Ayıp ve Kusur İfşa Etmeden Gerçeği İfade Etme Zerafeti ..

Ayıp ve Kusur İfşa Etmeden Gerçeği İfade Etme İncelik ve Zerafeti ..

Rivayet edilir ki, bir vakitler bir hükümdar varmış; topal imiş ve yalnızca bir gözü görürmüş.

Günün birinde, bu hükümdar birtakım ressamları huzuruna davet eder ve der ki:

“Kusur ve Ayıplarımı göstermeyecek şekilde benim resmimi yapmanızı istiyorum!”

Ressamların hepsi bu teklif karşısında tereddüde düşer.

Zira tek gözlü birini iki gözlü çizmek…

Topal birini sağlam ayaklarla resmetmek…

Doğru olur mu, mümkün müdür?

Kimse bu zor ve müşkül görevi kabul edemez.

Tam bu esnada, bir ressam öne çıkar ve resmi yapmayı kabul eder.

Ve ortaya çıkan tablo öylesine zarif, öylesine hikmetli olur ki, görenler hayran kalır.

Peki nasıl?

Ressam, hükümdarı av tüfeğiyle nişan alırken tasvir etmiştir.

Doğal olarak hükümdar bir gözünü kapamış, topal ayağını da hafifçe bükmüştür.

Böylece kusur görünmeden hakikat ifade edilmiş, zarafet incitmeden hükmünü icra etmiştir.

Ne güzel bir ders saklıdır bu tabloda:

Kusuru ifşa etmeksizin hakikati anlatmak…

İncitmeden, utanmadan, yalan söylemeden güzeli göstermek…

Keşke biz de, başkaları hakkında böyle zarif tablolar çizebilsek.

Kusurlar yerine güzellikleri göstersek, ayıplar yerine faziletleri anlatsak…

Zira her insanın bir kusuru vardır; ama her kusurun ardında da bir güzellik saklı olabilir.

Öyleyse biz, güzel olanı görelim, güzel olanı gösterelim.

Hem kendimiz için, hem de gönüller için…

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
09.04.2025 Üsküdar

دِقّةُ التعبيرِ عنِ الحقيقةِ دونَ كشفِ العُيوبِ والمعايب

يُروى أنَّ ملكًا كان أعرجَ، لا يُبصرُ إلّا بعينٍ واحدة.

وفي أحدِ الأيّام، دعا هذا الملكُ مجموعةً منَ الرسّامينَ إلى مجلسه،

وقال لهم:

“أُريدُ أنْ ترسُموا لي صورتي، لكنْ دون أن تُظهروا عيوبي ومعايبي!”

فوقعَ الرسّامونَ في الحيرةِ والتردُّد،

فكيفَ يُمكنُ رَسمُ مَن لا يرى إلا بعينٍ واحدةٍ، وكأنّ له عينين؟

وكيفَ يُصوَّرُ أعرجُ وكأنّه ذو ساقينِ سليمتين؟

أهوَ أمرٌ جائز؟ أم عملٌ مستحيل؟

لم يَقبلْ أحدٌ منهم هذهِ المهمّةَ الشاقّة.

وفي تلكَ اللحظة، تقدَّمَ أحدُ الرسّامينَ،

وقَبِلَ الرّسمَ دونَ تردّد.

وكانتِ اللوحةُ التي أبدعها غايةً في الجمالِ والحكمة،

حتى أدهشتْ كلَّ مَن رآها!

فكيفَ فعلَ ذلك؟

لقد صوّرَ الملكَ وهو يُصوِّبُ بندقيّةَ صيد،

وقد أغمضَ إحدى عينَيهِ كما يفعلُ الصيّادون،

وثنَى ساقَهُ العرجاءَ كما يفعلُ مَن يستعدُّ للرّماية.

وهكذا، ظهرتِ الحقيقةُ دونَ أن يظهرَ العيب،

وبانَتِ الحكمةُ دونَ أن يُصابَ أحدٌ بالأذى.

ما أجملَ هذا الدرسَ الذي تحملهُ هذهِ اللوحة:

أنْ نُعبِّرَ عنِ الحقيقةِ دونَ أن نفضحَ أحدًا،

أنْ نُظهِرَ الجمالَ دونَ أن نلجأَ إلى الكذب،

أنْ نقولَ الحقَّ دونَ أن نجرحَ القلوب!

ياليتنا نرسمُ عنِ الآخرينَ صورًا بهذهِ الرّقّةِ واللّطف،

نُبرزُ محاسنَهم، ونستُرُ عيوبَهم،

نُظهِرُ الفَضائل، ونُخفي المعايب.

فما من إنسانٍ إلّا وفيهِ نقص،

ولكنْ ما من عيبٍ إلّا وقد يُخفي وراءهُ جمالًا ما.

فلننظرْ إلى ما هو جميل،

ولنُظهِرْ ما هو جميل،

لأنفسِنا، ولِقلوبِ مَن حولَنا.