AŞÛRÂ

Bir Gecede Üç Kurtuluş, Bir Kalpte Sonsuz Arayış

GEMİ:
Bir Babanın Sessiz Tufanı

O gece, karanlık bambaşka bir siyaha büründü.
Sular durulmuştu ama kalpteki tufan hâlâ kuduruyordu.
Cûdî Dağı’nın eteklerinde, sessiz bir gemi durmaktaydı.
Geminin kıyısında bir baba oturuyordu…

O, Hazret-i Nûh’tu –selâm onun üzerine olsun–
Fakat o anda yalnızca bir peygamber değil,
Evladını kaybetmiş, onu gemiye bindirmeye gücü yetmemiş her babanın gözyaşıydı.
Elinde bir ip vardı belki,
Ama o ipi değil, yitip giden oğlunu tutmak istiyordu.
Oğluna seslendi, yakardı…
Ama o evlat, gemiye binmedi.
Ne kelimeler yetti,
Ne de sevgi kâfi geldi.
Çünkü kurtuluş, tahtalarda değil,
Kalpte kökleşmiş imanda idi.

Ve o gece, Hazret-i Nûh şunu öğrendi:
Bazen insan elinden gelen her şeyi yapar,
Ama bazıları yine de gitmeyi seçer.
Ve işte o an, en zor olanı gelir:
Evladını kurtaramayacağını bilerek, Allah’ın takdirine boyun eğmek.

DENİZ:
Bir Duanın İkiye Yarılması

Kavim kaçıyordu…
Arkalarında Firavun’un orduları,
Önlerinde uçsuz bucaksız bir deniz.
Sığınacak bir yer yoktu;
Kader adeta onları kuşatmıştı.
Anneler çocuklarını sarıp sarmaladı,
Erkekler korkuyla semaya bakıyordu.
Ve tam o anda, bir ses yükseldi:

كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿
“Hayır, Rabbim benimle beraberdir. O bana yol gösterecektir.”

Bunu Hazret-i Mûsâ söyledi –selâm onun üzerine olsun–
Fakat bu söz, aslında her umutsuzluğa çarpan ruhun yakarışıdır.
O zaman deniz yarıldı.
Korkanların ayakları suya değmedi.
Zira Allah’a sığınan için her zaman bir yol vardır.
O gün, ümitsizlik bile secde etti.

Ve o gece biz de şunu öğrendik:
Bazı yollar yalnızca duayla açılır.
Ve Allah, en çıkmaz anlarda dahi
Yepyeni bir kapı aralayabilir.

SUSKUN TOPRAK:
Göz Semaya, Gönül Hakka Yönelmiş Hâlde Bir Duruş

Sonra…
Kerbelâ.
Ne tufan vardı,
Ne de yarılan bir deniz.
Sadece taş gibi bir toprak
Ve kana bulanmış bir hakikat…

Bir çocuk ağladı…
Çöl onun ağlayışına yankı verdi,
Ama hiçbir yüreğe ulaşmadı.
Bir kadın bekledi…
Ama gelen olmadı.

Hz. Hüseyin –selâm onun üzerine olsun– başını semaya kaldırdı.
Ne isyan etti,
Ne de beddua etti.
Sadece sustu.

Zira bazı acılar dille değil, kalple anlatılır.
Bazı hakikatler ise ancak kanla yazılır.

Hz. Hüseyin, şehâdet yolunu sessizce seçti.
Ama o sessizliğin ardından sözcükler çoğaldı.
Ve o gün, gönüllerin en derin yerine bir cümle kazındı:
“Zulme boyun eğilmez; bedeli ne olursa olsun!”

O gün şunu öğrendik:
Bazen sebat etmek için sese değil,
İzzetli bir sükûta ihtiyaç vardır.

VE BU GECE…

🌙 Bu gece Aşûrâ gecesi…
Bir gecede nice kurtuluşlar,
Ve bir kalpte derin bir imtihan.

Sen kimsin bu gece?
Geminin kıyısında bekleyen baba mı?
Yoksa ümitsizlikte duaya sarılan biri mi?
Yahut suskun, ama hakikatten vazgeçmemiş bir ruh mu?

Her biri bir yoldur…
Ama varacağı menzil birdir:
Kim Allah’a tevekkül ederse, kurtuluşa erer.

Ey kalp…
Bu gece karar gecesidir…
Gemiyi mi inşa edeceksin?
Yoksa duaya mı sığınacaksın?
Yahut izzetli bir sükût ile mi direneceksin?

Gemiyi kurmak cesarettir.
Dua etmek tevekküldür.
Sükût ise izzetli bir direniştir.

Ama unutma:
Bu gece, kurtulanlar sadece Allah’ın yardımıyla kurtuldular.

Dua

Allah’ım…
Bizler de Nûh gibi tufanlar yaşadık.
Sevdiklerimizi Senin gemine binmeye ikna edemedik…
Sadece ellerimizde bir ip,
Ve içimizde derin bir yara kaldı.
Ama Sen bize öğrettin:
Eğer iman varsa,
Gemi batmaz!

Tıpkı Mûsâ gibi…
Bizim de yollarımız tıkandı.
Önümüzde engeller,
Arkamızda düşmanlar…
Her şeyin bittiğini sandık.
Ama Sen orada bir yol açtın.
Senin yardımınla imkânsız mümkün oldu.
Senin varlığınla mağlup olmadık.

Ve Hüseyin’in izinde…
Öğrendik ki, sükût da bir direniş biçimidir.
İzzetli bir sükût,
Uzun bir sabır,
Ama asla zulme boyun eğmeyen bir sessizlik.

Ey Rabbimiz…
Bu gece, bir hikâyenin önünde değiliz yalnızca…
Teslimiyetin eşiğindeyiz.
Bize Nûh’un sabrını ver,
Mûsâ’nın duasını,
Ve Hüseyin’in izzetli direnişini…

Kalbimizin denizlerini aç bize…
Evlatlarımızı gemine çek…
Bizi zulme karşı susmayanlardan eyle…
Ama daima Sana, sükûn içinde boyun eğenlerden kıl.

Bu yüce gece… Aşûrâ gecesi…
Hüsrana uğrayanların,
Senin katında ecrini bulduğu gece…

Bize mücadeleyi öğret.
Bize tevekkülü öğret.
Ve bize, bu kıssada sadece izleyici değil,
Onu hakkıyla yaşayanlardan olmayı nasip et.

Âmin.

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
07.07.2025 OF

عاشوراء

في ليلةٍ ثلاث خلاصاتٍ، وفي قلبٍ بحثٌ لا نهاية له

السفينة:
طوفانٌ صامتٌ لأبٍ

تلبّسَ الليلُ سوادًا مختلفًا.
قد هدأت المياه، لكن الطوفان في القلب ما زال هائجًا.
عند سفح جبل جودي، توقفت سفينةٌ صامتة.
وعند قاربتها، جلس أبٌ…

كان هو نوحٌ عليه السلام.
ولكنه لم يكن نبيًّا فقط…
في تلك اللحظة، كان كل أبٍ فقد رُوح ولده ولم يستطع أن يُقنعه بالصعود إلى السفينة، ذرف دموعه.
ربما كان في يده حبلٌ، لكن ما أراد الإمساك به هو ولده الضائع.
ناداه، وتضرّع إليه، لكن الابن لم يصعد…
لم تكفِ الكلمات، ولم تكفِ المحبة…
لأن الخلاص لم يكن في الألواح، بل في الإيمان المتجذّر في القلب.

هناك، تعلم نوحٌ عليه السلام تلك الليلة:
أحيانًا يفعل الإنسان كل ما يستطيع، ولكن البعض لا يزال يودُّ أن يرحل.
وفي تلك اللحظة، أصعب ما يكون:
أن تسلّم الله بقدر لا قدرته على إنقاذ ولدٍ منك.

البحر:
انشِقاق دعاءٍ إلى نصفين

كان القوم يفرّون… خلفهم جيوش فرعون، وأمامهم بحرٌ لا يُحصى.
لم يكن ملجأ، وكأن القدر قد حاصرهم.
الأمهات حمت أولادهنّ، والرجال يحدّقون في السماء بخوف.
وفي تلك اللحظة، نطقت إحدى الأصوات:

﴿كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ﴾

لا… ربي معي.
هو سيهديني.

نطق بها موسى عليه السلام…
ولكنها في الحقيقة كانت دعاءً تخطّه كل نفسٍ ترتطم بجدار اليأس.
وحينها، انشَقَّ البحر.
لم تطأ أقدام الخائفين الماء،
فلله من اتّقى طريقٌ يُعطى.
حتى اليأس سجدَ ذلك اليوم.

وفي تلك الليلة تعلّمنا:
بعض الطرق لا تُفتح إلا بالدعاء.
والله، في أكثر اللحظات التي يبدو فيها الطريق مسدوداً،
يفتح بابًا جديدًا.

الأرض الصامتة:
وقفة عينٍ نحو السماء، وقلبٍ نحو الحقيقة

ثم…
كربلاء.
لا طوفانٌ، ولا بحرٌ منشقّ.
فقط أرضٌ جامدة، وحقٌّ قد تلطّخ بالدم.

بكَى طفل…
فكان صدى بكائه في الصحراء، ولم يصل إلى قلبٍ.
ينتظر امرأة…
لكن لم يأتِ مَن يُجيب.

رفع الحسين عليه السلام رأسه نحو السماء.
لم يتمرد، ولم يلعن.
بل صمت فقط.

لأن بعض الآلام لا تتحدّث باللسان، بل بالقلب.
وبعض الحقائق تُكتب بالدم فقط.

لزم الحسين طريق الشهادة بصمتٍ، فاتسعت الكلمات لتلازم ورائه.
وفي ذلك اليوم، نُقِش في أعماق القلوب جملةٌ:
لا خضوع للظلم، مهما كان الثمن.

وتعلّمنا ذلك اليوم:
أحيانًا، للثبات، لا صوت بل صمتٌ مرفوع بالكرامة.

وهذه الليلة…

🌙 هذه ليلة عاشوراء
في ليلةٍ واحدةٍ خلاصاتٌ عدة، وفي قلبٍ امتحانٌ عظيم.

هل أنت كالأب الذي ينتظر على قارعة السفينة؟
أم كمن لجأ إلى الدعاء في لحظة اليأس؟
أم كمن صمتت روحه، ولكنها لم تستسلم للحقيقة؟

كلٌّ منه دربٌ، لكن نهايتها واحدة:
من توكّل على الله نجا.

يا أيها القلب…
هذه ليلة القرار…
هل تبني السفينة؟
أم تلجأ إلى الدعاء؟
أم تصمدُ بصمتٍ مُعانٍ؟

بناءُ السفينة شجاعةٌ،
والدعاء توكّل،
والصمت صمودٌ بالكرامة.

لكن تذكَّر:
في هذه الليلة، نجوَ من نجوا بيد الله.

الدعاء

اللهم…
عشنا نحن أيضًا طوفاناتٍ كنوح عليه السلام،
لم نتمكن من إقناع أحبائنا بالصعود إلى سفينتك…
أحيينا بيدينا حبلًا فقط، وفي صدورنا جرحٌ عميق.
لكنك علمتنا:
إذا كان الإيمان موجودًا، فالسفينة لا تغرق.

وكما موسى عليه السلام، ضاقت بنا السُبل…
أمامنا عقبات، وخلفنا أعداء.
ظننا أن كل شيء انتهى…
لكنك فتحت طريقًا في ذلك الموطن.
بعونك تحقّق الممكن.
وبوجودك لم ننهزم.

وعلى خطى الحسين…
تعلمنا أن الصمت أيضًا نوعٌ من المقاومة.
صمتٌ كريم، وصبرٌ طويل،
ولكنه صمتٌ لا يخضع للظلم أبدًا.

يا ربّ…
في هذه الليلة، لسنا واقفين أمام قصة فقط،
بل نتربّع على عتبة التسليم التام.
امنحنا صبر نوح،
ودعاء موسى،
وصمود الحسين المشرف.

افتح لنا بحور قلوبنا…
واجذب أبناءنا إلى سفينتك…
واجعلنا من أولئك الذين لا يصمتون أمام الظلم،
لكنهم دومًا يستسلمون لك بِخيرِ قلبٍ مطمئن.

في هذه الليلة العظيمة… عاشوراء…
ليلة الذين خابوا ليجزَوا عندك خير الجزاء.

علّمنا معنى التحدّي.
علّمنا معنى التوكّل.
واجعلنا لا نقف عند الرواية فحسب،
بل نعيشها حقًّا.

آمين