Tartışma, Müzakere ve Tenkitte Usül ve Adab ..

Bir whatsap gurubunda Metin Yiğit Hocamız şöyle bir not paylaştı:

Müslümanlar Şu Şu… Münkerâtı İşliyor
Ya da.
Sünni Devletler İsrail’i Destekliyorifadesi Üzerine

Ehline malum olduğu üzere usûlde illeti tespit yöntemlerinden biri, hükmün bağlandığı vasfa bakmaktır. Naslarda yer alan hüküm şayet bir vasfa bağlanmışsa bu durum söz konusu vasfın o hükme illet teşkil ettiğini gösterir. Bu kural şöyle formüle edilmektedir:

تعليق الحكم بالمشتق يفيد العلية بمأخذ الاشتقاق

Bu kuralı kabaca “hükmün bir vasfa bağlanması o vasfın illet olduğunu ifade eder” şeklinde tercüme edebiliriz.
Konunun iyi anlaşılması için birkaç örneğe bakalım:
Hırsızlık yapan erkek ve kadınların ellerini kesin” ayetinde “kesme” hükmü “hırsızlık” vasfına bağlandığı için “el kesme” cezasının illeti hırsızlıktır denir.
Kafirlere itaat etme” ayetinde “itaat etmeme” hükmü “kafirlik” vasfına bağlandığı için “itaatsizliğin” illeti küfürdür denir.
Bundan dolayı bazı fıkıh kitaplarında “malımın şu kadarını Zeyd’e vasiyet ediyorum” dediğinizde Zeyd kafir de olsa yapılan vasiyetin sahih olduğu ifade edilir. Ancak “malımın şu kadarını kâfir olan Zeyd’e vasiyet ediyorum” dediğinizde yapılan vasiyetin geçerli olmadığı belirtilmektedir. Zira birinci ifadede vasiyetin illetinin küfür olduğuna dair bir ima bulunmazken ikinci ifadede vasiyetin kafir oluş vasfına bağlandığına ve küfrün tazim edildiğine dair bir ima bulunmaktadır.
İşte bu lisani ve usûlî kaideye binaen diyebiliriz ki günümüzde zaman zaman karşılaştığımız “müslümanlar şu şu… münkeratı işliyor” şeklindeki ifadeler hem ilmi açıdan doğru değildir hem de vebaldir. Bu tür ifadeler müslümanlığın sözkonusu edilen münkerâta sebep ve kaynak olduğu şeklinde bir mana çağrıştırmaktadır. Halbuki İslamda ve müslümanlıkta öyle bir özellik bulunmaktadır. Aynı şekilde yaşanan son olaylar dolayısıyla “Sünni devletler İsrail’i destekliyor” türünden ifadeler de ilim ve insafla telif edilemeyecek ifadelerdir.
Evvela: Kastedilen devletlere baktığımızda bunların ulusal ve seküler nitelikte olup tamamen veya büyük oranda Batının güdümünde kurulduğu ve işlediği görülmektedir.
Saniyen: Bu ifadeler yukarıda belirttiğimiz gibi İsrail’i destekleme eyleminin sünnilik vasfından kaynaklandığını ima etmektedir. Halbuki sünnilikte böyle bir içerik yok.
Sünnilikle adı zikredilen menfi tutum arasında öyle bir illiyet bağı olsaydı Sünni olan Hamas’ın da İsrail’i desteklemesi gerekirdi.
Sünnilikle belirtilen münker tutum arasında öyle bir bağ olsaydı sünni olan İhvan, ilk günden itibaren Filistin davasını hedefleri arasında yerleştirmez ve bu uğurda binlerce mensubunu ve bu cümleden olarak Muhammed Mursi’yi şehit vermezdi.
Sünnilikle zikri geçen menfi tutumlar arasında bir bağ olsaydı Sünni olan Selahattin-i Eyyubiyle haçlılar arasında tarihin en büyük savaşlarından biri cereyan etmezdi.
Hasılı bugün İslama ve Ehli sünnete intisap iddiasında olan bizler iyi bir durumda değiliz ve bundan dolayı kınamayı ve yergiyi hak ediyoruz. Ancak hiç kimse bu kınamayı ucu İslam’a ve Ehli Sünnet gibi kutsallara dokunacak şekilde yapmak hakkına sahip değildir.

Prof. Dr. Metin YİĞİT

Başka bir hocamızın bu paylaşıma düştüğü kısa bir not: 👇

Bu teknik hukukî detaylarla bezeli kıymetli izahınız için teşekkür ederim Metin bey.

“Bilen anlar, bilmeyen yargılar” veya “yargılamak kolaydır, bilmek çaba ister” fehvaları gereği, sözün nereye gittiğini, hangi tehlikeli mecraları uyandırdığını, hangi karanlık emellere hizmet ettiğini bilmeyenler ulu orta konuşmaktan çekinmezler.
Bunlara bir şeyler öğretmeye kalkın buna da asla yanaşmazlar, çünkü, bilmediklerini de bilmezler. Bu yüzden “Bilmediğini bilmeyen kişi asla öğrenemez.” (Gazâlî (r.a.), Kimyâ-yı Sâdet, C:4, s. 220)

Yenişehirli Avnî merhumun şu beyti tam da bu insanları anlatır: Cahil, bilmeyen değildir, bilmediğini bilmeyen kişidir:
Cehlimi bilmeyecek mertebe câhil değilim
Bilirim rütbe-i noksânımı kâmil değilim

İnsanlar sizin bahsettiğiniz meselelerin inceliklerine bu derece vakıf olsaydı eğer, eminim bin dinler bir söylemeye de hayli tereddüt ederdi.

Bu nice incelikler ve hikmetler dolu hakikatten bizi haberdar ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim, Allah razı olsun.

Prof. Dr. Dursun Ali Tökel

Hocamızın paylaştığı bu not, ilim usulü açısından “hükmün illetini tespit” konusunda çok sağlam bir temel üzerine kurulmuş. Özellikle usûl-i fıkıh kaideleriyle desteklenen yaklaşım, tartışmalı siyasi ve içtimai beyanların ilmi ve ölçülü bir zeminde değerlendirilmesi açısından değerli bir bilgi sunuyor.

Burada yapılan vurgu, bir hükmün veya kanaatin bir “vasfa” bağlanmasının, o vasfın hükmün asli sebebi (illeti) olduğunun kabul edilmesi gerektiğidir. Bu, temel bir usûl kuralıdır ve yanlış genellemelerin önüne geçmek için hayati önemdedir.

Özellikle “Müslümanlar şu şu münkeratı işliyor” ya da “Sünni devletler İsrail’i destekliyor” gibi genellemelerin ilmi temelden yoksun ve haksız olduğu net bir şekilde ortaya konuluyor. Bu ifadeler, doğrudan İslam veya Sünnilikle ilişkilendirilen olumsuz davranışların sorumluluğunu haksız yere o kimliklere yüklüyor.

Metinde ayrıca bu tür ifadelerin siyasi ve tarihi gerçeklerle de bağdaşmadığına dikkat çekiliyor. Sünniliğin kendisi böyle bir destek veya tavır ihtiva etmezken, günümüzdeki devletlerin politikalarının Batı etkisi altında şekillendiği belirtiliyor. Tarihten örneklerle verilen açıklamalar da bu tesbiti güçlendiriyor.

Sonuç olarak, ilimle ve adaletle hareket etmek gerektiği, suçlamaların ölçülü ve temel dayanaklara göre yapılması icabettiği, aynı zamanda kutsal değerlere saygının korunması gerektiği hassasiyetle vurgulanıyor. Bu yaklaşım, hem ilmî ahlak hem de içtimai barış açısından önemli ve çok isabetlidir.

Bu metni, Siyasi Beyan Analizi, Usûli ilimler perspektifi ve İçtimai tenkit ve etkileri açısından ele alarak değerlendirelim:

1. Siyasi Beyan Analizi

Bu metin, siyasi beyanlarda yapılan genelleştirmelerin ve kimliklere yönelik haksız suçlamaların nasıl ilmi usûllerle ve tarihi gerçeklerle çürütülebileceğine dair iyi bir örnektir. Siyasi beyanda “Müslümanlar ya da Sünniler şunu yapıyor” gibi ifadeler, meşruiyetini kaybetmiş veya taraflı ifadeler olarak görülür. Bu tür ifadeler, ötekileştirmenin ve kutuplaşmanın artmasına yol açabilir.
Burada metin, bu genellemelerin dayanaklarının ne kadar zayıf olduğunu, köklü usûl kaideleriyle göstererek ifadenin siyaseten manipülatif ve yanıltıcı olduğunu ortaya koymaktadır.

2. Usûlî İlimler Perspektifi

Usûl-i fıkıh ve kelam ilmi bağlamında “hukmün illetini tespit” kuralı, metnin merkezinde yer alır. Bu ilke sayesinde hükmün gerçek nedeni belirlenir, böylece yanlış yorumların ve haksız ithamların önüne geçilir.
Metin, usûlî kaideyi açıkça formüle edip örneklerle destekleyerek ilmi temeli sağlamlaştırmıştır. Bu yaklaşım, günlük tartışmalarda da ölçülü, adaletli ve ilme dayalı konuşmanın zorunluluğunu vurgular.

3. İçtimai Tenkit ve Etkileri

Metin, içtimai barış ve beraberlik açısından da önemli bir mesaj veriyor. Genellemelerle yapılan suçlamalar toplumda gerginlik üretir ve kardeşlik bağlarını zedeler.
Bu metin, kutsal değerlere saygı çerçevesinde, sorumluluğu adaletle dağıtmayı ve haksız genellemelerden kaçınmayı öğütler. Bu tavır, içtimai uzlaşı ve anlayış için gereklidir.

Sonuç:

Bu üç bağlamda yapılan derinleştirme, metnin akademik, siyasi ve içtimai açılardan çok yönlü okunmasını sağlar.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
25.06.2025 OF

أصول وآداب الحوار والمناقشة والنقد

شارك الأستاذ Metin Yiğit في إحدى مجموعات الواتساب بالملاحظات التالية:

”المسلمون يرتكبون كذا… يرتكبون المنكرات“

أو

”الدول السنية تدعم إسرائيل“

كما هو معلوم لأهل العلم، من طرق معرفة العِلّة في الأصول النظر إلى الصفة التي عُلّق بها الحكم. فإذا كان الحكم في النصوص مرتبطاً بصفة معينة، فهذا يدل على أن تلك الصفة هي علتُه. وتُصاغ هذه القاعدة بالشكل التالي:

تعليق الحكم بالمشتق يفيد العلية بمأخذ الاشتقاق

وببساطة: ”ربط الحكم بصفة ما يعني أن تلك الصفة هي علته“.

أمثلة لتوضيح المعنى:

  • في آية: “وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا ..”، إذا ارتبط الحكم بالسرقة، فإنّ علّة قطع اليد هي السرقة.
  • في آية: “وَلا تُطِعِ الكافرين”، إذا ارتبط الحكم بالكفر، فإنّ علّة العصيان هي الكفر.

ومن هذا المنطلق، في بعض كتب الفقه نقول:

أوصي زيدًا بمالي” ويصح الوصية حتى لو كان زيد كافرًا.

لكن إذا قلنا:

أوصي الكافر زيدًا بمالي” فذلك يُبطِل الوصية؛ لأن الحكم رُبط بصفة الكفر، وهي مَذمومة، فتعدّ اعترافًا بأن العِلّة هي الكفر.

تطبيق على كلامنا المعاصر:

من هذا الأصل اللغوي والأصولي، يمكن القول إنّ العبارات التي نسمعها أحيانًا مثل:

  • المسلمون يرتكبون كذا من المنكرات
  • الدول السنية تدعم إسرائيل
    ليست صحيحة علميًا ومجازفة فقهية، بل تقع في نطاق الفتوى بدون دليل، وتحمّل الهوية الإسلامية أو السنية مسؤولية المنكرات أو السياسة.

أولًا: إذا نظرنا إلى الدولة المقصودة، نجد أنها دولة وطنية علمانية أنشأتها قيادات محكومة إلى حد كبير بتأثير الغرب.

ثانيًا: هذه العبارات توحي بأن دعم إسرائيل مصدره “السنية”، وهو أمر غير موجود في المذهب السني.

لو كانت هناك علاقة بين السنية والدعم الفعلي لإسرائيل، لكانت “حماس” السنية أيضًا داعمة لها.

ولو كانت السنية مرتبطة بالمنكرات المذكورة، لما جعلت جماعة الإخوان المسلمين فلسطين مشروعها الأوّل، ولا ضحّت بآلاف وفي مقدمتهم محمد مرسي.

ولو كان هناك ارتباط بين السنية وهذا السلوك المنكَر، لما نشبت الحرب الكبرى بين صلاح الدين الأيوبي والصليبيين.

الخلاصة:

نحن اليوم، كمنتسبين للإسلام وأهل السنة، لسنا في أفضل حال، ونستحق اللوم والنقد. لكن لا يملك أحد الحق في توجيه هذا اللوم بطريقة تمسّ قداسة الإسلام أو أهل السنة.

الأستاذ الدكتور متين ييغيت

تعليق قصير لأحد مشايخنا على هذه المشاركة: 👇

جزاكم الله خيرًا يا أستاذ متين على هذا التوضيح القيم المليء بالتفاصيل القانونية الدقيقة.

فكما يُقال: “العالم يفهم، والجاهل يحكم” أو “من السهل أن تحكم، ولكن من الصعب أن تفهم”، فإن من لا يدرك إلى أين يذهب الكلام، وما السُبُل الخطيرة التي يثيرها، وما المقاصد المظلمة التي يخدمها، لا يتردد في التحدث على الملأ بلا ورع.

وإن حاولتَ أن تعلّمهم شيئًا، أعرضوا ولم يُقبِلوا، لأنهم لا يعلمون أنهم لا يعلمون.

ولهذا قيل: “من لا يعلم أنه لا يعلم، فلن يتعلّم أبدًا.” (الإمام الغزالي رحمه الله، كيمياء السعادة، ج:٤، ص:٢٢٠).

ويُعبّر الشاعر المرحوم يني‌شهیرلي عوني أصدق تعبير عن هذه الفئة بقوله:

“لستُ بجاهلٍ إلى حدٍّ لا أعلم به جهلي،

بل أعلم تمامًا مرتبة نقصي، ولستُ بكامل.”

لو كان الناس على درايةٍ بتلك الدقائق التي أشرتم إليها، لكان الواحد منهم يتردد ألف مرة قبل أن يتكلم بكلمة واحدة.

أكرر شكري لكم لإطلاعنا على هذه الحقيقة المليئة بالدقائق والحِكم، جزاكم الله خيرًا ورضي عنكم.

الأستاذ الدكتور: درسون علي توكل

ملاحظات أستاذنا هذه قائمة على أساس علمي راسخ من حيث منهجية العلم، وخاصة في مسألة “تعيين علّة الحكم”. فالمقاربة المدعومة بقواعد أصول الفقه تقدم معرفة قيّمة تُسهم في تقييم التصريحات السياسية والاجتماعية المثيرة للجدل ضمن إطار علمي منضبط.

التركيز في هذه الملاحظة يتمثل في أنّ ربط الحكم أو الرأي بصفةٍ معيّنة، يقتضي اعتبار تلك الصفة هي العلّة الأصلية لذلك الحكم. وهذه قاعدة أصولية أساسية، ولها أهمية بالغة في منع التعميمات الخاطئة.

خصوصًا، يتم في النص بيان عدم علمية ووجاهة العبارات من قبيل: “المسلمون يرتكبون كذا من المنكرات”، أو “الدول السنية تدعم إسرائيل”، إذ تُحمِّل هذه العبارات هوية الإسلام أو السُّنة تبعات سلوكيات سلبية لا تمتُّ لتلك الهويات بصلة.

كما يوضح النص أن هذه التعميمات لا تتوافق مع الحقائق السياسية ولا مع المعطيات التاريخية. فالسنية لا تتضمن في ذاتها دعمًا كهذا، والدول المعنية تتشكل سياساتها بدرجة كبيرة تحت تأثير الغرب. ويعزَّز هذا التوضيح بأمثلة تاريخية دقيقة.

في المحصلة، يُؤكَّد على وجوب التحرك بالعلم والعدل، وأن تكون الانتقادات مبنية على أسس راسخة ومنضبطة، مع الحفاظ على احترام القيم المقدسة. إنّ هذا التوجه جدير بالتقدير من حيث الأخلاق العلمية والسلم الاجتماعي.

تقييم النص من ثلاث زوايا:

١. تحليل التصريحات السياسية:

يشكّل هذا النص نموذجًا جيدًا لكيفية نقض التعميمات في التصريحات السياسية والاتهامات غير المنصفة الموجهة للهويات، من خلال المنهج العلمي والحقائق التاريخية. فعبارات مثل: “المسلمون أو السنة يفعلون كذا”، تُعدّ من التعبيرات غير المشروعة أو المنحازة سياسيًا، ويمكن أن تؤدي إلى مزيد من الاستقطاب والتهميش.

النص يُبيّن عبر قواعد أصولية راسخة هشاشةَ الأسس التي تقوم عليها هذه التعميمات، ويُظهر كيف يمكن أن تكون التصريحات ذات طابع تضليلي أو تَوجيهي خاطئ من الناحية السياسية.

٢. منظور العلوم الأصولية:

قاعدة “تعيين علّة الحكم” تُشكل محور النص، ضمن سياق أصول الفقه وعلم الكلام. من خلال هذه القاعدة، يُمكن تحديد السبب الحقيقي للحكم، ومن ثم تفادي التفسيرات الخاطئة والاتهامات الباطلة.

النص يصوغ القاعدة الأصولية بشكل واضح، ويدعمها بالأمثلة، ما يُعزّز بنيته العلمية. ويُبرز أهمية الحديث المنضبط والعادل في القضايا المعاصرة.

٣. النقد الاجتماعي وآثاره:

يقدّم النص رسالة هامة من حيث السلم الاجتماعي والوحدة المجتمعية. فالتعميمات الظالمة تُولّد توترًا في المجتمع وتُضعف أواصر الأخوة.

يدعو النص، في إطار احترام القيم المقدسة، إلى توزيع المسؤوليات بعدل وتجنّب التعميمات الجائرة. هذا النهج ضروري للتفاهم الاجتماعي والتعايش السلمي.

الخلاصة:

هذا التوسّع في ثلاث زوايا يتيح قراءة متعددة الأبعاد للنص من الناحية الأكاديمية والسياسية والاجتماعية، ويعكس أهمية العدل والعلم في التعامل مع الخطابات العامة.

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

٢٥ / ٠٦ / ٢٠٢٥ م. أوف