Kötümserlik, Kötü Zan ve Şom Dil Üzerine ..

Kur’ân, Sünnet ve Tasavvuf Hikmeti Işığında Bir Tahlil

1. Giriş

İnsanın kalbi, Kur’ân’ın “fuâd” ve “kalb” kavramlarıyla işaret ettiği üzere[1] onun hem ahlâkî hem de ruhanî merkezidir. Bu merkezin berraklığını bozan hâllerden biri, olaylara kötümser bir nazarla bakmak, insanların davranışlarını kötüye yormak ve dili daima menfî yorumlar üretmeye alıştırmaktır. Bu yazı, söz konusu hâlin Kur’ân, Sünnet ve tasavvuf büyüklerinin eserleri ışığında tahlilini amaçlamaktadır.

2. Kur’ân’da Kötü Zan, Uğursuzluk Arayışı ve Menfî Yorum

Kur’ân-ı Kerîm, kötü zannın (suizan) çoğunun günah olduğunu kesin bir ifadeyle bildirir:

“Zannın çoğundan sakının; zira zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurât, 12)

İbn Cerîr et-Taberî, ayetteki “zannın çoğu” ifadesinin, delilsiz hüküm verme alışkanlığına bir ikaz olduğunu belirtir[2]. Fahreddin er-Râzî’ye göre kötü zan, kalpte bir karanlık doğurur ve bu karanlık arttıkça hakikatin ışığı zayıflar[3].

Uğursuzluk arayan toplumların hâli ise şu ayetle reddedilmiştir:

“Uğursuzluğunuz size aittir.” (Yâsîn, 19)

Bu ayet hakkında Kurtubî’nin yorumu dikkat çekicidir:

“Uğursuzluk dış âlemde aranmaz; insanın iç karanlığından kaynaklanır.”[4]

3. Sünnet’te Şom Ağız, Ümitsiz Yorum ve Kötümser Dil

Resûlullah (s.a.v.), kötümser yorumu ve uğursuzluk anlayışını kaldırmış; buna karşılık hayırlı söz ve müjdeleyici tavrı öne çıkarmıştır:

  • “Uğursuzluk yoktur; fakat iyiye yorma hoşuma gider.”[5]
  • “Mü’min müjde veren kimsedir, nefret ettiren kimse değildir.”[6]

İbn Hacer, bu hadisleri yorumlarken “güzel sözün kalbi aydınlattığını, kötü sözün ise kalbi kararttığını” kaydeder[7].

4. İmam Gazâlî’nin Görüşü: Kötü Zan Kalp Pasıdır

Gazâlî, İhyâü Ulûmi’d-Dîn’de kötü zannı kalpte bir pas olarak niteler. Ona göre:

  • Suizan, kalbin nurunu söndüren bir hastalıktır.
  • Kötümserlik arttıkça kulun hakikati idrak kudreti zayıflar.
  • İnsan, içindeki hâli dış dünyaya yansıtarak görür.

Gazâlî’nin meşhur sözü meseleyi özetler:

“Kul, kalbinde taşıdığı hâli dış dünyada görür.”[8]

5. İbn Atâullah’ın Hikmetleri: Bakışın Temizliği

İbn Atâullah el-İskenderî, Hikem’inde bakışın mahiyetini belirleyen şeyin kalbin hâli olduğunu vurgular. Ona göre:

  • “Her bakan aynı şeyi görmez; gören, kalbinin rengini görür.”[9]
  • Suizan, kulun kendi iç kusurlarını başkalarına yansıtmasıdır.
  • Kötümserlik, Hak ile kul arasına perde çeker.

Bu yaklaşım, kötümserliğin psikolojik değil, daha temelde ruhanî bir sorun olduğunu ortaya koyar.

6. İmam Rabbânî’nin Uyarısı: Ümitsiz Yorum Şeytanın Kapısıdır

İmam Rabbânî, Mektûbât’ında kötümser yorumun “şeytanî bir vesvese” olduğunu vurgular. Ona göre:

  • Başına geleni sadece zahirle değerlendiren kişi yanılır.
  • Kalbe gelen karanlık düşünceler güzel zanla tedavi edilmelidir.
  • Mü’min, ilâhî tedbiri görmeye gayret eder.

Şu cümlesi meseleyi hulâsa eder:

“Gönlüne karanlık bir düşünce geldiğinde bil ki o Rahmân’dan değildir; onu güzel zanla söndür.”[10]

7. Kötümser Dilin Ferdî ve İçtimai Tahribi

Kötümser yorum yalnız ferdin iç dünyasını değil, toplum düzenini de bozar. Ahlâk âlimleri bu hâli:

  • İçtimai güveni zedeleyen bir alışkanlık,
  • Birlik fikrini çözen bir dil,
  • İyimser gayretleri gölgeleyen bir bakış,
  • İnsanlar arasında soğukluk oluşturan bir fitne

olarak değerlendirmişlerdir[11].

8. Tedavi Yolları: Kalbi ve Dili Arıtmak

Kur’ân, Sünnet ve tasavvuf büyüklerinin tavsiyeleri dört başlıkta birleşir:

8.1. Nimeti fark etmek ve şükür

Şükür kalbi genişletir; genişleyen kalp kötümserliğe alan bırakmaz.

8.2. Olayları hikmetle okumak

Sadece zahire göre hüküm vermek, mü’mini hakikatten uzaklaştırır.

8.3. Dili temizlemek

Kur’ân’ın “tayyib söz” benzetmesi, güzel sözün ilâhî bir ağaç gibi kök saldığını bildirir.[12]

8.4. Hüsn-i zanda sebat

Güzel zan kalbi aydınlatır; kötü zan kalbi karartır.

9. Sonuç:

Kötümser bakış, kötü zan ve şom dil; hem Kur’ân hem Sünnet hem de tasavvuf geleneğinde kalp hastalığı olarak nitelenmiştir. Bu hastalığın tedavisi, bakışın arınması, sözün nezâket kazanması ve kalbin ışığını çoğaltmakla mümkündür. Mü’min, hem kendi iç âlemini hem dış dünyayı rahmet gözüyle okumalıdır.

Resûlullah’ın şu hadisi, mü’minin yolunu aydınlatan temel ilkedir:

“Kolaylaştırın; zorlaştırmayın. Müjdeleyin; nefret ettirmeyin.”[13]

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
10.12.2025 – Üsküdar

Dipnotlar:

[1] Ragıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “kalb”, “fuâd” md.

[2] Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXVI, 118.

[3] Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXX, 157.

[4] Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, XV, 40.

[5] Buhârî, Tıb, 54.

[6] Müslim, Cihâd, 32.

[7] İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 212.

[8] Gazâlî, İhyâü Ulûmi’d-Dîn, III, 126.

[9] İbn Atâullah, el-Hikem, hikmet no: 56.

[10] İmam Rabbânî, Mektûbât, I. cilt, mektup 86.

[11] İbn Miskeveyh, Tehzîbü’l-Ahlâk, s. 92–94.

[12] İbrahim, 24–25.

[13] Buhârî, İlim, 12.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

التشاؤمُ وسُوءُ الظَّنِّ واللِّسانُ المُتَطَيَّرُ:

دِراسةٌ في ضوءِ القرآنِ والسنّةِ وحِكمةِ التَّصوُّف**

1. المقدّمة

قلبُ الإنسان ـ كما يدلّ عليه استعمالُ القرآن الكريم لمصطلحَي «القلب» و«الفؤاد»[1] ـ هو مركزُ أخلاقه وروحانيّته. ومن الآفات التي تُكدّر صفاء هذا المركز: النظرُ إلى الوقائع بعين التشاؤم، وسوءُ الظنّ بالناس، وتعويدُ اللسان على التفسير السلبي للأحداث. وتهدف هذه الدراسة إلى بيان هذه الحالة في ضوء القرآن، والسنّة، وتراث أئمّة السلوك.

2. التشاؤم وسوء الظنّ في القرآن الكريم

يقرر القرآن الكريم قاعدةً كلّية في التعامل مع الظنون:

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ﴾ (الحجرات: 12).

يذكر الإمام الطبري أنّ المقصود بـ«كثير من الظن» هو ما كان بلا دليل، وما جرى على عادة النفس إذا غفلت عن نور الهداية[2]. ويرى فخر الدين الرازي أنّ سوء الظنّ يورث في القلب ظلمة، وكلّما اشتدّ الظلامُ قلّ إدراكُ الحقّ[3].

أمّا عادةُ طلب الطِّيرة والتشاؤم فقد أبطلها القرآن بقوله:

﴿طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ﴾ (يس: 19)

ويقول القرطبي في تفسيرها:

«لا تُطلَبُ الشؤم خارجَ النفس، بل منشؤُه ظلمةُ الباطن»[4].

3. السنّة النبوية: نقضُ التطير وترسيخُ التفاؤل

أبطل النبي ﷺ عقيدة التشاؤم، ورغّب في الفأل الحسن:

  • «لا طِيَرَةَ، ويُعجبني الفألُ الحسن»[5].
  • «يسّروا ولا تعسّروا، وبشّروا ولا تنفّروا»[6].

يذكر ابن حجر في شرحه أنّ الكلمة الطيبة تُضيء القلب، أمّا الكلمة السيّئة فتُعكّر صفاءه[7].

4. رأي الإمام الغزالي: سوء الظنّ صَدأٌ في القلب

يصف الإمام الغزالي في إحياء علوم الدين سوءَ الظنّ بأنّه صَدَأٌ قلبيٌّ يطفئ نور البصيرة. ومن رؤوس معاني كلامه:

  • سوءُ الظنّ مرضٌ باطني،
  • وهو ثمرةُ نفسٍ مشغولة بعيوب الناس،
  • ومن أكثر النظر في عيوب الخلق عُوقِب بعمى بصيرته.

وله كلمة جامعة:

«يرى الإنسانُ في الوجود ما يَحمِلُه باطنُه»[8].

5. ابن عطاء الله السكندري: صفاء النظر من صفاء السريرة

يبين ابن عطاء الله في الحِكَم أنّ الرؤية ثمرةُ الباطن، وأنّ:

  • «الأبصارُ مختلفةٌ؛ لأنّ الأنظار تابعةٌ للأسرار»[9].
  • سوء الظنّ إسقاطٌ لآفات النفس على الخَلْق.
  • والاشتغالُ بالظنون يحجب العبدَ عن مشاهدة حِكَمِ الله.

6. الإمام الربّاني: تفسيرُ الأمور بظاهرها بابٌ من أبواب الوسواس

يؤكد الإمام الربّاني في المكتوبات أنّ التفسير المتشائم للأحداث من مداخل الشيطان. ومن جوامع كلماته:

  • من اكتفى بالظاهر غابت عنه الحكمة،
  • والخواطر المظلمة ليست من رحمانية الإلهام،
  • وعلاجها حسنُ الظنّ وتذكّر تدبير الله.

وله قولٌ نفيس:

«إذا ورد على القلب خاطرٌ مُظلِمٌ فاعلم أنّه ليس من الرحمن، وادفعْه بحسن الظنّ»[10].

7. أثرُ التشاؤم وسوء الظنّ على الفرد والمجتمع

لم يعدّ العلماء هذه الآفة خلُقيّة فحسب، بل:

  • تضعف الثقة بين الناس،
  • وتُفسد روابط المجتمع،
  • وتولد النزاع والبُعد،
  • وتُحبط الطاقات الإيجابية.

وقد أشار ابن مسكويه إلى أنّ سوء الظنّ يَسري في المجتمعات كما يسري المرض في الأجسام[11].

8. طرق العلاج: تطهير القلب واللسان

الخلاصة الجامعة في تراث القرآن والسنّة وأهل التصوّف تتلخص في أربعة مسارات:

8.1. الشكر وملاحظة النِّعم

فالشكر يوسّع القلب، والقلب الواسع لا يسكنه التشاؤم.

8.2. النظر إلى الأمور بنور الحكمة

والاكتفاء بالظاهر يورث الغفلة.

8.3. تهذيب اللسان

فالقرآن يشبّه الكلمة الطيبة بالشجرة الطيّبة أصلًا وفرعًا وثمرة[12].

8.4. الثبات على حسن الظنّ

وهو نورٌ يبدّد ظلمة القلب.

9. الخاتمة

إنّ التشاؤم وسوء الظنّ وتطيير اللسان ممّا عدّته الشريعة داءً قلبيّا، واعتبره أئمّة السلوك حجابًا بين العبد وربّه. ولا يندفع هذا الداء إلا بتنقية النظر، وتهذيب اللسان، وإحياء نور الإيمان في القلب.

وتبقى وصية النبي ﷺ قاعدةً ذهبية:

«يسّروا ولا تعسّروا، وبشّروا ولا تنفّروا»[13].

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

الهوامش:

[1] الراغب الأصفهاني، المفردات، مادتا «قلب» و«فؤاد».

[2] الطبري، جامع البيان، ج 26، ص 118.

[3] الرازي، مفاتيح الغيب، ج 30، ص 157.

[4] القرطبي، الجامع لأحكام القرآن، ج 15، ص 40.

[5] البخاري، كتاب الطب، باب 54.

[6] مسلم، كتاب الجهاد، باب 32.

[7] ابن حجر، فتح الباري، ج 10، ص 212.

[8] الغزالي، إحياء علوم الدين، ج 3، ص 126.

[9] ابن عطاء الله، الحِكَم، الحكمة رقم 56.

[10] الإمام الربّاني، المكتوبات، المجلد الأول، الرسالة 86.

[11] ابن مسكويه، تهذيب الأخلاق، ص 92–94.

[12] سورة إبراهيم، الآيتان 24–25.

[13] البخاري، كتاب العلم، باب 12.