İhlasla Yapılan Duanın Gücü ..
“Allah kuşkusuz her şeyin sahibidir. O ne isterse yapar. Ol dedi mi olur. Çaresizliğin, imkansızlığın ve umudun tükendiği anda bile O ne derse olur.
Evet, işte Pakistanlı Dr. İşan Hüseyni’nin meşhur hikayesi…
“Dr. İşân Hüseyni, Pakistanlı idi. Yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi. Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı. Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem diye sinirlenerek bağırıp, çağırıyordu…
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.
Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu. Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona telefonu verir misin telefon etmem lazım!! dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç otur, az dinlen ve az yemek ye çay iç. Sonra düşünürsün bu işleri.
DÜNYA DUA ÜZERİNE KURULMUŞ DERLER YA
Doktor çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti. Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
– Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin.
– Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı.
Dediler ki: İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allaha dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.
Doktor Hüseyni ağlamaya başladı: “Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim. Allah’ın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. Kalbin Ehlibeytten ayrılmasın…” (Kay. Hüseyin Bahar)
OL DEYİNCE OLDURAN
Kabul etmek gerekir ki, böyle tevafuklar her zaman olmaz, çünkü bizler yürekten istemeyi unuttuk, zayıf bir iman ile hayat yolculuğumuz devam ediyor. Aslında daha bilmediğimiz böyle çok hikayeler vardır. Duymuşsunuzdur, çocuk 7. Kattan düşer ve kılına bir ziyan olmaz, mucize der geçeriz…
Evet öldürmeyen Allah, sebepleri yaratır. Bizde ona tevafuk der geçeriz. Peki nedir bu tevafuk: “İki şeyin birbirine uygun ve denk gelmesi demektir. Hususi olarak tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlâhî bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmelere tevafuk deniyor.
Allah(cc), her şeyi bilen, gören, ilmiyle kuşatan, ol deyince de oldurandır. O’nun istemediği hiçbir şey olmaz, olmasını istediği zamanda bu hikâyede olduğu gibi, dağın başına doktoru gönderip, şifa verendir.
(Maraş Gündem’den Naklen) 👇https://www.marasgundem.com.tr/service/amp/yazarlar/bir-doktorun-hikayesi-1-1528925h
قوّة الدعاء الخالص
«إنّ الله مالك كلّ شيء، وهو يفعل ما يشاء، إذا أراد شيئًا قال له: كن، فيكون. حتى في لحظة العجز، وانعدام الوسائل، وانطفاء الأمل، فإنّ ما يريده الله يكون.»
نعم، هذه هي القصة المشهورة للطبيب الباكستاني د. إشـان حسيني…
«كان د. إشـان حسيني من باكستان. كان متوجّهًا إلى مؤتمر دوليٍّ لاستلام جائزة تقدير عن خدماته العظيمة. ركب الطائرة، ولكن أثناء التحليق حصل عطل نتيجة صاعقة، واضطرت الطائرة للهبوط في أقرب مطار.
الرحلة التالية كانت بعد 16 ساعة، فغضب وقال: يجب أن أحضر المؤتمر، لا يمكنني الانتظار 16 ساعة! وبدأ بالصياح والانفعال.
فأخبره الموظفون أنّ المدينة التي يقصدها تبعد ست ساعات بالسيارة، ويمكنه استئجار واحدة إن أراد.
أسرع في الانطلاق، ولكن سوء الطقس تسبّب بأمطار غزيرة وسيول حالت دون متابعة الطريق.
فاضطر إلى التوقّف، وطرق باب منزل قديم على جانب الطريق، ففتحت له امرأة مسنّة.
دخل على عجل، وقال: هل يمكنني استخدام الهاتف؟ يجب أن أجري اتصالًا!
فابتسمت العجوز وقالت: ألا ترى يا ولدي؟! لا يوجد هنا لا كهرباء ولا هاتف! اجلس قليلًا، واسترح وتناول شيئًا من الطعام والشاي، ثم فكّر بعد ذلك بما ستفعل.
يقولون إنّ العالم قائم على الدعاء
اضطرّ الطبيب للجلوس، وتناول بعض الطعام، وبدأ يحتسي الشاي وهو يرتجف قليلًا من البرد.
فرأى العجوز تقيم الصلاة وتدعو مطولًا بحرارة، ثم لاحظ أنها تهزّ مهدًا فيه طفل صغير لا يتحرك.
فقال: لمن هذا الطفل يا أمي؟ رأيتك تبكين وتدعين كثيرًا، ما الأمر؟
فأجابت: هذا حفيدي، يتيم الأب والأم، وهو مريض بمرضٍ شديد. لم يجد له الأطباء في هذه المنطقة علاجًا.
قيل لي إنّ طبيبًا يُدعى د. إشـان حسيني قد يكون عنده الشفاء، لكنّه بعيد جدًا. ومنذ أيام وأنا أدعو الله أن ييسّر أمره ويصل إلينا.
فبدأ الطبيب بالبكاء، وقال: قفي يا أمي، لقد استجاب الله دعاءك.
هو من أنزل الصاعقة، وأوقف الطائرة، وساق السيول حتى أوصلني إليك.
أنا د. إشـان حسيني.
لقد آمنت من أعماق قلبي بأنّ الله يوصل رحمته وشفاءه لعباده كما يشاء.
حين تُغلق الطرق كلها، التجئ إلى خالق الأرض والسماء. ولا تترك قلبك يفارق أهل البيت عليهم السلام…»
(نقلاً عن حسين بهار)
يقول للشيء كن فيكون
علينا أن نعترف أنّ مثل هذه التوافقات لا تحدث دائمًا، لأننا نسينا كيف نطلب من أعماق القلب. نتابع حياتنا بإيمان ضعيف.
وفي الحقيقة، هناك الكثير من القصص المشابهة التي لا نعرفها.
ربما سمعتم عن طفل سقط من الطابق السابع ولم يُصب بأذى، فنقول: معجزة!
نعم، إنّ الله إذا لم يرد الموت، يخلق الأسباب للحياة. ونحن نقول عنها: توافق.
لكن ما هو التوافق؟ هو تلاقي أمرين بطريقة لا يمكن نسبتها إلى المصادفة، ويُشعَر فيها بقصدٍ وإرادة إلهية.
الله سبحانه وتعالى هو العليم، البصير، المحيط بعلمه كل شيء،
وهو القائل: “كن” فيكون.
لا يحدث شيء لا يريده، وإذا شاء شيئًا، كما في هذه القصة، يرسل الطبيب إلى قمة الجبل ليمنح الشفاء.
(نقلاً عن صحيفة “مراش گندم”)
ترجمة من التركيةًإلى العربية:
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو ١٧ / ٠٥ / ٢٠٢٥ م أوف