“Mütedeyyin Düşman!”
Dindarların arasında bir zümre vardır ki -ister alim olsun ister aydın ya da halktan biri- dini ancak kendi şeyhlerinin aklıyla anlayabilirler; Allah’ın ayetlerine ise yalnızca onların gözleriyle bakabilirler. Onlara göre hak, şeyhin neyi hak saydığıdır; doğru ise onun dilinden dökülen söz kadardır. Eğer isabet ederse onu alkışlayıp sevince boğulurlar; eğer hata ederse susarlar, hatasını gizlerler – isterse o hata binlerce insanı saptıracak büyüklükte olsun.
Bu dindar zümreye, bütün insanlık bir araya gelip Esed rejiminin zalim, katil ve gayrimeşru olduğunu ispat etmeye kalksa, içlerinden biri şöyle der: “Siz ne bilirsiniz ki? Şeyh Butî ya da Mahmud el-Hût’tan daha mı iyi anlıyorsunuz?!”
Bu sınıf, İslam’ı yalnız kendi cemaatinde, imanı sadece kendi partisinde, hayır ve fazileti ise yalnızca kendi askeri grubunda görebilen bir yapıya sahiptir. Müslümanları iki sınıfa ayırmışlardır: Üst sınıf -ki kendi cemaatlerini ya da partilerini temsil eder- ve alt sınıf -ki geri kalan tüm Müslümanlardır, zira bu diğerleri onların yanında değildir.
Bu grup, şeyhleri ya da partilerini, akıl ile vahyin birleştiği nübüvvet çağının örnekliğinde doğruya kılavuzluk eden akıl ışığı ile aralarına kalın perdeler olarak koymuştur.
Bu zümre, cehalet ve istibdadın beslendiği asalaklardır; onların omuzlarından gerilik ve zulüm kuvvet bulur.
Bu tabaka ki içinde ilahiyat fakültelerinden ve şer’i ilim medreselerinden mezun olmuş talebeler de vardır -ve onlardan önce de onların şeyhleri- ümmetin içerden çözüp parçalanmasına yol açan büyük bir zaaf noktasıdır. Dirilişin önündeki en büyük engeldir. Cami minberlerini çökerten, dinin ruhunu öldüren, gençlerimizin zihin dünyasını çarpıtan en keskin silahtır.
Bu sınıf, bağnazların sayısını çoğaltır; dini, dar aidiyetlere indirger; şeyhlik etrafında kümelenen klikleri besler. Bu kliklerin dindarlık anlayışı, sadece geçmişin ritüellerinden, alışkanlıklarından ve nefis etrafında dönen yemekli meclislerden ibarettir. Ve bu sınıf, dini bir tür afyuna dönüştürür; onu içtikçe tatlı bir sarhoşlukla adaletin, zulmün ve yozlaşmanın karşısında suskun kalırlar.
İşte bu sahte dindarlık üzerindeki sahte putlara karşı devrim başlatılmalı; onların sahte rahiplerine savaş ilan edilmeli; taptıkları sahte ilahlar teşhir edilmelidir. Vallahi, dış düşmana karşı dünyanın tüm silahları bir araya gelse de, içimizde serbestçe dolaşan bu kişiler oldukça hiçbir zafer mümkün değildir. Onlara minberler açılmış, camiler tahsis edilmiş, merkezler kurulmuş, fonlar akıtılmış ve medyada ve toplumda itibar kazandırılmıştır.
Eğer toplumlarımız bu zümreden arındırılmadan, ya da en azından büyük ölçüde etkisizleştirilmeden dış düşmana karşı mücadeleye girişilirse, harcanan her kuruş, bilincimizi zehirleyen bir lokma, üzerimize sıkılan bir kurşun olur. Bu kurşun bizim değil, düşmanın yararınadır. Zira her bir harcama, uzak düşmanın ömrünü uzatan bir iksir haline gelir.
(Cihad Adleh)
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
08.06.2025 OF
Mütercimin Notu: 👇
Yukarıdaki yazı, Suriye toplumu içerisinde bulunan bir gurubun anlayışını yansıtmak için yazılmış bir yazı olsa da bizim toplumumuzda benzer anlayışta olanlar için de geçerlidir. Dünyaya at gözlüğü ile bakan kendi gurubu dışındaki ihlaslı samimi ilim ehli insanları görmeyen, dinlemeyen, istişareyi sadece kendi gurubundaki yoldaşları ile görüş alışverişi olarak kabül eden, etkili istihbaratların telkin ve yönlendirmelerine açık olduğu kadar, aynı toplumda yaşayan kendileri gibi mütedeyyin insanların uyarı ve nasihatlerine kulak asmayan, yanında olmayanları muhalif kabül eden anlayışta insanların varlığını kim inkar edebilir? Böyle mütedeyyin görünümlü insanların sadece tarikat veya cemaatler içerisinde yuvalandığını zannetmeyin. Bu yapı ve anlayışta olup akademik ünvan sahibi olan bir sürü insanın varlığını da inkar edemeyiz. Böyleleri bulundukları her ortamda klikleşebilir; kendilerini teyit etmeyenler için, istihbaratların onlara telkin ettiği fikirleri doğru kabül edip bu ön kabüllerle uzaktan hüküm verir, en yakınındaki talebeleri veya hocaları bile olsa onları bizzat kendilerinden dinleyip anlamayı akıl edemezler. Bu bağnazlığı aşmak için bilgi kadar görgü ve tecrübe de önemlidir. İstişareyi en kapsamlı ve geniş anlamı ile yaşayıp yaşatmak, bilgiye, tecrübeye, ihlas ve samimiyete önem ve öncelik vermek bu bağnazlığı ancak azaltabilir.
“عدونا المتدين”
ثمة طبقة من المتدينين، متعلمون ومثقفون وعوام، لا تستطيع أن تفهم الدين إلا بعقل مشايخها، ولا تستطيع النظر إلى آيات الله إلا بعيونهم، الحق عندهم ما يقرره الشيخ، والصواب ما يقطر به لسانه، إذا أصاب صفقوا له وهاجوا فرحا، وإذا أخطأ سكتوا عنه وأخفوا زلته، حتى لو كانت من وزن يُضل آلافا.
هذه الطبقة من المتدينين، لو جاءت البشرية قاطبة لتقنع أحدهم أن نظام أسد مجرم وقاتل وغير شرعي، لقال لهم: وهل أنتم أفهم من الشيخ البوطي، أو من محمود الحوت؟!
هذه الطبقة من المتدينين لا ترى الإسلام إلا في جماعتها، ولا تبصر الإيمان إلا في الحزب، ولا تعترف بخيرية إلا لفصيلة عسكرية، فهي قسمت المسلمين إلى طبقتين: عليا تمثلها جماعتها أو حزبها، ودنيا يتجمع فيها باقي المسلمين ممن ليسوا معهم.
هذه الطبقة جعلت من هذه الوسائط: المشايخ أو الحزب، حجبا سميكة بينها وبين أنوار العقل الذي يدل صاحبه على طرق الهداية والمعرفة إذا ما انضبط بمدارات الفهم والتطبيق في العصر النبوي.
هذه الطبقة طفيليات يتغذى عليها سرطان الجهل والاستبداد، ومن لحم أكتافها يتقوى التخلف والظلم.
هذه الطبقة، ومنهم طلبة علم تخرجوا في الجامعات والمعاهد الشرعية، هم وقبلهم مشايخهم، ثغرة كبيرة في مناعة الأمة من الاختراق، وحجر عثرة ضخم في طريق نهوضها، وهي السلاح الأمضى الذي يهدم صروح مساجدنا، ويميت روح الدين فيها، ويحرف تصورات فتياننا وفتياتنا.
وهذه الطبقة تكثّر سواد المتعصبين، وتحيل الدين إلى ضرب من الولاءات الضيقة، وتغذي التكتلات المشيخية التي ينهض أساس التدين فيها على ذكريات الطقوس والعادات، ولمة الطعام بعد الدوران حول النفس، وهي الطبقة عينها التي تدمن تعاطي الدين كأفيون، تسكرها جلساتُه المؤنسة عن مواجهةَ الفساد والظلم وتبعاته.
على أصنام هؤلاء من المتدينين، تدينا زائفا، فلتقم الثورة، وعلى كهنتهم فلتعلن الحرب، وبآلهتهم فليُعَرّض، فوالله ما نفعت كل أسلحة الدنيا في هزم عدو خارجي وهؤلاء طلقاء بيننا، تسخر لهم المنابر، وتفتح لهم المساجد، وتؤسس لهم المراكز والمعاهد، وتنفق عليهم الأموال، ويرفع لهم شأن في الإعلام والمجتمع.
إن كل قرش ينفق في معركة مع عدو خارجي، قبل تطهير مجتمعاتنا من هذه الطبقة، أو الحد منها بدرجة كبيرة، هو عمليا وجبة تسمم وعينا، ورصاص علينا لا لنا، يستهدف مستقبلنا، وهو من ثَمّ جرعة أكسير تطيل في حياة العدو البعيد.
(جهاد عدلة).
ملاحظة المترجم:👇
رغم أنّ هذا المقال كُتب أصلاً عن جماعة معينة من المتدينين في المجتمع السوري، إلا أنّ ما جاء فيه من وصفٍ ينطبق على أناسٍ كثيرين في مجتمعاتنا.
ففي كل زمان ومكان، يوجد من لا يرى الحق إلا في جماعته، ولا يقبل النصح إلا من أصحابه، ويغلق أذنه عن المخلصين إذا لم يكونوا من حزبه أو طريقته. لا يُحب أن يستشير إلا من يوافقه، ويظن أن من خالفه فهو عدو أو ضال.
وهؤلاء لا يقتصرون على بعض الجماعات الدينية فقط، بل منهم من يحمل شهادات عالية وألقاباً أكاديمية. لكنّهم يحبّون التجمّع مع من يُشبههم فقط، ويرفضون كل من يخالف رأيهم، ويأخذون بالأفكار الجاهزة دون أن يتحققوا منها أو يسمعوا وجهة النظر الأخرى.
ولا يكفي العلم وحده لتغيير هذا الأسلوب، بل لا بدّ من تجربة، وصدق، وبحث عن الحقّ. وإذا عملنا بالشورى الصادقة، واستفدنا من علم المخلصين وتجربتهم، يمكننا أن نُقلّل من هذا التعصب، ونبني مجتمعاً أقوى وأعدل.