Terörist İsrail’in İran’a Saldırmasının Perde Arkası
Gün ışığının geç saatlerinde, İran’da olup bitenler -hatta hâlâ devam etmekte olanlar- giderek daha net biçimde ortaya çıkıyor. Özellikle Trump’ın beyanatları, Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’e bu darbeyi tek başına gerçekleştirmesi için gereken her şeyi sağladığı, İran Devrim Rehberi’nin uzlaşmaz tutumu ve müzakere sınırını yükseltmesinin ardından İsrail’e adeta ‘yeşil ışık’ yaktığı izlenimini veriyor. Bu tavır özellikle İran’da uranyum zenginleştirme düzeyiyle ilgiliydi.
Devamında Trump, 15 yılı aşkın süredir beklenen İsrail darbesine onay verdi. İsrail de hedef listesini önceden belirlemiş, askeri ve istihbari hazırlıklarını tamamlamıştı. Ve bu sabahın erken saatlerinde darbe bizzat gerçekleştirildi. İsrail, savunma, komuta ve kontrol sistemlerinde felç oluşturdu; İran neredeyse tamamen hava savunmasız bırakıldı ve İsrail, nükleer ile askeri tesislerine istediği zaman, istediği şekilde müdahale edebilir hale geldi.
Bu ilk darbe ile İran en önemli yeteneklerinden birini kaybetti; askeri pozisyonunu değiştirmesi oldukça zorlaştı. İsrail amacına ulaşana kadar baskıyı sürdürecek; belki daha önce hayal bile edemeyeceği yeni hedefler ekleyecek.
İsrail’in şimdiye kadar elde ettiği başarıyı sağlayan anahtar, İran radarlarını hedef almasıydı. Bunu ‘devrimci’ bir yöntemle gerçekleştirdi: İran içinde önceden konuşlandırılmış ajan ağına sahip insansız hava araçlarını (İHA’lar) radarların üzerine yönlendirdi. Bu İHA’lar serbest bırakılır bırakılmaz, radarlar aktif hale geldi ve casus uydu sistemleri tarafından tespit edildi; hemen ardından İsrail hem İHA’ları hem füzeleri radar yapılarına yönlendirdi ve yok etti. Böylece İran ‘gözlerini’ yitirdi, kör kaldı ve darbelerin nereden geldiğini anlayamaz oldu.
Bu gelişmeler büyük sayıda üst düzey komutanın ölümüyle eş zamanlı oldu. İran hiyerarşik bir komuta-zincirine sahip olduğu için, önde gelen komutanların hedef alınması ciddi kargaşaya yol açtı. Cuma günü öğle vakti geldiğinde İran’ın askeri pozisyonu kutsal bir çıkmaza girmişti; atmosfer 5 Haziran 1967’ye ve Lübnan’daki “Bejr Günü”ne benziyordu-aynı şekilde Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah ve üst düzey komutanlarının hedef alındığı derin bir kırılma yaşanmıştı.
Şu ana kadar olanlar sadece bir tasvir. Gelecek günlerin ne getireceğini yalnızca Allah bilir.
Kaynak Araştırması ve Doğruluk Tespiti
Bu metin, 2024 Nisan’ında İsrail’in İran’daki (özellikle İsfahan’daki) hava savunma sistemlerine yönelik bir saldırıyı anlatarak gerçek dünya gelişmelerine dayanıyor. Radar sistemlerinin hedef alınması, İsrail İHA’larıyla operasyon ve S-300 sistemlerinin etkisiz hale getirilmesini içeren bilgiler doğrulanabilir:
- Nisan 2024’te İsfahan’daki Rus yapımı S‑300 hava savunma radarı İsrail hedefli bir saldırıyla vuruldu; New York Times ve Times of Israel bu bilgileri doğruladı .
- Operasyonun İsrail tarafından insansız hava araçları / seyir füzeleriyle yapıldığı, radarın uydu ile izlenerek vurulduğu analiz edilerek bildirildi .
- İran’ın saldırıdan sonra radarı başka bir modelle değiştirdiği ancak etkinliği kaybettiği rapor edildi .
- Yüksek komutanların öldürüldüğüne dair doğrudan kaynak bulunamadı; bu iddia teyit edilmedi.
Yani metnin radara yönelik saldırı, ABD-İsrail koordinasyonu, İHA kullanımı ve Iran’ın savunma sisteminin etkisizleşmesi iddiaları genel olarak doğrulanmış durumda. Ancak “üst düzey komutanların öldürüldüğü” yönündeki iddia jeo-stratejik analize dayansa da, basın/istihbarat kaynaklarında net teyit yok.
Analiz
- Stratejik Yenilik: Radarların insansız hava araçlarıyla hedef alınması, İsrail’in savunma sistemlerine karşı getirdiği sinsi ve hedefe odaklı stratejiyi gösteriyor. Bu taktik, İran’ın hava savunmasını geçici olarak uspaylaştırarak İsrail’e operasyonel esneklik sağladı.
- Mesaj Gücü: Bu ilk darbeler, yalnızca fiziki hasar değil, psikolojik ve jeopolitik bir mesaj ihtiva ediyor: ABD-İsrail işbirliğinin sınır ötesine taştığı, İran’ın stratejik bekleme pozisyonuna ciddi zarar verildiği gösterilmek isteniyor.
- İran’ın Zayıflığı: İran’ın uzlaşmaz tutumu ve nükleer müzakerelerde sınırı yükseltmesi, ABD-İsrail cephesinde ortak bir tepkilere yol açmış olabilir. İran’ın hava savunma sistemindeki zaaflar, saldırıların yıllık birikim sonucu başarıya dönüştüğünü gösteriyor.
- Bilinmez Gelecek: Metin, devam edebilecek daha büyük operasyonlar ve sürpriz hedefler olma ihtimaline dikkat çekiyor. İran’ın da bu sonrası konuma uygun savunma güçlerini güçlendirmesi ve yeniden hizalanması mümkün.
- Belirsiz Unsurlar: Üst düzey komutanların hedef alınması gibi iddialar halen doğrulanmadı; bu tür iddiaların teyidi için, İran ya da üçüncü taraf güvenilir kaynaklardan resmi bilgi veya müşahhas deliller gerekiyor.
Sonuç
Metin, nispeten racional tabanlı stratejik bir değerlendirme sunuyor: İsrail’in hava savunma sistemine yönelik hassas insansız hava aracı saldırısı, ABD desteğiyle gerçekleşmiş ve İran’ın radar sistemini etkisiz hale getirmiştir. Bu, İran için ciddi zayıflatıcı bir hamledir. Ancak bazı detaylar -özellikle komutan ölümleri- resmi kaynaklarla teyit edilmemiş, spekülatif niteliğe sahiptir.
Bu nedenle metin, stratejik anlamda doğru ve doğrulanabilir bilgiler ihtiva ediyor; bazı iddiaların temeli ise analitik çıkarım üzerine kurulu, henüz kesinleşmemiştir.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
13.06.2025 OF
“İran gibi bölgesel bir güç, neden Hamas kadar etkili ve doğrudan bir karşılık veremiyor?” sorusu, özellikle İslam dünyasında sıkça ve haklı olarak soruluyor. Bu meseleye birkaç boyutla yaklaşmak gerekir:
🔹 1. Psikolojik ve Duygusal Beklenti:
Müslüman halklar, özellikle mazlum Filistin halkının çektiği acılar karşısında “kimin gerçekten direndiğini” görmek istiyor. Hamas gibi kısıtlı imkânlarla İsrail’e karşı savaşabilen bir yapının varlığı, doğal olarak “neden daha güçlü olanlar susuyor?” tepkisini doğuruyor. Bu tepki, halk vicdanının ve ümmet bilincinin yansımasıdır ve küçümsenemez.
🔹 2. İran’ın Askerî Gücü ve Sınırları:
İran, güçlü bir askerî devlet olsa da:
- Doğrudan İsrail’e sınırı yoktur. Bu sebeple doğrudan bir konvansiyonel savaş yürütmesi zordur.
- İsrail’le doğrudan savaşa girmek, ABD’yle de savaşa girmek anlamına gelir. Bu da İran açısından büyük bir risktir.
- İran, asimetrik savaş yöntemlerini (vekalet savaşlarını) tercih eder. Yani doğrudan kendisi savaşmaz, Hizbullah, Haşdi Şabi, Ensarullah (Husiler) gibi gruplar üzerinden hareket eder.
- İran’ın bölgesel varlığı aynı anda birçok cephede dağılmıştır (Suriye, Irak, Lübnan, Yemen). Bu da enerjisini seyreltmektedir.
🔹 3. Hamas Neden Daha Etkili Görünüyor?
- Direnişi doğrudan Gazze’den yürütüyor. Yani toprak işgali altında.
- Sahada aktif çatışma hâlinde olduğu için etkisi görünür ve halk nezdinde daha “canlı” bir mücadele yürütüyor.
- Filistin davası üzerinden sembolik güç kazandı.
- Eylemleri dramatik ve yüksek propaganda etkisine sahip (örneğin 7 Ekim saldırısı).
🔹 4. İran’ın “Temkinli” Politikası:
- İran, uzun vadeli bir strateji izliyor ve doğrudan topyekûn savaşın kendi rejimini tehlikeye atacağını düşünüyor.
- Bu nedenle sembolik saldırılarla “biz de buradayız” mesajı veriyor, ama cepheden savaşmayı tercih etmiyor.
- Bu, birçok Müslüman için hayal kırıklığı yaratsa da İran’ın dış politika refleksi bu yönde.
🔹 5. Eleştirilerin Haklılık Payı:
Evet, Müslüman halkların bu tenkitlerinde ciddi bir haklılık payı vardır:
- İran, uzun yıllardır İsrail karşıtlığı üzerinden siyasi sermaye biriktirmiş bir devlettir.
- Ancak bu söylem, birçok durumda eyleme tam olarak dönüşmemiştir.
- Bu durum, İran’ın “samimiyetine” dair şüpheleri doğurmakta ve Müslüman halklarda “çifte standart” izlenimi bırakmaktadır.
🔹 Sonuç:
Hamas’ın sınırlı imkânlarla yürüttüğü mücadele, halkın gözünde gerçek bir cesaret ve fedakârlık örneğidir. İran gibi bir devletin çok daha büyük imkânlara sahip olduğu hâlde sınırlı tepki göstermesi, Müslümanların vicdanında soru işaretleri doğuruyorsa bu, eleştiri değil sağlıklı bir muhasebedir.
Yüzyıllardır Görmezden Geldiğimiz İran Gerçeği
Artık göz ardı edilemeyecek bir gerçek var ki, İran tüm düzeylerde -askeri, siyasi ve istihbarî- ciddi şekilde sızmalara uğramıştır. Karar alma mekanizmaları rehin alınmış bir devlettir; küresel güç odakları arasında salınmakta, iç ve dış çalkantılara sürekli maruz kalmaktadır. Bunun temel sebebi ise yapısal kırılganlıkları ve egemenliğini oluşturan derin unsurların sistematik biçimde dış etkenler tarafından kuşatılmış olmasıdır.
Her ne kadar küresel güçlere “Büyük Şeytan” ya da “Siyonist Varlık” gibi söylemlerle meydan okuyor görünse de, stratejik gerçeklik, İran’ın uzun süredir arka planda yönetilen bir araç devlete dönüştüğünü açıkça ortaya koymaktadır. İran, siyasi, askerî ve güvenlik yapılarının neredeyse her noktasına sızılmış daha doğrusu rehin alınmış bir yapıda, bağımsız bir aktör gibi değil, bölgesel krizleri derinleştiren ve dengeleri kasıtlı olarak bozan bir figür olarak kullanılmaktadır.
Tarihte de bu durum farklı değildi. Fars toprakları hiçbir zaman dış müdahalelere kapalı olmamıştır; aksine, düşman ve casus unsurların sızması için verimli bir zemin olmuştur. Bu durum, İslam davetiyle olan erken dönem çatışmalarından Abbasîler dönemi yayılmacı hamlelerine, Osmanlı’ya karşı sergilenen politikalarına ve nihayetinde İran İslam(!) Devrimi sonrası yaşanan küresel konumlandırmalara kadar süregelmiştir. Devrim sonrası İran, yeni bir bağımsızlık kazanmadı; aksine, başka eller tarafından yönlendirilen bir aparat işlevi kazandı.
Bu bakış açısı, ne mezhebi bir nefretin ne de etnik bir husumetin ürünüdür. Aksine, gerçekçi ve stratejik bir analizdir. Bugün İran’da görünürde söz sahibi olanların çoğu, perde arkasındaki asıl karar vericilerin maskesidir. Derin devlet yapısı, sistematik sızmalarla şekillendirilmiş ve uzun vadeli küresel stratejilere entegre edilmiştir.
Ne yazık ki, ümmetin düşmanları bu gerçeği çok erken fark edip lehlerine kullanmışlardır. Buna karşın, İslam dünyasındaki birçok kişi hâlâ ya bu durumu inkâr etmekte ya da tevil ve savunma yoluna gitmektedir. Oysa İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi dosyalardaki rolü, yalnızca bir “bölgesel aktörün” ötesindedir; sistemik, işlevsel ve çok katmanlı bir rol söz konusudur.
Bu nedenle, İran meselesine yaklaşımda mezhebi ve etnik bakış açılarının ötesine geçilmeli; stratejik, çok boyutlu ve reel-politik bir çerçevede değerlendirme yapılmalıdır. İran’ın bölgesel rolü, sadece ideolojik saiklerle değil, işlevsellik düzeyinde incelenmeli; hangi güçler adına hareket ettiğine, hangi mekanizmalarla yönlendirildiğine ve bölgesel denklemde nasıl konumlandırıldığına odaklanılmalıdır.
Bu analiz elbette İslam dünyasındaki diğer ülkelerin bu oyunun dışında olduğu anlamına gelmez. Evet, birçok Arap ve İslam ülkesi de zamanla bu küresel denklemde birer araç haline getirilmiş, dış politikasını belirleyemez duruma düşmüştür. Ancak gerçek şu ki, İran meselesi çok daha derin, çok daha sistematik ve çok daha stratejik bir tehlike düzleminde işlemektedir. İran dosyası, yıllardır hem baskı hem denge hem de tehdit unsuru olarak kullanılarak, İslam coğrafyasındaki devletlere yön verme, hizaya getirme ve sindirme aracı olarak işletilmiştir.
Bu nedenle, İran dosyası sadece bir tehdit değil, aynı zamanda bölgedeki birçok ülkenin dış politika reflekslerinin belirlenmesinde kullanılan bir ölçü birimi (kıstas) haline gelmiştir. Bu dosya üzerinden rejimler test edilmekte, tavırları şekillendirilmekte, sadakatleri ölçülmekte ve rotaları çizilmektedir. İran’ın bu işlevi, onu sadece ideolojik bir rakip değil, aynı zamanda jeopolitik bir araç haline getirmektedir.
O halde şu temel soruları sormak zorundayız: İran’ın gerçek karar vericileri kimlerdir?
Sözde egemen kurumlar nasıl yönlendirilmekte ve hangi çıkar odaklarının politikaları doğrultusunda hareket etmektedir?
Ve daha önemlisi, İran neden ve nasıl Müslüman coğrafyalara zarar verirken, aynı zamanda küresel projelere katkı sunan bir aktör haline getirildi?
Recep Songül
İsrail-İran Savaşında Bilinmesi Gerekenler: 👇
https://youtube.com/watch?v=7vxNVLC8EE8&si=MtK8HGI9GoZu3cSE
هذا مجرد وصف لما جرى حتى الآن. والله وحده يعلم ما تخبئه الأيام القادمة.
مع مرور ساعات النهار، تتضح أكثر فأكثر معالم ما حدث ويحدث في إيران. وتحديدًا بعد تصريحات الرئيس الأمريكي دونالد ترامب التي فُهم منها أنّ الولايات المتحدة زوّدت إسرائيل بما يلزم لتنفيذ هذه الضربة منفردة، وأعطتها الضوء الأخضر لذلك بعد تشدد مرشد الثورة الإيرانية ورفعه سقف التفاوض، لا سيّما في ما يخصّ نسبة تخصيب اليورانيوم داخل إيران.
وبالفعل، منح ترامب إسرائيل الموافقة على تنفيذ الضربة التي كانت تنتظرها منذ أكثر من خمسة عشر عامًا، وكانت قد حدّدت بنك أهدافها، واستعدّت لها عسكريًا واستخباراتيًا. وقد نُفذت الضربة في ساعات الفجر، فحققت من خلالها شللاً في منظومات الدفاع والقيادة والسيطرة؛ فأصبحت إيران شبه عارية من أنظمة الدفاع الجوي، وباتت إسرائيل قادرة على استباحة منشآتها النووية والعسكرية وقتما وأينما تشاء.
لقد فقدت إيران في الضربة الأولى جزءًا مهمًا من قدراتها، وأصبح من الصعب عليها تغيير موقعها العسكري. ولن تتوقف إسرائيل حتى تحقق أهدافها بالكامل، بل قد تضيف أهدافًا جديدة لم تكن تحلم بها من قبل.
تكمن كلمة السرّ في النجاح الإسرائيلي إلى الآن في استهداف الرادارات. إذ قضت عليها بعملية عسكرية مبتكرة، عبر طائرات مسيّرة زُرعت مسبقًا بواسطة شبكة من العملاء داخل إيران. وما إن أُطلقت تلك المسيّرات، حتى بدأت الرادارات تعمل، فالتقطتها الأقمار الصناعية المتخصصة بالتجسس، فتم توجيه الطائرات والصواريخ نحوها وتم تدميرها. وهكذا، أصبحت إيران بلا “عيون”، في حالة عَمى، لا تدري من أين تأتي الضربات.
وقد تزامن هذا مع مقتل عدد كبير من القادة العسكريين البارزين. وبما أنّ الهيكل التنظيمي في إيران هرمي، فقد أحدث استهداف الصف الأول من القادة إرباكًا شديدًا. وبحلول ظهر يوم الجمعة، أصبح الموقف العسكري الإيراني في غاية الحرج؛ مشهد يُذكّر بما حدث في 5 يونيو/حزيران 1967، وبـ”يوم البيجر” في لبنان وما تبعه من اختراقات واستهدافات لحزب الله انتهت باغتيال زعيمه حسن نصر الله وكبار قادته.
ما ورد أعلاه هو مجرّد وصف لما جرى حتى الآن. وحده الله يعلم ما تخبئه الأيام القادمة.
التحقيق في المصدر والتحقق من الصحة
يعتمد هذا النص على أحداث حقيقية جرت في أبريل/نيسان 2024، حين استهدفت إسرائيل منشآت عسكرية إيرانية، لا سيّما في أصفهان. وقد أكدت صحف غربية مرموقة مثل New York Times وTimes of Israel أن الهجوم طال منظومة الرادار الروسية الصنع S-300.
- الهجوم تم عبر طائرات بدون طيار وصواريخ مجنحة، كما أُفيد عن تعطيل شبه كامل لمنظومات الدفاع الجوي الإيرانية.
- أكدت المصادر أنّ الرادارات تم رصدها وتدميرها بعد تفعيلها، عبر تنسيق استخباراتي متقدم بين الأقمار الصناعية والطائرات.
- أما ما ورد عن مقتل قادة كبار، فلا توجد دلائل مؤكدة أو إعلانات رسمية من طهران، ما يجعل هذا الادعاء غير مثبت.
التحليل
- ابتكار استراتيجي: اعتماد إسرائيل على استهداف الرادارات عبر طائرات بدون طيار زرعت مسبقًا يكشف عن تطور تكتيكي واضح يُعطّل منظومات إيران الدفاعية ويمنح إسرائيل حرية حركة كبيرة.
- رسالة سياسية: يُظهر هذا الهجوم رسالة واضحة مفادها أنّ التعاون الأمريكي الإسرائيلي مستمر، وأن طهران تدفع ثمن تشددها في الملف النووي.
- هشاشة إيرانية: تأكيد الهجوم على الرادارات يثبت وجود فجوات في المنظومة الدفاعية الإيرانية رغم كل ما أنفقته من موارد وتقنيات.
- غموض مقبل: فتح المجال أمام ضربات إضافية يُشير إلى أنّ المرحلة القادمة قد تكون أشد قسوة على طهران، خصوصًا إذا لم تُصلح ثغراتها الدفاعية والاستخباراتية.
- ادعاءات غير مؤكدة: ما ورد حول اغتيالات قادة كبار لا يزال في إطار التحليل غير المؤكد، ويحتاج إلى بيانات رسمية أو أدلّة موثقة من مصادر مستقلة.
الخلاصة
يُظهر النص تقييمًا استراتيجيًا يعكس حقائق ميدانية جزئيًا مؤكدة، مثل تدمير الرادارات ونجاح العملية عبر الطائرات المسيرة. بينما تبقى بعض التفاصيل الأخرى –خصوصًا اغتيال القادة– في نطاق التخمين أو التهويل. لذا، فإن النصّ يجمع بين المعلومة المؤكدة والتحليل التقديري القابل للنقاش.
🔹 ١. التوقّع النفسي والعاطفي:
تتوق الجماهير المسلمة، ولا سيما في ظلّ ما يعانيه الشعب الفلسطيني من مآسٍ، إلى أن ترى من هو الذي يقاوم فعلاً. ووجود فصيل مثل “حماس” يقاتل إسرائيل بإمكانات محدودة، يثير بطبيعة الحال تساؤلات من قبيل: “لماذا لا يتحرّك من يملك القوّة؟”. وهذا تساؤلٌ مشروع، ويمثّل صوت الضمير الجمعي ووعي الأمة، ولا يمكن الاستهانة به.
🔹 ٢. القوّة العسكرية الإيرانية وحدودها:
رغم ما تتمتّع به إيران من قدرات عسكرية:
- إلّا أنّها لا تملك حدودًا مباشرة مع إسرائيل، مما يصعّب خوضها لحرب تقليدية مباشرة.
- الدخول في حرب مباشرة مع إسرائيل يعني الاصطدام بالولايات المتحدة، وهذا تهديد وجودي لطهران.
- لذلك، تعتمد إيران على حرب غير متكافئة (حرب بالوكالة)، من خلال فصائل مثل حزب الله، والحشد الشعبي، وأنصار الله.
- كما أن إيران منخرطة في عدّة جبهات متزامنة (سوريا، العراق، لبنان، اليمن)، ما يشتّت طاقتها الاستراتيجية.
🔹 ٣. لماذا تبدو “حماس” أكثر تأثيرًا؟
- لأنها تقاتل من داخل غزة المحاصَرة والمحتلّة.
- معركتها مباشرة، وتأثيرها ملموس على الأرض، والجمهور يرى نتائجها واقعًا حيًّا.
- حازت على رمزية كبرى في الدفاع عن القضية الفلسطينية.
- عملياتها تكون مؤثّرة إعلاميًّا ودعائيًّا (مثل عملية 7 أكتوبر).
🔹 ٤. السياسة “الحذرة” التي تنتهجها إيران:
- تعتمد إيران على استراتيجية طويلة الأمد، وتدرك أن الحرب الشاملة قد تُسقط نظامها.
- لذا، تكتفي بضربات رمزية لإرسال رسالة مفادها: “نحن موجودون”، لكنها تتجنّب المواجهة المفتوحة.
- وهذا ما يجعل كثيرًا من المسلمين يشعرون بخيبة أمل تجاه موقفها.
🔹 ٥. هل الانتقادات المُوجَّهة لإيران محقّة؟
نعم، ثمّة قدر كبير من الحق في هذه الانتقادات:
- فإيران طالما بنت خطابها السياسي على العداء لإسرائيل.
- ولكن في كثير من الأحيان، لم يتحوّل هذا الخطاب إلى أفعال ملموسة على الأرض.
- وهذا يثير تساؤلات حول مدى صدقها، ويزرع الشك في نفوس كثير من المسلمين بشأن ازدواجية مواقفها.
🔹 النتيجة:
إنّ المقاومة التي تخوضها حماس بإمكانات محدودة، تُعدّ نموذجًا حيًّا للشجاعة والتضحية في نظر الشعوب. أمّا إيران، فبالرغم من قوتها وإمكاناتها، فإنّ ردود أفعالها المحدودة تُثير تساؤلات مشروعة حول جدّيتها وصدقيّتها.
من ثمّ، فإنّ السؤال:
“لماذا يُضحّي الضعفاء بأرواحهم، بينما يكتفي الأقوياء بالخطابات؟”
ليس مجرّد نقد، بل محاسبة واعية تعبّر عن ضمير الأمة.
وطرح هذا السؤال -ولو كانت إجاباته معقدة- يدلّ على أن أمتنا لا تزال حيّة الضمير، وواعية بقضاياها
حقيقة إيران التي تجاهلناها لقرون
لم تَعُد هناك إمكانية لتجاهل حقيقة باتت واضحة: لقد اخترقت إيران اختراقًا خطيرًا على جميع المستويات العسكرية، والسياسية، والاستخباراتية. إنها دولة أُسِرَت آليّات اتخاذ القرار فيها، تتأرجح بين مراكز القوى العالمية، وتتعرض باستمرار لاضطرابات داخلية وخارجية. ويعود السبب الجوهري في ذلك إلى هشاشتها البنيوية وإلى كون العناصر العميقة التي تُشكّل سيادتها محاصَرة بشكل منهجي من قِبَل قوى خارجية.
ورغم ما يبدو من تحدٍّ للهيمنة العالمية عبر شعارات من قبيل “الشيطان الأكبر” أو “الكيان الصهيوني”، إلا أن الواقع الاستراتيجي يكشف بجلاء أن إيران قد تحوّلت منذ زمن بعيد إلى دولة أداة تُدار من خلف الستار. فإيران، التي تسللت العناصر الأجنبية إلى كل مفاصلها السياسية والعسكرية والأمنية، بل واحتجزتها، لا تتصرف كفاعل مستقل، بل تُستَخدَم كأداة لتأزيم الأزمات الإقليمية عمداً، وخلخلة التوازنات عمداً كذلك.
ولم تكن هذه الحالة استثناءً في التاريخ؛ فلم تكن بلاد فارس يوماً منيعة أمام التدخلات الخارجية، بل كانت دومًا أرضًا خصبة لتسلل الأعداء والجواسيس. وقد استمر هذا الواقع من الصدامات الأولى مع الدعوة الإسلامية، مرورًا بحملات التوسع في عهد العباسيين، والسياسات التي انتهجتها ضد الدولة العثمانية، ووصولًا إلى التموضع العالمي الذي رافق ما يسمى “الثورة الإسلامية” في إيران. فبعد الثورة، لم تحصل إيران على استقلال جديد، بل تحولت إلى أداة تُدار بأيادٍ أخرى.
هذا الطرح لا يصدر عن كراهية مذهبية، ولا عن عداوة عرقية، بل هو تحليل واقعي واستراتيجي. فأغلب من يظهرون اليوم كأصحاب قرار في إيران، ليسوا سوى أقنعة لفاعلين حقيقيين خلف الستار. لقد أُعيد تشكيل البنية العميقة للدولة الإيرانية عبر اختراقات منهجية، وتم دمجها في استراتيجيات عالمية طويلة الأمد.
وللأسف، فإن أعداء الأمة أدركوا هذه الحقيقة مبكرًا واستثمروها لصالحهم. بينما لا يزال كثيرون في العالم الإسلامي إما ينكرون هذا الواقع، أو يسعون لتأويله والدفاع عنه. والحال أن دور إيران في ملفات مثل العراق، وسوريا، ولبنان، واليمن، يتجاوز بكثير كونها “فاعلًا إقليميًا”، إذ تمارس دورًا نظاميًا، وظيفيًا، ومتعدد الطبقات.
لذلك، لا بد من تجاوز المنظورات الطائفية والعرقية عند التعامل مع الملف الإيراني؛ بل يجب النظر إليه من زاوية استراتيجية، متعددة الأبعاد، ومن داخل إطار واقعي-سياسي. فدور إيران الإقليمي لا يُمكن تحليله فقط بدوافع أيديولوجية، بل يجب التوقف عند وظيفيتها: لصالح من تتحرك؟ ومن يوجّهها؟ وكيف تموضعَت في المعادلة الإقليمية؟
ولا يعني هذا التحليل أن باقي دول العالم الإسلامي بمعزل عن هذه اللعبة. نعم، لقد تحولت دول عربية وإسلامية عديدة بمرور الوقت إلى أدوات ضمن هذه المعادلة العالمية، حتى أصبحت غير قادرة على رسم سياساتها الخارجية. إلا أن الحقيقة تظل أن الملف الإيراني يشكل خطرًا أعمق، وأشد منهجية، وأكثر استراتيجية من غيره. لقد استُخدم هذا الملف لعقود كوسيلة للضغط، والتوازن، والتهديد، من أجل إعادة تشكيل وتوجيه دول الجغرافيا الإسلامية وإخضاعها.
وعليه، لم يَعُد ملف إيران مجرد تهديد، بل تحوّل إلى مقياس تُقاس به ردود أفعال الدول، وتُشكَّل به مواقفها، وتُختبر به ولاءاتها، وتُرسَم به مساراتها. وهذا الدور الذي تلعبه إيران يجعلها لا تُمثّل فقط خصمًا أيديولوجيًا، بل أداة جيوسياسية أيضًا.
وعند هذا المفترق، لا بد من طرح الأسئلة الأساسية التالية:
من هم صانعو القرار الحقيقيون في إيران؟
وكيف تُوجَّه المؤسسات السيادية المزعومة؟ ولمصلحة من تُنفَّذ سياساتها؟
والأهم: لماذا وكيف تحولت إيران إلى فاعل يُلحق الضرر بالجغرافيا الإسلامية، بينما يُسهِم في ذات الوقت في إنجاح المشاريع العالمية؟
رجب سونكول