Ebu Cendel ve Ebu Basır, İki Yiğit Akıncı ..

Ebû Cendel ve Ebû Basîr – Allah ikisinden de razı olsun – İslâm’ın seçkin adamlarından ve kahramanlarındandır. Ebû Cendel bin Süheyl bin Amr – Allah ondan razı olsun – İslâm’a ilk girenlerdendir ve dininden dolayı işkenceye uğrayanlardandır. Onun adı Hudeybiye hadisesi bağlamında Sahîh-i Buhârî’de geçmektedir.
Ebû Basîr Utbe bin Esîd es-Sekafî -Allah ondan razı olsun- ise, eski Müslümanlardandır ve sahâbîdir. Nitekim Hudeybiye Antlaşması sırasında hakkında Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Anasına yazıklar olsun! Ne ateşli bir savaşçıdır o; eğer yanında biri daha olsaydı!” (Buhârî).
“Anasına yazıklar olsun”: Hayret ve takdir ifadesidir; onun cesaret ve gözüpekliğine işaret eder.
“Ateşli savaşçı”: Savaşın alevini tutuşturan, düşmana karşı öne atılan kimse demektir.
“Eğer yanında biri olsaydı”: Yani onu destekleyecek, yardım edecek biri olsaydı.
Onların kıssasına gelince; hicretin altıncı yılında, Zilkade ayında, Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- bin dört yüz Müslümanla birlikte ilk umrelerini eda etmek üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktı. Yanlarında, Kureyş’in kötülüğüne karşı tedbiren silahlarını da almışlardı. Müslümanlar Asfân denilen (Mekke ile Medine arasında) yere vardıklarında, Kureyş’in Müslümanları Mekke’ye sokmamak için hazırlık yaptığı haberi geldi.
Bunun üzerine Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ashabıyla istişare etti. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- Mekke’ye girip umre yapmak ve Beytullah’ı tavaf etmek yönünde görüş bildirdi ve: “Bizi kim engellerse, onunla savaşırız” dedi. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- de buyurdu: “Allah’ın ismiyle yola devam edin.” (Buhârî)
Mekke’ye yakın, “Hudeybiye” denilen bir bölgede iken, Kureyş Resûlullah’ı -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mekke’ye sokmamak ve onunla bir anlaşma yapmak için önce Urve bin Mes’ûd’u, ardından Süheyl bin Amr’ı müzakereler için gönderdi.
Bu görüşmeler neticesinde tarihe “Hudeybiye Antlaşması” olarak geçen bir sulh akdedildi. Bu antlaşmaya göre:
• Taraflar arasında on yıl süreyle savaşsızlık olacak,
• Müslümanlar bu yıl umre yapmadan geri dönecek, ancak gelecek yıl umre için Mekke’ye gelebilecekler,
• Kureyş’ten Müslüman olup Peygamber’e gelen kimse geri iade edilecek,
• Buna karşılık, Müslüman olup da Kureyş’e sığınan bir kimse iade edilmeyecek,
• Kureyş dilerse antlaşmaya katılabilecek, aynı şekilde Kureyş dışından kim isterse Resûlullah’ın himayesine girebilecekti.
Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bazılarına bu şartlar Müslümanlar açısından haksızlık ve zillet gibi görünse de, bu antlaşmayı kabul etti. Zira O, bu sulhun Müslümanlar için hayır ve bereketin başlangıcı olacağını kesin bir şekilde biliyor ve buna iman ediyordu. Nitekim bu, sonrasında aynen vuku buldu.
Antlaşma maddeleri yazılıp tamamlandıktan sonra, elleri zincirli bir şekilde müşriklerden kaçan Ebû Cendel bin Süheyl bin Amr -radıyallâhu anh- çıkageldi. Babası Süheyl ona doğru koştu, yüzüne vurdu ve: “Ey Muhammed! Bu, bana teslim edeceğin ilk adamdır, onu bana geri ver!” dedi. Bunun üzerine Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu müşriklere iade etti.
Ebû Cendel şöyle haykırdı: “Ey Müslümanlar! Beni dinimden döndürmeleri için tekrar müşriklere mi teslim ediyorsunuz?!”
Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ise ona şöyle buyurdu: “Biz, bu kavimle bir antlaşma yaptık. Onlara asla ihanet etmeyiz.”
Sonra onu teselli ederek şöyle buyurdu: “Ey Eba Cendel, sabret ve ecrini Allah’tan bekle! Şüphesiz Allah, senin ve senin gibi olanların içine düştüğü bu sıkıntıya bir çıkış ve ferahlık ihsan edecektir.” (Ahmed)
Hudeybiye Antlaşması’ndan ve Resûlullah’ın Medine’ye dönmesinden sonra, Ebû Basîr Mekke’de müşriklerin zindanlarındaki işkencelerden kaçarak dinini kurtardı. Bunun üzerine Kureyş, antlaşma gereği onu almak üzere iki adamını Resûlullah’a gönderdi.
Urve bin Zübeyr -radıyallâhu anh-, Hudeybiye ile ilgili uzun rivayetinde Ebû Basîr’in hikâyesini şöyle anlatır:
“Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Medine’ye döndükten sonra, Ebû Basîr adında Kureyşli bir adam -ki Müslüman olmuştu- geldi. Kureyş iki adam gönderip: ‘Bize verdiğin söze bağlı kal!’ dedi. Peygamber de onu iki adama teslim etti. Onlar yola çıktılar ve Zülhuleyfe’ye vardıklarında hurma yiyerek dinlenmeye başladılar. Ebû Basîr adamlardan birine: ‘Ey falanca! Şu kılıcın ne kadar güzel görünüyor!’ dedi. Diğeri de: ‘Evet, gerçekten çok güzel; onunla nice kere savaştım’ dedi. Ebû Basîr: ‘Bir bakayım şuna’ dedi. Kılıcı eline alır almaz onu adamın üzerine savurdu ve adam oracıkta can verdi. Diğeri ise kaçtı, soluğu Mescid-i Nebevî’de aldı. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu görünce: ‘Bu adam korkuya kapılmış’ buyurdu. Adam yanına gelip: ‘Yemin olsun ki arkadaşımı öldürdü; beni de öldürecek!’ dedi.
Bir süre sonra Ebû Basîr geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Nebîsi! Allah senin ahdini yerine getirdi. Beni onlara iade ettin, ama Allah beni onların elinden kurtardı.”
Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdu: “Anasına yazıklar olsun! Ne ateşli bir savaşçıdır! Eğer yanında biri daha olsaydı!”
Ebû Basîr bu sözlerden, kendisinin de iade edileceğini anladı ve şehirden ayrılarak sahil kıyısına gitti.
Bu arada Ebû Cendel de Kureyş’ten kaçarak Ebû Basîr’e katıldı. Artık Kureyş’ten Müslüman olan kim varsa onlara katılıyor, zamanla bir topluluk hâline geliyorlardı. Vallahi, Kureyş’in Şam’a gönderdiği bir kervanı işittikleri anda önlerini kesiyor, adamlarını öldürüyor ve mallarını alıyorlardı.
Bunun üzerine Kureyş, Resûlullah’a -sallallâhu aleyhi ve sellem- elçi göndererek, Allah adına ve akrabalık hatırına yemin ederek yalvardı: “Ne olur, kim size sığınmak isterse, ona eman ver!”
Resûlullah da onlara haber gönderdi ve Cenâb-ı Hak şu âyeti indirdi:
“Ve O, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan alıkoyan Allah’tır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Fetih, 24)
**
Ebû Cendel ve Ebû Basîr’in -Allah ikisinden razı olsun- kıssası, inanç uğrunda çektikleri zorlukları, gösterdikleri kararlılığı ve azmiyle din uğruna sabrın ve sebatın en güzel örneğidir. Bu hadiselerin dikkatle incelenmesi, onların Allah’ın nusretine ve inayetine mazhar olduğunu göstermektedir. Elbette, bu ilâhî yardımı hak etmek için gereken sebepleri yerine getirmişlerdir. Zira Yüce Allah buyurur:
“Şüphesiz Allah, takvâ sahipleriyle ve iyilik edenlerle beraberdir.” (Nahl, 128)
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.” (Talâk, 2)
“Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 7)
İşte bu sıfatlar -Allah’a takvâ, ihsan ve O’nun dinine yardım- Ebû Cendel, Ebû Basîr ve diğer sahâbîlerde fazlasıyla mevcuttu. Bu yüzden Allah onları yardım ve inayetine mazhar kıldı. Aynı vasıflar herhangi bir fertte yahut ümmette ne zaman ve nerede bulunursa, Allah’ın hidayeti, yardımı ve zaferi onlara da iner. Zira Allah vadetmiştir ve O’nun vaadi haktır:
“Bizim uğrumuzda cihad edenleri, elbette yollarımıza eriştiririz. Allah muhakkak ki iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebût, 69)
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 7)
Nitekim aradan bir yıl bile geçmeden, Ebû Cendel ve Ebû Basîr -Allah ikisinden razı olsun- Müslümanlardan oluşan müstakil bir güç hâline geldiler. Artık Mekke müşrikleri, Şam’dan gelen kervan yollarına hakim olan bu gücü dikkate almak zorunda kaldılar.
**
Ebû Cendel ve Ebû Basîr’in hikâyesi, Resûlullah’ın -sallallâhu aleyhi ve sellem- antlaşmalara sadakat konusundaki örnekliğini de ortaya koymuştur. O, Ebû Cendel zincirlerle kaçıp geldiğinde de, Ebû Basîr Kureyş’ten firar ettiğinde de onları geri çevirmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Biz bu kavimle bir antlaşma yaptık; söz verdik ve onlar da bize söz verdiler. Onlara asla ihanet etmeyiz.”
Bu, Yüce Allah’ın şu emrine tam bir bağlılık idi:
“Allah ile yaptığınız ahdi yerine getirin. Sağlamlaştırdıktan sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü Allah’ı üzerinize kefil kıldınız. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.” (Nahl, 91)
Böylece, antlaşmalara sadakat, Müslümanların dinî esaslarından biri olmuş ve her Müslümana bu prensibe uyması gerektiği öğretilmiştir.
**
Ebû Cendel’in -radıyallâhu anh- kıssasından çıkan büyük derslerden biri de şudur: Resûlullah’a -sallallâhu aleyhi ve sellem- itaat ve onun emrine teslimiyet, akıl ile çelişse yahut nefis bundan hoşlanmasa bile, farzdır.
Sahl bin Huneyf -radıyallâhu anh- şöyle der: “Kendi görüşünüze güvenmeyin. Ebû Cendel günü ben de vardım; eğer Resûlullah’ın emrini değiştirebilseydim, mutlaka değiştirirdim.”
İbnü’d-Dîba’ eş-Şeybânî bu olayla ilgili olarak şöyle der: “Âlimler demiştir ki: Bu olayda, Resûlullah’a -sallallâhu aleyhi ve sellem- itaatin ve emirlerine teslimiyetin farz oluşu açıkça görülmektedir. Bu, zâhiren akla aykırı görünse veya nefis buna hoşnut olmasa bile böyledir. Her mükellef şuna kesin iman etmelidir: Hayır, yalnızca onun emrettiğindedir; O’nun emirleri dünya ve âhiret saadetini kapsayan mutlak hayırdır. Nitekim bu emirler en kâmil ve en eksiksiz biçimde gelmiştir. Fakat pek çok akıl, bunların hikmetini ve sonuçlarını idrakte aciz kalmıştır.”
**
Ebû Cendel ve Ebû Basîr’in -radıyallâhu anhuma- kıssası, her zaman ve mekânda zulme uğrayan ve ezilenler için büyük bir müjdeyi de taşımaktadır:
Allah onlar için bir çıkış ve bir kurtuluş yolu ihsan edecektir.
Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Ebû Cendel’e şöyle demiştir:
“Ey Ebû Cendel! Sabret ve ecrini Allah’tan bekle! Şüphesiz Allah, senin ve senin gibiler için bir çıkış ve bir kurtuluş yolu ihsan edecektir.”
Ebû Basîr’e de şöyle buyurmuştur:
“Ey Ebû Basîr! Git! Şüphesiz Allah, senin ve senin gibiler için bir çıkış ve kurtuluş yolu ihsan edecektir.”
Resûlullah’ın -sallallâhu aleyhi ve sellem- hayatı incelendiğinde, nice ibret ve dersle dolu olduğu görülür. Şüphesiz ki bu derslerden istifade, ümmetin her dönemde sabır, sebat, izzet ve zafer ruhunu yeniden diriltmeye vesile olacaktır.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
25.04.2025 Üsküdar
أبو جندل وأبو بصير ـرضي الله عنهماـ من رجال الإسلام وأبطاله .. أما أبو جندل بن سهيل بن عمرو ـرضي الله عنهـ فهو من السابقين إلى الإسلام، وممن عذب بسب إسلامه، وقد ثبت ذكره في صحيح البخاري في قصة الحديبية. وأما أبو بصير عتبة بن أسيد الثقفي ـرضي الله عنهـ فقديم الإسلام والصحبة ، وهو الذي قال عنه النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ في صلح الحديبية: (ويل أمه، مسعر حرب لو كان له أحد) (البخاري). ويل أمه: كلمة تعجب يصفه بالإقدام، مسعر حرب: موقد حرب ـ يصفه بالمبالغة في الحرب والنجدة ـ، لو كان له أحد: أي ينصره ويعاضده ويناصره ..
وأما عن قصتهما ففي ذي القعدة من السنة السادسة للهجرة ، خرج النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ في ألف وأربعمائة مسلم، متجهين إلى مكة لقضاء أول عمرة لهم بعد الهجرة، وحملوا معهم السلاح توقعا لشر قريش، وحين وصل المسلمون إلى عسفان (مكان بين مكة والمدينة)، جاءتهم أخبار باستعدادات قريش لصد ومنع المسلمين من دخول مكة ..
فاستشار النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ أصحابه، فأشار أبو بكر ـ رضي الله عنه ـ بالتوجه إلى مكة لأداء العمرة والطواف بالبيت ،وقال: (فمن صدنا عنه قاتلناه، فقال ـ صلى الله عليه وسلم ـ: امضوا على اسم الله) (البخاري) ..
وقرب موضع يقال له الحديبية قبيل مكة، أرسلت قريش عروة بن مسعود للتفاوض مع الرسول ـ صلى الله عليه وسلم ـ ومنعه من دخول مكة وعقد معاهدة معه، ثم أرسلت سهيل بن عمرو لإتمام المفاوضات ..
وقد أسفرت هذه المفاوضات عن اتفاق سمي في التاريخ والسيرة صلحا، يقضي بأن تكون هناك هدنة بين الطرفين لمدة عشر سنوات، وأن يرجع المسلمون إلى المدينة هذا العام فلا يقضوا العمرة إلا العام القادم، وأن يرد محمد ـ صلى الله عليه وسلم ـ من يأتي إليه من قريش مسلما، وألا ترد قريش من يأتيها مرتدا، وأن من أراد أن يدخل في عهد قريش دخل فيه، ومن أراد أن يدخل في عهد محمد ـ صلى الله عليه وسلم ـ من غير قريش دخل فيه ..
وقد وافق الرسول ـ صلى الله عليه وسلم ـ على شروط المعاهدة، التي بدا للبعض أن فيها إجحافا وذلا للمسلمين، لكن الرسول ـ صلى الله عليه وسلم ـ كان مدركا وموقنا أن هذا الصلح سيكون فاتحة خير وبركة على المسلمين، وهو ما تحقق بعد ذلك .
وبعد الانتهاء من كتابة وثيقة الصلح والمعاهدة جاء أبو جندل بن سهيل بن عمرو ـرضي الله عنه ـ وهو في قيوده هاربا من المشركين في مكة، فقام إليه أبوه ـ سهيل ـ فضربه في وجهه وقال: هذا يا محمد أول من أقاضيك عليه أن ترده إلي، فأعاده النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ للمشركين، فقال أبو جندل: يا معشر المسلمين أأرد إلى المشركين يفتنونني في ديني؟! ، فقال له النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ: (إنا عقدنا بيننا وبين القوم عهدا، وإنا لا نغدر بهم) ..
ثم طمأنه النبي ـصلى الله عليه وسلمـ قائلا: (يا أبا جندل اصبر واحتسب، فإن الله جاعل لك ولمن معك فرجا ومخرجا)(أحمد)..
وفي أعقاب صلح الحديبية وعودة النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ إلى المدينة، استطاع أبو بصير أن يفر بدينه من التعذيب في سجون قريش في مكة المكرمة، فبعثت قريش اثنين من رجالها إلى النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ ليعودا به تنفيذا لشروط المعاهدة ..
ويروي عروة بن الزبير ـ رضي الله عنه ـ قصة أبي بصير ـ رضي الله عنه ـ في حديث الحديبية الطويل فيقول :
.. ثم رجع النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ إلى المدينة فجاء أبو بصير – رجل من قريش – وهو مسلم، فأرسلوا في طلبه رجلين ، فقالوا: العهد الذي جعلت لنا؟ فدفعه إلى الرجلين .. فخرجا به حتى بلغا ذا الحليفة فنزلوا يأكلون من تمر لهم، فقال أبو بصير لأحد الرجلين: والله إني لأرى سيفك هذا يا فلان جيدا فاستله الآخر، فقال: أجل والله إنه لجيد، لقد جربت به ثم جربت به ثم جربت، فقال أبو بصير: أرني أنظر إليه ، فأمكنه منه فضربه حتى برد، وفر الآخر حتى أتى المدينة فدخل المسجد يعدو، فقال رسول الله ـ صلى الله عليه وسلم ـ حين رآه : لقد رأى هذا ذعرا ، فلما انتهى إلى النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ قال: قتل – والله ـ صاحبي وإني لمقتول ..
فجاء أبو بصير فقال: يا نبي الله، قد أوفى الله ذمتك، قد رددتني إليهم ثم أنجاني الله منهم، قال النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ: (ويل أمه مسعر حرب لو كان له أحد)، فلما سمع ذلك عرف أنه سيرده إليهم، فخرج حتى أتى سيف البحر ..
قال: وينفلت منهم أبو جندل بن سهيل فلحق بأبي بصير، فجعل لا يخرج من قريش رجل قد أسلم إلا لحق بأبي بصير، حتى اجتمعت منهم عصابة ، فوالله ما يسمعون بعير خرجت لقريش إلى الشام إلا اعترضوا لهم فقتلوهم وأخذوا أموالهم .. فأرسلت قريش إلى النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ تناشده الله والرحم لما أرسل فمن أتاه فهو آمن .. فأرسل النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ إليهم .. فأنزل الله ـ عز وجل ـ: {وهو الذي كف أيديهم عنكم وأيديكم عنهم ببطن مكة من بعد أن أظفركم عليهم وكان الله بما تعملون بصيرا} (الفتح:24) ..)(البخاري).
إن قصة أبي جندل وأبي بصير ـ رضي الله عنهما ـ وما احتملاه في سبيل العقيدة ، وما أبدياه من العزيمة ، نموذج يقتدى به في الصبر والثبات وبذل الجهد في نصرة هذا الدين ..
والمتأمل في أحداثها يرى تأييد الله ورعايته لهما .. ولاشك أن هناك أسبابا بذلوها فأهلتهم لهذا التأييد من الله، قال الله تعالى: {إن الله مع الذين اتقوا والذين هم محسنون}(النحل:128) ، وقال: {ومن يتق الله يجعل له مخرجا} (الطلاق: من الآية2) ، وقال: {إن تنصروا الله ينصركم ويثبت أقدامكم} (محمد: من الآية7) ..
فهذه الصفات ـ من تقوى الله والإحسان ونصرة دين الله ـ قد توافرت في أبي جندل وأبي بصير والصحابة ـ رضوان الله عليهم ـ، فنالوا الرعاية والعناية، والثبات والنصر من الله، ومتى توافرت هذه المؤهلات والصفات في شخص أو أمة ـ في أي زمان ومكان ـ فإن هداية الله وتأييده ونصره سوف ينزل عليهم ، لأن الله قد وعد بذلك ووعده حق، فقال تعالى: {والذين جاهدوا فينا لنهدينهم سبلنا وإن الله لمع المحسنين} (العنكبوت:69)، وقال: {يا أيها الذين آمنوا إن تنصروا الله ينصركم ويثبت أقدامكم} (محمد:7) ..
ومن ثم لم تمر أقل من سنة حتى أصبح أبو جندل وأبو بصير ـ رضي الله عنهما ـ مع إخوانهما من المسلمين المستضعفين قوة كبيرة، وصار كفار مكة يخشونها ، بعد أن سيطروا على طرق قوافلهم القادمة من الشام ..
وفي قصة أبي جندل وأبي بصير ظهر المثال العملي من رسول الله ـ صلى الله عليه وسلم ـ في وجوب الوفاء بالعهود، وحرمة الغدر والخيانة حتى مع الأعداء .. فحينما جاء أبو جندل في الأغلال، وقد فر من مشركي مكة، ومن بعده أتى أبو بصير هاربا من قريش، ردهما رسول الله – صلى الله عليه وسلم – وقال لأبي جندل: (.. إنا قد عقدنا بيننا وبين القوم صلحا وأعطيناهم على ذلك وأعطونا عهدا، وإنا لا نغدر بهم) .. وذلك امتثالا لأمر الله تعالى بالوفاء بالعهود: {وأوفوا بعهد الله إذا عاهدتم ولا تنقضوا الأيمان بعد توكيدها وقد جعلتم الله عليكم كفيلا إن الله يعلم ما تفعلون } (النحل:91)، وبهذا يكون الوفاء بالعهد عند المسلمين قاعدة من قواعد الدين التي يجب على كل مسلم أن يلتزم بها ..
ومن الفوائد العظيمة من قصة أبي جندل ـ رضي الله عنه ـ : وجوب طاعة النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ والانقياد لأمره، وإن خالف ذلك العقل أو كرهته النفوس .
قال سهل بن حنيف ـ رضي الله عنه ـ يقول: “اتهموا رأيكم، رأيتني يوم أبي جندل ولو استطيع أن أرد أمر رسول الله – صلى الله عليه وسلم – لرددته “.
وقال ابن الديبع الشيباني تعليقا على هذه الحادثة: “قال العلماء: لا يخفى ما في هذه القصة من وجوب طاعته -صلى الله عليه وسلم- والانقياد لأمره وإن خالف ظاهر ذلك مقتضى القياس أو كرهته النفوس، فيجب على كل مكلف أن يعتقد أن الخير فيما أمر به، وأنه عين الصلاح المتضمن لسعادة الدنيا والآخرة، وأنه جاء على أتم الوجوه وأكملها، غير أن أكثر العقول قصرت عن إدراك غايته وعاقبة أمره ..” ..
وقد أبرزت كذلك قصة أبي جندل وأبي بصير ـ رضي الله عنهما ـ بشرى عظيمة للمظلومين والمستضعفين في كل زمان ومكان، وهي: أن الله سيجعل لهم فرجا ومخرجا ..
فقد طمأن النبي -صلى الله عليه وسلم- أبا جندل وبشره بقرب الفرج له ولمن على شاكلته من المسلمين بصبرهم وثباتهم واحتسابهم الأجر عند الله ، فقال له: (يا أبا جندل اصبر واحتسب، فإن الله جاعل لك ولمن معك من المستضعفين فرجا ومخرجا)، وقال لأبي بصير: (يا أبا بصير، انطلق فإن الله سيجعل لك ولمن معك من المستضعفين فرجا ومخرجا) ..
إن المتأمل في سيرة النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ يخرج بالكثير من الدروس والعبر، ومما لا شك فيه أن الاستفادة من هذه الدروس حري أن يحيي في الأمة روح الصبر والثبات، والعزة والانتصار في كل زمان ومكان ..
https://www.islamweb.net/amp/ar/article/169735
Aynı Olay Başka Bir Sitede Naklediliyor:👇
https://www.islamstory.com/ar/artical/3409430/قصة-ابي-جندل-و-ابي-بصير