Semerkand Tarihinden İbretlik Bir Sayfa ..

Günün Kıssası: Semerkand Fethinin Özeti

Müminlerin Emiri, Allah ona rahmet etsin, Ömer bin Abdülaziz’in hilafeti döneminde, Kuteybe bin Müslim el-Bahili Allah ona da rahmet eylesin, şehirleri ve köyleri fethediyor, yeryüzüne Allah’ın dinini yayıyordu. Allah da onun eliyle Semerkand şehrini fethetmeyi nasip etti. Ancak Semerkand’ı, İslam’a davet etmeksizin veya cizye teklif etmeksizin, Müslümanların âdeti üzere üç gün mühlet tanımadan fethetmişti.

Semerkand halkı, bu durumun İslam’a aykırı olduğunu öğrenince, din adamları zamanın Müslüman hükümdarı olan Ömer bin Abdülaziz’e bir mektup yazdılar. Bu mektubu iletmek üzere Semerkand halkından birini gönderdiler. O elçi şöyle anlatıyor:

“Ülkeden ülkeye aylar boyunca yolculuk ettim, nihayetinde hilafet merkezi olan Şam’a ulaştım. Şehre varınca, mahallelerinde dolaşmaya başladım. Kendi kendime, ‘Sultanın sarayını sorarsam tutuklanırım’ diye endişe ediyordum. Şehirde en görkemli binayı görünce oraya yöneldim. İçeri girdim; insanların girip çıktığını, rükû ve secde ettiklerini gördüm. Yapının etrafında halkalar oluşturmuşlardı. Birine sordum: ‘Burası valinin konağı mı?’
‘Hayır,’ dedi, ‘burası cami.’
‘Namaz kıldın mı?’ diye sordu.
Ben de: ‘Namaz kılmadım,’ dedim.
‘Dinin ne?’ dedi.
‘Semerkand halkının dini üzereyim,’ dedim.
Bunun üzerine bana İslam’ı anlatmaya başladı. Sonunda İslam’ı kabul ettim, şehadet getirdim. Sonra ona dedim ki: ‘Ben garip bir adamım, sultana ulaşmak istiyorum. Allah rızası için bana yol göster.’
‘Müminlerin Emirini mi kastediyorsun?’ dedi.
‘Evet,’ dedim.
‘Şu yolu takip et, sonunda kerpiçten bir eve varırsın,’ diye işaret etti.
‘Benimle alay mı ediyorsun?’ dedim.
‘Hayır,’ dedi. ‘Eğer müminlerin emirini arıyorsan, o ev onun evidir.’

Yola koyuldum. Eve yaklaşınca bir adamın çamurla duvardaki gedikleri kapattığını, bir kadının da ona çamur uzattığını gördüm. Geri dönüp bana yolu tarif eden adama:
‘Ben müminlerin emiri Ömer’in evini sordum, sen bana bir duvarcıyı mı gösterdin?’ dedim.
‘İşte o, müminlerin emiridir,’ dedi.

Kapıyı çaldım. Kadın içeri girdi, adam çıktı. Beni selamladı, misafirperverlik gösterdi ve ellerini yıkadı. Sonra:
‘Ne istiyorsun?’ dedi.
‘Bu, Semerkand kâhinlerinin bir mektubudur,’ dedim.
Mektubu aldı, okudu, sonra arka yüzüne şunları yazdı:
Allah’ın kulu Ömer bin Abdülaziz’den Semerkand’daki valisine: Şikayet edilen konuda bir kadı tayin et ve meseleyi ona havale et.
Sonra mektubu mühürleyip bana verdi.

Yola koyuldum. Kendi kendime diyordum ki: ‘Eğer Semerkand halkı beni yalanlayacak olmasa, bu mektubu yolda atardım. Bu birkaç kelimelik kağıt parçası mı o büyük orduları ve doğunun tamamını dize getiren kumandanı durduracak?’

Allah’ın lütfuyla artık Müslümandım. Uğradığım her şehirde camilerinde namaz kıldım, halkı bana ikram etti. Semerkand’a vardığımda kâhinler mektubu okudular; dünya onlara dar geldi, yer onları sıkıştırdı. Mektubu Ömer’in Semerkand’daki valisine götürdüler. Vali, şikâyetlerini incelemek üzere Cümey’ bin Hâdir el-Bâci’yi kadı olarak tayin etti.

Bir gün toplandık. Kadı bize dava dosyamızı sordu.
Biz de dedik ki:
‘Kuteybe bizi istila etti, ne bizi İslam’a davet etti ne de karar vermemiz için mühlet tanıdı.’
Kadı, Kuteybe’nin halefine (zira Kuteybe -Allah ona rahmet etsin- vefat etmişti) döndü ve sordu:
‘Sen ne diyorsun?’
O da şöyle cevap verdi:
Toprakları verimli ve genişti. Kuteybe, onları uyarıp mühlet verirse kalelere çekilip direneceklerinden korktu.

Bunun üzerine kadı şöyle dedi:
‘Biz Allah yolunda cihad etmek için çıktık, yeryüzünü keyfi olarak fethetmek için değil.’
Sonra kadı hükmünü verdi: Müslümanlar Semerkand’dan çıksın; komutan, İslam’ın ilkelerine uygun şekilde yeniden davette bulunsun.

Semerkand halkı, bu birkaç kelimenin böyle bir tesir doğuracağına hiç ihtimal vermemişti. Güneş batmadan, İslam ordusundan bir tek kişi bile Semerkand’da kalmadı. Ordu tamamen çekildi. Halk yeniden İslam’a davet edildi: ya Müslüman olacaklar, ya cizye verecekler, ya da savaşacaklardı.

Semerkand halkı, devletin kendi askerine ve komutanına karşı adaleti bu şekilde uygulamasını görünce, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olaya şahit oldular.
Dediler ki:
Bu bir ümmettir ki, hükmü rahmettir ve nimettir.”
Çoğu İslam’a girdi, geriye kalanlardan cizye alındı
.

Bilmelisiniz ki bu olay, salih halife Ömer bin Abdülaziz zamanında vuku buldu. Semerkand halkı, İslam ordusu kendilerini uyarıp davet etmeden topraklarına girdiğinde elçilerini Ömer bin Abdülaziz’e göndermişlerdi. O da, davalarını bir kadının hükmüne havale etti. İşte bu, destanlardan biri sayılan kıssadır.
Ne yüce bir dindir bu İslam!
Ne yüce insanlardır bu komutanlar ve kadılar!

Kaynak: Şeyh Ali Tantavi’nin (Allah ona rahmet etsin) Tarihten Kıssalar adlı kitabı.

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
27.04.2025 Üsküdar

قصة اليوم .. مختصر قصة فتح سمرقند ..
في خلافة أمير المؤمنين عمر بن عبد العزيز, رحمه الله, كان قتيبة بن مسلم الباهلي رحمه الله – يفتح المدن والقرى ينشر دين الله في الأرض, وفتح الله على يديه مدينة سمرقند .. وقد افتتحها بدون أن يدعوَ أهلها للإسلام أو الجزية ثم يمهلهم ثلاثاً كعادة المسلمين, ثم يبدأ القتال.
فلما علم أهل سمرقند بأن هذا الأمر مخالف للإسلام كتب كهنتها رسالة إلى سلطان المسلمين في ذلك الوقت وهو عمر بن عبد العزيز عليه رحمة الله, أرسلوا بهذه الرسالة أحد أهل سمرقند يقول هذا الرسول: (أخذت أتنقّل من بلد إلى بلد أشهراً حتى وصلت إلى دمشق دار الخلافة فلما وصلت أخذت أتنقل في أحيائها وأُحدِّث نفسي بأن أسأل عن دار السلطان, فأخذت على نفسي إن نطقت باسم السلطان أن أؤخذ أخذاً فلما رأيت أعظم بناءٍ في المدينة,  دخلت إليه وإذا أناس يدخلون ويخرجون ويركعون ويسجدون, وإذا بحلقات هذا البناء, فقلت لأحدهم أهذه دار الوالي؟
قال: لا, بل هذا هو المسجد.. قال: هل صليت؟ قال: قلت: وما صليت؟, قال: وما دينك؟
قال: على دين أهل سمرقند, فجعل يحدثني عن الإسلام حتى اعتنقته وشهدت بالشهادتين, ثم قلت له: أنا رجل غريب أريد السلطان دلّني عليه يرحمك الله؟
قال أتعني أمير المؤمنين؟ قلت: نعم .. قال: اسلك ذلك الطريق حتى تصل إلى تلك الدار وأشار إلى دار من طين .. فقلت: أتهزأ بي؟
قال: لا ولكن اسلك هذا الطريق فتلك دار أمير المؤمنين إن كنت تريده, قال: فذهبت واقتربت وإذا برجل يأخذ طيناً ويسدّ به ثُلمة في الدار وامرأة تناوله الطين, قال: فرجعت إلى الذي دلّني وقلت: أسألك عن دار أمير المؤمنين وتدلّني على طيّان! فقال: هو ذاك أمير المؤمنين.
قال: فطرقت الباب وذهبت المرأة وخرج الرجل فسلّم علي ورحّب بي وغسّل يديه, وقال: ما تريد؟ قلت: هذه رسالة من كهنة سمرقند فقرأها ثم قلبها فكتب على ظهرها, (من عبد الله عمر بن عبد العزيز إلى عامله في سمرقند أن انصب قاضياً ينظر فيما ذكروا), ثم ختمها وناولنيها.
فانطلقت أقول: فلولا أني خشيت أن يكذبني أهل سمرقند لألقيتها في الطريق ماذا تفعل هذه الورقة وهذه الكلمات في إخراج هذه الجيوش العرمرم وذلك القائد الذي دوّخ شرق الأرض برمتها. [9]
قال: وعدت بفضل الله مسلماً كلما دخلت بلداً صليت بمسجده وأكرمني أهله, فلما وصلت إلى سمرقند وقرأ الكهنة الرسالة أظلمت عليهم الأرض وضاقت عليهم بما رحبت، ذهبوا بها إلى عامل عمر على سمرقند فنصّب لهم القاضي جُمَيْع بن حاضر الباجي لينظر في شكواهم, ثم اجتمعوا في يوم وسألناه دعوانا فقلنا اجتاحنا قتيبة, ولم يدعنا إلى الإسلام ويمهلنا لننظر في أمرنا فقال القاضي: لخليفة قتيبة وقد مات قتيبة –رحمه الله – : أنت ما تقول؟
قال: لقد كانت أرضهم خصبة وواسعة فخشي قتيبة إن أذنهم وأمهلهم أن يتحصنوا عليه.
قال القاضي: لقد خرجنا مجاهدين في سبيل الله وما خرجنا فاتحين للأرض أشراً وبطراً, ثم قضى القاضي بإخراج المسلمين على أن يؤذنهم القائد بعد ذلك وفقاً للمبادئ الإسلامية.
ما ظنّّ أهل سمرقند أنّ تلك الكلمات ستفعل فعلها ما غربت شمس ذلك اليوم ورجل من الجيش الإسلامي في أرض سمرقند, خرج الجيش كله ودعوهم إلى الإسلام أو الجزية أو القتال.
فلما رأى أهل سمرقند ما لا مثيل له في تاريخ البشرية من عدالة تنفذها الدولة على جيشها وقائدها, قالوا: هذه أمة حُكمُها رحمة ونعمة, فدخل أغلبهم في دين الله وفُرضت الجزية على الباقين.
بقي أن تعرف أن هذه الحادثة كانت في عهد الخليفة الصالح عمر بن عبد العزيز، حيث أرسل أهل سمرقند رسولهم إليه بعد دخول الجيش الإسلامي لأراضيهم دون إنذار أو دعوة، فكتب مع رسولهم للقاضي أنِ احْكُمْ بينهم، فكانت هذه القصة التي تعتبر من الأساطير ما أعظم هذا الدين وما أعظم  هؤلاء القادة والقضاة
🌹المصدر: كتاب (قصص من التاريخ) للشيخ علي الطنطاوي رحمه الله.
💐🌴⛅🦅⛅🌴💐