Türkiye’de Yaşananları Zihnî ve Fikri Sömürge Olarak Vasıflandırmanın İlmî Tahlili

Merhum Oktay Sinanoğlu Hoca’nın Tesbit ve Teşhislerinde 1923-1945 Arası İçin Yeterli Açıklık Yok. Biz Konuyu İmi Bir Tahlile Tabi Tutarak Objektif Olarak İnceliyoruz. (A. Ziya)

Mukaddime

Sömürge, yalnızca toprakların işgaliyle başlayan ve ekonomik kaynakların tahakkümüyle devam eden kaba bir sömürü biçimi değildir. 20. yüzyılın ortalarından itibaren sosyal bilimler literatüründe gelişen “zihnî sömürge” veya “kültürel emperyalizm” kavramları, bir milletin tarihî hafızasının, değerler sisteminin ve düşünme biçimlerinin galip bir medeniyet tarafından sistematik biçimde dönüştürülmesini ifade eder. Bu yeni tür sömürgeleşme biçimi, çoğu zaman fiilî işgal olmaksızın, bilakis resmî ittifaklar, eğitim reformları ve uluslararası kültürel işbirlikleri vasıtasıyla yürütülmüştür.

Türkiye’nin 1923–1950 arasında geçirdiği köklü değişimler, birçok araştırmacı tarafından modernleşme, çağdaşlaşma ya da Batılılaşma hamleleri olarak takdim edilmiştir. Ancak bu değişimlerin mahiyeti ve sonuçları üzerinde yapılan değerlendirmelerde, bir kısmı bu süreci medeniyet intiharı veya zihnî işgal olarak nitelendirme cesareti göstermiştir. Bu isimlerden biri olan moleküler biyofizikçi Oktay Sinanoğlu, özellikle Türk eğitim sisteminde yaşanan dönüşümleri, Fulbright Anlaşması üzerinden değerlendirmiş ve “bir ülkeyi ele geçirmenin en kesin yolunun eğitim sistemini ele geçirmek” olduğunu vurgulamıştır[^1].

Bu makalede, Türkiye’nin Cumhuriyet’in ilk çeyrek yüzyılında yaşadığı kültürel dönüşümler, inkılaplar ve eğitim politikaları bağlamında “zihnî sömürge” nitelemesinin ilmî meşruiyeti tartışılacaktır. Ayrıca, Fulbright anlaşmasının muhtevası, bağlamı ve sonuçları da, Sinanoğlu’nun yaklaşımı ışığında tahlil edilecektir.

I. Zihnî Sömürge Kavramının Teorik Çerçevesi

Zihnî veya kültürel sömürge, klasik sömürgecilik anlayışından farklı olarak, bir milletin zihin dünyasının, değer yargılarının, semboller sisteminin ve eğitim müfredatının hâkim küresel güçler tarafından dönüştürülmesini ifade eder. Bu tür bir sömürgeleşmede tanklara, tüfeklere değil; müfredata, medyaya ve akademiye ihtiyaç vardır[^2].

Frantz Fanon’a göre sömürgeleşme sürecinde en son terk edilen unsur, işgalcinin dilidir. Bu dil, yalnızca iletişimi değil; zihin yapısını, dünyayı algılama biçimini ve hatta değerleri belirlemektedir[^3]. Antonio Gramsci ise kültürel hegemonya kavramını geliştirerek, galip bir sınıfın (veya milletin), mağlubu silahsız biçimde kendi dünyasına nasıl dâhil ettiğini açıklamıştır[^4].

Bu bağlamda bir milletin dinî hayatının tanzimi, harf sisteminin değişimi, eğitim programlarının yeniden yazılması, müfredatın milletin tarihî hafızasından koparılması gibi uygulamalar; yalnızca teknik birer reform değil, zihin dünyasında yapılan büyük bir operasyonun işaretleridir.

II. Türkiye’de 1923–1945 Arası “Zihnî Teslimiyetin” Safhaları

a. Hilafetin İlgası ve Dinî Hayatın Tasfiyesi

3 Mart 1924’te ilga edilen Hilafet kurumu, yalnızca sembolik bir makam değil; ümmetin siyasî ve manevî merkezini temsil eden çok katmanlı bir yapıydı. Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş; ancak bu kurum, halkın dinî taleplerini karşılayan bir müessese değil, daha çok resmî ideolojiye uygun dinî formasyon üretme aracı olmuştur[^5].

Aynı yıl Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girmiş, medreseler kapatılmış, dinî eğitim resmî çerçeve dışında yasaklanmıştır. Bu süreçte klasik Osmanlı ilim dünyasını temsil eden ulema sınıfı da marjinalleştirilmiştir[^6].

b. Harf Devrimi ve Zihin Haritasının Bozulması

1928’de yapılan Harf Devrimi, Latin alfabesinin kabulüyle birlikte, yeni nesillerin geçmişle olan irtibatını kökten koparmıştır. Üstelik bu değişim yalnızca yazıyı değil; kitapları, mezar taşlarını, arşivleri, tarihî belgeleri ve kültürel hafızayı da erişilmez kılmıştır[^7].

Bu bağlamda harf devrimi, bir medeniyetle bütün bağları kesmekte etkili olmuş, bir milletin kendine dair idrakini köreltmiştir.

c. Kıyafet, Takvim ve Ölçü Birimi Değişiklikleri

Şapka Kanunu (1925), Miladi takvimin kabulü (1926), saat, ölçü ve kıyafet sisteminin değiştirilmesi; Batı’nın yaşama biçiminin birebir taklit edildiğini göstermektedir. Hatta Erzurum’da, Rize’de ve diğer bazı illerde şapka giymediği için idam edilen âlimler olmuş, “medenî kıyafet” dayatması kanlı infazlara yol açmıştır[^8].

III. Fulbright Anlaşması ve Türk Eğitim Sistemine Müdahale

a. Fulbright Komisyonu Nedir?

Fulbright Eğitim Komisyonu, II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin dünya genelinde kurduğu “kültürel nüfuz merkezleri”nin bir parçasıdır. Türkiye ile ABD arasında 27 Aralık 1949’da imzalanan anlaşmayla resmiyet kazanmıştır. Komisyonun amacı görünürde iki ülke arasında akademik değişimi sağlamak olsa da; müfredat belirleme, burs dağıtımı, öğretmen eğitimi ve kitap çevirileri gibi pek çok kritik alanda söz sahibi olmuştur[^9].

b. Oktay Sinanoğlu’nun Tenkidi

Oktay Sinanoğlu, bu anlaşmayı Türk eğitim sistemine yönelik bir müdahale olarak değerlendirmiştir. Ona göre Fulbright, Amerikan çıkarları doğrultusunda Türk gençliğinin zihin dünyasını şekillendirmeyi hedeflemiştir:

“Bir ülkeyi ele geçirmenin en kesin yolu, o ülkenin eğitim sistemini ele geçirmektir.”[^10]

Gerçekten de 1950’lerden itibaren Türk üniversitelerinde ve liselerinde Batı menşeili müfredatlar, İngilizce eğitim modeli ve yerli kültürden uzak akademik zihniyet egemen olmaya başlamıştır.

IV. Değerlendirme ve Sonuç

Türkiye, 1923’ten sonra askerî veya ekonomik bir sömürge statüsüne girmemiştir. Ancak yaşanan reformların mahiyeti ve yönü, birçok açıdan zihnî sömürge pratiğiyle örtüşmektedir. Özellikle:

  • Dinin kamusal alandan tasfiye edilmesi,
  • Harf devrimiyle hafızanın koparılması,
  • Eğitim sisteminin yerli köklerinden uzaklaştırılması,
  • Uluslararası (özellikle Amerikan) kuruluşların eğitim sistemine müdahil olması,

gibi olgular; Türkiye’de galip medeniyetin (önce İngiltere, sonra ABD) kültürel hegemonyasını kurduğu yönünde ciddi bulgular sunmaktadır.

Bu sebeple “zihnî sömürge” ifadesi, bir siyasi slogan değil; sosyolojik ve tarihî bir tahlil terimi olarak ilmî bir karşılığa sahiptir.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
24.07.2025 OF

📚 Dipnotlar

[^1]: Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe, Otopsi Yayınları, 2005.

[^2]: Edward Said, Kültürel Emperyalizm, Metis Yayınları, 1997.

[^3]: Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, Payel Yayınları, 1986.

[^4]: Antonio Gramsci, Prison Notebooks, Columbia University Press, 1992.

[^5]: Mehmet Görmez, “Hilafet Kurumu ve Diyanet’in Tarihî Rolü”, İslam Araştırmaları Dergisi, 2012/3.

[^6]: Ahmet Yaşar Ocak, Cumhuriyet ve Din, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2011.

[^7]: Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, 1990.

[^8]: İsmail Kara, Şapka ve İhtilal, Dergâh Yayınları, 2004.

[^9]: Fulbright Eğitim Komisyonu Resmî Sayfası, www.fulbright.org.tr

[^10]: Oktay Sinanoğlu, Hedef Türkiye, Bilim+Gönül Yayınları, 2006.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

التحليل العلمي لوصف ما جرى في تركيا بالاستعمار الذهني والفكري

المقدّمة

إنّ الاستعمار ليس شكلاً فظًّا من أشكال السيطرة ينحصر في احتلال الأراضي ونهب الموارد الاقتصادية فحسب؛ بل هو نمط متطوّر من الغزو يتّخذ صورًا أكثر خفاء وتأثيرًا. فمنذ منتصف القرن العشرين، أخذت مفاهيم “الاستعمار الذهني” و”الإمبريالية الثقافية” تترسّخ في أدبيات العلوم الاجتماعية، وهي تعني: تحويل الذاكرة التاريخية ونظام القيم وأساليب التفكير في أمة ما، بصورة ممنهجة، على يد حضارة غالبة.

وهذا النمط الجديد من الاستعمار غالبًا ما يتمّ بدون احتلال عسكري مباشر، بل عبر التحالفات الرسمية، والإصلاحات التعليمية، والتعاونات الثقافية الدولية.

وقد نُظر إلى التغيّرات الجذرية التي شهدتها تركيا بين عامي 1923 و1950، من قِبل كثير من الباحثين، على أنها خطوات نحو التحديث أو التغريب أو اللحاق بالحضارة الغربية. غير أن طائفة من الباحثين لم تتردّد في وصف هذه التحوّلات بأنها انتحار حضاري أو غزو ذهني. ومن هؤلاء البروفيسور “أوكتاي سينانوغلو” المتخصّص في الفيزياء الحيوية الجزيئية، الذي ركّز على التحوّلات في النظام التعليمي التركي، من خلال اتفاقية “فولبرايت”، مؤكدًا أن:

“أسهل وأضمن وسيلة للسيطرة على بلدٍ ما، هي السيطرة على نظامه التعليمي”[^1].

وفي هذه الدراسة، سنتناول بالتحليل مسألة مشروعية وصف التحوّلات الثقافية، والثورات، والسياسات التعليمية التي عرفتها تركيا في الربع الأول من العهد الجمهوري، بأنها استعمارٌ ذهني. كما سنتناول محتوى اتفاقية فولبرايت وسياقها التاريخي ونتائجها، في ضوء ما طرحه سينانوغلو من ملاحظات نقدية.

أولًا: الإطار النظري لمفهوم الاستعمار الذهني

الاستعمار الذهني أو الثقافي، يختلف عن الاستعمار الكلاسيكي، إذ لا يعتمد على السلاح والاحتلال العسكري، بل يقوم على تحويل البنية الذهنية والقيمية والتعليمية لأمةٍ ما على يد القوى المهيمنة عالميًّا. ففي هذا النمط، تُستبدل البنادق والمجنزرات بالمناهج الدراسية، ووسائل الإعلام، والمؤسسات الأكاديمية[^2].

وقد رأى “فرانز فانون” أن آخر ما يُستأصل من الشعوب المستعمَرة هو لغة المستعمِر؛ إذ إن هذه اللغة لا تنقل مجرد مفردات، بل تشكّل نمط التفكير، وطريقة إدراك العالم، وحتى منظومة القيم[^3].

أما أنطونيو غرامشي، فقد طوّر مفهوم “الهيمنة الثقافية”، مبيّنًا كيف تُخضِع الطبقة الغالبة (أو الأمة الغالبة) الطرف المهزوم بوسائل غير عنيفة، عبر إعادة تشكيل وعيه وثقافته[^4].

ومن ثمّ، فإن تنظيم الحياة الدينية للأمة، وتغيير نظام الكتابة، وإعادة تشكيل المناهج التعليمية، وفصل البرامج الدراسية عن الذاكرة التاريخية للأمة؛ ليست مجرد إصلاحات فنية، بل مؤشرات لعمليات جراحية خطيرة في العقل الجمعي.

ثانيًا: مراحل “الخضوع الذهني” في تركيا ما بين 1923 – 1945

أ. إلغاء الخلافة وتصفية الحياة الدينية

لم يكن منصب الخلافة -الذي أُلغي في 3 مارس 1924– مجرد رمز؛ بل كان مركزًا سياسيًّا وروحيًّا للأمة الإسلامية، ذا طبقات متعددة من المعاني والدلالات.

وبعد إلغائه، تمّ إنشاء “رئاسة الشؤون الدينية”، لكنها لم تكن مؤسسة تُلبي حاجات الشعب الدينية، بل كانت جهازًا لإنتاج صيغ دينية متوافقة مع الإيديولوجيا الرسمية[^5].

وفي العام نفسه، صدر “قانون توحيد التعليم” الذي ألغى المدارس الدينية (المدارس الشرعية)، وحظر التعليم الديني خارج الأطر الرسمية. كما تمّ تهميش طبقة العلماء الذين كانوا يمثّلون المدرسة العلمية العثمانية التقليدية[^6].

ب. ثورة الحروف وتشويه الخريطة الذهنية

أدّت “ثورة الحروف” عام 1928، والتي اعتمدت الأبجدية اللاتينية بدلًا من العربية، إلى قطع جذري في تواصل الأجيال الجديدة مع ماضيها. ولم يكن هذا التغيير مقتصرًا على الكتابة فقط، بل شمل الكتب، والنقوش، والمقابر، والأرشيفات، والمخطوطات التاريخية؛ مما جعل الذاكرة الثقافية للأمة في عداد المنسيات[^7].

لقد قطعت هذه الثورة كل الصلات التي كانت تربط الأمة بحضارتها، وطمست قدرتها على إدراك ذاتها.

ج. تغييرات اللباس والتقويم ووحدات القياس

قانون القبعة (1925)، واعتماد التقويم الميلادي (1926)، وتغيير أنظمة الساعة واللباس والقياس؛ كلّها تشكّل خطوات نحو تقليد أنماط العيش الغربية تقليدًا أعمى. بل إن عددًا من العلماء أُعدموا في مدن مثل أرضروم وريزة، لمجرد رفضهم ارتداء القبعة، في ظلّ ما سُمّي بـ”اللباس الحضاري” الذي فُرض بالقوة وأُريقت بسببه الدماء[^8].

ثالثًا: اتفاقية فولبرايت والتدخّل في النظام التعليمي التركي

أ. ما هي لجنة فولبرايت؟

تُعد “لجنة التعليم لفولبرايت” جزءًا من مراكز النفوذ الثقافي التي أنشأتها الولايات المتحدة بعد الحرب العالمية الثانية. وقد تمّ توقيع الاتفاقية بين تركيا والولايات المتحدة في 27 ديسمبر 1949.

وإن كان الهدف المعلن لهذه اللجنة هو تعزيز التبادل الأكاديمي بين البلدين، إلا أنها أصبحت ذات نفوذ واسع في مجالات حسّاسة مثل: وضع المناهج، وتوزيع المنح، وتدريب المعلّمين، وترجمة الكتب[^9].

ب. نقد أوكتاي سينانوغلو

اعتبر أوكتاي سينانوغلو هذه الاتفاقية تدخّلًا مباشرًا في النظام التعليمي التركي. وأكد أن فولبرايت سعت إلى تشكيل الذهنية الشبابية في تركيا بما يخدم المصالح الأمريكية، حيث قال:

“أسهل وأضمن وسيلة للسيطرة على بلدٍ ما، هي السيطرة على نظامه التعليمي”[^10].

وقد بدأت الهيمنة الغربية تظهر بوضوح في التعليم العالي والثانوي بتركيا منذ خمسينات القرن العشرين، من خلال المناهج الغربية، والتعليم باللغة الإنجليزية، والعقلية الأكاديمية المنفصلة عن الثقافة المحلية.

رابعًا: التقييم والخاتمة

لم تخضع تركيا بعد عام 1923 لاحتلال عسكري أو استعمار اقتصادي مباشر. ولكن من حيث طبيعة الإصلاحات واتجاهاتها، فإن ثمة أوجه شبه كثيرة بينها وبين ممارسات الاستعمار الذهني. ومن أبرز هذه المؤشرات:

  • تصفية الدين من المجال العام،
  • قطع الذاكرة عبر ثورة الحروف،
  • نزع الجذور المحلية من النظام التعليمي،
  • تدخل المؤسسات الدولية (وخاصة الأمريكية) في التعليم،

وكلّها تشكّل دلائل قوية على أن الحضارة الغالبة (بريطانيا أولًا ثم أمريكا) قد فرضت هيمنتها الثقافية على تركيا.

ومن ثمّ، فإن وصف ما جرى بـ”الاستعمار الذهني” لا يُعد مجرّد شعار سياسي، بل له أُسس علمية وسوسيولوجية وتاريخية معتبرة.

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

24/07/2025 OF

📚 الهوامش:

[^1]: Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe, Otopsi Yayınları, 2005.

[^2]: Edward Said, Kültürel Emperyalizm, Metis Yayınları, 1997.

[^3]: Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, Payel Yayınları, 1986.

[^4]: Antonio Gramsci, Prison Notebooks, Columbia University Press, 1992.

[^5]: Mehmet Görmez, “Hilafet Kurumu ve Diyanet’in Tarihî Rolü”, İslam Araştırmaları Dergisi, 2012/3.

[^6]: Ahmet Yaşar Ocak, Cumhuriyet ve Din, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2011.

[^7]: Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, 1990.

[^8]: İsmail Kara, Şapka ve İhtilal, Dergâh Yayınları, 2004.

[^9]: Fulbright Eğitim Komisyonu Resmî Sayfası: www.fulbright.org.tr

[^10]: Oktay Sinanoğlu, Hedef Türkiye, Bilim+Gönül Yayınları, 2006.