Ahmet Davutoğlu Hocaya Mektup

Muhterem Ahmet Davutoğlu Hoca’mıza,

Size, insani ve İslami bir görev telakki ederek, yazıp hatırlatmayı arzu ettiğim bir kaç hususu arz etmeden önce kendimi tanıtmakla başlamak isterim ki yanlış bir anlamaya yol açmış olmayayım…

Benim adım Ahmet Ziya İbrahimoğlu, Malezya’da öğretim üyesi iken, yanılmıyorsam 1993 yılında, eşiniz ve M.Maksudoğlu Hocamız ile beraber hacca geldiğiniz yıl beraber hac yapmıştık. Daha sonraki yıllarda da zaman zaman yazışma ve görüşmelerimiz olsa da kalıcı olup hatırlayabileceğinizi tahmin ettiğim için hac beraberliğimizi öne alarak zikrettim. Kendimle ilgili diğer bilgileri bu yazının sonuna not olarak eklerim; gerek görürseniz bakma imkânınız olur.

Muhterem Hocam,

Sizi Allah için seven, hayatının hiç bir döneminde dini ve siyasi bir bağımlılığı olmayan, her hangi bir meşrep veya parti ile organik bağı olmamış, müstakil yapılı bir eğitimciyim. Partinizin kurucuları arasında iyi ilişkilerimiz olan ortak dostlarımız da var…

Şimdiki Cumhurbaşkanımız RTE Bey ile İst. İHL yıllarında beş yıl aynı çatı altında okumuş, sosyal faaliyetlerde beraberliğimiz olmasına rağmen, politik hayatı boyunca çevresine yaklaşıp bir talepte bulunmadım. ihtiyaç duyup aramadığı sürece idarecilerden uzak durmaya çalışan, şahsi hiç bir talepte bulunmayı sevmeyen bir anlayışın sahibiyim. Politikacılara yaklaşanlar “genellikle bir iş veya çıkar için yaklaşır” anlayışı yaygın olduğu, politikacıların da ziyaretçilerine bu gözle baktığı bilindiği için, öyle görünenler arasında olmayı sevmedim; istemedim. Bu sebeple, sizlerin de idari ve politik görevleriniz esnasında, eşiniz muhtereme Sare hanımla, bir kaç defa yazışmak dışında, çevrenize yaklaşıp şahsi hiç bir talepte bulunmayanlardanım…

Size olan saygı takdir, güven ve sevgim sebebi ile küçük kızımı Şehir Üniversitesinde okutup mezun ettim…

Muhterem Hocam,

MÜSİAD kanalı ile Ak Parti yönetimindeki dost ve kardeşlerimize tavsiye edip hatırlattığım bir hususu size de hatırlatmamı umarım haddi aşmak olarak değerlendirmez, hoş karşılarsınız…

Aktif politika içinde olup idari görevler yürüten insanlar, aktif politika içinde olmayıp tarafgirlik illeti ile de malul olmayan, her sektörde kendilerine sadece gönül bağı ile bağlı olan, en azından muhalif olmayanlarla “özel bir istişare teşkilatı” da oluşturmalı ve o sektörle ilgili kararlara son şeklini vermeden, bu özel teşkilat ile de istişare etmesi gerektiğine inanmış olanlardanım.

Bu ifade ile sektörlerin resmi temsilcilerini kastetmediğimi de belirteyim ki yanlış anlaşılma olmasın.

Çünkü bunu kısmen bütün partiler yapmaya çalışıyor. Ak Parti Hac ve Umre organizesi içinde olan TÜRSAB ve Diyanet’in yönlendirmesiyle nasıl yanlışlar yaptığını, THY idaresini kullanarak TÜRSAB’ın işini samimiyetle yapmaya çalışan dürüst insanlara nasıl zulmettiğini, bu işin hala fırıldakçıların kontrol ve denetiminde olduğunu, DİB nın bu zulme neden ve nasıl seyirci kaldığını, belki siz bile hala bilmiyorsunuzdur..?

Sizin hata ve ihmallerinizin bize nasıl yansıtıldığını çoğu zaman size ulaştırma imkanı bile bulamadık. Herkes elle tutabildiği yere göre fili tarif ediyor. Ülkemizde gerçek manda STK kabul edilebilecek örgütlenmelerin sayısı, parmakla gösterilebilecek kadar az olduğunu akli selim sahibi herkes bilir ve kabul eder…

Parti teşkilatları, böyle bir müstakil gönül bağı ve istişare teşkilatının boşluğunu neden dolduramayacağını siz benden daha iyi bilebilirsiniz. O sebeple bu ayrıntıya da girmek istemiyorum…

Milletvekillerin ve parti teşkilatlarının hepsi oyunun içinde olan oyuncular gibidir. Oyunun fiilen içinde olanların nasıl oynadıklarının farkında olmaları oldukça zor, hatta imkânsız gibidir…

Parti teşkilatlarında görev alan, milletvekilliğine aday olan veya seçilenlerin çoğu hatalı icraatları, ya tenkit edebilecek seviyede değil veya bazı endişeleri sebebi ile çekinme durumundadırlar. Politik teşkilatları küçümsemiyorum. Sadece boş bırakılan bir alana işaret etmek istiyorum. Politik teşkilatınızda görev almak istemeyen fakat size muhalif de olmayan insanlardan, çalıştığı sektörde hatırı sayılır etkinliği olan, dürüst müstakil ve ilkeli insanlara fikir sormanın, onlarla istişare etmenin, onları size ulaşabilir kılmanın, size ne kadar faydası olur bilemem ama zararı olmayacağından eminim…

Size gönül bağı ile bağlı olan fakat politik teşkilatınızda yer almayan dostlarınızdan sistemli şekilde istifade edemeyince, eksiklerinizi, hatalarınızı söylemek sadece politik rakiplerinize kalıyor. Dost tenkitine alışkın olmayan, kulak asmayanlar, muhaliflerinin tenkitinden ne kadar istifade edebilir onun takdirini de size bırakıyorum…

Sizin baş danışman olarak görev aldığınızı duyunca çok sevinmiştim. Danışmanlığınız politik görevlere dönüşünce de endişe duyduğumu yakın çevremdeki dostlarıma söylediğimi de ifade etmek isterim…

Türkiye’de dava adamlığı iddiasında bulunanların çoğu, şu gerçekleri yeterince inceleyip öğrenerek, hayatına yansıtmakta zorlanıyor:

1- İslami anlayışımızı, İslami olmayan idari bir sistemde görev alınca, işlem ve icraatlerimize nasıl yansıtabiliriz veya yansıtmalıyız..?

2- İslami muhalefet anlayışı nasıl olmalı, nasıl uygulanmalı..?

3- Sultan 2. Abdülhamid’e muhalefet edenlerin haklı gerekçeleri var mıydı, bu haklı gerekçeler nelerdi..? O haklı gerekçeleri bilip kabul edenler bile bugün o dönemin muhaliflerine hak verebiliyor mu..? Neden..?

4- Daha yakın bir döneme gelerek merhum Necmeddin Erbakan Hoca’ya muhalefet edenlere bugün kimler hak verebiliyor..?

Elbette bu muhalefet edenlerin hepsini hatalı gördüğüm için bu soruları gündeme getiriyor değilim. Her dönemde muhalefet edenlerin haklı ve makul gerekçeleri vardır olabilir ve olmuştur. İncelendiği zaman aksini söylemek çok zor. Peki muhalefet edenlerin haklı gerekçeleri var idiyse aradan geçen zaman içinde pişmanlık duymaların sebebi nedir..?

Merak edip araştıranlar görecektir ki, o dönemlerdeki muhalifler muhalefetlerinde, İslami ve insani ölçülere, esaslara uymamaları sebebi ile pişman olmuş veya tenkit edilmişlerdir.

İslami ölçü ve esaslar içinde muhalif görüşte olan kişilerce yapılan tenkit ve uyarılar, isabetli olmasa bile, pişmanlık konusu olmaz.

Tam aksine zamanında yaptıkları bir görevin huzurunu duymaları gerekir…

Dava adamlığını nazari olarak bilip savunmak kolay olsa da davranışlarımıza yansıtıp yaşamak aynı derecede kolay olamıyor maalesef…

Bütün bunları hatırlatma ihtiyacını duymamın sebebini de yazmam gerekirse, Akit TV de yaptığınız programı, bugün banttan dinlemiş olmam bu hatırlatmalara vesile olmuştur. Bir dostum linkini gönderip hatırlatmış ve dinlememi tavsiye etmiş olmasaydı belki böyle bir yazı yazmayı düşünmezdim…

Biz sizden daha bilgili ve tecrübeli değiliz. Ama oyunun içinde olmayan müstakil bir seyirci gibiyiz. Futboldan hiç anlamadığım halde, milli takım maçlarında oynayan futbolcuları değerlendirirken, futbol fanatiklerini bile, futbolla ilgim olmadığına, inandıramıyorum…

Umarım size karşı da aynı duruma düşmüş olmam muhterem Hocam.

Bu vesile ile Ramazan Bayramınızı tebrik ile, selam, dua ve hürmetlerimi arz ediyor; Allah’a emanet olmanızı diliyorum…26/07/2021
Ahmet Ziya İbrahimoğlu

Ben 1954 Trabzon/Of doğumlu,
1962 yılında Hafızlığımı tamamlayıp, M.Rüştü Aşıkkutlu Hoca Efendiden talim ve Arapça eğitimim akabinde ilkokulu üç yılda bitirdim. 1975 Fatih İHL, 1979 İst.YİE mezunu, kısa dönem öğretmenlik ve müftülük görevlerinden sonra, Mekke Üniversitesi’nde Yüksek Lisans yaptım…

MÜSİAD Y.K. Üyeliği, Tahkim Komisyonu Başkanlığı görevlerini yürütmüş Üsküdar Çengelköy’de oturup Fatih’te iş yeri olan emekli bir eğitimciyim…

Yaptığımız İş ve Faaliyetlerle İlgili:
www.haremeyn.com
www.hamzali.org
Sitelerinden bilgi edinmek mümkündür.

Ahmet Ziya İbrahimoğlu
05327337766
[email protected]