Netanyahu Liderliği “İsrail”in Sonunu Nasıl Getirecek?
Müna Havvâ
Bu tarihî savruluşu, gücün nasıl bir yüke dönüştüğünü, zaferin nasıl bir tuzağa evrildiğini ve yayılmanın nasıl bir çöküşe yol açtığını açıklayan askerî, siyasî ve içtimaî teoriler bütününden hareketle anlamlandırabiliriz. Burada yazdıklarım ne acıya alışma telkini, ne boş bir umut aşılaması, ne de bir hezimetin makyajıdır. Bu, manzarayı olduğu gibi okumaya yönelik bir teşebbüstür: serinkanlı bir akılla, yanık bir basîretle ve kendini kandırmayan bir kalple…
1. Aşırı Yayılma (Overextension)
Bir devlet, coğrafî ve demografik sınırlarının ötesine, kendi idare kabiliyetinin üstünde bir genişlemeye giriştiğinde, aslında kudrete erişmiş olmaz; bilakis, siyaset literatüründe “aşırı yayılma” olarak bilinen bir sarkmaya kapılır. Bu kavram, bir devletin gerçek kapasitesini aşarak birden fazla cephe ve çatışma alanı açtığı, fakat bunları yönetemediği anı ifade eder. Bu da, nihayetinde devletin tükenişine ve çözülmesine kapı aralar.
2. Zafer Yanılsaması (Victory Delusion)
Bir devlet, ardı ardına gelen kısmî zaferleri kesin ve mutlak bir hâkimiyet sanmaya başladığında, bu gurur onu büyük bir sergüzeşte sürükler. Bugün “İsrail”in yaşadığı şey tam da budur: kontrol yanılsamasına dayalı bir özgüven patlaması, duygusal kararlarla genişleme hamlelerine dönüşmekte; bu da stratejik körlüğü beraberinde getirmektedir.
3. Büyük Gücün Bitkinliği (Great Power Fatigue)
Bu tabir, gücün artık bir imkân değil, bir yük haline geldiği anı tanımlar. Nüfus ve coğrafya bakımından küçük, sahici bir stratejik derinlikten yoksun bir devlet, bölgesel bir süper güç gibi davranmaya kalktığında, hem askerî hem siyasal kurumlarını tüketir, hem de onu destekleyen aktörleri yorar. Denge gözetmeksizin kullanılan kudret, zafer değil, yıpranma getirir.
4. Çok Cepheli Savaş Tuzağı (Multi-Front Warfare Trap)
Aynı anda birden fazla cephe açmak, ilk bakışta bir inisiyatif göstergesi gibi görünse de, eğer bu cephelerin hiçbirinde kontrol sağlanamazsa, bu girişim felakete dönüşür. Bugün “İsrail”, Gazze, Lübnan, Suriye ve nihayet İran’da doğrudan meşguldür; Yemen ve Irak’tan da tehdit almaktadır. Cephelerin çokluğu, komuta merkezini zayıflatmış, ordunun kaynak yönetimini ve etkili mukabele kabiliyetini altüst etmiştir.
5. Ebedî Savaşlar (Forever Wars)
Bu, devletin kesin bir zafer ya da nihai bir anlaşma sağlayamadığı, dolayısıyla zamansız ve bitimsiz bir yıpranma sürecine hapsolduğu savaş türüdür. Bugün “İsrail”in içine sürüklendiği manzara budur: her çatışma yeni bir cephe açmakta, her cephe bir bataklığa dönüşmektedir.
Bu kavram, 11 Eylül sonrasında ABD’nin tanımlanamayan düşmanlara karşı giriştiği sonsuz çatışmaları tanımlamak için ortaya çıkmıştı. Taliban ve Saddam’ı süratle devirmesine rağmen, ABD kendisini, sürekli biçim değiştiren örgütlerle amansız, tanımsız ve yönsüz bir savaş içinde buldu. Bugün, benzer bir sahneyi farklı aktörler yeniden sahneye koyuyor: her operasyon bir zafer olarak sunulsa da, merkezsiz güçlerle daimi bir çatışmaya sürükleniliyor. Ne net bir düşman, ne yakın bir son var; yalnızca durmaksızın süren bir yıpranma… Ve asıl mesele şu: “İsrail” bu savaşı sürdürmeyi tercih etmiyor; ertesi günün karanlığına duyduğu korkuyla savaşmayı sürdürüyor.
6. Kazancı Aşan Maliyet (Cost exceeds Gain)
“İsrail”in her yeni saldırı hamlesi, ona siyasal, iktisadî ve askerî olarak kazandırdığından çok daha fazlasına mal olmaktadır. Meşruiyeti aşınmakta, tahakkümü yıpranmakta ve toplum daimi bir gerilim hâline sürüklenmektedir. Anlık zaferler, sürdürülemez birer yüke dönüşmektedir.
7. Ölümcül Zafer (Pyrrhic Victory)
Askerî olarak kazanılmış bir zafer, eğer devletin iç dengesini ve ayakta kalma imkânlarını yok ediyorsa, bu bir “ölümcül zafer”dir. Yani, sonraki savaşı sürdüremeyecek kadar tükenmiş bir galibiyet… “İsrail” geçmişte bazı çatışmalarda üstün gelmiş olabilir; fakat bu zaferler, onu devam etmeye muktedir kılmamaktadır.
Bu bağlamda, İbn Haldun’un devletlerin çöküş anına dair yaptığı tasviri hatırlamak yerinde olur: Ona göre devletin sonu, sönmeden önce parlayan bir kandilin titrek ışığına benzer. O son parıltı, aldatıcı bir ışıltıdır. Bugün “İsrail” kudretinin zirvesindeymiş gibi görünse de, bu zirvenin bağrında yanmakta, kendini tüketmektedir. Sahip olduğundan fazlasını yaymaya, tahammül ettiğinden fazlasını savaşarak yüklenmeye, hâkimiyet kurarken kontrolünü kaybetmeye devam etmektedir.
Bu yüzden bu sahneyi belli bir mesafeden okumak şarttır. Ne acıyla uzlaşmak, ne de mağlubiyeti cilalamak için… Bilakis, çatışmanın gidişatını idrak etmek içindir. Zira şuurlu bir direniş, sadece slogan atmaz; aynı zamanda tahlil eder, inşa eder, ve kendini ertesi güne hazırlamayı bilir.
“Onlar onu uzak görüyorlar; biz ise yakın görüyoruz.”
(Meâric Sûresi, 6-7)
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
20.06.2025 OF
كيف تكتب قيادة نتنياهو نهاية “إسرائيل”؟
نستطيع فهم هذا الانزلاق التاريخي عبر مجموعة من النظريات العسكرية والسياسية والاجتماعية التي تُفسر كيف تنقلب القوة إلى عبء، والانتصار إلى فخ، والتوسع إلى سقوط. وما أكتبه هنا ليس تطبيعًا مع الألم، ولا زرعًا لوهم، ولا تجميلًا للهزيمة. بل محاولة لقراءة المشهد كما هو: بعقل بارد، وبصيرة ساخنة، وقلب لا يُخادع نفسه.
أولًا: فرط التمدد (Overextension)
كلما توسعت دولة خارج حدودها الجغرافية والديموغرافية بشكل يفوق قدرتها على السيطرة، فإنها لا تتجه نحو القوة، بل تنزلق إلى ما يُعرف في الأدبيات السياسية بفرط التمدد. هذا المفهوم يشير إلى لحظة تتجاوز فيها الدولة قدراتها الفعلية فتفتح جبهات وصراعات لا تستطيع إدارتها، ما يؤدي إلى إنهاكها ثم تفككها لاحقًا.
ثانيًا: وهم النصر (Victory Delusion)
عندما تظن الدولة أن سلسلة انتصاراتها الجزئية تعني حسمًا كاملًا، فيدفعها الغرور إلى المغامرة الكبرى. ما يحدث مع “إسرائيل” اليوم هو تصورٌ مفرط للسيطرة يقود إلى قرارات توسعية انفعالية، تنتهي بها إلى حالة من العمى الاستراتيجي.
ثالثًا: إرهاق القوة العظمى (Great Power Fatigue)
تعبير يُستخدم لوصف الحالة التي تصل إليها الدول حين تصبح قوتها عبئًا بدل أن تكون رصيدًا. دولة صغيرة من حيث السكان والجغرافيا، بلا عمق استراتيجي حقيقي، تحاول أن تلعب دور اللاعب الإقليمي الأول، فتُرهق مؤسساتها السياسية والعسكرية، وتستنزف حتى داعميها. فائض القوة حين يُستخدم بشكل غير متوازن، ينتج استنزافًا لا انتصارًا.
رابعًا: فخ الحروب متعددة الجبهات (Multi-Front Warfare Trap)
قد يبدو فتح أكثر من جبهة في وقت واحد علامة على المبادرة، لكنه يتحول إلى كارثة حين تفشل الدولة في السيطرة على أي جبهة. “إسرائيل” الآن منخرطة في غزة، ولبنان، وسوريا، والان إيران، وتواجه تهديدات من اليمن والعراق. تعدد الجبهات أضعف مركز القيادة، وأربك قدرة الجيش على إدارة الموارد والرد بفعالية.
خامسًا: الحروب الأبدية (Forever Wars)
وهو نمط من الصراعات التي تفقد فيها الدولة القدرة على تحقيق نصر حاسم أو فرض تسوية نهائية، فتدخل في حالة استنزاف دائم، دون أفق زمني. “إسرائيل” اليوم تبدو كمن دخل هذه الحقبة: كل معركة تفتح جبهة جديدة، وكل جبهة تتحول إلى مستنقع.
وهذا المصطلح نشأ بعد 11 أيلول لوصف تورّط أميركا في صراعات بلا نهاية ضد أعداء غير واضحين. ورغم بداياتها السريعة بإسقاط طالبان وصدام، دخلت أميركا حربًا مفتوحة مع تنظيمات متجددة، بلا أفق أو نصر حاسم. اليوم العدو يُعيد إنتاج المشهد ذاته: سلسلة عمليات يعتبرها انتصارات، انزلاق إلى مواجهة دائمة مع قوى لا مركزية، وحروب بلا خارطة طريق. لا عدو واضح، ولا نهاية قريبة، إنما هو استنزاف بلا توقف. المعضلة؟ أن “اسرائيل” تواصل الحرب لا لأنها تعرف ما بعدها، بل لأنها تخشى ما لا تراه في اليوم التالي
سادسًا: كلفة تتجاوز العائد
(Cost exceeds Gain)
كل جولة جديدة تخوضها “إسرائيل” تكلفها سياسيًا واقتصاديًا وعسكريًا أكثر مما تُحقق لها من مكاسب. الشرعية تتآكل، الهيمنة تُستنزف، والمجتمع يدخل في حالة توتر دائم. الانتصارات اللحظية تتحول إلى عبء مستمر.
سابعًا: النصر القاتل (Pyrrhic Victory)
وهو نصر يتحقق عسكريًا لكنه يُفقد الدولة توازنها الداخلي ومقومات بقائها. هو كالفوز في معركة تتركك غير قادر على خوض الحرب التالية. “إسرائيل” ربحت جولات، لكنها تفقد قدرتها على المواصلة.
وفي هذا السياق، نسترجع تحليل ابن خلدون في لحظة سقوط الدول. فهو يشبّه نهاية الدولة بوميض القنديل قبل انطفائه. التوهج الأخير، البريق الكاذب. “إسرائيل” اليوم في ذروة سطوتها، لكنها تحترق في قلب هذه الذروة. تتوسع أكثر مما تملك، وتقاتل أكثر مما تحتمل، وتُمعن في فرض الهيمنة بينما تفقد السيطرة.
ولهذا لا بد لنا من أن نقرأ هذا المشهد من مسافة. لا للتطبيع مع الألم، ولا لتزيين الخسارة، بل لفهم مسار الصراع. لأن المقاومة الواعية لا تهتف فقط، بل تحلل وتبني وتهيئ نفسها لليوم التالي.
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا وَنَرَاهُ قَرِيبًا
مُنى حوّا