Mürtedin Cezası Rahmet mi, Azap mı?

(Klasik Fıkıh, Kur’ân ve Sünnet Delilleri Çerçevesinde Müdellel Bir İnceleme)

Giriş

İslam’ın temel hedefi, insanın dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. Bu saadetin en yüce teminatı ise iman nimetidir. İman, sadece ferdin vicdanında saklanan bir inanç değil; aynı zamanda toplumun manevi dokusunu ve İslam medeniyetinin varlık sebebini teşkil eden en önemli unsurdur. Bu sebeple İslam, imanı koruma hususunda son derece hassastır. İrtidat -yani İslam dininden bilerek, isteyerek dönmek- sadece ferdi bir tercih olarak değil, toplumun iman güvenliğini sarsan ve dinin temel esaslarına açıktan meydan okuyan bir fiil olarak değerlendirilmiştir.

Bu bağlamda, İslam’ın getirdiği mürted hükmü, modern seküler hukuk anlayışının bakış açısıyla değerlendirilirse yanlış anlaşılmaya müsaittir. Oysa klasik fıkıh sisteminde bu hüküm, rahmetin ve merhametin bir tezahürü olarak, hem ferdi hem toplumu ebedi hüsrandan korumaya matuftur.

1. Mürted Cezası, Nasların Kat’î ve Açık Delaleti ile Sabit midir? Delil ve Dayanakları Nelerdir?

Kur’ân-ı Kerîm’de doğrudan “mürted öldürülür” şeklinde bir hüküm cümlesi geçmemekle beraber, irtidat fiilinin büyük bir suç olduğu ve cezai müeyyideyi gerektirdiği açıkça beyan edilmiştir.

  • Kur’ân Ayetleri:
    • Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktirler; orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara 2/217)[^1]
    • “… Şayet iman ve hicretten yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün.” (Nisâ 4/89)[^2]
      Bu ayetin nüzul sebebi, İslam’dan döndükten sonra düşman safına katılan kimseler hakkındadır. Ayetteki “öldürün” emri, mürtedin fiilinin toplumsal yönüne işaret eder.
  • Sahih Hadisler:
    • Dinini değiştireni öldürün.”[^3] (Buhârî, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 25)
    • Müslümanın kanı, ancak şu üç durumda helâldir: Nefsini nefs karşılığı (kısas), evli iken zina eden, dinini terk eden ve cemaatten ayrılan.”[^4] (Buhârî, Diyat, 6; Müslim, Kasâme, 25)
  • İcmâ:
    Sahabe devrinden itibaren, irtidat edenin -şartları oluştuğunda- ölüm cezasına çarptırılacağı hususunda icmâ oluşmuştur.[^5] Hz. Ebû Bekir’in Ridde Savaşları, Hz. Ali’nin mürted kadın hakkında tövbe teklifinden sonra hükmü uygulaması bu icmânın sahih tatbikat örnekleridir.

2. Mürtedin Hükmünü Kim, Nasıl Verir?

Mürtedin hükmü ancak meşru bir İslam devletinde, yetkili kadı veya şer’î hâkim tarafından verilir.

  • Delil, ya sanığın açık ikrarı ya da adil şahitlerin kesin beyanı ile sabit olur.
  • Mezheplerin çoğu, hüküm öncesinde sanığın en az üç gün tövbeye davet edilmesi gerektiği kanaatindedir.[^6]
  • İslam’ın maksadı, cezalandırmaktan önce kişiyi imana döndürmektir.

3. Mürtedin Cezası Hangi Şartlarda ve Nasıl Uygulanır?

  • Şartlar:
    1. Failin akıl ve baliğ olması.
    2. İrtidat fiilinin bilerek ve isteyerek işlenmiş olması.
    3. Açık söz veya fiil ile irtidatın sabit olması.
    4. İslam devletinde bulunması.
  • Uygulama:
    1. Önce tövbeye davet edilir; tövbe ederse ceza düşer.
    2. Tövbe etmezse, devlet başkanının emriyle infaz edilir.

Burada dikkat edilmelidir ki, İslam devleti olmayan ortamlarda bu hüküm ferdi olarak uygulanmaz. Bu, devletin din ve toplum güvenliğini koruma yetkisidir.

4. Psikiyatrik ve Psikolojik Sıkıntıları Olan Kişiye Mürted Cezası Uygulanır mı?

  • “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, büluğa erinceye kadar çocuktan, akıl sağlığı yerine gelinceye kadar akıl hastasından.”[^7]
  • Bu hadis gereği, akıl hastalarına veya ağır psikiyatrik sıkıntı yaşayanlara mürted cezası uygulanmaz. Zira sorumluluk akıl ve irade ile başlar.

5. Mürtedin Dünyada Cezasını Çektikten Sonra Ahiretteki Durumu Nedir?

  • Dünyada ceza, suçun dünyevî yönüne bakar; ahirette ise tövbe etmeden ölen mürtedin ebedî cehennemde kalacağı açıkça bildirilmiştir (Âl-i İmrân 3/90).
  • Amelleri boşa çıkar; önceden yaptığı salih amellerin sevabı iptal olur (Muhammed 47/25-27).

6. Cezanın Rahmet Boyutu

Modern seküler bakış, mürted cezasını salt “cezalandırma” olarak görür. Oysa İslam’ın muradı, ebedî azaba gidecek yolları kapatmaktır.

  • İslam devletinde bir kişi, açıkça irtidatını ilan edip bunu normalleştirirse, toplumda iman zafiyeti ve ahlâkî çözülme başlar.
  • Bu hüküm, hem dinsizlik propagandasına hem de misyonerlik faaliyetlerine karşı bir toplum savunmasıdır.
  • Münafıklığın artması meselesinde ise, İslam’ın istediği zaten bu açıktan kötülük propagandasının önlenmesidir.

Sonuç

Mürtedin cezası, Kur’ân’ın dolaylı ama kesin uyarıları, sahih hadislerin açık ifadeleri ve ümmetin icmâı ile sabittir. Bu ceza, ne intikam ne de zulümdür; bilakis insanın ebedî saadetini korumayı hedefleyen bir rahmettir. Modern dünyanın ölçülerine göre değil, İslam’ın kendi iç mantığı ve iman merkezli hayat anlayışı çerçevesinde anlaşılmalıdır.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
15.08.2025 OF

📚 Kaynaklar:

[^1]: el-Bakara, 2/217.

[^2]: en-Nisâ, 4/89.

[^3]: Buhârî, Cihâd, 149; Tirmizî, Hudûd, 25; Ebû Dâvûd, Hudûd, 1.

[^4]: Buhârî, Diyat, 6; Müslim, Kasâme, 25.

[^5]: İbn Kudâme, el-Muğnî, IX/18; Mâverdî, el-Hâvî, XIII/221.

[^6]: Serahsî, el-Mebsût, X/110; Nevevî, el-Mecmû‘, XIX/235.

[^7]: Ebû Dâvûd, Hudûd, 17; Nesâî, Talâk, 21.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

هل عقوبة المرتد رحمة أم عذاب؟

(دراسة موثَّقة في ضوء الفقه الكلاسيكي وأدلّة القرآن والسنّة)

المقدمة

إنَّ الغاية العظمى للإسلام هي تحقيق سعادة الإنسان في الدنيا والآخرة، وأعظم ضمان لهذه السعادة هو نعمة الإيمان. فالإيمان ليس مجرّد شعور خفي في الضمير، بل هو الركيزة الأساس للبنية الروحية للمجتمع، وسبب وجود الحضارة الإسلامية. ولهذا جاء الإسلام حريصاً على حفظ الإيمان وصيانته من كل ما يهدّده.

والرِّدّة -أي الرجوع عن الإسلام عمداً وعن علم- لا تُعتبر مجرّد خيار شخصي، بل هي جريمة في حق المجتمع وأساسيات الدين، إذ تمثّل إعلاناً صريحاً على منابذة الإسلام وتطبيع الكفر في المجتمع.

ومن هنا، فإن حكم المرتد في الشريعة قد يُساء فهمه إذا نظرنا إليه بميزان القوانين الوضعية المعاصرة. أمّا في ميزان الشريعة، فهو مظهر من مظاهر الرحمة لحماية الفرد والمجتمع من الهلاك الأبدي.

١- هل عقوبة المرتد ثابتة بنصوص قطعية الدلالة والثبوت؟ ما أدلتها؟

  • الآيات القرآنية:
    • قال تعالى: ﴿وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُو۟لَٰٓئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَٰلُهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْـَٔاخِرَةِ وَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ﴾ [البقرة: ٢١٧][^1].
    • وقال تعالى في شأن من ارتدّ وانضمّ إلى صفوف العدو: ﴿فَخُذُوهُمْ وَٱقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتُّمُوهُمْ﴾ [النساء: ٨٩][^2]. وهذه الآية نزلت في المرتدين المحاربين، وهي نص في دلالة الردّة على الحكم القتالي.
  • الأحاديث الصحيحة:
    • قوله ﷺ: «مَن بدَّلَ دينَهُ فاقتلوه»[^3]، وهو حديث صحيح رواه البخاري وغيره، وهو نصٌّ صريح في وجوب قتل المرتد.
    • وقوله ﷺ: «لا يحلُّ دمُ امرئٍ مسلم إلا في إحدى ثلاث: الثيّب الزاني، والنفس بالنفس، والتارك لدينه المفارق للجماعة»[^4].
  • الإجماع:
    انعقد إجماع الصحابة على قتل المرتد إذا أصرَّ بعد الاستتابة[^5]، وكان قتال أبي بكر الصدّيق رضي الله عنه لأهل الردّة أوضح مثال على هذا الإجماع، وكذلك قضاء عليّ رضي الله عنه في المرتدة بعد عرض التوبة عليها.

٢- مَن الذي يقضي بحكم الردّة؟ وكيف يُصدر الحكم؟

  • لا يُحكم في قضايا الردّة إلا في ظل دولة إسلامية شرعية، ويكون الحكم صادراً عن قاضٍ شرعي مختص.
  • لا يُثبت الحكم إلا بإقرار صريح من المتهم أو شهادة عدلين، ويجب أن يكون الفعل أو القول الموجب للردّة بيِّناً لا يحتمل التأويل.
  • ذهب جمهور الفقهاء إلى وجوب دعوة المرتد إلى التوبة ثلاثة أيام على الأقل قبل تنفيذ الحكم[^6].

٣- ما شروط تنفيذ عقوبة المرتد وكيفيتها؟

  • الشروط الأساسية:
    1. أن يكون بالغاً عاقلاً.
    2. أن تصدر منه الردّة عن علمٍ واختيار.
    3. أن تكون الردّة بقول صريح أو فعل بيّن.
    4. أن يكون في دار الإسلام تحت سلطانها.
  • كيفية التنفيذ:
    1. يُستتاب المرتد، فإن تاب سقط عنه الحكم.
    2. إن أصرّ على ردّته بعد الاستتابة، وجب على ولي الأمر تنفيذ الحكم.
    3. لا يجوز لأفراد الناس إقامة هذا الحد بأنفسهم خارج إطار القضاء الشرعي.

٤- هل تُطبّق العقوبة على من لديه أمراض نفسية أو عقلية؟

  • القاعدة الشرعية المقررة في الحديث: «رُفِع القلم عن ثلاثة: عن النائم حتى يستيقظ، وعن الصبي حتى يحتلم، وعن المجنون حتى يعقل»[^7].
  • فلا يُعاقب مَن زال عقله أو ابتلي بمرض نفسي يمنعه من الإدراك التام، إذ التكليف مناطه العقل.

٥- ما حال المرتد في الآخرة بعد إقامة الحد عليه في الدنيا؟

  • إقامة الحد في الدنيا تطهّر المجتمع وتحفظ النظام العام، لكنها لا تُسقط عقوبة الآخرة إذا مات المرتد على كفره.
  • من مات على الردّة فقد حبط عمله وصار إلى الخلود في النار كما نصّت الآيات [آل عمران: ٩٠؛ محمد: ٢٥-٢٧].

٦- البعد الرحمي للعقوبة

  • نظرة القوانين الوضعية الحديثة ترى العقوبة مجرّد قمع أو انتقام، لكن في التصوّر الإسلامي هي رحمة وقاية من عذاب أبدي.
  • إظهار الردّة في المجتمع يسهّل انتشار الكفر ويضعف روابط الإيمان، ويقود إلى انهيار البنية الروحية.
  • حكم الردّة في الشريعة هو أيضاً أداة ردع ضدّ نشاطات التنصير والدعوات الإلحادية في ديار الإسلام، إذ يمنع تطبيع الكفر والدعوة إليه بين المسلمين.

الخاتمة

إنَّ عقوبة المرتد ثابتة بأدلّة القرآن والسنّة الصحيحة وإجماع الأمة، وليست ظلماً ولا قسوة، بل هي سياج يحمي الإيمان ويصون المجتمع من الفتنة والانحراف. فهي تُفهم في إطار التصوّر الإسلامي الذي يجعل الإيمان غاية الحياة، ويعتبر أي تهديد له تهديداً لجوهر الوجود الإنساني.

أعده: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

١٥ / ٠٨ / ٢٠٢٥ م في مدينة أوف

📚 المراجع

[^1]: سورة البقرة، الآية ٢١٧.

[^2]: سورة النساء، الآية ٨٩.

[^3]: البخاري، كتاب الجهاد، باب حكم المرتد، حديث رقم 3017؛ أبو داود، كتاب الحدود، حديث رقم 4351؛ الترمذي، كتاب الحدود، حديث رقم 1458.

[^4]: البخاري، كتاب الديات، حديث رقم 6878؛ مسلم، كتاب القسامة، حديث رقم 1676.

[^5]: ابن قدامة، المغني، ج ٩، ص ١٨؛ الماوردي، الحاوي الكبير، ج ١٣، ص ٢٢١.

[^6]: السرخسي، المبسوط، ج ١٠، ص ١١٠؛ النووي، المجموع، ج ١٩، ص ٢٣٥.

[^7]: أبو داود، كتاب الحدود، حديث رقم 4399؛ النسائي، كتاب الطلاق، حديث رقم 3432.

Theological Truth from the Perspective of the Qur’an and History: A Response to the Claim “Judaism is True, Islam is False”

The claim that “Judaism is upon the truth while Islam is upon falsehood” cannot be addressed with superficial slogans or emotional reactions; it requires a comprehensive evaluation from both the perspective of historical fact and theological evidence. This is because the question concerns the foundation of faith itself, and such a foundation can only be discussed on the basis of divine revelation, historical continuity, and rational coherence.

1. Revelation in Historical Continuity

Judaism, in its origin, is a divinely revealed religion, based on the Torah sent down to Prophet Mūsā (Moses, peace be upon him) as guidance and law for the Children of Israel[^1]. Islam, however, is not a new invention or a break from that tradition, but rather the completion of the same divine chain of revelations. The Qur’ān explicitly states:

“He has ordained for you of religion what He enjoined upon Noah and that which We have revealed to you, and what We enjoined upon Abraham, Moses, and Jesus…” (Qur’ān, 42:13).

Thus, the message of Prophet Muḥammad ﷺ is a confirmation (taṣdīq) of all previous prophets[^2], not a denial. Claiming that Judaism is true while Islam is false is historically inconsistent, because Islam affirms the original Torah and Gospel, while also preserving their essential truths.

2. The Qur’ān’s Testimony Regarding the Torah

The Qur’ān confirms the Torah in its original form, describing it as guidance and light (Qur’ān, 5:44). Yet, it also points out that later generations altered the divine message:

“So woe to those who write the Scripture with their own hands, then say, ‘This is from Allah,’ in order to exchange it for a small price.” (Qur’ān, 2:79).

This phenomenon of textual alteration (taḥrīf) is not merely a Muslim assertion but has been acknowledged by Jewish and Christian textual scholars[^3]. Therefore, the truth of the original Torah does not necessitate the truth of later altered versions.

3. The Finality of Prophethood

One of the core principles in Islamic theology is the finality of prophethood:

“Muḥammad is not the father of any of your men, but he is the Messenger of Allah and the Seal of the Prophets.” (Qur’ān, 33:40).

If one accepts Moses as a prophet sent by God, historical and scriptural consistency demands acknowledging later prophets foretold in both the Torah and the Gospel, culminating in the coming of Prophet Muḥammad[^4].

4. Testimonies from the Hebrew Bible

The Hebrew Bible itself contains passages that point beyond the Mosaic dispensation. For example, Deuteronomy 18:18 speaks of a prophet “like unto” Moses, arising from among the brethren of the Israelites – which many scholars have understood as referring to the Ishmaelites[^5]. Similarly, Song of Solomon 5:16 contains a description interpreted by some classical Muslim commentators as alluding to Muḥammad ﷺ by name.

5. The Qur’ānic Invitation to the People of the Book

The Qur’ān extends a direct, rational invitation to the People of the Book:

“Say, O People of the Scripture, come to a word that is equitable between us and you – that we will not worship except Allah, and not associate anything with Him, and not take one another as lords instead of Allah…” (Qur’ān, 3:64).

This invitation is not a denial of their prophets but an affirmation of the same divine origin, calling for a return to the unaltered monotheism of Abraham.

6. Historical Testimony of Early Jewish Converts to Islam

Notable Jewish scholars and rabbis, upon encountering the Qur’ān and the Prophet ﷺ, embraced Islam, recognizing him as the awaited prophet. Among them were ʿAbdullāh ibn Salām, a learned rabbi of Madinah, whose testimony is recorded in authentic ḥadīth collections[^6].

7. Conclusion: Truth in Divine Continuity

The truth of Judaism lies in its original divine revelation, which Islam does not reject but rather confirms and completes. To claim Judaism is true while Islam is false is to deny the logical and historical continuity of divine revelation. Both the Torah and the Qur’ān -in their authentic forms- come from the same Source. The Qur’ān stands as the final, preserved, and universally addressed revelation, fulfilling and perfecting all that came before[^7].

Ahmet Ziya İbrahimoğlu
15.08.2025 OF

References:

[^1]: Exodus 20; Qur’ān, 7:145.

[^2]: Qur’ān, 2:136; Qur’ān, 3:84.

[^3]: Bart D. Ehrman, Misquoting Jesus, HarperOne, 2005; Richard Elliott Friedman, Who Wrote the Bible?, Harper & Row, 1987.

[^4]: Qur’ān, 61:6; John 16:13 in the New Testament.

[^5]: Deuteronomy 18:18; Genesis 17:20–21.

[^6]: Ṣaḥīḥ al-Bukhārī, Kitāb al-Manāqib, 3329.

[^7]: Qur’ān, 5:3; Qur’ān, 6:115.