Tarihin Efsane Kahramanlarından ..
İki Süper Gücün Peşine Düştüğü Bir Adam
Osman Batur İslamoğlu
1940 yılında Çin ve Rusya -bu iki büyük süper güç- yalnızca tek bir adamı ortadan kaldırmak için ittifak kurdu!
Peki, kimdi bu adam ki Çin ve Rusya gibi dev devletler ona karşı birleşip, dönemin en modern silahlarıyla donatılmış 300.000 kişilik bir orduyu onun üzerine gönderdiler?
O, ümmetin adı kasıtlı olarak unutturulan, tarihten silinmeye çalışılan adsız kahramanlarından biridir: Osman Batur İslamoğlu.
Çinli ve Rus askerleri, Doğu Türkistan’ı işgal ederek Müslüman halkı boyunduruk altına almak istediklerinde, tarihin en acımasız cinayetlerini işlediler: katliam, yağma, ırza geçme, mukaddesatın çiğnenmesi… Ellerinde ne varsa, ister tüfek, ister ok, isterse av bıçağı olsun, silah taşıyan herkesi yakaladılar.
Ancak Kazak Türklerinin yiğit süvarisi, “Batur” yani “kahraman” lakabıyla anılan Osman, bu istilacılara boyun eğmeyi reddetti. Silahını omuzladı, dağlara çıktı ve Müslümanları tek bir çatı altında toplayacak bir devlet kurmayı engellemek isteyen bu işgalci ittifaka karşı direnişe başladı.
Osman, askerî zekâsı ve savaş hilelerindeki ustalığıyla tanındı. Özellikle tuzak kurma konusunda eşsiz bir yöntem geliştirdi. Kurduğu çift kademeli pusularla düşman birliklerini kandırıyor, ilk pusuya düşen birliği kurtarmaya gelen destek kuvvetlerini daha büyük bir tuzağa düşürüyordu. Bu taktikle koca orduları darmadağın etti, korku saldı.
Öyle ki Osman’ın ismi, Çinli ve Rus askerlerinin yüreğine dehşet saldı; askerler, bu bölgelerde görev almamak için kendi komutanlarına rüşvet vermeye başladı. Çinli askeri valinin umutsuzluğu öyle bir noktaya vardı ki, “Kim Osman’ın başını -ölü ya da diri- bana getirirse, ona karımı yetmiş gün veririm, dilediğini yapsın,” dedi. Fakat bu kadın Müslümanların kamplarına sığındı. İslam ahlâkını görünce Müslüman oldu, Osman’ın komutanlarından biriyle evlendi ve izzetle, onurla Müslümanlar arasında yaşamını sürdürdü.
Osman’ın kurduğu kampların halk arasında büyük itibarı vardı; ne kadınlara, ne çocuklara, ne de yaşlılara dokunulurdu. Savaşın tüm acımasızlığına rağmen, İslam’ın asil savaş ahlâkına riayet edilirdi.
“Türkistan Geceleri” adlı kitapta Osman Batur şöyle tasvir edilir:
“Bakışları sertti. Sakalı sık, bıyıkları uzundu. Hareketleri sakin, sözleri ölçülü, düşünceleri derindi. Dağın dondurucu soğuğuna karşı kalın giysiler giyerdi. Ve daima dağları titreten şiarı şuydu: ‘Allahu Ekber… Allahu Ekber…’”
Ancak tüm bu cesareti ve kahramanlığına rağmen, ancak bir ihanetle tuzağa düşürülebildi. İçlerinden biri, düşmana Osman’ın yerini gösterdi. Çin ordusu büyük bir güçle kampına saldırdı. Osman, yanında sadece iki yüz mücahit ile direndi. Çetin bir savaş verdi. Sonunda atı sendeledi, silahı bozuldu. Ama yılmadı; hançeriyle savaşmaya devam etti. Ve nihayetinde ağır yaralandı.
29 Nisan 1951’de Osman Batur esir düştü. Teslim olmadı. Aksine tekbirlerle, celâdetle, vakarla ölüme yürüdü. Burnu ve kulağı kesildi -tıpkı Allah’ın Arslanı Hamza bin Abdulmuttalib’e (r.a.) yapılan gibi- İdam edildiğinde de, Allahu Ekber nidalarıyla, dimdik yürüyordu.
Bu haber annesine ulaştığında, gözyaşı yerine gururla şu sözü söyledi:
“Ben oğlumu işte böyle bir gün için yetiştirdim.”
Allah, Osman Batur’a rahmet eylesin…
Onunla birlikte çarpışan yiğit arkadaşlarına da…
Ve o yüce anaya da…
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
13.07.2025 OF
📚 Kaynaklar:
• “Türkistan’ın Bazı Mümtaz Şahsiyetleri”, Muhammed Kasım Emin et-Türkistânî
• “Unutulmuş Mücahitler”, Dr. Muhammed Musa eş-Şerîf
في عام 1940م، اتحدت الصين وروسيا، تلك القوتان العظميان، بهدف القضاء على رجل واحد فقط!!
فمن هو هذا الرجل الذي جعل دولتين بحجم الصين وروسيا تتحالفان ضده وتعبئان جيشًا يضم 300 ألف مقاتل، مجهزين بأحدث الأسلحة آنذاك؟
إنه بطل من أبطال الأمة المجهولين، الذي طُمست ذكراه عمدًا من تاريخنا: عثمان باتور إسلام أوغلو.
عندما اجتاح الجنود الصينيون والروس تركستان الشرقية لإخضاع المسلمين، لم يتوانوا عن ارتكاب أبشع الجرائم: قتل، ونهب، واغتصاب، وانتهاك الحرمات. كانوا يلقون القبض على كل من يحمل سلاحًا، مهما كان نوعه، سواء أكان بندقية أم سهمًا أم حتى سكين صيد.
لكن عثمان، الفارس القازاقي الشجاع، المعروف بلقب “باتور” أي البطل، رفض أن ينحني لهؤلاء الغزاة. اختار حياة الجبال، حاملًا سلاحه، ليبدأ في مقاومة هذا التحالف العدواني الذي جاء ليمنع دولة توحّد المسلمين في تلك البقاع.
عرف عثمان بدهائه وحنكته العسكرية، حيث ابتكر أسلوبًا فريدًا في نصب الكمائن. كانت هذه الكمائن مركبة؛ يستدرج العدو إلى فخ يقع فيه فتية سرية كاملة، ثم إذا أتت قوات الإنقاذ، تقع بدورها في كمين آخر أشد إحكامًا. استمر في هذه الاستراتيجية حتى أوقع جيوشًا بأكملها في شراكه، مما بث الرعب في نفوسهم.
بلغ الخوف من عثمان ورفاقه مبلغًا جعل الجنود الروس والصينيين يقدمون الرشاوى لقادتهم، فقط لتجنب إرسالهم إلى تلك المناطق التي يقاتل فيها هذا البطل وجيشه. بل إن الحاكم العسكري الصيني بلغ به اليأس حدًا جعله يقول: “من يأتِ لي برأس عثمان حيًا أو ميتًا، أعطيته زوجتي 70 يومًا يفعل بها ما يشاء”. لكن الزوجة فرت إلى معسكرات المسلمين، وهناك اعتنقت الإسلام بعد أن شهدت أخلاق الجيش الإسلامي، فتزوجها أحد قادة عثمان، وعاشت بين المسلمين بعزة وكرامة.
كان لمعسكرات عثمان سمعة عظيمة بين الناس؛ فلم يعرفوا ظلمًا ولا اعتداءً على النساء والأطفال والشيوخ، بل التزموا بأخلاق الحرب الإسلامية النبيلة.
يروي كتاب “ليالي تركستان” وصفًا دقيقًا لهذا القائد: “كان عثمان باتور ذا نظرات صارمة، كث اللحية، طويل الشارب، هادئ الحركة، قليل الكلام، عميق التفكير… كان يلبس ملابس ثقيلة تقيه برد الجبال القارس، وكان شعاره الذي يهز الجبال: الله أكبر… الله أكبر.”
لكن مع كل ما أبداه من شجاعة وبسالة، لم يكن ممكنًا الإيقاع به إلا بالخيانة. دلَّ أحد الخونة قوات العدو على مكان تواجده. فهاجمت القوات الصينية معسكره بجيش جرار. قاوم عثمان مع مائتي مجاهد، في معركة شرسة، لكن جواده تعثر في نهاية المطاف، وبعد أن تعطل سلاحه، استمر في القتال بخنجره، حتى سقط جريحًا.
وفي 29 أبريل 1951، وقع عثمان باتور في الأسر. لم يستسلم، بل واجه الموت بجلال وكرامة، مهللًا ومكبرًا. وقُطع أنفه وأذنه، كما فعلوا بأسد الله حمزة بن عبد المطلب رضي الله عنه. وأُعدم بينما صدح بالتكبير، متقدمًا نحو الموت بثبات.
ولما بلغ الخبر أمه، قالت بفخر واعتزاز: “لمثل هذا ربيته”.
رحم الله عثمان باتور، ورحم رفاقه الأبطال، ورحم الأم التي أنجبت وربّت هذا الفارس الشجاع.
📚 المصادر:
- كتاب “الإعلام لبعض رجالات تركستان” تأليف محمد قاسم أمين التركستاني.
- كتاب “مجاهدون منسيون“
للدكتور محمد موسى الشريف.