Gazze Halkının Onur, İzzet ve Şerefine Dair Bir Şahitlik

İsrail Yayın Kurumu’nun Siyonist askerî analisti Yossi Yehoshua şöyle diyor:

Zannediyorum ki biz Gazze’de kırk bin değil, iki milyon direnişçiyle savaştık.
Gazze’de hareket eden herkes bir direnişçidir; içinde bulunduğumuz çıkmazın şekillenmesinde herkesin payı vardır.
Sivillerin sebatı, yerlerinden ayrılmamaları, ateşin ortasında kalmalarına rağmen dimdik durmaları, direnişin kurşunundan ve pusu tertiplerinden bile daha tesirliydi!
Hatta dünyaca izlenen o çocuğun görüntüsü -kardeşini sırtına almış, bombardıman altında, bir yiğitlik ve vakar içinde yürüyordu-, Yasin füzesinin Merkava tankını paramparça edip içindekileri öldürmesinden bile daha çarpıcıydı.

Gazze şehrinde halkın göçü neredeyse bir ay sürdü; her gün onlarca kişi ölüyordu, tehditler aralıksızdı. Fakat aynı halktan yedi yüz binden fazlası, yetmiş iki saat geçmeden yeniden Gazze’ye döndü!

Peki niçin döndüler, hem de bu kadar süratle?
Evlerini özledikleri için mi? Hayır, evlerinin yerle bir edildiğini biliyorlardı.
Döndüler çünkü direnişin arkasını bir kez daha korumak istediler; tünellerden çıkan o mücahidlere siper olmak, belki birkaç saat de olsa onlarla yeniden buluşmak istediler.

Peki o yedi bin silahlı polis neredeydi?
Nasıl toplandılar, mevzilerine dönüp yirmi dört saat içinde görevlerine yeniden başladılar?
Ve halk, bütün o yıkıma rağmen, niçin direnişin emrindeki polislere tereddütsüz itaat etti?

Şahsen inanıyorum ki bugün “zafer”den söz eden herkes, utanmayı bilmelidir – daha ağır bir söz söylememek için susuyorum.

Evet, Gazze… Bu şehir bir destandır.
İnsanlığın unuttuğu pek çok değeri, dünya yeniden ondan öğrenmelidir.

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
31.10.2025 – OF

شهادة عن عِزَّةِ أهلِ غزّة

المحلّلُ العسكريُّ الصهيونيّ في هيئةِ البثّ الإسرائيليّ “يوسي يهوشع” يقول:

أعتقدُ أنّنا كنّا نحاربُ في غزّةَ مليونَي مقاومٍ، لا أربعينَ ألفاً كما يُقال.
في قطاعِ غزّة، كلُّ من يتحرّكُ هو مقاومٌ، أسهمَ بما وصلنا إليه من مأزقٍ وعجزٍ.
إنّ استبسالَ المدنيّين وثباتَهم في أماكنهم، رغمَ الجحيمِ الذي عاشوه، كان أقوى من رصاصِ المقاومةِ وكمائنها!
بل إنّ صورةَ الطفلِ التي رآها العالمُ، وهو يحملُ أخاه على ظهره بكلّ شجاعةٍ ورجولةٍ، وهما تحتَ القصف، كانت أبلغَ في وقعها من قذيفةِ «الياسين» التي دمّرت الميركافا وقتلت من فيها.

في مدينةِ غزّةَ، استغرقَ نزوحُ الأهالي قرابةَ شهرٍ كاملٍ رغمَ القصفِ والتهديدِ ومقتلِ العشراتِ يوميّاً، بينما عادَ إليها أكثرُ من سبعمائةِ ألفٍ في أقلَّ من اثنتين وسبعينَ ساعة.

وهل تدرونَ لِمَ عادوا بتلك السرعة؟
لا تصدّقوا أنّهم اشتاقوا إلى بيوتهم، فهم يعلمونَ أنّها دُمِّرت!
إنّما عادوا ليحموا ظهورَ المقاومةِ مرّةً أخرى، حتى تخرجَ من الأنفاق، وربّما تلتقي بأهلها ولو لساعاتٍ معدودات.

أين كان سبعةُ آلافِ شرطيٍّ بسلاحهم؟
وكيفَ اجتمعوا واستعادوا مواقعهم واستأنفوا نشاطهم في أقلّ من أربعٍ وعشرينَ ساعة؟
ولماذا يمتثلُ أهلُ غزّةَ لشرطةِ الحركةِ بلا تردّدٍ، رغمَ ما حلّ بهم؟

أعتقدُ أنّ من يتحدّثُ اليومَ عن النصرِ عليه أن يخجلَ من نفسه – حتى لا أقولَ أكثرَ من ذلك.

غزّةُ هذه أسطورةٌ، ينبغي للعالمِ أن يتعلّمَ منها مبادئَ كثيرةً قد اندثرت في أممٍ شتّى.