği, hakikati söylemenin vaktidir. Çünkü iş, çok tehlikeli bir noktaya ulaşmıştır.
Söz konusu ifade şudur: “Hadisi Elbânî sahih saydı veya zayıf gördü.”
Hatta bazıları Elbânî’yi dokuz büyük imamdan biri sanar hale geldi! Halbuki o 1999 yılında vefat etmiş bir kişidir.
Meseleye Dönüş
İnternette çokça karşımıza çıkan bu ifade “Elbânî sahih dedi.” Oysa Elbânî ne muhaddisti, ne de bir tek rivayeti Resûlullah’a isnadıyla ezberlemişti. Diyelim ki muhaddis olsaydı bile, sahih veya zayıf hükmünü vermek ona düşmezdi. Çünkü hadisleri sahih ya da zayıf sayma yetkisi muhaddise değil, hâfıza aittir. Hâfızlık ise ilmî rütbe bakımından muhaddislikten üstündür.
Muhaddis rivayetleri isnadlarıyla ezberler; hâfız ise buna ilâveten bütün râvîlerin durumlarını, tabaka tabaka bilir.
Elbânî ise, sahihle zayıfa hükmetmeye kalkıştı. Ehliyetli olmadığı için kimi zaman zayıf hadisi sahih, kimi zaman sahihi zayıf saydı.
Benim için ne zaman “Elbânî sahih dedi” ifadesini görsem, kendi kendime sorarım: “Büyük hâfızlardan, mesela İmam Tirmizî’den daha mı üstün ki hadisi sahih sayıyor veya reddediyor?”
Bir Teşbih
Bu durumu çağımızdan bir örnekle açıklayayım: Bir tıp profesörü hastayı muayene eder, onda ağır bir hastalık tespit eder ve acilen ameliyat edilmesi gerektiğini söyler. Ardından bir tıp öğrencisi çıkar ve “profesörün dediği doğru değil” der.
Acaba biz öğrencinin sözünü, profesörün sözünden daha güvenilir kabul eder miyiz? Elbette hayır!
Hadis ilmi hakkında bugün yapılan budur. Hatta iş, daha da tehlikeli boyuta vardı: “ed-Direrü’s-Seniyye” sitesinde bazı hadislerin râvî zincirini kaydeden büyük hâfızların isimleri silinmiş, onların yerine Elbânî’nin adı yazılmıştır!
Doğru Tutum Nedir?
Eğer bir kimse: “Elbânî sahih dedi, ne dersiniz?” diye sorarsa, cevap şudur:
Böyle bir ifade ancak şu şartla söylenebilir: Elbânî kendi isnadlarıyla Resûlullah’a ulaşan yeni bir hadis kitabı telif etmiş olsun. Kendi kitabında yer alan hadisleri sahih veya zayıf diye ayırsın.
Ama kalkıp da sahih ve zayıf hükmü vermiş olan imamların kitaplarına girip onların hükümleriyle çekişmek, rivayet ve isnad ilmiyle alay etmektir.
Bu yazının amacı Elbânî’ye hücum etmek değil, hakikati ortaya koymak ve işlerin geldiği noktayı göstermektir. Çünkü bu iş dindir; dininizi kimden aldığınıza dikkat edin!
Özellikle sosyal medyada, WhatsApp gruplarında dolaşan hadis görsellerinin neredeyse hepsinde “Elbânî sahih dedi, zayıf dedi” ifadesi bulunuyor.
Tehlikeli Bir Örnek
Beni bu yazıyı aceleyle kaleme almaya sevk eden şey, bir kardeşimizin sayfasında gördüğüm paylaşımdı. Orada bir hadis yer alıyor ve altında “Elbânî sahih dedi” notu düşülmüş. İnsanlara da bu “sünnetle amel edin” çağrısı yapılıyordu.
Hadis şu mealdeydi: “Secdeden kalkarken hamur yoğuran kimsenin oturuşu gibi kalkmak.” Böylece hem hadis imamlarının görüşleri hem de Müslümanların asırlardır uyguladığı namaz şekli terk edilerek, bütün ümmetin namazı “sünnete aykırı” sayılıyordu!
Bu durumda tek diyeceğimiz: Hasbunallâhu ve ni‘me’l-vekîl.
Son Söz
Şeyh Elbânî rahmetullahi aleyh’in sayısız vehimleri vardı. Bazı hadisleri sahih veya zayıf sayarken ortaya koyduğu şey, çirkin bir bid‘at idi. Buna bir de öncekilerin -tenkid imamlarının- söz ve uygulamalarından gafleti eklenince, iş daha da vahimleşti.
Nitekim eskilerin dediği gibi:
“Bir kimse kendi alanı dışında konuşursa, garâib işler çıkarır.”
O hâlde dikkat edin ey Allah’ın kulları! Eğer bu paylaşımı doğru bulursanız, Elbânî’nin adını silip, hadisi çıkaran asıl hâfız ve muhaddisin adını yazın. Aksi hâlde, İmam Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî gibi büyük muhaddislerin isimleri zamanla unutulacak! Halbuki ümmet ve âlimler, asırlar boyunca onları anmış, onları aşmamıştır.
Ayrıca, Resûlullah’tan gelen hadisleri ihtiva eden resimlerin ve yazıların çoğunda “Elbânî sahih dedi” ifadesi vardır; bu konuda da dikkatli olun.
Allah’ım! Bize faydalı olanı öğret, öğrettiğinle bizi faydalandır, ilmimizi, amelimizi ve din anlayışımızı artır.
Ve son duamız: Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Elbânî’nin Gelişi ve Ardından Ortaya Çıkan Fitneler
Riyâd Cenzirlî – 25 Şubat 2023
Allah’ın Selâmı Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun.
Elbânî geldi, beraberinde fitneler de geldi; insanlar, önceden sükûn ve ittifak içinde iken ihtilâf şiddetlendi.
Ben her iki şeyhe de yetiştim, ikisiyle de Mekke’de görüştüm. Ondan önce Halep’te iken Elbânî’nin tâbîlerini tanıdım. Onların neler yaptığını gördüm: Cemaatle namaz kılanlara muhalefet ediyorlar, saf düzeninde ayaklarını aşırı açıyor, ellerini göğüslerinin yukarısına koyuyor, nefisleri kabarık bir hâlde duruyorlardı. Halep’te Elbânî’nin en büyük destekçisi Şeyh Nesîmî idi.
Halk huzur ve huşû içinde namaz kılarken, onlar ayaklarıyla, dirsekleriyle rahatsız ediyor; taşlaşmış, donuk tartışmalarıyla insanların üzerine gidiyorlardı. Dinin ruhunu bilmeyen, yalnızca metnin dış yüzüne yapışan; ne mânâ, ne te’vil, ne illet, ne de dil bilgisi gözeten bir anlayış… Birini görürsün: “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki…” der; hâlbuki tahâretin en basit şartlarını dahi bilmez.
Elbânî ve tâbîleri yalnızca nassın zahirinde kalmakla yetinmiyor, muhaliflerini hedef alıyor; mezhep imamlarının görüşlerine bağlı olanlara ağır sözler sarf ediyorlardı. Hâlâ gençliğimde Halep’te onların bir yazısına rastladığımı hatırlıyorum. Şâfiîler’in bir hükmüne dair şöyle demişlerdi:
“Bu ancak bir Şâfiî veya bir köpeğe câizdir.”
Bu söz beni son derece incitmişti ve zihnimden hiç silinmedi.
Bizim, mezheplerine bağlı ve kadîm tahsil usûllerini muhafaza eden âlimlerimiz, Elbânî’nin ilmini tanımadılar; zira o, ezberlemiş değildi, ilmi şeyhlerden almış da değildi. Yalnızca kitap okuyor ve naklediyordu. Buna ilâveten Arap da değildi; Arnavutluk’tan göç etmişti. Ben kendisiyle Mekke’de görüştüğümde hâlâ Acem aksanı dilinde idi; tıpkı İranlıların peltekliği gibi. Arapça’ya vukufu yoktu.
Şu da bir hakikattir ki, onun kadar hadis kitaplarıyla meşgul olan olmamıştı. Gayretliydi, sabırlıydı, daima hadis kaynaklarını mütalaa ediyordu. Fakat usûl-i hadis ilmini okuyup okumadığını bilmiyorum.
Davetini ve kitaplarının yayılmasını, Beyrut’ta meşhur bir yayınevi sahibi desteklemişti; Dımaşklı, Âl-i Dervîş’tendi. Elbânî’nin eserlerini basan oydu. Sonra vefat etti. Uzun bir yoldaşlıktan sonra aralarında, zannederim telif ve neşir hakları sebebiyle, yani dünyevî bir mesele yüzünden ihtilâf çıktı.
Âlimler Elbânî’nin ilmî derecesi hususunda ihtilafa düştüler: Kimi destekledi, kimi reddetti, kimi de ortada kaldı. Ben, Şeyh Ali Tantâvî’den bizzat işittim:
“Hadiste ilmi vardır; bizim diyarda bu zamanda onun gibi kimse yoktur.”
Veya buna yakın bir söz söyledi. Bölgeyi belirtti, fakat bütün İslâm âlemi için böyle bir hüküm söylemedi.
Şeyh Saîd Tantâvî ise onun ilmine güvenmezdi. Ondan bir hâtırasını işittim: Bir gün Şam’daki Emevî Câmii’nde Elbânî ile birlikte hadis okuyorlarmış. Müezzinlik ile ilgili hadise gelmişler:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Bilâl’e “Kalk, ezan oku!” buyurmuş. Metinde şöyle geçiyordu: “Bilâl Kâbe’nin kapısının üzerine çıktı ve ezan okudu.”
Şeyh Saîd hemen Elbânî’ye:
“Dur! (Zira Şeyh Saîd titiz ve zekî idi.) Bunu bize açıkla; nasıl yani kapının üstüne çıktı?” dedi.
Elbânî:
“Yani kapının üzerine, başka nasıl olabilir?” diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Saîd ona:
“Hayır, yanlış! Zira Arapça’da ‘alâ bâbi’l-Ka‘be’ demek, kapının tepesinde değil, kapının yanında, önünde demektir.” diye açıkladı.
Elbânî ise bu açıklamaya şaşırmış ve itiraz etmişti. Şeyh Saîd bana bu vakayı bizzat anlattı ve Elbânî’nin Arapça’nın mânâlarını bilmediğini gösterdiğini söyledi.
Onun hadisleri sahih sayma veya zayıf görme hususundaki yöntemine de pek çok kimse itiraz etti, bozukluğunu ortaya çıkardı. Belki bunların en meşhuru Ürdün’de yaşayan, Âl-i Sakkâf’tandı. Onun iki veya daha fazla ciltlik bir kitabı vardı. Kendi kütüphanemde bulunuyor ama şu an yanımda değil. O kitapta hadisleri tek tek takip etmiş ve Elbânî’nin hatalarını göstermişti.
İşte Elbânî’nin hâli böyleydi.
Şeyh Abdülfettâh ise tahkik ehli, titiz, âlimlerin usûl ve ahlâkına bağlı bir zattı. Yolu Elbânî’nin yoluna tamamen muhalifti. Hatta denebilir ki Elbânî’nin ilmî bir yöntemi yoktu; yalnızca nakille meşguldü.
Mektubunuzda zikrettikleriniz, Elbânî ile Abdülfettâh arasında geçenler, tamamen doğru ve herkesçe bilinen, tevatür derecesine ulaşmış hâdiselerdir. Kırk sene, belki daha da öncesine uzanır. Ben gençliğimde dahi bunları biliyordum.
Ayrıca, Elbânî’nin “sahih” kaydı düşmesi meselesine gelince: Buhârî’den, Müslim’den veya diğer büyük muhaddislerden bir rivayet nakledildikten sonra “Sahih kıldı Elbânî” denmesi, bu büyük âlimlere karşı küçültücü bir ifâdedir. Bundan kaçınmak gerekir.
Lâkin günümüz yazarları işin kolayına kaçıyor, yalnızca “Sahih kıldı Elbânî” demekle yetiniyorlar. Bazen bizler de kolaylık olsun diye -tasvip kastı olmaksızın- aynı ifadeyi kullanabiliyoruz. Allah bizleri bağışlasın.
Allah hepsine rahmet etsin. Herkes yolunu ve yöntemini bilir; dilediğini seçer. Allah bizleri affetsin, hak yolunu aydınlatsın ve o yolda daim kılsın.
Üstad Riyâd Cenzirlî 25.02.2023 Konya
الحوار الجاري بين الألباني وأبو غدة
(صحح وأيد الخبر والحوار الأستاذ رياض جنزرلي)
الشيخ الالباني ناقشه الشيخ عبد الفتاح ابو غدة الحلبي المحدث والعالم الاصولي في علم الحديث صار بينهم محاورة نقلها اخي الشيخ محمد منير رحمه الله قبل وفاته في شهر شعبان عندما قدم الى المدينة المنورة قال لي بالحرف الواحد
تناقش معه في مدينة الرياض
قال له الشيخ عبد الفتاح هل انت محدث وعالم بعلم الحديث
فرد قائلا: هكذا يقولون؟
فقال له: انت على من تلقيت الاسانيد من اي العلماء
فقال: من الكتب
فقال له: هذا لا يكون محدثا مالم ياخذ من اهل الحديث من لم يتلقاه عن أهله
فهل أنت عالم بعلم النحو والصرف وباقي العلوم لو سمحتم هاتوا لنا صحيح البخاري
فأتوا بصحيح البخاري
ففتح الشيخ عبد الفتاح على حديث في احدى الغزوات قال رسول الله صل الله عليه وسلم للصحابة بما معناه اذهبوا و اربعوا بالكسر
فاعطا الكتاب للألباني وقال له اقرا علينا هذا الحديث
فبدأ الألباني بقراءة الحديث ووصل الى كلمة اربعوا فقال: أَربعوا بفتح همزة الالف
ومعنى اربعوا بالفتح بان امشوا على اربع ولكن بكسر همزة الالف بمعنى امشوا اربعا بالعدد
فقال له كفى انت تمشي على أربع كفاك جهلا يامن تمشي على اربع إذهب وتعلم اللغة وبعد ذلك اشتغل بالحديث فمن أين طلع فلتة عصره
لكن آل سعود ليس لديهم من يعرف علم الحديث فوضعوه مدرسا لمادة الحديث في الجامعة الاسلامية لفترة من الزمن
ومن جملة ما كان يقول للطلاب (لو كان يطلع بايدي لأخرجت قبر الرسول من الحرم ولهدمت القبة الخضراء)
وكان من تلاميذه جهيمان الذي افتعل قصة المهدي في راس السنة الهجرية 1400 هجري عندما استحل الحرم عند الفجر بادخال الاسلحة بتوابيت الاموات وقاموا باغلاق ابواب الحرم وطلبوا مبايعة احد طلابه باسم المهدي المنتظر وراح ضحيتها 4000 حاجا ومعتمرا
وبعد ذلك أخرج الالباني نفيا الى الاردن بعد هذه الفتنة
والناس مغشوشون به والناس على دين ملوكهم
وتكلم الشيخ عبد الفتاح والشيخ عبد الله سراج الدين الحلبي واخر من تكلم الشيخ المحدث تلميذ الشيخ عبد الله سراج الدين في هذا العصر وهو الآن في المدينة المنورة الشيخ محمد عوامة الحلبي قال عن الالباني لقد مزق الامة الاسلامية
… الشيخ محمد سعد حداد الحلبي
كتب الأستاذ أبو ياسر العربي
بسم الله الرحمن الرحيم
أحبتي في الله تعالى
ليست من عادتي التهجم على أحد وأحترم دائما “آراء الجميع حتى لو خالفتهم ولكنني بعد أن تجاوزت كثيرا” عن هذه القضية التي ازدادت انتشارا “بشكل كبير وجدت أنه من الامانه أن أتكلم عنها لأنها بلغت حدا” خطيرا “جدا” ..
إنها عبارة (صححه أو ضعفه الألباني)
وقد وصل الأمر إلى اعتقاد البعض أن الشيخ الألباني هو من ضمن الائمة التسعة !!! مع انه توفي في عام 1999 م ..
ونعود الى النقطة الاساسية للمنشور:
فكثيرًا ما نقرأ في الإنترنت عبارة (صحَّحه الألبانيّ) علمًا أن الألبانيَّ لم يكن مُحدِّثًا بل ولم يكن يحفظ روايةً واحدةً بإسنادها إلى رسول الله عليه الصَّلاة والسَّلام. وحتّى لو كان محدِّثًا فليس له أن يصحِّح وأن يضعِّف لأنَّ التَّصحيح والتَّضعيف ليست للمحدث وإنَّما للحافظ، والحافظ أعلى من المحدِّث في الرُّتبة العلمية.
المحدث يحفظ الرِّوايات بأسانيدها والحافظ يزيد عليه بمعرفة أحوال الرِّجال في كلِّ طبقات الرواية.
فالألبانيُّ قام بالتَّصحيح والتَّضعيف ولأنَّه لم يكن أهلاً لذلك فقد صحَّح الضَّعيف مرَّات وضعَّف الصَّحيح مرَّات ومرات.
بالنسبة لي؛ كلَّما قرأت (صحَّحه الألبانيّ) أتوقف وأقول كيف يصحح حديثا على حافظ من الحفاظ الكبار كالحافظ الإمام الترمذي وغيره ؟؟!!!
وسأضرب مثالا لتقريب الفكرة من واقعنا المعاصر:
لو قام أحد البروفسورات في الطب بفحص مريض ووجد ان فيه مرضا “خطيرا” ويجب المسارعة باجراء عملية له … فرد عليه طالب يدرس الطب ونقد كلام البروفسور وقال كلامه غير صحيح
فهل من الممكن ان نجعل كلام الطالب
أعلى وأكثر ثقة من كلام البروفسور ؟؟!!!طبعا لا
وهذا ما يحصل الآن بالنسبة لعلم الحديث الشريف بل أكثر من ذلك فقد بلغ الأمر حدا خطيرا جعل موقع الدرر السنية يحذف اسم مخرج الحديث من الحفاظ الكبار في بعض الاحاديث ويضع اسم الالباني مكانه !!!
ولو سأل أحدهم ما تقول في مسألة (صححه الألباني)؟ لكان الجواب:
لا يجوز ان نقول هذه العبارة إلا في حالة واحدة وهي:
ان يؤلف الألباني كتابا جامعا لللأحاديث ويسند أحاديثه بأسانيده المتصلة إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم بغير الأسانيد التي رواها أصحاب الصحاح والسنن ثم يصحح ويضعف ما بكتابه.
أما أن يأتي إلى كتب أئمة التصحيح والتضعيف ويشاغب على أحكام أصحابها، فهذا باب من العبث في تعاطي علم الرواية والاسانيد.
فليست الغاية من المنشور الطعن بالالباني ولكن إظهار الحقيقة وما آلت اليه الامور فهذا الأمر دين فانظروا عمن تأخذوا عنهم دينكم وخاصة بعد ان كثر في مواقع التواصل الاجتماعي والواتس آب الصور والمنشورات التي لا يخلو منها حديث عن النبي عليه الصلاة والسلام إلا وتم ذكر الالباني صححه او ضعفه …
والذي دعاني للإسراع بهذا المنشور هو رؤيتي لمنشور على صفحة أحد الإخوة يضع صورة فيها حديثا عن النبي ويقول صححه الالباني ويطلب من الناس العمل بهذه السنة وهي ان يقوم من السجود كهيئة العاجن ويترك أقوال الائمة الكبار في الحديث عدا عن أداء المسلمين جميعا لفعل الصلاة ويجعل صلاتنا جميعنا مخالفة للسنة وحسبنا الله ونعم الوكيل …
فالشيخ الالباني رحمه الله له أوهام لا تُعد ولا تُحصى ! وهو بتضعيفه وتصحيحه لبعض الاحاديث قد ابتدع بدعة شنيعة ! وزاد عليها جهل بما قاله وفعله الاوائل! من الائمة النقاد، وكما قيل قديما: (من تكلم في غير فنه أتى بالعجائب) ..
فانتبهوا يا إخوتي في الله تعالى واذا وجدتم المنشور مهم وصحيح فقوموا بتعديله وحذف اسم الالباني ووضع اسم الحافظ والمحدث الاساسي الذي أخرج الحديث لاننا لو ظللنا على هذه الحال ستندثر أسماء الحفاظ الكبار كالامام البخاري ومسلم وابو داوود والترمذي والنسائي وغيرهم … والذين ظل العلماء والمسلمين طيلة القرون الماضية الطويلة يذكرونهم ولا يتجاوزوهم ..
وكذلك أود التنبيه الى الصور الكثيرة التي فيها أحاديث عن النبي عليه الصلاة والسلام والتي ينشرونها بكثرة وفيها صححه او ضعفه الالباني …
اللهم علّمنا ما ينفعنا وانفعنا بما علّمتنا وزدنا علما “وعملا” وفقها” في الدين ..
وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين.
وسوم: العدد 795👇
https://www.odabasham.net/مقابلات/104543-حوار-دار-بين-الشيخ-العلامة-عبد-الفتاح-أبو-غدة-والالباني
السلام عليكم ورحمة الله.
جاء الألباني وجاءت معه الفتن واشتد الناس في الخلاف بعدما كانوا في سلام وائتلاف.
لقد عاصرت انا الشيخين والتقيت بهما في مكة.
ومن قبل في حلب عرفت أتباع الألباني وما كانوا يفعلونه من خلاف ومخالفة للمصلين. ووقوفهم في الصلاة مفشخين وأيديهم على صدورهم عالية ونفوسهم رابية. وكان الشيخ النسيمي أكبر مؤيد له في حلب.
ولما كان الناس يصلّون باستكانة وسلام فجاؤوا يضايقونهم بأرجلهم وأكواعهم ونقاشاتهم المتحجرة التي لا تعرف روح الدين. ووقوفهم على ظاهر النص دون فهم أو تأويل أو ربط بالأسباب أو تعليل للأحداث، او فهم للغة. فترى أحدهم يقول قال صلى الله عليه وسلم… وهو لا يعرف شيئا عن شروط الاستنجاء.
ولم يكن الألباني وأتباعه يقفون عند النص فحسب بل كانوا يهاجمون خصومهم ويشتمون المتمسكين بأقوال المذاهب.. وأذكر عبارة قرأتها لهم قديما وأنا شاب في حلب والأمر كان يتعلق بحكم عند الشافعية نصها: وهذا لا يجوز إلا عند شافعي أو كلب.. وقد ساءتني جدا وبقيت في ذاكرتي.
لم يعترف علماؤنا المتمسكون بمذاهبهم وبطرق العلم والتعلم القديمة بعلم الألياني
لأنه لم يحفظ ولم يتلق العلم عن شيوخ.
ولكنه قرأ ونقل. إضافة إلى أنه لم يكن عربيا. فهو نازح من ألبانيا. وأنا لما قابلته في مكة كانت ما تزال رطانة العجم في لسانه كرطانة الإيرانيين. ولم يكن لديه علم بالعربية.
ولكن للحق لم يشتغل في السنة في فترة وجوده مثله. وكان صاحب مجاهدة وصبر دائبين واستمرار في الاطلاع على كتب الحديث. ولا أدري إذا كان قد قرأ في علم أصول الحديث شيئا.
وقد ساعده في دعوته ونشر كتبه صاحب دار نشر كانت مشهورة في بيروت.. دمشقي من آل درويش .. وهو الذي نشر له كتبه. توفي رحمه الله.. وكان يلازمه وقد اختلفا بعد طول صحبة أظن عن حقوق الطبع والنشر. يعني قضية دنيوية.
اختلف اهل العلم في معرفة الألباني العلمية.. بين مؤيد ومعارض ووسطي. وأنا سمعت الشيخ علي الطنطاوي يقول: له علم في الحديث وليس مثله أحد في بلادنا في هذا الزمان… أو كما قال. وقد حدد المنطقة… ولم يقل في العالم الإسلامي.
أما الشيخ سعيد الطنطاوي فما كان يثق بعلمه.. وقد سمعت منه حكاية له معه. إذ كان يقرأ مع الألباني في المسجد الأموي في دمشق الحديث.. فوصلا إلى حديث الأذان وفيه:
فقال صلى الله عليه وسلم لبلال قم أذن.. فوقف بلال على باب الكعبة يؤذن..
فقال الشيخ سعيد للألباني قف..(والشيخ سعيد دقيق وذكي) فسر لي كيف يعني وقف على باب الكعبة.. فقال يعني على الباب… فقال سعيد يعني فوق الباب؟ قال: نعم وهل يكون غير هذا… عجيب… فبين له سعيد بأنه مخطئ وأن على هنا في العربية تعني عند.. أو أمام باب الكعبة .. وليس على طرف الباب من فوق…
قال فاستغرب الألباني واعترض على هذا الفهم.
وحكى لي الشيخ سعيد هذه الحادثة مشافهة مستدلا على جهل الألباني بمعاني اللغة أو باللغة العربية نفسها.
أما تصحيحه وضبطه للحديث فقد رد عليه كثيرون.. وكشفو ا فساد منهجه. ولعل أشهرهم الذي كان في الأردن.. من آل السقاف وكتابه لا أذكر من جزءين أو أكثر وهو موجود في مكتبتي ولكنها بعيدة عني وقد تتبع الأحاديث بدقة وبين أخطاء الألباني.
هذا ما كان عليه الألباني.
أما الشيخ عبد الفتاح فهو عالم محقق مدقق ملتزم بأساليب العلماء والسلف وأخلاقهم. فهو في نهج مخالف للألباني تماما وبالأحرى ليس له منهج علمي. فلا يعرف غير النقل.
وما ذكرتموه في الرسالة وما حدث بينه وبين الألباني كله صحيح ومشهور ومتواتر.. وهو قديم… يمكن أربعين سنة وأكثر.. وأنا أعرفه في شبابي.
أما عن عبارة صححه الألباني وذكرها خاصة بعد قول البخاري… او مسلم… أو غيرهما..
فهي انتقاص لهؤلاء العلماء الكبار. وينبغي تجنبها.
ونظر لأن الكتّاب اليوم يستسهلون النقل فيكتفون بعبارة صححه الألباني..
وأحيانا قد نقع نحن فيه من باب التساهل وليس التأييد.. غفر الله لنا.
رحم الله الجميع.. وكل يعرف طريقه ومنهجه فليختر ماشاء. وعفا الله عنا. ونور لنا طريق الحق وثبتنا عليه.
٢٥ / ٢ / ٢٠٢٣ م الأستاذ رياض جنزرلي
NOT: Riyad Cenzerli Hoca Mekke Üniversitesi Dil bölümünden hocam olup halen Konya’da yaşamaktadır. Yazıda zikredilen Ebu Gudde Hocamız, Said Tantavi Hocamız bizim de yakından tanıma ve sohbet etme imkanı bulduğumuz hocalarımızdandır. 26/02/2023
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
ملاحظة: الشيخ رياض جنزرلي أستاذي في قسم اللغة بجامعة مكة، وهو يقيم حاليًّا في مدينة قونية. وأمّا شيخُنا الجليل أبو غدّة، وشيخُنا سعيد الطنطاوي، فهما من العلماء الذين تشرّفنا نحن أيضًا بلقائهم والأخذ عنهم ومجالستهم.
26 / 02 / 2023
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو