Trump’ın Gazze Planı: Barış mı, Teslimiyet mi?
Giriş
Barış, ancak adaletle yoğrulmuş bir irade üzerine bina edilirse kalıcı olur.
ABD Başkanı Donald Trump’ın gündeme getirdiği 21 maddelik Gazze planı, görünüşte “barış” vaadi taşısa da, özünde ciddi soru işaretleri barındırmaktadır.
Bu plan, Filistin halkının meşru haklarını ve uluslararası hukukun temel ilkelerini gözetmeyip; İsrail’in güvenlik taleplerini merkeze alarak mazlumu teslimiyete zorlayan bir yaklaşımı yansıtmaktadır.[1]
Planın Ana Çerçevesi
Trump’ın öne sürdüğü başlıca hususlar şunlardır:
- Gazze’deki direniş gruplarının tamamen silahsızlandırılması,
- Gazze’nin yönetiminde Filistin halkının seçilmiş iradesi yerine uluslararası bir gözetim ve denetim mekanizmasının öngörülmesi,
- İsrail’in güvenlik bariyerlerinin kalıcı hale getirilmesi ve işgalin tartışma dışı bırakılması,
- Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının gündeme dahi getirilmemesi,
- Kudüs’ün statüsünün İsrail’in lehine olacak şekilde “fiilî durum” olarak kabul ettirilmesi.
Bu unsurların bütünü, Filistin halkına “barış” değil, teslimiyet dayatıldığını göstermektedir.[2]
İslâmî ve Ahlâkî Zaviyeden Mesele
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler, hakkaniyetle desteklenen barışı övmüş, fakat zulmü meşrulaştıran “barış”ı reddetmiştir.
Adaletin olmadığı bir barış, aslında zulmün kurumsallaşmasıdır.
Filistin halkının on yıllardır süren direnişi, yalnızca bir toprak meselesi değil; izzet, haysiyet ve dinî mukaddesatın müdafaasıdır.
Bu mücadelenin tasfiye edilmesi ve halkın iradesinin dış güçlerce vesayet altına alınması, hiçbir şekilde meşruiyet taşımaz.[3]
Siyonist İdeolojinin Gölgesi
Ortadoğu’daki ihtilafın kökeninde yalnızca güvenlik yahut sınır tartışmaları değil, İsrail’in kuruluş ideolojisi bulunmaktadır.
Siyonist hareket, “Arz-ı Mev’ûd” inancını siyasî bir hedefe dönüştürmüş;
Yahudi olmayanları ikinci sınıf görme, hatta yok etmeyi mubah sayan bir zihniyet geliştirmiştir.
Bu zihniyet değişmedikçe, İsrail’in barış için attığı her adım, taktik bir ara durak olmaktan öteye gidemez.
Güç ve üstünlük tutkusu, hakka riayetle dengelenmedikçe, bölgede sürekli çatışma kaçınılmazdır.[4]
Uluslararası Hukukun İhlâli
Trump’ın planı, Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan şu temel prensipleri hiçe saymaktadır:
- 1967 öncesi sınırlarına çekilme,
- İşgalin son bulması,
- Mültecilerin geri dönüş hakkı.
Bu yaklaşım, yalnız Filistin için değil, bütün uluslararası hukuk düzeni için de yıkıcı bir örnek teşkil etmektedir.
Güçlünün hukukunun geçerli olduğu bir düzen, yeni krizler üretmekten başka bir sonuç vermez.[5]
Direniş ve Meşru Müdafaa Hakkı
İşgal altındaki halkların direnme hakkı, milletler hukukunun tanıdığı tabii bir haktır.
Trump’ın planı ise bu hakkı gayrimeşru göstermeye ve direnişi terörle özdeşleştirmeye çalışmaktadır.
Gerçekte ise, Filistin halkının direnişi, meşru müdafaanın bir tezahürüdür.
Adalet isteyen bir barış arayışı, bu hakkı bastırmak yerine, işgale son verilmesini hedeflemelidir.[6]
Gelecek ve Adaletin Önemi
On yılların deneyimi göstermektedir ki, işgalin sona erdirilmediği, ablukanın kaldırılmadığı ve Filistin halkının kendi iradesiyle temsilci seçemediği her çözüm, yalnızca yeni çatışma döngülerine yol açar.
Uluslararası toplumun önündeki gerçek seçim, “barış mı, teslimiyet mi?” değil;
“adalet temelli kalıcı barış mı, yoksa güç temelli daha derin çatışma mı?” sorusudur. [7]
Sonuç:
Barış, zulmün şartlarını kabullenmek değildir.
Barış, hakkı gasbedilenin onurunu ve hukukunu teslim etmekle mümkündür.
Trump’ın Gazze planı, bu esaslardan uzak kaldığı ölçüde,
barış değil, yeni bir çatışma devresinin mukaddimesi olacaktır.
Ortadoğu’da kalıcı bir sulh, ancak adaletin esas alındığı ve bütün tarafların insan onuruna saygı duyduğu bir düzenleme ile mümkündür.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
30 Eylül 2025 – OF
NOT:
Müslüman için, düşmanına silahını teslim etmesi helâl değildir; hatta düşman onun gibi giyinse, onun diliyle konuşsa ve onun isimleriyle anılsa dahi.
Bu kadar büyük bir terk edilmişlik ve reddedişin doğuracağı ağır insânî bedellere rağmen, bu bedel; bedeni koruyacak bir kabule göre çok daha hafiftir. Zira o kabul, bedeni kurtarsa da ruhu, kalbi ve aklı elden alır.
Red, sonra red, sonra yine red!
Zira teklif edilen şey, öldürücü bir zehir, kahredici bir ölüm ve kesin bir helâktir.
İnsânî bedellere rağmen, zaman sizin elinizde bir kılıç gibidir; düşmanlarınızın boyunlarının üzerinde sallanmakta ve onların Batı’da on yıllar boyunca biriktirdikleri ‘itibar’ı aşındıran bir gedik açmaktadır.
Ama eğer kabul ederseniz, bundan dolayı size kınama yoktur; çünkü siz, sizden aşağıdakilere karşı hücceti ikame ettiniz; herkes sizden aşağıdadır.
Şunu da sizinle birlikte hatırlıyoruz: Ölüm, işin sonu değildir; bilakis ebediyetin başlangıcıdır. Nice ölüm vardır ki feraha kapı aralar, nice geçici kurtuluş da vardır ki uzak bir helâke sürükler.
Allah, her işinizde size doğru yolu ilham etsin, görüşlerinizi isabet ettirsin, kulların kalplerini size karşı yumuşatsın ve sizi hak ile aziz kılsın.
(Cihâd Adle)
Dipnotlar:
[1] Rashid Khalidi, The Hundred Years’ War on Palestine (2020).
[2] “Deal of the Century,” January 2020.
[3] Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde barış ve adalet vurgusu; zulmü meşrulaştıran barışın reddi.
[4] Siyonist ideolojinin Arz-ı Mev’ûd ve Yahudi olmayanlara bakış perspektifi.
[5] BM kararları ve uluslararası hukuk prensipleri (1967 sınırları, işgalin sona ermesi, mültecilerin geri dönüş hakkı).
[6] Milletler hukuku çerçevesinde işgal altındaki halkların meşru direniş hakkı.
[7] Oslo Anlaşmaları ve sonraki süreçlerde adaletsiz barış girişimlerinin sonuçları.
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
خطة ترامب لغزّة: سلامٌ أم استسلامٌ؟
تمهيد
لا يخفى أنّ قضية فلسطين ليست نزاعًا محلّيًّا بين شعبٍ مُحتلٍّ وقوةٍ مُحتلّة فحسب، بل هي في جوهرها امتحانٌ عالميٌّ للضمير الإنساني، ومعيارٌ يُبيّن صدقَ الالتزام بالقيم التي تتغنّى بها الأمم المتحضّرة. وفي هذا السياق، يُعيد الرئيس الأمريكي دونالد ترامب طرحَ تصوّرٍ لما يُسمّيه “خطة السلام”، غير أنّها في واقع الأمر تُثير تساؤلاتٍ عميقة: هل هي محاولةٌ لإقرار سلامٍ عادلٍ ودائم، أم هي خطوةٌ لتكريس واقع الاحتلال وفرض الاستسلام على أهل غزّة؟[1]
أوّلًا: الخطة في إطارها العام
قدّم ترامب في ولايته الأولى ما عُرف بـ”صفقة القرن”؛ خطةً اعتُبرت آنذاك انحيازًا سافرًا إلى الاحتلال الإسرائيلي، إذ تضمّنت ضمّ مساحاتٍ واسعةٍ من الضفّة الغربية، وإبقاء القدس تحت السيادة الإسرائيلية، وإيجاد كيانٍ فلسطينيٍّ منزوع السلاح. واليوم، يُلوّح ترامب، في حال عودته إلى البيت الأبيض، بخطةٍ مُحدّثةٍ لقطاع غزّة، يُقال إنّها تهدف إلى “إعادة الإعمار مقابل نزع سلاح المقاومة”[2].
ثانيًا: الدوافع الأمريكيّة والإسرائيليّة
إنّ التوقيت السياسي لإعادة طرح الخطة ليس عابرًا؛ فهو يأتي في ظلّ إرهاقٍ كبيرٍ لسكّان غزّة نتيجة الحرب والحصار، وفي مناخٍ انتخابيٍّ أمريكيٍّ متوتّرٍ يُحاول فيه ترامب استمالةَ اللوبيّات الداعمة لإسرائيل وإظهار نفسه رجلَ الحزم. أمّا بالنسبة لإسرائيل، فإنّ الخطة تمنحها مكاسبَ أمنيّةً واقتصاديّةً دون تقديم تنازلاتٍ حقيقيّةٍ، وتُعيد صياغة الاحتلال في ثوب “التسوية السلميّة”[3].
ثالثًا: الموقف الدولي وتناقضاته
يُلاحظ أنّ القوى الكبرى، ولا سيّما في أوروبا، تُظهر تأييدًا حذرًا لأيّ مبادرةٍ تُعطي أملًا بوقف القتال، لكنّها في الغالب تُغضّ الطرف عن غيابِ الأسس القانونيّة والحقوقيّة في تلك المبادرات. وبهذا، تتحوّل فكرة “السلام” إلى مجرّد أداةٍ لإدارة الأزمة، بدلًا من أن تكون مسارًا لتحقيق العدالة. وهذا التناقض يُفقد المجتمع الدوليّ مصداقيّته، ويُعطي الانطباع بأنّ معاناة الفلسطينيّين ليست إلّا ورقةً تفاوضيّةً تُستخدم بحسب المصالح[4].
رابعًا: ردود الفعل الفلسطينيّة والعربيّة
لم يُبدِ الشارع الفلسطينيّ، ولا القوى السياسيّة الرئيسة، ترحيبًا بخطة ترامب، إذ يرون فيها مشروعًا لانتزاع ما تبقّى من إرادتهم وحقوقهم التاريخيّة. كما أنّ معظم الحكومات العربيّة تتعامل مع الخطة بتحفّظٍ معلنٍ، وإن كانت بعض الأطراف تُفضّل إبقاء الباب مواربًا بحجّة أنّ “السياسة فنّ الممكن”. غير أنّ الواقع الميدانيّ يُثبت أنّ أيّ خطةٍ لا تضع حدًّا للاحتلال وتكفل الحقوق السياديّة للشعب الفلسطينيّ، ستبقى مرفوضةً شعبيًّا وسياسيًّا[5].
خامسًا: البعد الأخلاقي والقانوني
إنّ السلام الحقيقيّ لا يقوم على إكراه الضحيّة على التخلّي عن حقوقها، بل على ردّ المظالم وإقامة العدل. والقانون الدوليّ الإنسانيّ يُقرّر أنّ أيّ تسويةٍ تُبرم تحت الضغط العسكريّ والاقتصاديّ لا تُعدّ شرعيّةً ولا مُلزِمة. وعليه، فإنّ “خطة السلام” التي تتجاهل هذا الأساس الأخلاقيّ والقانونيّ إنّما تُكرّس منطق القوّة لا منطق العدل، وتفقد شرعيّتها التاريخيّة والسياسيّة[6].
سادسًا: مستقبل القضيّة بين العدل والاستسلام
إنّ تجارب العقود الماضية تُثبت أنّ أيّ حلٍّ يقوم على تجاهل جوهر القضيّة الفلسطينيّة، أي إنهاء الاحتلال ورفع الحصار وضمان حقّ تقرير المصير، لا يُسفر إلّا عن جولاتٍ جديدةٍ من العنف وعدم الاستقرار. ولذلك، فإنّ الخيار المطروح أمام المجتمع الدوليّ ليس بين “سلامٍ أو حربٍ” كما يُصوَّر، بل بين “عدالةٍ تُفضي إلى سلامٍ مستدام” و”استسلامٍ يُؤدّي إلى مزيدٍ من الصراع”[7].
خاتمة
تُذكّرنا قضية غزّة بأنّ السلام ليس مجرّد اتفاقيّاتٍ تُوقَّع على الورق، بل هو ثمرةُ إنصافٍ حقيقيٍّ. وإذا ما تحوّلت المبادرات السياسيّة إلى غطاءٍ لإدامة الاحتلال، فإنّها ستفقد أيّ قيمةٍ أخلاقيّةٍ أو عمليّة. ومن هنا، فإنّ خطّة ترامب، بصيغتها الراهنة، أقربُ إلى محاولةٍ لفرض الأمر الواقع تحت عنوان “السلام”، وهو ما يجعل السؤال مطروحًا بحدّة: هل المطلوب سلامٌ يحقّق كرامة الإنسان، أم استسلامٌ يفرضه الأقوياء؟
إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
30 أيلول / سبتمبر 2025 مدينة أوف
ملاحظة:
لا يحل للمسلم أن يسلم سلاحه لعدوه، حتى لو كان يلبس ثيابا كثيابه، ويتكلم بلسانه، ويتسمى بأسمائه.
بالرغم من هذا القدر المهول من الخذلان، ومن الكلفة البشرية التي ستترتب على الرفض، فإنها أقل بكثير من قبولٍ قد يأتي بسلامة الجسد، ويسلب سلامة الروح والقلب والعقل.
الرفض ثم الرفض ثم الرفض، فالمعروض سم زعاف، وموت زؤام، وهلكة محققة.
بالرغم من الكلفة البشرية، فإن الوقت سيف بيدكم، مسلط على رقاب القوم، وثغرة يتسرب منها “رصيدهم” الذي بنوه في الغرب لعقود.
ولكن، لو قبلتم، فلا تثريب عليكم، ذلك أنكم أقمتم الحجة على من دونكم، والجميع دونكم.
نتذكر معكم: ليس الموت بنهاية المطاف، بل هو بداية الأبدية، ورب موت يفضي إلى فرج، ونجاة آنية تقود إلى هلكة بعيدة.
ألهمكم الله رشدكم في الأمر كله، وسدد رأيكم، وألان قلوب الخلق اكم، وبالحق أعزكم.
(جهاد عدلة).
الحواشي (الهوامش):
[1] لمناقشة الأهمية العالمية للقضية الفلسطينية كاختبار للعدالة الدولية، انظر رشيد خالد، حرب المئة عام على فلسطين (2020).
[2] تُعرف “صفقة القرن”، التي أعلنها ترامب في يناير 2020، بأنها تضمنت خططًا للضم وإنشاء كيان فلسطيني منزوع السلاح.
[3] يشير المحللون إلى أن الخطة المُجددة تستغل الضعف الإنساني الحالي في غزّة وتسعى لتحقيق مكاسب سياسية في السياسة الداخلية الأمريكية.
[4] أظهرت تقارير عدة من وكالات الأمم المتحدة غياب المساءلة في المبادرات السلمية التي لا تعالج الأسباب الجذرية للنزاع.
[5] رفضت فصائل فلسطينية مثل حماس وفتح، وكذلك بيانات جامعة الدول العربية، أي مقترحات لا تضمن السيادة وتنهي الاحتلال.
[6] المادة 52 من اتفاقية فيينا لقانون المعاهدات (1969) تنص على أن أي معاهدة تُبرم تحت التهديد أو استخدام القوة تكون باطلة.
[7] تثبت تجارب المفاوضات الفاشلة منذ اتفاقيات أوسلو (1993) أن تجاهل الحقوق الأساسية يؤدي فقط إلى استمرار الصراع.
Aynı Yazının İngilizceye Tercümesi: 👇
Trump’s Gaza Plan: Peace or Submission?
Introduction
The Palestinian cause is not merely a local dispute between an occupied people and an occupying power; at its core, it is a global test for the conscience of humanity and a measure of the sincerity with which nations uphold the values they profess. In this context, former U.S. President Donald Trump has revived a vision he calls a “peace plan,” yet it raises profound questions: Is it a genuine attempt to establish just and lasting peace, or rather an effort to consolidate the occupation and impose submission on the people of Gaza? [1]
I. The Plan in Its Broad Outline
During his first term, Trump introduced what became known as the “Deal of the Century,” a plan widely perceived as a blatant alignment with Israel. It entailed the annexation of large areas of the West Bank, the continued Israeli sovereignty over Jerusalem, and the creation of a demilitarized Palestinian entity. Today, Trump signals that, if he returns to the White House, he will push for an updated plan for the Gaza Strip—reportedly promising “reconstruction in exchange for disarming the resistance.” [2]
II. U.S. and Israeli Motivations
The timing of the renewed plan is not accidental. It comes amid severe exhaustion among Gaza’s population due to war and blockade, and within a tense U.S. electoral climate in which Trump seeks to court pro-Israel lobbies and project himself as a man of decisive action. For Israel, the plan offers significant security and economic advantages without requiring meaningful concessions, recasting the occupation in the guise of a “peace settlement.” [3]
III. The International Stance and Its Contradictions
Major world powers -especially in Europe- tend to cautiously welcome any initiative that promises even a glimmer of halting the bloodshed, yet they often turn a blind eye to the lack of legal and human-rights foundations in such proposals. Thus, “peace” becomes an instrument for crisis management rather than a pathway to justice. This inconsistency undermines the credibility of the international community and gives the impression that Palestinian suffering is merely a bargaining chip to be used as interests dictate. [4]
IV. Palestinian and Arab Responses
Neither the Palestinian street nor the main political factions have shown enthusiasm for Trump’s plan, seeing in it a project to strip them of their remaining agency and historical rights. Most Arab governments express official reservations about the plan, though some actors prefer to keep the door ajar under the pretext that “politics is the art of the possible.” Yet the reality on the ground demonstrates that any plan failing to end the occupation and guarantee Palestinian sovereignty will remain rejected at both popular and political levels. [5]
V. The Ethical and Legal Dimension
True peace cannot be built on coercing the victim to relinquish their rights; it must rest on redressing injustices and upholding justice. International humanitarian law affirms that any settlement concluded under military or economic duress lacks legitimacy and binding force. Hence, a “peace plan” that disregards this ethical and legal foundation merely entrenches the rule of power rather than the rule of justice, stripping itself of historical and political legitimacy. [6]
VI. The Future of the Cause: Between Justice and Submission
Decades of experience have shown that any solution ignoring the essence of the Palestinian question -namely ending the occupation, lifting the blockade, and guaranteeing the right to self-determination- can only lead to renewed cycles of violence and instability. The real choice before the international community is therefore not simply “peace or war,” as often framed, but “justice leading to sustainable peace” versus “submission leading to deeper conflict.” [7]
Conclusion
The case of Gaza reminds us that peace is not merely a set of agreements signed on paper; it is the fruit of genuine fairness. When political initiatives become a cover for perpetuating occupation, they lose all moral and practical worth. In this light, Trump’s plan, in its present form, appears closer to an attempt at imposing a new status quo under the banner of “peace,” which forces us to ask: Is what is sought a peace that restores human dignity, or a submission imposed by the powerful?
Prepared by: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
30 September 2025
Note:
It is not permissible for a Muslim to hand over his weapon to his enemy – even if that enemy wears the same clothes as he does, speaks his language, and bears his names.
Despite this tremendous degree of abandonment and the heavy human cost that will follow from refusing [their demands], that cost is far less than an acceptance which may preserve the body but strips away the integrity of the soul, the heart, and the mind.
Rejection, then rejection, then rejection!
For what is being offered is a deadly poison, a ruinous death, and a certain destruction.
Despite the human cost, time is a sword in your hand, poised over the necks of your foes, and a breach through which seeps away the “credit” they have built up in the West over decades.
Yet, if you accept, there is no blame upon you; for you will have established the proof against those below you — and all others are below you.
Let us remember together: death is not the end of the journey; rather, it is the beginning of eternity. Many a death has opened the door to deliverance, and many a fleeting rescue has led to a distant ruin.
May God inspire you with sound judgment in all matters, guide your decisions aright, soften people’s hearts toward you, and honor you with the truth.
(Jihad Adlah)
Footnotes:
[1] For a discussion on the global significance of the Palestinian issue as a test of international justice, see Rashid Khalidi, The Hundred Years’ War on Palestine (2020).
[2] The “Deal of the Century,” announced by the Trump administration in January 2020, outlined plans for annexation and a demilitarized Palestinian entity.
[3] Analysts point out that the renewed plan capitalizes on Gaza’s current humanitarian vulnerability and seeks political mileage in U.S. domestic politics.
[4] Reports by various UN agencies have repeatedly highlighted the lack of accountability in peace initiatives that do not address the root causes of the conflict.
[5] Statements by Palestinian factions such as Hamas and Fatah, as well as Arab League communiqués, have rejected proposals that fail to ensure sovereignty and end the occupation.
[6] Article 52 of the Vienna Convention on the Law of Treaties (1969) states that a treaty is void if its conclusion has been procured by the threat or use of force.
[7] The history of failed negotiations since the Oslo Accords (1993) demonstrates that bypassing fundamental rights only perpetuates conflict.
Zalim Siyonistlerden adil bir barış beklemek beyhudedir.
Trump’ın şeytanî Siyonist planı zulmun, adaletsizliğin, kan ve gözyaşının yeni bir safhasıdır.
Reddediyoruz.
Trump siyonist teklifi
Filistini işgal etme,
Gazze’yi islam ve Arap ülkeleri üzerinden ABD ve İsraile peşkeş çekme,
Filistin direnişini terörist ilan etme,
Hamas ve diğer direniş grublarını uluslararası alanda izole etme,
İşgal rejimini işlediği cinayetlerini meşrulaştırma,
işlenen cinayetlerin cezasının verilmemesi teklifidir!