Hz. Muâviye Hakkında Ehl-i Sünnet Zaviyesinden İlmi Bir Değerlendirme

Giriş

Hz. Muâviye b. Ebî Süfyân, İslâm tarihinde adı sıkça anılan ve hakkında en fazla tartışma yapılan sahâbîlerden biridir. Resûlullah Efendimiz’in (sav) vahiy kâtibi olmasına rağmen, özellikle son asırlarda bazı müslüman çevrelerde -bilhassa Şiî ve İranî kaynakların etkisinde kalan bazı ehl-i sünnet mensubu araştırmacılar arasında- hakkında ağır tenkitlere yer verilmesi, ilmî ve objektif değerlendirmenin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Bu yazının amacı, sahâbenin adaleti ilkesi çerçevesinde Hz. Muâviye’nin konumunu ilmî delillerle değerlendirmek, bazı ithamların mesnedsizliğini ortaya koymak ve özellikle Hz. Hüseyin’in şehadeti gibi hassas konularda ölçüyü kaybetmeden konuşmanın zaruretini vurgulamaktır.

1. Hz. Muâviye’nin Vahiy Kâtipliği ve Resûlullah’ın Güveni

Hz. Muâviye, Peygamber Efendimiz’in (sav) vahiy kâtiplerinden biridir. Sahîh kaynaklarda onun vahiy kâtibi olduğuna dair açık rivayetler mevcuttur.[^1] Resûlullah’ın, yazdığı metinlerde ona itimat etmesi, onun doğruluğunu ve güvenilirliğini ispatlar.

İmam Nevevî bu hususta şöyle der:

“Muâviye, vahiy kâtibidir. Allah Resûlü (sav), onun yazdıklarına güvenmiş ve ona bu şerefli görevi vermiştir. Bu husus, sahâbe içindeki yüksek mevkiine delâlet eder.”[^2]

2. Efendimiz’in Hz. Muâviye Hakkındaki Duası

Tirmizî ve Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği hadislerde Resûlullah’ın (sav), Hz. Muâviye için şöyle dua ettiği nakledilir:

“Allah’ım! Muâviye’yi hidayete erdir ve onunla başkalarını da hidayete erdir.”[^3]

Bu dua, onun İslâm ümmeti içindeki yerini ve potansiyelini gösterdiği gibi, Resûlullah’ın ona karşı duyduğu hüsnüzannı ve ümitvâr beklentiyi yansıtır.

3. Fetihlerdeki Rolü ve İdari Kabiliyeti

Hz. Muâviye, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde Suriye bölgesinde mühim askerî görevler üstlenmiş; Hz. Osman döneminde ise Şam valiliğine getirilmiştir. Bu görevdeki başarısı ve istikrarı ile Şam bölgesini Bizans tehdidine karşı güçlü bir karargâh hâline getirmiştir. Kıbrıs’ın fethi ve Akdeniz seferleri onun komutasında gerçekleşmiştir.[^4]

4. Ehl-i Sünnet Nezdinde Sahâbenin Adaleti

Ehl-i Sünnet akîdesi, sahâbenin tümünü adil kabul eder. Usul kitaplarında bu prensip açıkça yer alır. İçtihadî ihtilaflardan dolayı sahâbeye dil uzatmak, Ehl-i Sünnet anlayışına aykırıdır.

İmam Ahmed b. Hanbel şöyle buyurur:

“Fitne dönemine dair elimizdeki rivayetleri ibretle okuruz, fakat kimseye dil uzatmayız.”[^5]

İbn Hacer el-Askalânî de Hz. Muâviye hakkında şu değerlendirmeyi yapar:

“Muâviye, fıkıh, siyaset ve devlet yönetiminde mahir olan sahâbe büyüklerindendir.”[^6]

5. Hz. Hüseyin’in Şehadeti ve Yezid’in Sorumluluğu Meselesi

Hz. Hüseyin’in şehadeti, Yezid b. Muâviye’nin halifeliği döneminde vuku bulmuştur. Ancak, elimizdeki muteber kaynaklarda, Yezid’in doğrudan Hz. Hüseyin’in öldürülmesini emrettiğine dair kat’î ve sahih bir delil yoktur. Aksine, bazı tarihî kaynaklarda, Yezid’in Hz. Hüseyin’in öldürülmesine üzüldüğü ve ağladığı dahi rivayet edilmiştir.[^7]

Bu ifadeler, Yezid’in tamamen masum olduğunu söylemek anlamına gelmemelidir. Fakat ilmî ve objektif bakış açısı, delile dayanmadan kesin ithamlarda bulunmayı da kabul etmez. Olayın sorumluluğu ve fıkhî-hukukî boyutu ayrı bir tartışma konusu olsa da, Hz. Muâviye’yi doğrudan bu hadiseyle ilişkilendirmek, tarihî vakıaya ters olduğu gibi, ilmî mesuliyet açısından da mahzurludur.

Sonuç

Hz. Muâviye, Resûlullah’ın güven duyduğu, kendisine dua ettiği, İslâm devletinin genişlemesinde büyük hizmetlerde bulunmuş bir sahâbîdir. Ehl-i Sünnet akidesi açısından onun hakkında dil uzatmak, sahâbenin adaleti ilkesine ters düşer. Bilhassa Şiî rivayetlerden kaynaklanan ve zamanla bazı ehl-i sünnet araştırmacılarına da sirayet eden ithamların, ilmî ölçülerle yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Tarihte yaşanan içtihadî ihtilaflar üzerinden kesin hükümler vermek yerine, hakkaniyetli, delile dayalı ve müspet bir tutum sergilemek, hem İslâm ümmetinin birliği hem de ilmî vakar açısından zaruridir.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
28.06.2025 OF

Önemli Bir Not: 👇

Muteber kaynaklara göre Hz. Muâviye (r.a), Hicretin 60. yılı Receb ayında (Miladî 680) vefat etmiştir.[^8] Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehid edildiği vakit, Hz. Muâviye hayatta değildir. Dolayısıyla onun bu olaya doğrudan müdahil olması imkânsızdır. Bu tarihî gerçek, Hz. Hüseyin’in şehadetiyle Hz. Muâviye’yi ilişkilendirmeye çalışan yaklaşımların ilmî zeminini çökertmektedir.

Dipnotlar

[^1]: Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c.3, s.123

[^2]: Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim, 1/35

[^3]: Tirmizî, Sünen, Menâkıb, 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, s.216

[^4]: İbn Sa’d, Tabakât, 7/404

[^5]: İbn Abdilberr, Câmi‘ Beyâni’l-İlm, 2/96

[^6]: İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, 5/120

[^7]: Taberî, Tarih, 5/472; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, 4/45

[^8]: İbn Sa’d, Tabakât, c.7, s.395; Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ, c.3, s.132.

Yazıma Gelen Notlar: 👇

Muaviyeyi sevenleri ve Yezid’i savunanları Allah ebedi âlemde onlara komşu eylesin.
H.K.

Sevmek sevmemek yahut savunmak farklı bir konu, doğru bilgi sahibi olup adil ve insaflı olmak ise bambaşka bir konu muhterem Hocam.

Bununla birlikte Allah resülünün sahabesi olup iltifatına mazhar olmuş hangi sahabesi olursa olsun, Onunla ebedi alemde komşu olmak ister ve arzu ederim. Hiç bir endişe duymam.
A.Ziya

Ben de Ehlibeyt ile komşu olmak isterim. (H.K.)

Önemli olan isteklerimizden çok bu isteklerimize uygun inanıp yaşamamız ve hakedişlerimiz değil midir muhterem hocam?

Ben de Hz. Muaviye gibi, vahiy katipliği yapmış, peygamber duasına mazhar olmuş, seçkin bir sahabeye muhalif tavır takınmanın böyle isteklerden mahrum kalabileceği endişesini taşıyorum. (Ahmet Ziya)

Benim böyle bir endişem yok
Ona muhalefet bakımından da ehlibeytin yanındayım. (H.K.)

Muhterem Hocam,
Ehli Beyt’in yanında olmakta ben de sizinle beraberim. Bu durumda Ebedi alemde buluşmayı ve Ehli Beyt ile ile beraber olmayı Rabbim cümlemize nasip eylesin.

Ben sizden farklı olarak sadece Ehli Beyti sevmek için Hz. Muaviye’ye muhalif olmak gerekmediğini düşünüyor ve söylüyorum. (Ahmet Ziya)

Düşünmenize saygım var. (H.K.)

Rabbim kalan ömrünüzü sağlıklı, huzurlu ve bereketli kılsın muhterem Hocam. (Ahmet Ziya)

Bu yazım üzerine bana yazıp sorulan sorulara toptan cevap vermek üzere şu notu yazdım: 👇

Hz. Muâviye’ye atfedilen “80 yıl boyunca hutbelerde Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e lânet okuttuğu” iddiası, hem tarihî hem de ilmî bakımdan sorgulanması gereken bir söylemdir. Bu iddiaya verilecek cevap ilmî, mutedil ve delile dayalı olmalıdır. Aşağıda maddeler hâlinde bu iddiaya nasıl cevap verilebileceğini sunuyorum:

🔹 1. Bu İddia Nereden Geliyor?

Bu tür rivayetlerin temel kaynağı, çoğu kez Şii müelliflerin veya Şii rivayet zincirlerinin yer aldığı eserlerdir. Bunlar içinde en çok başvurulan kaynaklar arasında Ebu’l-Ferec el-İsfahânî’nin Maḳatilü’ṭ-Ṭâlibiyyîn’i ve bazı erken dönem tarihçilerin (mesela Taberî) aktardığı “rivayetlerin” bir kısmı vardır.

Ancak bu rivayetlerin birçoğu:

  • Senedsiz,
  • Zayıf raviler üzerinden,
  • Zan ve siyasal telkinlerle yüklü bir bağlamda aktarılmıştır.

🔹 2. Sahih ve Sünnî Kaynaklarda Bu İddiaya Dair Ne Vardır?

Muteber Sünnî kaynaklarda (Buhârî, Müslim, İbn Sa’d, Zehebî, İbn Hacer, İbn Teymiyye, İbn Kesîr vb.) bu derece sistemli ve 80 yıl boyunca uygulandığı iddia edilen bir lânet politikasına dair sahih, senedli, net bir kayıt bulunmamaktadır.

Bazı kaynaklarda Emevî döneminde bazı valilerin (özellikle Ziyâd b. Ebih ve Mervân b. Hakem gibi) hutbelerde siyasi rekabet gereği Hz. Ali’ye imalı sözler sarf ettikleri ifade edilmiştir. Fakat bunun sistemli bir şekilde 80 yıl boyunca sürdüğünü ve doğrudan Hz. Muâviye’nin emriyle yapıldığını belgeleyen kesin ve sahih delil yoktur.

🔹 3. Hz. Muâviye’nin Hz. Hasan’la Anlaşması ve Ehlibeyt’e Tavrı

Hz. Muâviye, Hz. Hasan’la hilâfet anlaşması yapmış; bu sulh antlaşmasına göre Ehlibeyt’e zarar verilmemesi ve onların emniyetinin sağlanması taahhüt edilmiştir. Hz. Hasan da bunu kabul etmiş ve biat etmiştir (H. 41).

Hz. Muâviye’nin bu anlaşmaya sadık kaldığına dair deliller:

  • Hz. Hasan ve Hüseyin’in canına kast edilmemiştir,
  • Hz. Hasan’ın Medine’deki hayatı güven içinde geçmiştir,
  • Muâviye vefat ettiğinde Hz. Hüseyin’e halifelik geçmemiştir ama ona doğrudan bir saldırı da olmamıştır.

Eğer 80 yıl lânet okutma gibi bir düşmanlık olsaydı, bu barış anlaşması anlamını yitirirdi. Oysa İslâm tarihinde Hicr b. Adî gibi bazı istisnai şahıslar dışında Ehlibeyt’e doğrudan saldırılar Yezid dönemine ve sonrası Emevî zulmüne aittir.

🔹 4. Lânet İddiasına Hz. Ömer b. Abdülaziz’in Tepkisi

Bazı tarihî kaynaklarda (Mesela: Belâzurî ve Taberî) Hz. Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği döneminde hutbelerdeki lânet uygulamasına son verdiği ifade edilmiştir. Bu ifadenin doğruluğu kabul edilse bile, buradaki “lânet” kelimesi muğlaktır:

  • Kimi âlimlere göre “lânet” değil, Hz. Ali’nin isminin çıkarılması veya kısaltılması söz konusudur.
  • Diğer bir yoruma göre bu ifadeler bazı valilerin aşırılıklarını sınırlamak adına getirilmiş bir reformdur.

Nitekim Zehebî, bu konuda açık bir sistematik lânet siyasetine Hz. Muâviye’nin öncülük ettiği iddiasını kabul etmemekte, bu rivayetlerin çoğunu “zayıf ve zanla yüklü” bulmaktadır.[^1]

🔹 5. Ehli Sünnet’te Sahabeye Saygı Esastır

Ehli Sünnet ve’l-Cemaat mezhebine göre, sahabe arasında yaşanan ihtilaflar fitne dönemi olarak değerlendirilmiş, bu konuda susmak, lafzî ve kalbî saygıyı muhafaza etmek esas alınmıştır. İmam Ahmed bin Hanbel bu konuda:

“Onların kanı konusunda sustuk, dilleri hakkında da susalım.” demiştir.

Hz. Muâviye gibi vahiy kâtibi, Fetih gazîsi, sahabe bir zat hakkında bu derece ağır ithamlar ehli sünnetin metodolojisiyle bağdaşmaz.

🔹 Sonuç:

Hz. Muâviye’nin sistemli ve kesintisiz bir şekilde 80 yıl boyunca hutbelerde Hz. Ali ve Ehlibeyt’e lânet ettirdiği iddiası:

  • Güvenilir delillere dayanmamaktadır,
  • Şiî veya siyasi muhtevalı zayıf rivayetlere dayanmaktadır,
  • Muteber Sünnî kaynaklarda teyit edilmemiştir.

Bu sebeple, Hz. Muâviye’ye yönelik bu tür ithamları kesin bilgiymiş gibi dillendirmek ilmî ve ahlâkî açıdan sakıncalıdır.

📚 Dipnotlar:

[^1]: Zehebî, Siyer A’lâmü’n-Nübelâ, c.3, s.130-133; ayrıca bkz. İbn Hacer, el-İsâbe, c.3, s. 397.

Hz. Muaviye’ye İftiralar Mesnetsiz ve Delilsizdir:

1. Hz. Muaviye’nin bizzat hutbelerde lanet okutmasını emrettiğine dair sahih ve sağlam bir isnat zinciriyle gelen rivayet yoktur.
• 📚 İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c.3, s.35:
Bu rivayetlerin çoğu zayıf senetlidir veya Ebu Mihnef gibi tarafgir ravilere dayanır.
• 📚 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.8, s.131 vd.:
Rivayetleri aktarır ama isnat zayıflığını ve siyasi maksatlı aktarım riskini belirtir.
• 📚 İbn Sa’d, et Tabakâtü’l-Kübrâ, c.5, s.67-68:
Hz. Muaviye’nin valilerine Hz. Ali hakkında kötü konuşmamalarını tavsiye ettiği rivayet edilir.

2. Bu iftira çoğunlukla Şiî kaynaklı, siyasî kutuplaşmalardan beslenen bir algı üretimidir.
• 📚 Ya‘kūbî, Târîhu Ya‘kūbî, (Şiî rivayet ağırlıklıdır).
• 📚 Ebu Mihnef (Lût b. Yahya), özellikle Maqtalü’l-Hüseyn adlı eseriyle tanınır; Şiî rivayet zincirinde mühim ama zayıf kabul edilir.
• 📝 Bu rivayetler çoğunlukla senedsiz, dramatik ve siyasi muhtevalıdır.

3. Sünnî gelenekte Hz. Ali’nin fazileti tartışmasızdır. Hz. Muaviye’nin de sahabî olduğu, ictihadla hareket ettiği ve Allah’ın rahmetine mazhar olacağı inancı esastır.
• 📚 İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne en-Nebeviyye, c.1, s.70:
Muaviye sahabedir; içtihadında hata etmişse sevap alır.
• 📚 İmam Nevevî, el-Minhâc şerhu Sahîh-i Müslim:
Sahabe arası ihtilaflar içtihadîdir; birini tekfir etmek veya lanet etmek caiz değildir.
• 📚 İmam Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ:
Hz. Muaviye’nin siyasî olarak tercih ettiği yol tartışmalı olabilir ama fâsıklık veya nifakla suçlanamaz.

4. Bu tür konuları delilsizce yaymak, hele ki sahabeye iftira şeklinde ise:
• Büyük bir vebaldir,
• Tarihî gerçeklik duygusunu zedeler,
• Ve ilim ehli için, utanç vesilesidir.
• 📚 İmam Gazzâlî, İhyâ’u Ulûmiddîn, c.3, Bâbü Âdâbi’s-Suhbe:
Sahabeye dil uzatmak kalpte nifak emaresidir. Bu tür isnatlar veballi ve tehlikelidir.

🕋 Ne Sahih-i Buhari ne de Sahih-i Müslim gibi en güvenilir hadis kaynaklarında Hz. Muaviye’nin Hz. Ali’ye lanet ettiği ya da ettirdiğine dair bir ifade yoktur.
• 📚 Sahîh-i Buhari ve Sahîh-i Müslim’in hiçbir yerinde bu tür bir lanet hadisi yoktur.
• 📝 Bu da, iddianın hadîs olarak sahih bir dayanağa sahip olmadığını, dolayısıyla dinî bağlamda bağlayıcı bir hüküm olamayacağını gösterir.

🧠 İmam Ehl-i Sünnet’in Tavrı:

• İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Şafiî, İmam Mâlik gibi imamlar, Hz. Ali’ye laneti küfür derecesinde bir sapma olarak görmüş ve Muaviye’ye böyle bir isnadı şiddetle reddetmişlerdir.
• 📚 İmam Şafiî’ye nispet edilen görüş: “Eğer Hz. Ali’ye söven birini görürseniz, onu dinden çıkarma korkusu taşımadan tekfir ediniz.”
• 📚 İmam Ahmed, es-Sünne (Abdullah b. Ahmed rivayetiyle): Sahabeye sövenin kalbinde hastalık vardır, sapmıştır.

İmam Gazzâlî (İhyâu Ulûmiddîn): Sahabeye sövenin âhirette hesaba çekileceğini, özellikle Ali Efendimize dil uzatmanın kalpte nifak emaresi olduğunu yazmıştır.
• 📚 İhyâu Ulûmiddîn, c.3, Bâbu Âdâbi’s-Suhbe ve’l-Uhûvve.

Derleyen: Ahmet Ziya İbrahimoğlu

📌 Hz. Muaviye, Rivayetler ve Ehl-i Sünnet Duruşu Üzerine Bazı Hatırlatmalar

iyi niyetli olmak yetmez, bazı hususların ilmen ve usulen açıklığa kavuşturulması gerekir:

🔹 1. Sahabe Hakkında Hüküm Verirken Usul Vardır

Ehl-i Sünnet, sahabe arasında adalet ilkesini esas alır. Bu konuda İmam Nevevî şöyle der:

“Sahabeye dil uzatmamak, ulemanın icmaıdır.”
(Tahzîbu’l-Esma, 1/161)

🔸 Hz. Muaviye hakkında da hüküm verirken duygu değil, ilim konuşmalıdır.

🔹 2. Kaynak Meselesi: Her Rivayet Delil Olmaz

Bazı İtiraz sahipleri diyor ki:

“Bu bilgiler tarih kitaplarında var, Şiî kaynak değil.”

Doğru, bazıları Şiî kaynak değil. Ama problem kaynağın kimliği değil, rivayetin sıhhatidir.

📌 Tarih kitapları hadis kitapları gibi değildir. Zayıf, kopuk, uydurma ve zıt rivayetler iç içedir. İbnu’l-Cevzî der ki:

“Tarih kitaplarında her yazılan şey nakil değildir.”
(el-Mevdûât, 1/62)

🔸 Yani sadece bazı kitaplarda geçiyor olması, “doğrudur” anlamına gelmez.

🔹 3. Hz. Ali’ye Hakaret Edildi mi?

Evet, minberlerden Hz. Ali’ye dil uzatıldığına dair bazı rivayetler vardır. Lakin bu rivayetlerin:
• Senedi çoğunlukla zayıftır,
• Muhtevası tarihî tenakuzlar ihtiva eder,
• Büyük hadis imamları bunları hadis olarak almamıştır.

📌 Kaldı ki Ehl-i Sünnet uleması, Hz. Muaviye’yi “müctehid” kabul etmiş, hatası varsa da niyetini sorgulamamıştır.

🔹 4. Kerbela ve Adalet Hissiyatı

Kerbela, ümmetin kalbinde kapanmaz bir yaradır. Lakin bunun sorumlusu olarak Hz. Muaviye’yi göstermek ne ilmî ne adil bir tutumdur.
📌 Kerbela, Hz. Muaviye’nin vefatından sonra (H. 61) olmuştur.
📌 Yezîd’in işlediği cürümden Muaviye’yi sorumlu tutmak, Ehl-i Sünnet’in icmasına aykırıdır.

🔹 5. “Âl-i Muhammed” Dualarındaki Murat

“Allah’ım, Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e salât eyle” (Salli-Barik duaları)
📌 Ehl-i Beyt’i sevmenin sünnet olduğunu öğretir.
🔸 Lakin bu, sahabeye düşmanlık gerekçesi olamaz. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali’yi minberde övmüştür. Hz. Ömer:

“Ali olmasaydı Ömer helâk olurdu.” demiştir.

Yani mesele Ali taraftarlığı değil, ümmetin bütünlüğünü gözetmektir.

🔹 6. Ehl-i Sünnet Dengesi Nedir?

İmam Ahmed b. Hanbel der ki:

“Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında susmak gerekir.”
(El-Adâb, 182)

🔸 Ehl-i Sünnet tavrı budur:
✔ Hakkı sever,
✔ Haksızı savunmaz,
✔ Ama sahabeye düşmanlık da etmez.

🔹 Sonuç:

📌 Sahabenin faziletini, hatalarını, içtihatlarını konuşurken
• Sesimiz değil usûlumüz yüksek olmalı,
• Öfke değil adalet konuşmalı,
• Tenkit değil emanetçilik öne çıkmalıdır.

Tarih, siyaset, rivayet ve adalet; hepsi yerli yerine konulduğunda hakikat parlar. İslam, ifrata değil dengeye davettir.

Belgeler ve Gerçekler Işığında: Yezîd ve Kerbelâ

Giriş

Kerbelâ Vak‘ası, yalnızca bir tarihî kırılma değil, aynı zamanda vicdanlarda asırlarca süregelen bir sızıdır. Hüseynî şehâdetin derinliklerinde, zulmün karşısında dimdik duran bir hakikatin ve hileyle kararmış bir siyasetin çarpışması gizlidir. Bu hâdisede Yezîd bin Muâviye’nin konumu ise, birçok müverrih ve fakih tarafından farklı suretlerde ele alınmıştır. Bu metin, abartıdan ve mezhebî taassuptan uzak durarak; rivayet, vesika ve makul muhakeme ile Yezîd’in bu hâdisedeki sorumluluğunu değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

1. Yezîd’in Hz. Hüseyin’e Karşı Savaş Emri Verdiği Sabit Değildir

Yezîd’in, Hüseyin b. Ali’ye doğrudan harb açılmasını emrettiğine dair senedi sahih, delili kat‘î bir rivayet mevcut değildir. Tarih kitaplarında bu hususta yalnızca zayıf veya kopuk rivayetler bulunmaktadır.[^1]

2. Yalnız Savaşanlara Müdahale Edilmesi Talimatı Vardı

Yezîd, Basra ve Kûfe valilerine gönderdiği mektuplarda, sadece kendisine karşı silâh çekenlere mukabelede bulunulmasını emretmiştir. Bu ifadeler, doğrudan bir kan dökme emrini ihtiva etmemektedir.[^2]

3. Vali Ubeydullah bin Ziyâd Bu Emre Muhalefet Etti

Vali, Yezîd’in emrine riayet etmemiş, Hz. Hüseyin ve ehl-i beytini kuşatma altına almış, yardım yollarını kesmiş ve susuz bırakmak sûretiyle ağır bir zulme sebebiyet vermiştir.

4. Yezîd, Kerbelâ’nın Vukuunu Öğrenince Valisini Lanetledi

Bazı tarihî kaynaklara göre, Yezîd bu elim haberi alınca derin bir pişmanlık duymuş, valisini ağır sözlerle yermiş ve lanetlemiştir.[^3]

5. Ehl-i Beyt’e Hürmet Göstermiş, Ali Zeynü’l-Âbidîn’e Tazimde Bulunmuştur

Şam’a getirilen Hz. Hüseyin’in evlât ve hanedanı, bir ay müddetle sarayda misafir edilmiş, Yezîd onlara ikramda bulunmuş ve Ali b. Hüseyin hazır olmadan sofraya oturmamıştır.[^4]

6. Gasp Edilen Eşyaların Fazlasıyla İadesi Emredilmiştir

Irak ordusunun Ehl-i Beyt’e ait olan malları yağmaladığı haberi üzerine, Yezîd bu eşyaların misliyle iade edilmesini emretmiştir.

7. Yas, Yalnız Ehl-i Beyt’te Değil, Sarayda da Tutulmuştur

Bazı rivayetlerde, Yezîd’in ailesi ve hanedanı da Hz. Hüseyin için üç gün süreyle matem tutmuşlardır. Bu hâl, sarayda üzüntünün samimi olduğuna işaret eder mahiyettedir.

8. Ehl-i Beyt Medine’ye Hürmetle Uğurlanmıştır

Şam’dan ayrılan Ehl-i Beyt için hususî bir uğurlama kervanı hazırlanmış, yolculuk boyunca her türlü ihtimam gösterilmiştir.

9. Yezîd’in, Abdullah b. Ca‘fer’le Olan Müsbet Münasebeti

Hz. Ali’nin amcası Ca‘fer-i Teyyâr’ın oğlu olan Abdullah b. Ca‘fer’e cömertçe ihsanlarda bulunmuş, kendisine iltifatı esirgememiştir.[^5]

10. Ehl-i Beyt, Medine Ayaklanmasına Katılmamıştır

Medinelilerin Yezîd’e karşı başlattığı isyan hareketinde Ehl-i Beyt’ten hiçbir ferdin yer almadığı tarihî vesikalarla sabittir.

11. Muhammed b. Hanefiyye, Asılsız İddiaları Reddetmiştir

Bazı isyancılar Yezîd’in içki içtiğini ve namazı terk ettiğini ileri sürmüş; Hz. Hüseyin’in kardeşi Muhammed b. Hanefiyye ise şu karşılığı vermiştir:

“Onunla beraber oturdum; namazında dikkatli, sünnete düşkün bir kişi gördüm. Eğer iddianızda samimiyseniz, şahitlerinizi getirin!”[^6]

12. Abdullah b. Ömer, Biatın Koparılmasına Sert Tepki Göstermiştir

Abdullah b. Ömer, Medine halkının Yezîd’e biati bozmasına şiddetle karşı çıkmış, “itaat ipinin koparılmasının büyük vebal” olduğunu hatırlatmıştır.

13. Medine’de Yaşanan Kıyım Yezîd’in En Ağır Kusurudur

Yezîd, isyan sonrası Medine halkına karşı askerlerine sınırsız yetki vermiş; bu vahim kıyım, tarihçilerin tamamına yakını tarafından ağır bir zulüm olarak nitelendirilmiştir.[^7]

14. Yezîd, Mekke Kuşatması Sırasında Hayatını Kaybetmiştir

Bu olayların ardından Mekke, isyancıların son sığınağı olmuş, Yezîd ordusunu oraya sevk etmiş; fakat isyan bastırılmadan kendisi vefat etmiştir.

Sonuç ve Değerlendirme
• Yezîd, sahabî değildir; bu sebeple sevilmesi farz değildir.
• Hz. Hüseyin’in katline doğrudan emir verdiği sabit değildir.
• Lâkin katilleri cezalandırmaması büyük bir siyaset zaafı ve tarihi bir vebaldir.
• Medine’deki kıyım, affedilmez bir zulümdür.
• Yezîd’in içki içtiğine veya namazı terk ettiğine dair, senedi sağlam ve sahih hiçbir rivayet mevcut değildir.

Netice olarak, Yezîd ne veli addedilecek kadar ulvî bir şahsiyet, ne de lânete layık mutlak bir kâfir olarak görülmelidir. O, zulmü ve ihmâliyle tarihe geçen bir İslâm hükümdarıdır. Hakkında ifrat da, tefrit de doğru değildir. Bizim vazifemiz, hakikate râm olarak rivayetlerin tasnifini yapmak, mezhebî taassuplardan sıyrılarak sahih olanı dile getirmektir. Zira tarih, kinle değil, izanla okunmalıdır.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
08.07.2025 OF

Dipnotlar:

[^1]: İbn Hacer, es-Savâiku’l-Muhrika, s. 217.
[^2]: Taberî, Tarih, c. 5, s. 350.
[^3]: İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, c. 4, s. 65.
[^4]: Belâzurî, Ensâbü’l-Eşrâf, c. 3, s. 233.
[^5]: Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c. 4, s. 38.
[^6]: İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 8, s. 241.
[^7]: Taberî, Tarih, c. 5, s. 393.

تقييم علمي لمكانة معاوية بن أبي سفيان من منظور أهل السنّة والجماعة

مقدمة

يُعدّ الصحابي الجليل معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه من أبرز الشخصيات التي تناولها التاريخ الإسلامي بالبحث والنقد، وقد نال من الانتقادات والاتهامات ما لم ينله كثير من الصحابة الآخرين، خصوصًا في الآونة الأخيرة، حيث تأثر بعض الباحثين المنتسبين لأهل السنّة بالمرويات الشيعية ذات الجذور الفارسية، فراحوا يطعنون في هذا الصحابي الذي كان أحد كتّاب الوحي لرسول الله ﷺ.

وتهدف هذه الدراسة إلى الوقوف عند مكانة معاوية رضي الله عنه وفق المنهج العلمي وأصول أهل السنّة، وتفنيد الشبهات المثارة حوله، خاصةً تلك المتعلقة بمقتل الحسين رضي الله عنه، مع التنبيه على ضرورة التحفظ والانضباط العلمي عند الحكم على الوقائع التاريخية.

١. كتابة معاوية للوحي وثقة النبي به

كان معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه من كتّاب الوحي لرسول الله ﷺ، وقد وردت روايات صحيحة تثبت قيامه بهذا الشرف العظيم.[^1] وثقة النبي ﷺ به في كتابة كلام الوحي تؤكد مكانته وصدقه وأمانته.

قال الإمام النووي:

“كان معاوية كاتبًا للوحي، وقد ائتمنه رسول الله ﷺ على كتابة كلام الله، وهذا يدل على علو منزلته بين الصحابة.”[^2]

٢. دعاء النبي له بالهداية

جاء في السنن والمسانيد أن النبي ﷺ دعا لمعاوية رضي الله عنه قائلًا:

“اللهم اهده واهدِ به.”[^3]

وهذا الدعاء يدل على حُسن ظن النبي به، وعلى توقع الخير الكبير منه، وهو دليل صريح على رضاه عنه، خاصةً في مقام الدعاء الذي لا يخرج من رسول الله إلا عن أهل الفضل.

٣. دوره في الفتوحات وكفاءته الإدارية

برز معاوية رضي الله عنه في عهدي أبي بكر وعمر رضي الله عنهما في الميادين العسكرية، ثم تولّى ولاية الشام في عهد عثمان رضي الله عنه، وتمكّن من صدّ خطر الروم البيزنطيين، وكان قائدًا لمعركة قبرص والفتوحات البحرية الهامة.[^4] وقد تميز بالحكمة السياسية والقدرة على إدارة شؤون الدولة.

٤. عدالة الصحابة في منهج أهل السنة

أجمع علماء أهل السنّة على عدالة الصحابة، وأنهم كلهم ثقات عدول، ولا يُقبل الطعن فيهم بسبب خلافات اجتهادية.

يقول الإمام أحمد بن حنبل:

“نقرأ ما ورد في الفتنة وننظر فيه للعبرة، ولا نتكلّم في أحد منهم.”[^5]

ويقول ابن حجر العسقلاني عن معاوية:

“كان معاوية فقيهًا حكيمًا، ذا دراية كبيرة في السياسة والإدارة، وهو من كبار الصحابة.”[^6]

٥. قضية مقتل الحسين رضي الله عنه ومسؤولية يزيد

إن استشهاد الحسين بن علي رضي الله عنه وقع في زمن خلافة يزيد بن معاوية، لكن لا يوجد في المصادر المعتبرة ما يدلّ دلالة قطعية على أن يزيد أمر بقتله. بل ورد في بعض الروايات أنه حزن على مقتله وبكى عليه.[^7]

ولا يعني هذا نفي المسؤولية عن يزيد مطلقًا، ولكن يوجب علينا – كمنهج علمي– أن لا نرمي الاتهامات الخطيرة دون دليل قطعي، وأن نتحلى بالموضوعية في الحكم.

وأما تحميل معاوية رضي الله عنه مسؤولية هذه الحادثة، فهو أمر غير علمي، ولا يستند إلى نص معتبر، خاصةً وأن وفاته كانت قبل ذلك بسنوات.

خاتمة

لقد نال معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه شرف كتابة الوحي، ودعا له النبي ﷺ، وشارك في أعظم الفتوحات الإسلامية، وأدار شؤون الشام بكفاءة عالية. والطعن فيه منافٍ لمنهج أهل السنّة والجماعة القائم على توقير الصحابة والاعتراف بعدالتهم.

كما أن الوقائع التاريخية، لا سيما في الفتن السياسية، يجب أن تُتناول برؤية علمية منضبطة، لا بعواطف مذهبية ولا بأحكام مسبقة.

ملاحظة مهمة:

بحسب المصادر الموثوقة، فإنّ معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه تُوفِّي في شهر رجب من السنة الستين للهجرة (الموافق لسنة 680 ميلادية).[^8] وعليه، فإنّه لم يكن على قيد الحياة وقت استشهاد الحسين بن علي رضي الله عنه في كربلاء، ومن ثمّ فإنّ تدخّله المباشر في تلك الحادثة أمرٌ مستحيل.

وهذه الحقيقة التاريخية تُسقط الأساس العلمي لكل محاولة تربط بين معاوية رضي الله عنه وحادثة استشهاد الحسين رضي الله عنه

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

٢٨ / ٠٦ / ٢٠٢٥ م أوف

الهوامش:

[^1]: الذهبي، سير أعلام النبلاء، ج٣، ص١٢٣

[^2]: النووي، شرح صحيح مسلم، ١/٣٥

[^3]: الترمذي، السنن، المناقب، ٣١؛ أحمد بن حنبل، المسند، ج٤، ص٢١٦

[^4]: ابن سعد، الطبقات الكبرى، ٧/٤٠٤

[^5]: ابن عبد البر، جامع بيان العلم وفضله، ٢/٩٦

[^6]: ابن حجر، تهذيب التهذيب، ٥/١٢٠

[^7]: الطبري، تاريخ الأمم والملوك، ٥/٤٧٢؛ ابن الأثير، الكامل في التاريخ، ٤/٤٥

[^8]: ابن سعد، الطبقات الكبرى، ج 7، ص 395؛ الذهبي، سير أعلام النبلاء، ج 3، ص 132.

ملاحظات على المقال: 👇

“نسأل الله أن يجعل محبّي معاوية والمدافعين عن يزيد جيراناً لهم في الدار الآخرة.” (ح.ق.)

“المحبّة أو عدمها، والدفاع أو عدمه، موضوع مختلف؛ أما امتلاك العلم الصحيح، والعدل، والإنصاف، فموضوع آخر تماماً يا شيخنا الكريم.”

“ومع ذلك، فأيّ صحابي من أصحاب رسول الله ﷺ نال عنايته وكرامته، أتمنى وأرغب أن أكون جاره في الدار الآخرة، ولا أشعر بأيّ قلق من ذلك.” أحمد ضياء

وأنا أيضاً أتمنى أن أكون جاراً لأهل البيت. ح.ق.

“أليست المسألة، يا شيخنا الفاضل، في أن نؤمن ونعيش وفقاً لما نتمناه، لا في مجرّد الأمنيات؟”

“وأنا كذلك، أُبدي تخوّفاً من أن اتخاذ موقف معارض من صحابيٍ جليلٍ مثل معاوية رضي الله عنه، الذي كان كاتب وحيٍ، ونال دعاء النبي ﷺ، قد يَحرم الإنسان من هذه الأمنيات.” أحمد ضياء

“ليس لديّ مثل هذا القلق،

بل أنا في جانب أهل البيت من حيث المخالفة له.” ح.ق.

“شيخي الفاضل،

وأنا كذلك معكم في الوقوف إلى جانب أهل البيت،

فأسأل الله أن يرزقنا جميعاً اللقاء في الدار الآخرة وأن نكون مع أهل البيت.”

“غير أنني أرى وأقول– على خلاف رأيكم–

إنه لا يلزم معارضة معاوية رضي الله عنه من أجل محبة أهل البيت فقط.” أحمد ضياء

.أحترم رأيكم وتفكيركم.” ح.ق.

“أسأل الله أن يجعل ما تبقّى من عمركم صحّةً وطمأنينةً وبركةً، يا شيخنا الفاضل.” أحمد ضياء

الردّ على شبهة لعن معاوية t لعليّ وأهل البيت t في الخُطب لمدة ثمانين سنة

هذه المسألة من أكثر القضايا المثارة في سياق التشويه السياسي والتاريخي. والادعاء بأنّ معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه أمَر بلعن عليّ t وأهل البيت t على المنابر طيلة ثمانين سنة، هو قولٌ خطيرٌ لا يجوز قبوله إلاّ بدليلٍ صحيحٍ وصريحٍ، وهو ما لا يتوفّر في هذه المسألة. ويمكن الردّ على هذه الدعوى من عدّة وجوه:

1. ما أصل هذا الادّعاء؟

إنّ أكثر هذه الروايات منقولة عن مصادر شيعية أو رواة متأثّرين بالتيار الشيعي أو الفارسي، مثل “مقاتل الطالبيين” لأبي الفرج الأصفهاني، وبعض روايات الطبري. وهذه الروايات غالبًا ما تكون:

  • بلا إسنادٍ موثوق،
  • أو بأسانيد ضعيفة أو متروكة،
  • أو محمّلة بتأويلاتٍ سياسية.

2. ماذا تقول المصادر السنية الموثوقة؟

في كتب أهل السنة المعتبرة مثل صحيح البخاري ومسلم وابن سعد والذهبي وابن حجر وابن تيمية وغيرهم، لا توجد رواية صحيحة صريحة تُثبت هذا الادّعاء.

بل كل ما يُذكر هو أن بعض الوُلاة – مثل زياد بن أبيه ومروان بن الحكم – قد صدرت منهم كلماتٌ غير لائقة في بعض الخُطب، لكنها لم تكن سياسةً رسمية ولا أمرًا عامًا صريحًا من معاوية رضي الله عنه.

3. موقف معاوية من الحسن والحسين وأهل البيت

أجرى معاوية صلحًا مع الحسن بن علي سنة 41 هـ، وتعهد فيه بعدم المساس بأهل البيت. وقد عاش الحسن والحسين في أمانٍ تامٍ خلال خلافة معاوية.

لو كان معاوية يكنّ العداء لأهل البيت كما يُشاع، لما احترم هذا العهد، ولما سمح لهم بالعيش في المدينة بأمانٍ.

4. ما ورد عن عمر بن عبد العزيز؟

تذكر بعض المصادر أن الخليفة الأموي عمر بن عبد العزيز أمر بوقف اللعن في الخطب. حتى لو ثبت ذلك، فليس بالضرورة أن نفهم منه أن معاوية هو من بدأ هذه السياسة، إذ يمكن أن تكون تجاوزات من بعض الولاة المتعصبين، لا سياسةً معتمدة.

الذهبي وغيره من العلماء الكبار نفوا أن يكون هذا أمرًا صريحًا وممنهجًا من معاوية.[^1]

5. موقف أهل السنة من الصحابة

منهج أهل السنة والجماعة يقوم على التوقير والاحترام لجميع الصحابة، والسكوت عمّا جرى بينهم من فتن.

قال الإمام أحمد بن حنبل:

“دماؤهم كفّ عنها الصحابة، وألسنتنا أولى بالكف عنها.”

ومعاوية هو كاتب وحي النبي ﷺ، ومن كبار الصحابة، وكان له شرف الصحبة والغزو والفتح. فلا يجوز الطعن فيه أو في عدالته بمرويات مشبوهة ومطعون فيها.

🔹 خلاصة القول

إنّ الدعوى القائلة بأنّ معاوية أمر بلعن عليّ وأهل البيت t في الخُطب طيلة ثمانين سنة:

  • لا تستند إلى أدلة صحيحة أو صريحة،
  • بل تعتمد على روايات ضعيفة ومنكرة،
  • ولم تثبت في المصادر السنية المعتمدة.

لذلك، من الخطأ الجسيم أن يُروَّج لهذه المزاعم على أنها حقائق تاريخية، ومن الواجب على الباحثين المنصفين التزام الحياد العلمي والنزاهة المعرفية.

📚 الهوامش

[^1]: الذهبي، سير أعلام النبلاء، ج ص 130-133؛ وانظر: ابن حجر، الإصابة في تمييز الصحابة، ج 3، ص 397.

✅ الافتراءات على معاوية رضي الله عنه بلا سند ولا دليل:
1. لا يوجد أيّ رواية بسند صحيح ومتّصل تُثبت أن معاوية رضي الله عنه أمر بنفسه بلعن عليّ رضي الله عنه على المنابر.

  • 📚 ابن حجر العسقلاني، “الإصابة في تمييز الصحابة”، جـ3، صـ35:
    معظم هذه الروايات ضعيفة الإسناد أو تعتمد على رواة متحيّزين كأبي مخنف.
  • 📚 ابن كثير، “البداية والنهاية”، جـ8، صـ131 وما بعدها:
    ينقل الروايات لكنه يُشير إلى ضعف أسانيدها واحتمال توظيفها لأهداف سياسية.
  • 📚 ابن سعد، “الطبقات الكبرى”، جـ5، صـ67-68: ورد أن معاوية أوصى ولاته بعدم التعرّض لعليّ رضي الله عنه بسوء.
    1. هذه الفرية في الغالب من مصادر شيعية، تغذّيها الانقسامات السياسية وتخدم بناء تصوّرات مشوّهة.
  • 📚 اليعقوبي، “تاريخ اليعقوبي” (مصدر شيعي في الغالب).
  • 📚 أبو مخنف (لوط بن يحيى)، اشتهر بكتابه “مقتل الحسين”، وهو راوٍ يُعدّ من الضعفاء عند جمهور المحدثين.
  • 📝 هذه الروايات غالبًا ما تفتقر إلى السند الصحيح، وتميل إلى الت dramatization والمحتوى السياسي.
    1. في المذهب السني، فضائل عليّ رضي الله عنه لا خلاف فيها، كما أن معاوية صحابيٌّ اجتهد، والمعتقد السائد أنه مأجور بإذن الله على اجتهاده.
  • 📚 ابن تيمية، “منهاج السنة النبوية”، جـ1، صـ70:
    معاوية من الصحابة، وإن أخطأ في اجتهاده فله أجر.
  • 📚 الإمام النووي، “المنهاج شرح صحيح مسلم”:
    خلاف الصحابة من باب الاجتهاد، ولا يجوز تكفير أحدهم أو لعنه.
  • 📚 الإمام السيوطي، “تاريخ الخلفاء”: قد يُختلف في نهج معاوية السياسي، لكن لا يجوز اتهامه بالفسق أو النفاق.
    1. نشر هذه الأمور بلا دليل، وخصوصًا إذا كانت طعنًا في الصحابة:
  • إثم عظيم،
  • يُشوّه الفهم التاريخي،
  • ويُعدّ عارًا على أهل العلم.
  • 📚 الإمام الغزالي، “إحياء علوم الدين”، جـ3، باب آداب الصحبة:
    الطعن في الصحابة علامة على النفاق، ونسبة مثل هذه الأكاذيب إليهم إثم وخطر جسيم.

🕋 لا يوجد في أصحّ كتب الحديث مثل صحيح البخاري أو صحيح مسلم ما يدلّ على أن معاوية رضي الله عنه لعن عليًا رضي الله عنه أو أمر بذلك.

  • 📚 صحيح البخاري وصحيح مسلم يخلوان تمامًا من أي رواية بهذا المعنى.
  • 📝 وهذا دليل قاطع على أن هذه الدعوى لا أصل لها في الحديث الصحيح، وبالتالي لا يمكن اعتمادها دينيًّا أو تاريخيًّا.

🧠 موقف أئمة أهل السنة:

  • الإمام أحمد بن حنبل، والإمام الشافعي، والإمام مالك، جميعهم يرون أن لعن عليّ رضي الله عنه انحراف بالغ، وينكرون بشدة نسبة ذلك إلى معاوية.
  • 📚 عن الإمام الشافعي: “إذا رأيتَ من يشتم عليًا، فاشهد عليه بالكفر دون خوف.”
  • 📚 الإمام أحمد، في “السنة” (برواية عبد الله بن أحمد):
    من يسبّ الصحابة فذلك مرض في قلبه، وقد ضلّ.
  • الإمام الغزالي (في “إحياء علوم الدين”) بيّن أن من يطعن في الصحابة، وخاصة في عليّ رضي الله عنه، سيكون عرضة للمساءلة في الآخرة، وأن ذلك من علامات النفاق القلبي.
  • 📚 إحياء علوم الدين، جـ3، باب آداب الصحبة والأخوة.

📌 أعدّه: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

📌 بعضُ التذكيرات حول معاوية بن أبي سفيان والروايات والموقف السنيّ المتّزن

إنّ حُسن النيّة لا يكفي وحده، بل لا بُدّ من بيان بعض الأمور بيانًا علميًّا ومنهجيًّا:

🔹 ١. ثمّة أصولٌ عند الحكم على الصحابة

أهلُ السنّة يقرّرون أصلَ العدالة لجميع الصحابة. وقد قال الإمام النووي:

«الأُمّةُ مجمعة على تحريم الطعن في الصحابة».

(تهذيب الأسماء، ١/١٦١)

🔸 فالكلام في معاوية رضي الله عنه لا يكون بالعاطفة، بل بالعلم والدليل.

🔹 ٢. مسألة المصادر: ليست كلّ رواية حجّة

قال المعترض:

«هذه الأخبار موجودة في كتب التاريخ، وليست من كتب الشيعة».

نعم، كثيرٌ منها ليس من كتب الشيعة، لكن الإشكال ليس في اسم المصدر، بل في صحة الرواية.

📌 فكتب التاريخ ليست ككتب الحديث؛ إذ تمتلئ بالمقطوعات والموضوعات والمتناقضات. وقال ابن الجوزي:

«ليس كلّ ما في كتب التاريخ نقلاً يعتمد عليه».

(الموضوعات، ١/٦٢)

🔸 فوجود الرواية لا يدلّ على صحّتها.

🔹 ٣. هل ثبت أنّ عليًّا رضي الله عنه شُتم من فوق المنابر؟

نعم، وُجدت بعض الروايات تشير إلى سبّ علي على المنابر، لكن:

▪ أسانيدها ضعيفة في غالبها،

▪ ومتونها مشتملة على تناقضات ظاهرة،

▪ ولم يروها أئمة الحديث في كتبهم المعتمدة.

📌 هذا مع كون علماء أهل السنّة يعدّون معاوية رضي الله عنه مجتهدًا، فإن أصاب فله أجران، وإن أخطأ فله أجر، ولم يقدحوا في نيّته.

🔹 ٤. كربلاء ومسألة العدل والإنصاف

كربلاء جرحٌ في قلب الأمّة لا يندمل، ولكن تحميل معاوية رضي الله عنه مسؤوليتها:

📌 لا يصحّ علميًّا ولا عدليًّا؛ لأنها وقعت بعد وفاته سنة ٦١ هـ.

📌 ومحاسبة معاوية بخطايا يزيد مخالفةٌ لإجماع أهل السنّة.

🔹 ٥. المقصود بـ “آل محمد” في التشهّد

“اللهم صلّ على محمد وعلى آل محمد…”

📌 هذه الصيغة تدلّ على فضل آل البيت ومحبتهم.

🔸 لكنها لا تبرّر الطعن في الصحابة. فقد مدح أبو بكر الصديق عليًّا على المنبر، وقال عمر بن الخطاب:

«لولا علي لهلك عمر».

فالقضية ليست تعصّبًا لعلي، بل حفظًا لوحدة الأمة.

🔹 ٦. ما هو موقف أهل السنة المتوازن؟

قال الإمام أحمد بن حنبل:

«يجب الإمساك عمّا شجر بين علي ومعاوية».

(الآداب الشرعية، ص ١٨٢)

🔸 وهذا هو منهج أهل السنة:

✔ يحبّون الحق،

✔ ولا يدافعون عن الخطأ،

✔ ولا يعادون الصحابة.

🔹 الخلاصة:

📌 في الحديث عن فضل الصحابة أو اجتهاداتهم أو أخطائهم:

▪ يجب أن يعلو صوت المنهج لا صوت الغضب،

▪ ويُقدَّم الإنصاف على الانفعال،

▪ وتُراعى الأمانة لا الخصومة.

حين توضع السياسة والتاريخ والروايات في مواضعها الصحيحة، يظهر وجه الحقيقة. والإسلام دعوةٌ إلى التوازن لا إلى الإفراط.

يزيد وكربلاء: في ضوء الوثائق والحقائق

تمهيد

إن واقعة كربلاء ليست مجرد حدثٍ تاريخي عابر، بل هي جرح نازف في ضمير الأمة، وصراعٌ بين الحق الساطع وسياسةٍ مُلبّدةٍ بالمكر والخديعة. وقد تعددت مواقف المؤرخين والفقهاء حول موقع يزيد بن معاوية من هذه الحادثة. وهذا المقال يسعى إلى تقديم قراءةٍ منصفة بعيدة عن الغلوّ والتعصّب المذهبي، مرتكزة على الروايات الصحيحة، والوثائق المعتبرة، والمنهج العقلي الرصين.

١. لم يثبت أن يزيد أمر بقتل الحسين

لم يرد في أيّ رواية صحيحة ذات سند متصل أن يزيد أصدر أمرًا مباشرًا بقتل الحسين رضي الله عنه. وكل ما رُوي في ذلك لا يخرج عن كونه روايات ضعيفة أو مقطوعة السند.[^1]

٢. أوصى بعدم مقاتلة من لم يقاتله

أرسل يزيد إلى ولاته في العراق أن لا يقاتلوا أحدًا إلا إذا قاتلهم، ما يدلّ على عدم وجود نية مسبقة لإراقة الدماء.[^2]

٣. خالف الوالي أمره وظلم الحسين

لكن والي الكوفة عبيد الله بن زياد لم يلتزم بأمر يزيد، بل حاصر الحسين، ومنع عنه الماء، وأوقع به ظلمًا كبيرًا.

٤. لما علم يزيد بذلك، لعن الوالي

تفيد بعض المصادر التاريخية أن يزيد لما بلغه خبر الواقعة، استنكرها ولعن والي الكوفة، وتبرأ من فعلته.[^3]

٥. أكرم يزيد آل البيت في الشام

أقام يزيد آل الحسين في قصره شهرًا كاملاً، وكان لا يأكل حتى يحضر عليّ بن الحسين، وأظهر لهم الاحترام والتقدير.[^4]

٦. أمر بإرجاع المسلوب من آل البيت أضعافًا

حين علم بما نهبه جيش العراق من آل البيت، أمر بإرجاع كل ما سُلب منهم مضاعفًا، إظهارًا للتكفير والتقدير.

٧. بكى أهل بيت يزيد على الحسين

ذكر بعض المؤرخين أن نساء وأهل بيت يزيد شاركوا في الحزن على الحسين، وأقاموا الحداد عليه ثلاثة أيام داخل القصر.

٨. جهز يزيد موكبًا لتوديع آل البيت

عند خروج آل البيت من الشام إلى المدينة، جهّز لهم يزيد موكبًا خاصًا، ووفّر لهم الحماية والراحة في طريق العودة.

٩. كانت علاقته بعبد الله بن جعفر طيبة

كان ليزيد علاقات طيبة مع عبد الله بن جعفر بن أبي طالب، وكان يغدق عليه بالعطاء والإكرام.[^5]

١٠. لم يشارك آل البيت في ثورة المدينة

عندما ثار أهل المدينة على يزيد، لم يشارك أحد من آل البيت في هذه الثورة، بل اعتزلوا الفتنة.

١١. محمد بن الحنفية أنكر التهم المنسوبة ليزيد

حين اتهم بعض أهل المدينة يزيد بأنه يشرب الخمر ويترك الصلاة، قال لهم محمد بن الحنفية:

“قد جالسته، فما رأيت إلا رجلًا يصلي، ويحرص على السنة، فهاتوا شهودكم إن كنتم صادقين!”[^6]

١٢. عبد الله بن عمر حذر من خلع البيعة

عارض عبد الله بن عمر خلع بيعة يزيد بشدة، وذكّر الناس بحرمة الخروج على الإمام، وأغلظ لهم في النصح.

١٣. مجزرة المدينة من أعظم جرائم يزيد

أمر يزيد جنده بأن يوقعوا القتل في أهل المدينة بلا حدود، وقد اعتبر المؤرخون هذه الواقعة من أعظم مظالم يزيد.[^7]

١٤. مات يزيد وجيشه يحاصر مكة

أرسل جيشه لمحاصرة مكة بعد المدينة، لكنه توفي قبل أن تنتهي المواجهة هناك، ولم يُختم له بإخماد الفتنة.

الخاتمة والتقييم
• يزيد ليس من الصحابة، فلا يجب حبه.
• لم يثبت عليه أمر بقتل الحسين، لكن تقصيره في محاسبة القتلة عار سياسي كبير.
• ما فعله في المدينة لا يُغتفر شرعًا ولا تاريخًا.
• لم يثبت عليه بشهادة صحيحة موثقة أنه كان فاسقًا أو تارك صلاة.

فالنتيجة: لا ينبغي الغلو في يزيد، لا تعظيمًا ولا لعنًا. بل هو أحد ملوك الإسلام، خلط بين الظلم والعدل، فيه طغيان وفيه بعض خير. لا نحبه ولا نكفره، بل نروي ما صحّ من تاريخه ونتجرد في الحكم عليه، بعيدًا عن الأهواء الطائفية التي بدأت تتسرب إلى صفوف أهل السنة.

أعده: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
٠٨ / ٠٧ / ٢٠٢٥ م أوف

الهوامش

[^1]: ابن حجر، الصواعق المحرقة، ص 217.
[^2]: الطبري، تاريخ الأمم والملوك، ج 5، ص 350.
[^3]: ابن الأثير، الكامل في التاريخ، ج 4، ص 65.
[^4]: البلاذري، أنساب الأشراف، ج 3، ص 233.
[^5]: الذهبي، سير أعلام النبلاء، ج 4، ص 38.
[^6]: ابن كثير، البداية والنهاية، ج 8، ص 241.
[^7]: الطبري، التاريخ، ج 5، ص 393.