Hz. Ömer, Medine’de Deprem Olunca Ne Demişti?

Medine’nin Hz. Ömer Döneminde Depremle Sarsılması?!

Dr. Sağîr b. Muhammed es-Sağîr

Hz. Ömer (r.a.), Medine’de meydana gelen depremi nasıl anladı?!

Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O birdir ve ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve elçisidir.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi takva ehli olun ki Müslümanlar olarak can veresiniz.” (Âl-i İmrân, 102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize karşı gelmekten sakının…” (Nisâ, 1)
“Ey iman edenler! Allah’a karşı takvalı olun ve doğru söz söyleyin ki Allah da sizin amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Ahzâb, 70-71)

Sözümüze devamla deriz ki:

En doğru söz Allah’ın kelâmı, en güzel yol Muhammed’in (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan çıkarılan bid’atlerdir. Her bid’at dalalettir, her dalalet de ateştedir.

Kardeşlerim!
Mümin, kâinatta meydana gelen olayları (güneş ve ay tutulmaları, depremler, volkanlar, seller vb.) farklı bir açıdan okumalıdır. Bunlar, Yüce Allah’ın takdir ettiği büyük ve dehşet verici olaylardır!

Geçtiğimiz günlerde Irak-İran arasında meydana gelen, yüzlerce insanın ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına sebep olan, Körfez halkının da hissedip korkuya kapıldığı depremler, mümin için bir düşünme ve ibret alma vesilesidir. Böyle olaylar, hesap verme ve nefis muhasebesi gerektirir. Peki, bu tür tabiat olayları karşısında şer’î yaklaşım nedir? Selef-i sâlihîn bunlara nasıl tepki vermiştir?

Ubeydullah b. Ömer’in, Nâfi’ vasıtasıyla Safiyye bint Ebî Ubeyd’den naklettiğine göre, Hz. Ömer (r.a.) döneminde Medine’de bir deprem meydana geldi. Hz. Ömer (r.a.) hemen halka seslenerek şöyle dedi:
“Ey insanlar! Bu nedir? Ne çabuk yeni günahlar işlemeye başladınız! Eğer bu deprem tekrar olursa, artık sizinle aynı şehirde kalmayacağım.” (İbn Ebî Şeybe, Musannef, 2/221; İbn Ebî Dünyâ, el-ʿUkûbât, 31)

Bu Büyük Tabiat Olayı Üzerinde Düşünülmesi Gereken Hususlar:

1. Yeryüzü Allah’ın Büyük Bir Nimetidir

Üzerinde yaşadığımız bu yer, Allah’ın bize bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Allah (c.c.) bizi bu yerde yerleşik kılmış, üzerinde yaşamamızı ve ölülerimizi toprağa gömmemizi sağlamıştır.
“Biz yeryüzünü, diriler ve ölüler için bir toplanma yeri yapmadık mı?” (Mürselât, 25-26)
“Sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orada geçiminiz için birçok imkânlar yarattık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (A’râf, 10)

Allah’ın büyük bir rahmetidir ki sabah uyandığımızda yeryüzünü sabit ve sakin buluruz. Bu nimetin kıymetini, ancak bir deprem veya volkan patlaması yaşayanlar anlar. Eğer yer sarsılmasaydı, üzerinde hiçbir bina ayakta kalmazdı. İbn Kayyım (r.h.) şöyle der:
“Yeryüzü, üzerinde hayvanların, bitkilerin ve eşyaların durabilmesi için sağlam ve sâkin bir şekilde yaratılmıştır. İnsanlar ve diğer canlılar, üzerinde rahatça yürüyebilir, oturabilir, uyuyabilir ve işlerini yapabilirler. Eğer yeryüzü sallansaydı, kimse üzerinde duramaz, bina yapamaz, ticaret veya ziraat yapamazdı. Şu azıcık depremlerde bile insanların evlerini terk edip kaçtıklarını görüyoruz. Allah (c.c.) bu gerçeği şu ayetlerle hatırlatmıştır:
‘Sizi sarsmaması için yeryüzünde sabit dağlar yarattı.’ (Nahl, 15)
‘Allah, yeryüzünü sizin için bir karar yeri yapandır.’ (Mü’min, 64)”* (Miftâhu Dâri’s-Saâde, 1/217-218)

Bu nimeti korumak, en başta şükretmekle olur:
“Rabbiniz şöyle bildirdi: ‘Eğer şükrederseniz, size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’” (İbrâhîm, 7)

2. Hz. Ömer’in (r.a.) “Ne Çabuk Günah İşlemeye Başladınız!” Sözünün Anlamı

Bu söz, şu gerçeği açıkça gösterir: “Ne zaman günahlar çoğalır, büyük günahlar işlenir, fuhuş yaygınlaşır, haramlar normalleşir, zulüm ve katliamlar artar, tuğyan her yanı sararsa, işte o zaman felaketler peş peşe gelir.”

Kasırgalar, seller, depremler, volkanlar, ölümcül hastalıklar, kıtlıklar ve afetler… Bunların hepsi, Allah’ın kullarını uyarmak ve kudretini hatırlatmak içindir:
“İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki dönerler diye Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rûm, 41)
“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise zengindir, övülmeye layıktır. Eğer O dilerse sizi yok eder ve yeni bir halk getirir. Bu, Allah’a göre zor değildir…” (Fâtır, 15-18)

Allah (c.c.), musibetlerden ibret almayan, belalardan etkilenmeyen ve günahlarına tövbe etmeyenleri dünyada da cezalandıracağını vaat etmiştir. Bu depremler, seller ve salgın hastalıklar, kulların küfrü, günahları ve isyanları yüzündendir:
“Kötülükleri planlayanlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya farkında olmadıkları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Ya da dönüp dolaşırken onları yakalayıvermesinden? Yahut yavaş yavaş helak etmesinden? Rabbiniz şüphesiz çok merhametlidir.” (Nahl, 45-47)

Aynı şekilde, bu afetler kâfirler, günahkârlar ve zalimler için bir ceza; müminler için ise bir imtihan ve derecelerin yükselmesine vesiledir:
“Allah, kullarına karşı çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O, kuvvetli ve güçlü olandır.” (Şûrâ, 19)
“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size azap etmez. Allah şükrün karşılığını verendir, her şeyi bilendir.” (Nisâ, 147)

3. Mümin, Bu Tür Olaylardan Etkilenmelidir

Mümin, canlı bir kalbe ve hassas bir ruha sahiptir. Bu yüzden böyle korkunç olaylar karşısında Peygamber’inin (s.a.v.) tavrını örnek alır. O (s.a.v.), şiddetli bir rüzgâr veya bulut gördüğünde endişelenir, evden girip çıkar, Allah’ın azabından korkardı. Güneş tutulduğunda hemen kalkar, uzun uzun namaz kılar, dua eder ve sadaka verirdi.

Peki ya bir deprem hissetseydi, yer sarsılsaydı, binalar yıkılsaydı ne yapardı? Kalplerin katılığı ve basiretlerin körlüğü ne kötüdür ki insanlar, çocukların saçlarını ağartan bu felaketleri görüp duydukları halde, hâlâ isyanda ısrar ediyor, günahlara devam ediyor, şehvetlerine dalmış bir halde yaşıyorlar. Bunları sadece “doğal olaylar” diyerek geçiştiriyorlar.
“Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edemediler. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak galiptir.” (Hac, 74)

4. Kıyametin Depremi Çok Daha Büyük Olacaktır

Bir deprem bile insanları bu kadar korkutuyorsa, kıyamet gününde bütün yeryüzünün sarsılması nasıl olacak? O gün mal da evlat da fayda vermeyecek.
“Ey insanlar! Rabbinize karşı takvalı olun. Çünkü kıyametin sarsıntısı çok büyük bir şeydir. O gün onu gördüğünüzde, her emzikli kadın emzirdiğini unutacak, her hamile kadın çocuğunu düşürecek. İnsanları sarhoş gibi görürsün, halbuki sarhoş değillerdir. Ancak Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac, 1-2)

Deprem, kıyametin alametlerindendir. Buhârî’de geçen bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet kopmadan önce ilim çekilip alınacak, depremler çoğalacak ve zaman birbirine yaklaşacak…” (Buhârî, Fiten, 25)

Peygamber (s.a.v.) döneminde deprem olmamış, ancak ashap onu Kur’an ve sünnetten öğrenip inanmıştı. Hz. Ömer (r.a.) döneminde meydana gelen deprem ise, Allah’ın bir ayeti olarak kullarına bir uyarıydı. Günümüzde depremlerin artması, Peygamber’in (s.a.v.) haber verdiği bir mucizedir.

Allah (c.c.), “Yarıklarla dolu yere andolsun!” (Târık, 12) buyurarak, yeryüzündeki devasa çatlaklara dikkat çekmiştir. Bu çatlaklar, ancak son asırlarda keşfedilmiştir. Bilim adamları, okyanus tabanlarında devasa bir yarık olduğunu ve dünyadaki depremlerin çoğunun burada yoğunlaştığını tespit etmişlerdir.

Bu, Kur’an’ın bir mucizesidir. Allah, yeri yarıklarla dolu olarak nitelendirmiş, inkârcıların yolunun sapık olduğunu göstermiştir. Onların 14 asır sonra keşfettiği şey, Allah’ın kitabında zaten vardı.
“Öyleyse Allah’a ve ümmî peygamber olan Resul’üne iman edin. O, Allah’a ve O’nun sözlerine inanır. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’râf, 158)

5. Kötülüğü Terk Etmek ve Uyarmak Gerekir

Hz. Ömer’in (r.a.), “Eğer bu deprem tekrar olursa, artık sizinle aynı şehirde kalmayacağım” sözü, kötülükleri terk etmenin ve onlardan sakındırmanın önemini gösterir.

Bir hadiste şöyle buyrulur:
“İnsanlar bir zalimi görür de onu durdurmazlarsa, Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)

Nu’mân b. Beşîr’in (r.a.) rivayet ettiği bir başka hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın sınırlarını koruyanlar ile bu sınırları ihlal edenlerin durumu, bir gemide kur’a çekip bir kısmı üst güvertede, bir kısmı da alt güvertede yerleşen bir topluluğa benzer. Alt kattakiler su almak için üsttekilerin yanından geçmek zorunda kalırlar. Derken içlerinden biri, ‘Biz kendi payımızdan bir delik açsak da üsttekileri rahatsız etmesek’ der. Eğer üsttekiler onları bu fikirden vazgeçirmezse, hepsi birlikte batar. Ama engel olurlarsa, hem kendileri hem de diğerleri kurtulur.” (Buhârî, Şirket, 6)

Sözlerimi burada bitiriyor, Allah’tan bağışlanma diliyorum.


İkinci Hutbe

Sözümüze devamla deriz ki:

Allah’a karşı takva ehli olun ey müminler!

Günahlardan, lüks ve sefahatten, fısku fücurdan sakının. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Bir memleketi helak etmek istediğimizde, oranın refah içinde şımaran önde gelenlerine emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket helake müstahak olur ve biz de onu yerle bir ederiz.” (İsrâ, 16)

Tevbe ve istiğfara koşun! Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Allah, sen onların içinde iken onlara azap edecek değildir. Onlar istiğfar ederlerken de Allah onlara azap edecek değildir.” (Enfâl, 32)

Buhârî ve Müslim’de geçen bir hadiste, Peygamber (s.a.v.) güneş tutulduğunda korkuyla namaz kılmış, sonra şöyle buyurmuştur:
“Güneş ve ay, Allah’ın ayetlerindendir. Hiç kimsenin ölümü veya doğumu yüzünden tutulmazlar. Siz bunları gördüğünüzde Allah’a dua edin, tekbir getirin, namaz kılın ve sadaka verin.” Sonra şöyle eklemiştir:
“Ey Muhammed’in ümmeti! Allah’tan daha kıskanç bir varlık yoktur. Bir kulunun zina etmesine asla razı olmaz.”

İbn Kayyım (r.h.), Hz. Ömer dönemindeki depremi anlattıktan sonra şöyle der:
“Kâ’b el-Ahbâr dedi ki: ‘Yeryüzü, üzerinde günah işlendiğinde, Allah’ın gazabından korkarak titrer.’

Hz. Ömer b. Abdülaziz de şehirlere şu mektubu yazmıştır:
“Bu sarsıntı, Allah’ın kullarına bir ikazıdır. Bütün beldelere emir gönderdim; şu günde, şu ayda herkes dışarı çıkıp sadaka versin. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
‘Temizlenen ve Rabbinin adını anıp namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.’ (A’lâ, 14-15)

Âdem (a.s.)’ın dediği gibi deyin:
‘Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.’ (A’râf, 23)

Nûh (a.s.)’ın dediği gibi deyin:
‘Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.’ (Hûd, 47)

Yûnus (a.s.)’ın dediği gibi deyin:
‘Senden başka ilah yoktur. Seni eksikliklerden tenzih ederim. Ben gerçekten zalimlerden oldum.’ (Enbiyâ, 87)”* (el-Cevâbü’l-Kâfî, 30)

وَصَلَّى اللهُ عَلَى نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
Allah’ım! Peygamberimiz Muhammed’e, âline ve ashâbına salât ve selam eyle!

Kaynaklar:

  • Âl-i İmrân, 102
  • Nisâ, 1
  • Ahzâb, 70-71
  • Mürselât, 25-26
  • A’râf, 10
  • Nahl, 15
  • Mü’min, 64
  • İbrâhîm, 7
  • Rûm, 41
  • Fâtır, 15-18
  • Nisâ, 147
  • Hac, 1-2
  • Târık, 12
  • Buhârî, Fiten, 25
  • Ebû Dâvûd, Melâhim, 17
  • Buhârî, Şirket, 6
  • İbn Kayyım, el-Cevâbü’l-Kâfî

Tercümeye Esas Alınan Arapça Yazının Aslı:👇https://www.alukah.net/sharia/0/122787/ماذا-فهم-عمر-رضي-الله-عنه-من-زلزلة-المدينة-في-عهده؟