Kemalistler ne kadar inkar ederse etsin Gerçekler ortaya çıkıyor .. !!

Prof. Cüneyd Suavi,
Kesilen Gitar
isimli hatıratında CHP döneminde,
Camilerin başına gelen felaketleri
Hasan dayısından yani bir “görgü şahidi”nden nakleder.

Hasan dayı;
“Adapazarı gibi, bütün ülke zulümden sinmiş durumdaydı.
Ezan ve Kur’an okumak zaten yasaktı.
Her şehirde tek bir cami açık tutuluyordu.
Mesela, Adapazarı’ndaki Salko Cami, bando takımına tahsis edildi.
Gün boyunca gümbür gümbür bando sesi yükselirdi içerden.
Bu gürültücü bando, daha sonra Orta Cami’ye geçti.
Aziziye Camisi, ‘Halk Oyunları Merkezi’ haline getirildi.
Zurnalar üst kattaydı, davullarsa alt katta.
Caminin tam ortasında horon tepiliyordu.

Yeni Cami’ye gelince: Hayvanlara ahır olarak seçildi, Bir kısmına saman depolanırdı.

Tozlu Cami’nin yerinde eskiden de bir cami bulunurdu.
O da aynı adı taşımaktaydı.
Bu cami de Yeni Cami gibi ahır yapıldı.
İçerisi hayvan gübresiyle doluydu, çok pis kokardı.

Bir tek Orhan Cami açıktı ama, ‘Katrancılar’ (şapka takmayanların başına katran süren Jandarma onun kapısında hazır beklerdi.
Içeriden şapkasız biri çıktığında, onu doğduğuna bin pişman ederlerdi.
Bu sırada eğlenip gülerlerdi, hem de kahkahalarla…”

“Dayıcığım. Diğer şehirler de Adapazarı gibi miydi?”

Hasan Dayı;
“Belki daha kötüydü.
Tekirdağ’dan dönmüştüm. Askerliğim bitmişti.
Trenle Istanbul’a, Sirkeci Garı’na indik arkadaşlarla.
Ben akşam namazı için bir cami arıyordum.
Abdest almadan önce, çavuşuma gidip tuvalet yeri sordum. Çavuşumuz Istanbul’u iyi tanırdı.
Bir cami tarif ederek ‘Orada’ dedi.
Hemen camiye gittim, dört yanını dolaştım.
Ama tuvalet falan bulamadım.
Tekrar çavuşa gelerek tuvaleti göstermesini rica ettim.
Koluma girdi ve sanki eğlenircesine beni camiye soktu.
Daha sonra mihraba, yani imam efendinin namaz kıldırdığı yere getirip:
‘işte tuvalet!’ dedi.
O anda neredeyse ölecektim.
Mihrabın döşeme tahtaları sökülmüş ve alt kısmına bir çukur kazılmıştı.

Gelen giden kıbleye arkasını dönüp, o mihrapta hacetini gideriyordu.

Gittiğim cami, zannederim şimdiki Hoca Paşa Camisiydi.
Ben bunu tek bir örnek sanıyordum.
Fakat aynı felaketi Damat Ibrahim Paşa ve Küçük Ayasofya Camisinde de gördüm.

Kim bilir kaç camiyi kirlettiler böyle?
Ne yazık ki bunları yaşadık evladım.
Siz inşaallah böyle bir şey yaşamazsınız.”. …

Prof. Cüneyd Suavi,
Kesilen Gitar Hatıralar, Nesil Yayınları, 8. Baskı, Istanbul 2016, sayfa 190-193.

CHP cumhuriyetinin medeniyet anlayışı
Ümmeti İslam Düşmanlığı üzerine kuruludur…

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

مهما أنكر الكماليون،

فإنّ الحقائق تظلّ تخرج إلى النور…!!

الأستاذ الدكتور جُنَيّد صوافي،

في مذكّراته المعنونة بـ «الغيتار المقطوع»،

يروي ما أصاب المساجد في عهد حزب الشعب الجمهوري (CHP)،

وذلك على لسان خاله حسن، وهو “شاهد عيان” على تلك الحقبة.

يقول الخال حسن:

“كانت البلاد كلها – كما أضحت أضنة – مغمورة بالخوف من شدة الظلم.

الأذان وقراءة القرآن كانا ممنوعَين أصلاً.

وفي كل مدينة لم يُبقَ إلا مسجد واحد مفتوح.

ففي أضنة مثلاً، خُصِّص مسجد سالكو لفرقة موسيقى عسكرية.

طَوال النهار كانت أصوات الطبول والأبواق تُسمع منه هديراً مدوّياً.

ثم انتقل ذلك الصخب إلى المسجد الأوسط.

أمّا مسجد العزيزية، فقد حُوِّل إلى “مركز للألعاب الشعبية”.

كانت المزامير تعزف في الطابق العلوي، والطبول تدقّ في الطابق السفلي،

وفي وسط المسجد كان الناس يرقصون رقصات “الهورن”!

وأمّا المسجد الجديد، فقد جُعل إصطبلاً للحيوانات،

وأودِع قسمٌ منه للتبن والعلف.

وفي مكان مسجد طوزلو كان يقوم مسجد قديم بنفس الاسم،

لكنه أيضاً حُوِّل -كالمسجد الجديد- إلى إصطبل،

فامتلأ داخله بروث الحيوانات، وكانت رائحته كريهة نتنة.

لم يبقَ مفتوحاً إلا مسجد أورخان،

ولكن “القطرانجيّة” (أي الجندرمة الذين كانوا يلطّخون رؤوس من لم يضع القبعة بالقطران)

كانوا يرابطون على بابه،

فإذا خرج أحد من المسجد بلا قبعة جعلوه يندم على حياته،

وكانوا يتضاحكون ويتلذذون بتعذيبه ضاحكين بصوت عالٍ…”

فسألته: “خالِي، هل كانت المدن الأخرى مثل أضنة؟”

فأجاب:

“بل ربما كانت أسوأ.

كنتُ قد عدت من تكيرداغ بعد إنهاء خدمتي العسكرية.

نزلنا نحن الأصحاب في محطة سِركجي بإسطنبول.

بحثت عن مسجد لأداء صلاة المغرب.

فسألت العريف عن مكان الوضوء. وكان يعرف إسطنبول جيداً.

فأرشدني إلى مسجد وقال: هناك.

ذهبتُ أفتّش المسجد دورةً بعد دورة، فلم أجد دورة مياه.

فعُدتُ إلى العريف أرجوه أن يرشدني إليها.

فأمسك بيدي وأدخلني المسجد كأنه يتلهّى بي،

ثم ساقني إلى المحراب -حيث يقف الإمام للصلاة- وقال:

‘ها هو الحمّام!’

كدت أموت من هول ما رأيت!

فقد قُلعت ألواح المحراب الخشبية، وحُفرت حفرة تحته.

وأصبح الداخلون يولّون وجوههم عن القبلة، ويقضون حاجتهم هناك!

وأظن أن ذلك المسجد كان مسجد خواجه باشا.

في البداية ظننتها حالة منفردة،

لكنني وجدت الفاجعة نفسها في مسجد داماد إبراهيم باشا

ومسجد آيا صوفيا الصغير.

فمن يدري كم مسجداً دنّسوا على هذه الشاكلة؟

لقد ابتُلينا بهذه المصائب يا بُني.

أسأل الله أن لا تروا أنتم مثلها.”

📖 الأستاذ الدكتور جُنَيّد صوافي،

مذكّرات الغيتار المقطوع،

منشورات “نسل”، الطبعة الثامنة، إسطنبول 2016م، صـ190-193.

إنّ مفهوم “المدنية” في جمهورية حزب الشعب الجمهوري

إنما بُني على العداء للإسلام وأمته…