Cumhuriyeti Kim Kurdu?

CUMHURİYETİ KİM KURDU?

Gecenin geç saatleri, kafalar iyice dumanlanmış yalakalığın bini bir para. ‘Sen kurtardın sen, sen olmasaydın varlık bile olmazdı gibi ipe sapa gelmeyen hezeyanlar’. Koruma polisi sarı Nuri, Safiye Ayla ile güzel şarkıları birbiri ardına okuyorlardı. Masada neler yoktu ki belki de yok, yoktu, garsonlar bir dizi el pençe divan buyrukları anında yerine getiriyorlardı. Zıkkım öyle, şişede durduğu gibi durmuyordu masadakiler en üst perdeden, ‘Sen Efendi, Sen’le başlayan konuşmalarını sürdürüyorlardı. Zaman, zaman ‘tamam çocuğum tamam, tamam çocuğum, tamam, peki’ deyip! Yarı ayar yarı tehditle sükûnetini bozuyordu.
Doktorlar kesinlikle içmeyeceksin dedikleri halde o, hala içiyordu. Hem de leblebi ile canını sıkanda masadaki soytarılardı. Tabii ki hasta durumuna da canı sıkılıyordu ama aması maması yok inceldiği yerden kopsun dedi önündeki bardağı bir dikişte devirdi. Kimse bir şey anlamamıştı Kel Ali ‘Eefendim sizi bütün şerefimle temin ederim, ip ince falan değildi, sonra bu ilk defa olmuyor ki, o kadar çok adam astık ki ipleri inceleme, kontrol etme imkânımız olmuyor’.
Masadakiler doğru, doğru deyip tasdik ettiler. Kel Ali devam etti. ‘Sayın Reisi Cumhur’um birkaç defa oldu her seferde ipi değiştirerek İNFAZI gerçekleştirdik. M. Kemal içinden ‘ben canımın derdindeyim bunlar ne anlatıyorlar keşke inceldiği yerden kopsun demeseydim’ diye geçirdi. Kel Ali hızını alamamıştı, ‘Vallahi dedi ip olmasa da fark etmez, elini boğazına götürerek ellerimle BOĞARIM’ dedi. Koruma SARI NURİ masadakilere sert, sert baktı susun der gibi. M. Kemal Sarı Nuri’yi yanına çağırdı kulağına ‘Nuri bunlar burayı yine karılar hamamına çevirdi’ dedi. Önündeki rakı kadehini avuçlarının içine alarak sulu rakıyı bir dikişte mideye indirdi. Canı yanıyordu ama belli etmemeli. Bu sefer içinden inceldiği yerden kopsun dedi. Önündeki kavundan bir dilim aldı birazda peynir bu iyi gelmişti, masadakilerin hali ortadaydı. Lider hep bu durumları keyifle seyreder ve diyeceğini öyle söylerdi.
Kendisine karşı her ne suretle olursa olsun MUHALEFETİ katiyen kabul etmezdi. Masadakilerin yüzlerine bakmadan ‘EFENDİLER’ dedi herkes, her şey, susmuştu. Bu yüksek sesi duyan şarkıcıda TIRSMIŞTI. Sazendeler herkes, her şey susmuştu. Tekrar ‘efendiler’ dedi. Herkes lal olmuş dinliyordu. Bu durumlarda LİDER mutlaka önemli şeyler söylerdi. Devamla ‘Efendiler CUMHURİYETİ KİM KURDU? Ok yaydan çıkmış gibi, ‘Siz efendim, siz kurdunuz. Siz, efendim siz, SULTANLA beraber Allah’ı da tahtından indirdiniz’. Alkışlar CHP milletvekillerine aitti. Ertesi gün gazeteler manşetlerinde CHP milletvekilinin sözünü iri puntolarla neşredeceklerdi. BİZ SULTANLA BERABER ALLAH’I DA TAHTINDAN İNDİRDİK
M. Kemal hiddetle ‘hayır, hayır Cumhuriyeti yüce milletimiz kurdu.’ Salon bir anda alkıştan yıkılmıştı. Evet, evet yediden yetmişe ‘CUMHURİYETİ, MİLLETİMİZ kurdu’. Bir el işareti ile herkesi susturduktan sonra ‘Evet, Cumhuriyeti ne ben ne biz kurmadık, önce yüce MİLLETİMİZ kurdu’. Alkış tutanları seyrederken M. Kemal içinden ‘ne yapayım bunlar dün PADİŞAHIM ÇOK YAŞA! Diyorlardı şimdi kahrolsun Padişah diyorlar’ diye geçirdi.

Herkesten ayrı bir ses çıkıyordu. Cumhuriyeti siz kurdunuz, biz kurduk, milletimiz kurdu. Lider istediğini almıştı. Döndü, yaverine çakmak, çakmak gözleriyle ‘Yarından tezi yok bu meseleyi iyice anlatın herkese’ dedi. Fevzi Çakmak’ın yüzüne baktı, o da başını eğerek tebessümle doğru dedi. Başından sonuna kadar M. Kemale en büyük ve mutlak desteği veren Mareşal burada da kaya gibi liderin yanında olduğunu vücut diliyle masadakilere bir güzel gösterdi. O gecenin sonunda herkes üzerine düşeni layıkıyla yapmaya çalışacağına söz verdi. Şimdi biz, Diyarbakır istiklal mahkemelerindeki bir olayı beraber seyredelim.
O gece Ankara’dan ayrılıp trenle Diyarbakır’a gelen Kel Ali, ilk hafta mahkemeye getirdikleri herkesi DARAĞACINA gönderdi. İşler biraz yavaşlayınca aklına M. Kemal’le o gece yaşadıkları olaylar geldi ve biraz düşündükten sonra bugün asacağım, yani mahkeme edeceğim kimse var mı? Diye sordu. Gardiyan, ’efendim kimseyi bulamadık belki sehpalar boş kalmasın dersiniz diye bir yaşlı mahkûm getirdik’. Alın içeriye dedi ve heyet toplandıktan sonra beti benzi atmış korkudan tir, tir titreyen adama baktı. Adam adını zorlukla bin bir sıkıntı ile söyledi. ‘Ne iş yapıyorsun çay önünde KARPUZ yetiştiririm. Hapishaneye niye girdin efendim jandarmalar geldi sen karpuzcu musun, evet dedim, bir karpuz aldılar sergiden, KARPUZ kel çıktı, daha ben durun size başka karpuz vereyim demeye kalmadan tekme tokat beni dövüp, getirip karakola teslim ettiler.
Kel Ali ‘Bu jandarmada olmasa hayat hiç çekilmeyecek’ dedi ‘iyi, iyi şimdi sana bir sual soracağım bana cevap ver’, adam dehşetle açılmış gözlerle bakarken, Kel Ali ‘söyle bakalım CUMHURİYETİ KİM KURDU’? Hırpani kılıklı 70 yaşlarındaki AK SAKALLI adam iyice afallamıştı. Korkudan hâkimlere bakamıyordu bile, hâkim adamın durumunu görür görmez bir nefes alması için otur dedi. Kan, ter içinde kalan adam oturmadı, oturamadı öyle kala kaldı.
Hâkim Kel Ali yanındakilerle bir şeyler konuştuktan sonra tekrar adama döndü adamı ayakta görünce hışımla, sana otur dedik dedi, adam ayakta sandalyenin üstüne yığıldı uydurma sandalye bu oturmaya dayanamamış sandalye bir tarafa adam bir yana savrulmuştu.
Jandarmalar koşup adamı kaldırdı, mahkeme heyeti belki de ilk ve son defa böyle kahkahalarla gülüyorlardı. Hâkim Kel Ali, önündeki kâğıtları biraz düzelttikten sonra adama tekrar sordu bize Cumhuriyeti nasıl kurduğunu anlat. Karakoldan iki tane taharri memurun zorla koluna girerek mahkeme salonuna soktukları adam, iyice dehşete kapılmıştı.
Günde, sayısının kimsenin bilmediği bir sürü insan şapka giymediği, çorap giydiği için, kuru fasulyeyi nimetten saydığı için, daha buna benzer çok, çok hayati ve önemli sebeplerle kurulan darağaçlarında sallandırılıyorlardı. Adam oturduğu sandalyeden kalktı gözleri dolmuş eli ayağı titriyordu. Hâkim, soruyu her halde anlamadı diye adama tekrar sordu, ‘Cumhuriyeti nasıl kurdun anlat hele’ dedi.
Adam, iki gözü iki çeşme adeta inleyerek, ‘Hâkim Beg ben Cumhuriyetin ne olduğunu nerde yatıp kalktığını, kimlerle ne dolaplar çevirdiğini, biliyorsam iki gözüm kör olsun. Hâkim bey çoluğum, çocuğum var bana acıyın, o dediğin Cumhuriyetle ne dün ne de bugün hiçbir işim olmadı yemin Billah ben masumum Hâkim Bey dedi. Hâkim bey ekmek Kuran çarpsın ki ben ne uzahtan ne yahından hiç, hiç haberim yoktir. Ben karpuz yetiştiriyem, satiyem ben, o, dediğin kimseleri hiç tanimirem ki!
Kel Ali’nin gözleri seğirmeye başladı, içinden ‘şu herifi sallandırayım mı töğbe, töğbe’ dedi sonra GAZİ’ye ne derdi yine de yüzünde bir yılan tebessümü ile ‘iyi, iyi senin hacı ilen hoca ilen işin yok inandım, inandım. Ama ağzından bir daha yanlış bir şey duyarsam doğru İPE! Bu arada çoğunluğu Ermenilerden oluşan salondaki ya! Ya! Ya! Ya! Şa! Şa! Şa! Cumhuriyet, Cumhuriyet çok yaşa! diye slogan attılar.
Çanakkale savaşında varını, yoğunu kaybetmiş, insanlar bir lokma ekmekle, bir çarığa hasret kalmıştı. Millet canının derdine düşmüş, olan bitenleri kimse bilmiyordu. Yüzlerce, binlerce insan, sudan sebeplerle hatta hiç sebep bile gösterilmeden evlerinden alınıp şehirlerin meydanlarında üçayaklı sehpalarda can veriyorlardı. Herkes evine kapanmış soluk almıyorlardı. Kurulan İstiklal mahkemelerinde insanların hayatı Hâkim’in iki dudağı arasındaydı.
Diyarbakır istiklal mahkemelerinin savcısı Süreyya Beydi. Ahmet Süreyya ÖRGEEVREN, bilahare ölmeden önce hatıralarını yazdı. Yaşlanmıştı ve vicdan azabı çekiyordu, işte savcı Süreyya beyin hatıralarından bir sayfayı beraber okuyalım.
‘’Diyarbakır İstiklal Mahkemelerinde yargılayıp idam ettiğimiz insanların sayısını bilmiyorum. Bir gün 24 yaşlarında bir Kürt genci getirdiler sokakta bağıra, bağıra KARA HÖBÜR KARA HÖBÜR diye dut satıyormuş. Taharri memurları bu gence yaklaşıp ne bağırıyorsun diyorlar Genç önündeki siyah dut tablasını gösterip, KARA HÖBÜR, KARA HÖBÜR demiş. Onlarda her halde bu çok ağır bir küfür olmalı deyip yakaladıkları gibi mahkemeye getirmişler. Ben savcı olarak ne sorduysam genç ‘Türki nizanım, Kara höbür, Kara höbür!’ deyip durdu. Ben, heyeti hâkime bir Kürtçe bilen bulalım dedim, mahkeme yarım saat çay molası verdi. Tekrar celse açıldığından Kürtçe bilen kimse bulunamamıştı. Ben ne kadar yaptığımız doğru değil desem de hâkim boş ver Süreyya Bey fazla uzatma dedi ve Kürt gencini belediyenin önünde hazır duran sehpalardan birinde sallandırdılar’’.
Ben Diyarbakır da Dağ kapı semtinde bir otelde kalıyordum (Yalova Oteli) o gece Kürt genci rüyama girdi. Bu sefer Türkçe konuşuyordu bana, ben ne yaptım hangi suçu işledim. Allah’tan korkmaz zalimler, beni asıp öldürdünüz dedi. Canım çok sıkılmıştı, astığımız insan sayısını bilmiyordum. Bunun üzerine başvekil İsmet İnönü’ye durumu teferruatı ile anlatan bir mektup yazdım. İsmet İnönü’den gelen mektupta şöyle yazıyordu, ‘Sayın savcı Süreyya Bey, biz sizi oraya bu gericilerin başını ezesiniz diye gönderdik, başka şeylerle meşgul olma. Görevinizde başarılar dilerim İsmet İnönü Başvekil ‘’.
Heyetteki tek hukukçu olan savcı Süreyya beyin hatıratından bir paragraf böyle, İnsanlar mahkeme ve Kel Ali adını duyunca korkudan tir tir titriyorlardı. Dolayısıyla mahkeme salonuna yaka paça getirilen ihtiyar endişelerinde haksız değildi.

Heyeti hâkimlerin çay molası biraz uzun sürmüştü, herkes yerini aldıktan sonra. Hâkim suçluyu getirin dedi. Yaşlı adam 4 tane jandarma arasında içeri girdi ve suçlulara ayrılan alanda baş çavuşun gösterdiği yere oturdu. Herkes salondaki yerini almıştı. İhtiyara içeride bazı söyleyeceği şeyler ezberletilmişti. Hâkim ayağa kalk dedi, yaşlı adam ayağa kalktı. Bacakları tir, tir, titriyordu.
Hâkim filan oğlu falan anlat bakalım Cumhuriyeti kim kurdu siz efendim, siz efendim siz. Hâkim yani biz hepimiz, yaşlı adam estağfurullah, ne haddimize begim ben böyle bi POH yememişem! Hâkim tam ağzını açıp bağıracaktı ki kendisini zorla tuttu. Cumhuriyet kurulalı beri içerde ve dışarda çok çatlak sesler vardı. Emir büyük yerdendi. Cumhuriyeti halkın kurduğuna dair perdeli belgeler tez elden Ankara’ya ulaştırılmalıydı. Hâkim kendisinden istenilenleri hatırladı, sanığa şöyle yaklaş dedi. Zavallı adam ancak bir adım attı durdu.
Hâkim tane tane, tek tek ‘Cumhuriyeti biz, siz yüce milletimiz hep beraber kurduk ve ebediyete kadar yaşayacaktır yaşasın Cumhuriyet’ dedi. Salonda bulunanlar, çoğunluğu Ermeni olan gayri Müslim izleyiciler hep bir ağızdan YAŞASIN CUMHURİYET! diye bağırdılar. Hâkim döndü daktilo başındaki sekretere yaz oğlum; ‘Filan oğlu falan mahkememize bir dilekçe ile müracaat ettiler. Kendileri okur yazar, medrese tahsili görmüş şehrin ‘nakibul eşrafı’ndan olmakla, şehir halkını temsilen bize bir heyetle gelip, CUMHURİYETİ BİZ KURDUK ve onu da canımız pahasına yaşatacağız dedi. Gelecek kuşaklara bu çok önemli mesajı vermeyi vatani bir görev bilip Halkımızın ısrarlı talepleri üzerine bu vazifeyi ifa ettiklerini söylediler’.
Daktilo bittikten sonra kâğıdı çıkarıp önündeki sehpaya koydular, hâkim yanaş imzala dedi. ‘Hâkim beg benim okuma yazmam yok ki’ dedi adam. Hâkim bir la havle çektikten sonra baş çavuşu çağırdı şunu imzala dedi. Yaşlı adama çık dedi. Adam kulaklarına inanamıyordu, ben gidebilir miyim yani şimdi diye kekeledi. Hâkim sana çık git dedik bela mısın be adam dedi. Adam ok gibi yerinden fırladı, önce kapıdaki 2 jandarmayı öptü, arkasından koşa koşa gitti ve gözden kayboldu. O günden sonra adam şehrin sokaklarında, elinde bir tane şemsiye sapı, ordulara kumanda eden bir komutan gibi önüne gelene ‘Cumhuriyeti kim kurdi, ha! biz kurdukh oğlum, ha! tamam mı ha! Tamam mı? derken görüldü.
Kadayıfçı Mehmet, Kunduracı Seyyid Abdurrezzak, Kahveci Emin ve diğer esnaflar bir araya geldiler ailesi ve çocukları için aralarında bir şeyler topladılar evine götürüp teslim ettiler. Yaşlı adamı en son gören Küpeli Aziz olmuştu. Mardin kapı mezarlıklarında, yukarı kısımlarda saç sakal birbirine karışmış bir meczup, elindeki şemsiye sapı ile mezar taşlarına vurup, ‘Cumhuriyeti biz kurdukh’ diye mezar taşlarına anlatıyor anlatıyordu. Evet, Cumhuriyeti, altı yüzyıllık Osmanlı Devleti’ni yıkan Cumhuriyet kelimesinin bile ne anlama geldiğini bilmeyen HALK kurmuştu. Var mı aksini iddia eden erkek, inanmayanlar filan mahkemenin, filan gün, filan kararına baksınlar. Halkın eşrafı bir heyet seçmiş, mahkemeye müracaat etmiş ve Cumhuriyeti biz kurduk diye mahkeme kararı ile tescillenmişti. Şüphesi olanlar zabıtlara bakabilirler.
Zekeriyya İYİLİK