İran’ın Gazze Desteği, Oyun İçinde Oyun mu?

Düşünür Dr. Muhammed ‘Ayyâş el-Kubeysî yazdı:

İran, Irak, Suriye ve Yemen’de Sünnîleri neden boğazladı da Gazze’yi desteklemeye devam ediyor?

Evvelâ size yemin ederim ki, bu sorunun bizzat kendisi başlı başına bir hatadır. Zira İran, Gazze’yi desteklemiş değildir; bilakis tam aksi olmuştur. İşte tafsilatlı açıklama şu noktalarda toplanabilir:

1. Evvelâ iyi hatırlayalım ki, İran, Irak’ı yıkma projesinde siyonist-Amerikan planıyla müttefik olmuştur. Bu durum, “İran-Kontra” skandalıyla aleniyet kazanmış; İsrail silahları Humeynî’nin bilgisi dâhilinde İran’a akmaya başlamıştır. Irak ordusu İran saldırılarına mukabeleyle meşgul iken “Temmuz Nükleer Reaktörü” bombalanmıştır. Nihayet bu süreç, Amerika’nın Irak’ı bütünüyle İran’a ve onun milislerine -ki bunların arasında İran safında Irak’a karşı savaşmış olanlar da vardı- teslim etmesiyle taçlandırılmıştır.

Sonra İran, Suriye’yi yıkmak üzere Rusya ile ittifak kurmuş; bu da Amerikalılarla tam bir mutabakat ve eşgüdüm içinde gerçekleştirilmiştir.

İran, Yemen ve Lübnan’a da nüfuz etmiş; bütün bu gelişmeler Amerikan yönetiminin bilgisi dâhilinde olmuştur. Bende bu konuda pek çok şahitlik ve kıssa mevcut; ancak burada bunlara yer vermeye imkân yoktur.

2. Bu mutabakatlar ve koordinasyonlar o denli yoğun olmuştur ki, bazıları İran projesi ile siyonist-Amerikan projesi arasındaki ilişkiyi “ebedî bir evlilik” zannetmiştir. Hâlbuki bu, bir “mut’a nikâhı”dır. İran, onlarla en güçlü ilişkilerini yaşarken bile belirli bir ekonomik ve teknolojik tavanın altında tutulmuştur. Yani İran’ın milisleri vasıtasıyla gerçekleştirdiği yayılma, aslında Sünnîleri sindirmek ve bölgeyi yıkıma uğratmak için geçerli bir araçtı. Bu süreç, “yaratıcı kaos” projesi başlığıyla, Condoleezza Rice tarafından açıkça ilan edilmişti.

Ancak bu görev tamamlandıktan sonra, Beyaz Saray, bu durumu sona erdirmeye yönelmiş ve şu senaryoları gündemine almıştır:
• Velâyet-i fakîh rejiminin kökten tasfiyesi ve onunla bağlantılı tüm unsurların ortadan kaldırılması; İran’ın tekrar Şah dönemindeki gibi seküler bir ulus-devlet haline getirilmesi.
• Yahut, rejimin varlığının korunarak, gelecekte istifade edebilmek amacıyla, devletin “İtlaat” (istihbarat) teşkilatına teslim edilmesi ve “Devrim Muhafızları”nın ve dışarıdaki milis uzantılarının tamamen tasfiyesi.

3. Bu senaryolar, Batı ile bağlantılı bazı Şiî çevrelere sızmış ve bu kimseler birer “siyâsî kâhin” gibi ortaya çıkıp Şiî toplumu gelecekte karşılaşacakları tehlikelere karşı uyarmışlardır. Bunlar, dönüşümün başlangıç yılı olarak 2024’ü işaret etmişlerdir. Doğal olarak da bu şahıslar, velâyet-i fakîh gemisinden ilk atlayanlar olmuşlardır.

4. Beyaz Saray, planını tedricen uygulamaya koymuştur. Kasım Süleymânî’nin öldürülmesi, bu planın ilk fiilî bildirisi mesâbesindedir. Ardından ardı ardına darbeler gelmiştir: Şam ve Halep havalimanlarına saldırılar, füze rampalarına, silah depolarına, Irak-Suriye arasında hareket eden milis konvoylarına yönelik operasyonlar…

5. Bütün bunlar olurken, Gazze cephesi mutlak bir sükûnet içindeydi. Filistin içinden aldığım kesin bilgilere göre bu sükûnet, taktiksel bir karardı. Şahsen, bu durumu yeni çatışma haritasının bilinçli bir şekilde okunmasıyla izah etmiştim. Ancak sonradan anlaşıldı ki, kardeşlerin niyeti başkaymış.

6. Bu tabloda, İranlılar büyük bir kurnazlık ve hileyle, son hesaplaşma anını geciktirmek ve böylece nükleer üretim hayallerine biraz daha zaman kazandırmak amacıyla birtakım oyalayıcı hamleler planlıyorlardı. Bunlardan biri de “cephelerin birleştirilmesi” (vahdetü’s-sehât) projesiydi. Yani uzak cephelerde yangın çıkarmak –bu uğurda dışarıdaki tüm milislerini feda etmeleri gerekse bile!– İran’ın hedefiydi.

Bu gerçeği, Lübnan ve Irak’taki bazı milis gruplar da idrak etmişlerdir. Meselâ Ebû’l-Fazl el-Abbâs milisinin lideri Üs el-Hafâcî, “İran, Seyyid Hasan’ı feda etti; yani kalbin yaşaması için sağ kolundan vazgeçti” demiştir.

Eğer bu Hizbullah için geçerliyse, acaba Hamas ve Gazze için durum nasıldır?

Belki de İran’ın en basiretli kolları Irak’ta bulunmaktaydı. Nitekim Iraklı milislerin çoğu, “Hazret-i Zeyneb’in korunması” sloganıyla dahi olsa Suriye’ye müdahale etmeyi reddetmişlerdir. Aynı şekilde, Gazze’ye destek fikrine de fiilen karşı durmuşlardır.

7. Hamas ve İslâmî Cihâd cephesine gelince; bunların da bu gerçeği bilmedikleri sanılmamalıdır. Ancak onlar, bu durumu kendi lehlerine değerlendirmek istemişlerdir. İran’dan elde edilebilecek her şeyden faydalanarak direnişin nefesini diri tutmak istiyorlardı. O günlerde hareketin başındaki şahsiyet -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demişti: “İran, bizi desteklemekle oyalama siyaseti gütmek istiyor; biz ise bu yardımları alarak direnişi sürdürme imkânını elde ediyoruz.”

Burada, özellikle Iraklılara hatırlatmam gerekir ki, İran geçmişte DAEŞ’e, ondan da önce el-Kaide’ye büyük destek sağlamıştır; hem de aralarındaki inanç ayrılıklarına rağmen! (Meselâ Ebû Hafs el-Mûrîtânî’nin YouTube’daki beyanlarına bakılabilir.)

Bu bağlamda, Bahreyn’de, Danimarka’daki Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) yapılan hakaretler üzerine tertiplenen “Resûl’e Destek Konferansı”nın kulislerinde, İran’ın karar mekanizmalarından biri olan Taskîrî ile karşılaşmıştık. O sırada Taskîrî şöyle demişti: “İran’ın siyaseti, kapısını çalan herkesi desteklemektir; ister Sünnî, ister Şiî, ister Kürt, ister komünist, ister seküler, ister selefî olsun!”

Bu da gösteriyor ki, İran’ın esas projesi araçsallaştırmadır. Her kesime, anlayacağı dilden hitap ederek onu kendi emelleri doğrultusunda kullanmak…

Ve benim en çok hayret ettiğim nokta da şu: Bazı Sünnî düşünürler, hâlâ İran ve onun milislerinin Gazze’yi desteklemek için harekete geçtiğini iddia ederken; Şiî düşünürler –Irak ve Lübnan’daki– İran’ın kendilerine verdiği desteğin mahiyetini, ardındaki niyeti ve Sünnîlere yönelik planlarını çoktan idrak etmişlerdir!

8. Son olarak şunu da belirtmeden geçemem: Siyonist düşman, İran’ın oyununu çok iyi anlamış; Gazze’de uğradığı aşağılanmaya rağmen asıl mücadelesinden sapmamıştır. Bilakis, Hizbullah’ı çatışmaya çekmek ve ardından onu yok etmek için ısrarla çaba göstermiştir. Akabinde Suriye ve İran’ın derinliklerine saldırılarına devam etmiştir. Bu, şunu göstermektedir: Düşmanın gözünde savaş haritası değişmemiştir. İran’ı küçültme, tırnaklarını budama ve dişlerini sökme projesi devam etmektedir ve geri dönüşü yoktur.

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
08.05.2025 OF

كتب المفكر د. محمد عيّاش الكبيسي:

لماذا ذبحت إيران أهل السنّة في العراق وسوريا واليمن ونصرتهم في غزة؟

بداية أقسم لكم أن هذا السؤال بحدّ ذاته خطأ، فإيران لم تنصر غز.. ة، بل العكس، وإليكم التفصيل في النقاط الآتية:

١- لنتذكر جيّدا أن إيران هي التي تحالفت مع المشروع الصهيوني – أمريكي لتدمير العراق منذ فضيحة “إيران كونترا” حيث تدفقت الأسلحة الإسرائيلية على إيران وبعلم الخميني، وتدمير مفاعل تموز أثناء انشغال الجيش العراقي بردّ العدوان الإيراني، ثم توّج ذلك بتسليم أمريكا العراق كله لإيران ومليشياتها، بمن فيهم أولئك الذين كانوا يقاتلون العراق مع الجيش الإيراني.
ثم تحالفت إيران مع روسيا لتدمير سوريا، وكان ذلك بتفاهم وتنسيق مع الأمريكان أيضا.
ولقد تمددت إيران في اليمن ولبنان، وكل هذا بعلم الأمريكان، ولي من الشواهد والقصص ما لا يتسع المجال لسرده الآن.

٢- لشدة هذه التنسيقات والتفاهمات ظن البعض أن العلاقة بين المشروع الإيراني والمشروع الصهيوني – أمريكي (زواج دائم)، والحقيقة أنه (زواج متعة)، فإيران بقيت تحت سقف اقتصادي وتكنولوجي محدد حتى في أوج علاقتها بهم، بمعنى أن تمدد مليشياتها كان تمددا وظيفيا لترويض السنّة، ولحرث المنطقة وتخريبها تحت عنوان (الفوضى الخلّاقة) وهو المشروع الذي أعلنته “كوندليزا رايس.”
وبعد انتهاء هذه المهمة بدأ البيت الأبيض يعمل على إنهاء هذا الوضع، ضمن سيناريوهات وخيارات محددة منها:
-إنهاء نظام ولاية الفقيه بالكامل وكل من يتعلق به، وإعادة إيران كدولة قومية علمانية كما في عهد الشاه.
-أو البقاء على النظام لاحتمال الاستفادة منه مستقبلا لكن مع تسليم الدولة لجهاز (اطلاعات) وإنهاء دور (الحرس الثوري) وكل المليشيات المرتبطة به في الخارج.

٣– هذه السيناريوهات تسربت إلى عدد من الشيعة المرتبطين بالغرب -ولا حاجة لذكر أسمائهم- فظهروا كمنجّمين سياسيين، يحذّرون الشيعة من خطورة المستقبل، وقد حددوا بداية ذلك في سنة 2024. ومن الطبيعي أن يبادر هؤلاء بالقفز من سفينة الولي الفقيه.

٤- بدأ البيت الأبيض بتنفيذ خطته بالتدريج، وكان مقتل سليماني بمثابة البيان الأول العملي، ثم توالت الضربات المتلاحقة، ضربات على المطارات في دمشق وحلب، وعلى منصات الصوار يخ ومخازن الأ سلحة، والأرتال المليشاوية المتحركة بين العراق وسوريا.
.
٥- كل هذا كان يحصل وجبهة غزة في هدوء تام، وعندي من المعلومات الدقيقة من الداخل الفلسطيني بأن هذا الهدوء كان قرارا تكتيكيا. وشخصيا كنت أظن أنه بسبب قراءة واعية لخارطة الصراع الجديدة، لكن تبيّن أن الإخوة عندهم فكرة أخرى.
.
٦- في هذا الوضع كان الإيرانيون يخططون بدهاء ومكر من أجل إحداث قدر من المشاغلة وتأخير ساعة الحسم لعلهم يكسبون وقتا مضافا للوصول إلى حلمهم في (التصنيع النووي)، فكان مشروع (وحدة الساحات) والعمل على إشعال الحرائق البعيدة، حتى لو كان ذلك يقتضي التضحية بكل مليشياتها وأذرعها الخارجية، وهذا الذي أدركته بعض المليشيات في لبنان والعراق، انظر مثلا تصريح أوس الخفاجي قائد مليشيا (أبو الفضل العباس) الذي قال: (إن إيران ضحت بالسيد حسن، يعني ضحت بذراعها اليمين من أجل بقاء القلب).
وإذا كان هذا بالنسبة لحزب الله، فما بالك بالنسبة لحماس ولغزة؟!
وربما كان أذكى هذه الأذرع هو الذراع العراقي، حيث رفضت أغلب المليشيات العراقية التدخل في سورية، حتى لو كان تحت شعار (حماية السيدة زينب)، كما رفضوا عمليا فكرة إسناد غزة.

٧- من طرف حماس والجهاد فهؤلاء لا يبدو أنهم كانوا على غفلة من ذلك، وإنما أرادوا أن يستثمروها فرصة، من أجل أن يتزودوا بما يمكن لهم أن يتزودوا به من الطرف الإيراني، وقد سمعت وقتها من رئيس الحركة -رحمه الله- قال: إن إيران تهدف من مساعدتنا تحقيق المشاغلة، ونحن نستفيد كذلك في إدامة زخم المقاومة.

وهنا لا بد أن أذكّر العراقيين خاصة بمدى الدعم الذي حظيت به دا عش وقبلها (القاعدة) من الطرف الإيراني، مع الاختلاف العقدي الكبير بين الطرفين (انظر مثلا تصريحات أبي حفص الموريتاني على اليوتيوب).

وأذكر بهذا الصدد أيضا، يوم التقينا بتسخيري وهو من صنّاع القرار في إيران، وكان اللقاء على هامش مؤتمر “نصرة النبي صلى الله عليه وسلم” المنعقد في البحرين إثر الإساءات الدنماركية، قال تسخيري: إن سياسة إيران هي دعم كل من يطرق بابها (سنة، شيعة، كرد، شيوعيون، علمانيون، سلفيون)!
وهذا يعني أن مشروع (التوظيف) قائم على قدم وساق، وكل جهة يخاطبونها باللغة التي تفهمها.

وإن عجبي لا ينتهي من (مفكري السنّة) الذين يصرون على أن إيران ومليشياتها هبّت لنصرة غزة، بينما أن (مفكري الشيعة) في العراق ولبنان، أدركوا حقيقة الدعم الإيراني لهم والغاية منه فضلا عن دعم إيران للسنّة !.

٨- وهنا لا يفوتني أن أذكر أن العدو الصهيوني، قد أدرك اللعبة الإيرانية، فلم ينشغل بغزة عن معركته تلك، رغم أن غزة أذلته وأهانت جيشه، بل أصر على جرّ رجل حزب الله وتدميره، ثم مواصلة الضرب في العمق السوري والإيراني، بمعنى أن خارطة المعركة لم تتغير عنده. وهذا يؤكد أن مشروع تحجيم إيران وتقليم أظافرها وقلع أنيابها ماضٍ ولا رجعة عنه.