Suriye’nin DEAŞ’la Mücadele Koalisyonuna Katılması İle İlgili Önemli Bir Açıklama

Son günlerde, Suriye Devleti’nin DAEŞ’e karşı kurulan uluslararası koalisyona katılacağına dair sözler çoğaldı. Bu hususta hem şer‘î hem de siyasî bir açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur.
Evvela, yüce Allah şöyle buyurur:
“Onlara güven veya korkuya dair bir haber geldiğinde onu hemen yayarlar. Hâlbuki onu Peygambere ve kendi aralarından yetki sahiplerine götürselerdi, aralarından işin iç yüzünü çıkarabilenler onu bilirlerdi.” (Nisâ Sûresi, 83)
Allah Teâlâ bana bir lütuf olarak Şam diyarında on üç yıl bulunmayı nasip etti. O yıllarda tatlısını da acısını da, sükûnetini de harbini de yaşadım. Orada, kaderin ibretli cilvelerine bizzat şahit oldum; öyle ki, Rasulullah ﷺ’in şu sözüne tam mânâsıyla inandım:
“Fitneler Şam’a vardığında, iman oradadır.”
Ne vakit bir fitne baş gösterse Allah onu söndürür; ne zaman bir musibet tutuşsa Allah ona bir çıkış yolu takdir eder. Son günlerde konuşulan “Suriye Devleti’nin DAEŞ’le mücadele bahanesiyle kurulan uluslararası koalisyona katılması” meselesi de böylesi büyük imtihanlardandır. Bu, duygu ve heyecanla değil, ilim ve basiretle ele alınması gereken bir konudur; zira bir mesele hakkında hüküm verebilmek, o meseleyi doğru kavramaya bağlıdır. Hakikati bilmeyen, isabetli hükme de varamaz.
Aslında yapılan, bir askerî ittifak değil, siyasî bir mutabakattır. “Kararlı Azim Koalisyonu” gibi doğrudan savaş ortaklığı değildir. Bu anlaşmanın özü; Suriye’nin birliğini korumak, bölünmesini önlemek, PKK/PYD uzantısı olan SDG’nin gayrimeşru varlığını sona erdirmek, ve her türlü yabancı faaliyeti meşru devletin bilgisi ve izni dâhilinde düzenlemektir. Gerçekte bu adım, ülkenin egemenliğini yeniden tesis etmeye ve yabancı güçlerin tedricî çekilmesine zemin hazırlamaktadır.
Bugün en büyük tehlike, ayrılık projesidir. SDG, uluslararası koruma perdesi altında varlığını sürdürmekte, meşruiyetini ise “DAEŞ’le mücadele” bahanesinden almaktadır. Bu bahaneyi elinden almak, ülkenin bütünlüğünü korumanın zarurî şartıdır. Bu da, bu meselede uluslararası muhatap olarak tanınan tarafın devlet olmasıyla mümkündür.
Nitekim koalisyon 2014’ten bu yana, Suriye ve Irak topraklarında devlet izni olmadan faaliyet göstermektedir. Bu da, devlet açısından zorunluluk icabı bir fiilî temas doğurmuştur. Dolayısıyla bu ilişkiyi hukukî ve siyasî bir zemine oturtmak, zararı hafifletir, rastgele ihlallerin önüne geçer. Zira kimi zaman insanlar Suriye toprağında yakalanıp ortadan kayboluyor, ne yargılanıyor ne de akıbetleri biliniyordu.
Şer‘î açıdan meseleye bakıldığında; din, sadece şekle değil, sonuca ve neticeye bakar. Kimi zaman zahirde men edilmiş görünen bir şeyin terk edilmesi, daha büyük fesatlara yol açar. Âlimler bu yüzden demiştir ki:
“Akıllı kişi, sadece hayrı şerden ayıran değil; iki hayırdan hangisi daha hayırlı, iki şerden hangisi daha hafif onu bilen kimsedir.”
Eğer bu mutabakata girmek mübah olduğu hâlde, yönetici tereddüt veya çekinme gerekçesiyle geri dursa ve bu sebeple devlet çöker, milisler güçlenir, saf parçalanırsa; bu tutum takvâ değil, ihmaldir. Çünkü, daha büyük bir fesada yol açacak mübahı terk etmek, mâlîk sonuçlar itibariyle haram sayılır.
Devletin yöneticileri -Allah muvaffak eylesin- meseleyi ilim ve ehliyet sahiplerine danışarak yürütmüş, Yüksek Şer‘î Meclis ve güvenilir âlimlerle istişare etmiştir. Bilgilerine ve dinlerine itimat ettiğimiz bu âlimlerden hiçbiri, detayları gördükten sonra anlaşmayı yasak görmemiştir. Hatta bir kısmı, ülkenin menfaati ve düşmanın zayıflatılması için bu mutabakatın şer‘an vacip olabileceğini belirtmiştir.
Sonuç olarak:
Bu meseleye bakarken, hem anlaşmaya dâhil olmanın hem de olmamanın muhtemel sonuçları göz önünde tutulmalıdır.
Katılmamak:
- SDG’ye “DAEŞ’le savaşma bayrağı” açma fırsatı verir.
- Koalisyonun Suriye içindeki operasyonlarını durdurmaz.
- Bilgi eksikliği veya tek taraflı saldırılar nedeniyle can kayıplarına yol açar.
Katılmak ise:
- DAEŞ fitnesinin masumlara yönelmesini önler,
- Devletin nüfuzunu genişletir, otoritesini pekiştirir,
- Kan dökülmesini azaltır, zararı en aza indirir.
Demek ki mesele, zararı azaltma, faydayı çoğaltma ve ümmetin maslahatını gözetme babındandır. Zira siyaset-i şer‘iyye, özünde ümmetin işlerini en faydalı şekilde gözetmek, zarar ve fesadı uzaklaştırmaktır. Eğer bu anlaşma ülkenin bütünlüğünü koruyor, milis güçleri zayıflatıyor, dış müdahaleyi sınırlandırıyorsa, bu durumda bu adım şer‘an muteber ve tercih edilir bir faydayı taşımaktadır.
Son olarak, cihad saflarındaki kardeşlerime ve devrim evlatlarına şunu tavsiye ederim:
Yöneticilerinize kenetlenin, onların niyetlerine hüsnüzan besleyin. Biz onları barışta da savaşta da tanıdık; gördüğümüz hep milletin menfaatini gözeten bir gayret olmuştur. Nice karar vardır ki, görünüşte şer sanılır ama içinde büyük hayırlar taşır; nice tavır vardır ki, ilk bakışta karanlık görünür ama sonunda hikmetin ta kendisi olduğu anlaşılır.
Yazan:
Dr. Abdullah b. Muhammed el-Muhaysinî
el-Hüdâ Cemiyeti Genel Başkanı https://t.me/shemmary
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
10.11.2025 – OF
( هام )
كثر الحديث حول انضمام الدولة السورية إلى التحالف الدولي لمحاربة داعش وهنا توضيح وقراءة شرعية وسياسية .. بادئ ذي بدء يقول الحق جل في علاه:
﴿وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ، وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرسول وَإِلَى أُولِي الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ﴾
أكرمني الله أن أمضيتُ في ساحة الشام ثلاث عشرة سنة، عشتُ فيها حلوها ومرّها، سلمها وحربها، ورأيت فيها من عجائب القدر ما يصدق معه قول النبي ﷺ:
«إن الإيمان إذا وقعت الفتن في الشام».
فما إن تطل فتنة حتى يطفئها الله، وما إن تشتعل نازلة حتى يُقدّر الله لها مخرجًا، ولعل من ذلك ما أُثير مؤخرًا حول مسألة انضمام الدولة السورية إلى التحالف الدولي لمحاربة داعش. وهي من النوازل الكبار التي لا يُفتى فيها بالعاطفة أو الانفعال، بل تحتاج إلى تصوّر دقيق وموازنة علمية، لأن الحكم على الشيء فرعٌ عن تصوّره، ومن لم يُحِط بتفاصيل الأمر خفي عليه وجه الصواب.
وجوهر الاتفاق أنه تفاهم سياسيّ لا تحالف عسكريّ، وليس مشاركة في العمليات كما في “تحالف العزم الصلب”، بل هو اتفاق يهدف إلى تثبيت وحدة الدولة السورية ومنع تقسيمها، وسحب الشرعية من ميليشيا قسد، وتنظيم أي عمل أجنبي داخل الأراضي السورية عبر التنسيق مع الدولة الشرعية، وهو في حقيقته خطوة نحو استعادة السيادة والتمهيد لانسحاب أجنبي منظم.
إن التهديد الأخطر اليوم هو مشروع الانفصال الذي تتكئ فيه قسد على الحماية الدولية، وتستمد شرعيتها من ذريعة مكافحة داعش. وسحب هذه الورقة من يدها ضرورة لحفظ وحدة البلاد، ولن يتحقق ذلك إلا إذا أصبحت الدولة هي الطرف المعترف به دوليًا في هذا الملف.
ثم إن التحالف الدولي قائم منذ عام 2014، يعمل داخل سوريا والعراق دون إذن من الدولة، مما جعل التنسيق معه أمرًا واقعًا بحكم الضرورة لا اختيارًا. ومن ثمّ، فإن تنظيم العلاقة قانونيًا وسياسيًا يخفف كثيرًا من الأضرار، ويمنع الانتهاكات العشوائية التي كانت تقع بلا علم الدولة، حيث يُعتقل أشخاص داخل أراضيها دون معرفة مصيرهم أو محاكمتهم.
أما من الناحية الشرعية، فإن الشرع لا ينظر إلى الصور المجردة بل إلى المآلات والنتائج. وكم من أمر بدا في ظاهره منعًا فإذا بتركه يؤدي إلى مفاسد أكبر، ولهذا قال العلماء: ليس العاقل من يعرف الخير من الشر، بل من يعرف خير الخيرين وشر الشرين. فلو كان الدخول في هذا التفاهم مباحًا وامتنع القائد تورّعًا، ثم ترتب على امتناعه انهيار الدولة أو تقوية الميليشيات أو تفكك الصف، لكان الامتناع تفريطًا لا ورعًا، لأن ترك المباح المؤدي إلى المفسدة الكبرى حرام في ميزان المآلات.
وقد أحسنت القيادة -وفّقها الله- إذ ردّت الأمر إلى أهل العلم والاختصاص، فاستفتت المجلس الأعلى الشرعي واستشارت نخبة من العلماء الذين نثق بدينهم وعلمهم، ولم يمنع أحد منهم الاتفاق بعد الاطلاع على تفاصيله، بل رأى بعضهم أن الدخول فيه واجب شرعًا إن كان الامتناع سيقوّي العدو ويضعف الدولة.
وخلاصة القول:
النظر لهذه المسألة لابد أن يستصحب النتائج المتوقعة من مثل هذا الدخول والعواقب حال عدم الدخول، ويمكن تلخيصها:
• إن عدم الدخول سيُمكّن قسد من رفع لواء قتال الدواعش!
• ولن يوقف عمليات التحالف داخل سوريا.
• وسيؤدي لإزهاق الأرواح نتيجة نقص المعلومات أو توسع التحالف منفردًا.
أما الدخول فيحقق مصالح كبرى:
• كف شر الدواعش عن المعصومين.
• بسط نفوذ الدولة وتثبيت مركزها.
• حفظ الدماء وتقليل الأذى.
وبناء عليه، فالقضية من باب تخفيف الضرر وتقليل المفاسد وتكثير المصالح، فالسياسة الشرعية في جوهرها رعاية شؤون الأمة بما يحقق مصالحها ويدرأ عنها المفاسد. فإذا كان الاتفاق يضمن وحدة البلاد، ويضعف الميليشيات، ويحد من التدخل الأجنبي، فهذه مصالح راجحة معتبرة شرعًا.
وأوصي في الختام إخواني المجاهدين وأبناء الثورة أن يلتفوا حول قيادتهم، ويحسنوا الظن بمن ولاه الله أمرهم، فقد خبرناهم في السلم والحرب، فما وجدنا إلا حرصًا على مصلحة البلاد والعباد. وكم من قرارٍ بدا شرًّا في ظاهره فإذا به يحمل في طيّاته خيرًا عظيمًا، وكم من موقفٍ شابه الغموض أول الأمر ثم بان أنه من تمام الحكمة وبعد النظر.
وكتبه
د. عبدالله بن محمد المحيسني
المشرف العام على جمعية الهدى