Arapların Einstein’ları ..
Daha önce bir Mısırlı âlim hakkında yazılmış “Arapların Einstein’ı” başlıklı bir metin okumuştum. Bir süre önce de başka bir Iraklı âlim için yazılmış bir “Arapların bir diğer Einstein’ı” metnine rastladım. Ondan da önce, iki ayrı Arap ülkesinden iki farklı isim hakkında yazılmış başka iki “Einstein” daha görmüştüm. Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla, toplamda beş ya da altı “Arap Einstein’ı” okumuş olmalıyım; henüz okumadığım, hakkında yazılmış olanları da saymıyorum!
Bir Arap âlimi ya da başarılı bir şahsiyetin -özellikle Batı’da yaşıyorsa yahut Batı’da eğitim görüp orada yaşamış ve sonradan dönmüşse, tıpkı Ahmed Züveyl örneğinde olduğu gibi- abartılı biçimde yüceltilmesi hâli, aslında derin bir yılgınlık yahut medeniyet buhranında boğuluyor olmanın işareti olabilir. Böyle bir şahsiyet, bu durumda, adeta sığınılacak bir “kurtarıcı dal” gibi benimseniyor; onun şahsında bir anlamda bütün çalkantılarla mücadele edebilecek bir umut, bir kurtuluş zemini aranmaya başlanıyor.
Bazı Arap dimağlarının bu şekilde abartılı biçimde övülmesi, fikirde ve üretimde tüketici konumda olan toplumlara has bir tutum gibi görünüyor. Bu, bir yönüyle üstünlük duygusu arayışına dönük kolektif bir psikolojinin dışavurumudur; diğer yönüyle ise tarihî ve siyasî sebeplerin etkisiyle geri kalmışlık altında ezilen toplumların kurtulma ve kendini aşma arzularının bir yansımasıdır.
Ancak bu “ciddi ifade”nin ironik ve hatta kara mizaha varan yönü şudur: Bizler, sayısız “Einstein”a sahip olmamıza rağmen gerilikte birinciliği kimseye bırakmazken, başkaları yalnızca bir Einstein’la ilerlemektedir!
Cihâd Adleh
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
13.07.2025 OF
Mütercimin Notu: 👇
Cihâd Adleh’in “Arapların Einstein’ları” yazısı üzerine akademik bir değerlendirme:
I. GİRİŞ: METNİN KONUSU VE BAĞLAMI
Cihâd Adleh’in kaleme aldığı bu kısa ama yoğun anlam ihtiva eden metin, özellikle Arap dünyasında ferdi ilmi başarıların “sembol isimler” etrafında abartılı şekilde yüceltilmesini tenkit eden sosyolojik bir gözlem sunmaktadır. “Arapların Einstein’ı” tabiri, farklı Arap ülkelerinden çıkan başarılı bazı bilim insanları için tekraren kullanılmış, ancak bu tekrar kullanım bir kültürel sendromun habercisi olarak yorumlanmaktadır. Yazar, bu durumun sadece ferdi takdirle izah edilemeyeceğini, aksine medeniyet tasavvurunda yaşanan boşluğun, kolektif aşağılık kompleksiyle birleşerek ortaya koyduğu bir tepki olduğunu ima etmektedir.
II. ANALİTİK DEĞERLENDİRME
1. Kahramanlaştırma ile Telafi Arayışı
Metin, modern Arap toplumlarında yaygın bir fenomen olan “tekil kahramanlar üzerinden kolektif telafi arayışı”nı hedef alır. Arap aydınının bir bilim insanını ya da başarı gösteren şahsiyeti “Einstein” ile özdeşleştirme eğilimi, aslında Batı karşısındaki öz güven kaybının sonucudur. Sosyal psikoloji açısından bu durum, kolektif yetersizlik hissinin telafi mekanizması olarak okunabilir.
2. İroni ve Kara Mizah
Metin, yer yer ironik ve neredeyse absürt gerçeklik duygusu uyandıran kara mizah öğeleriyle örülüdür. En dikkat çekici vurgu:
“Bizler çok sayıda Einstein’a sahipken gerilikte birinciyiz; başkaları bir tek Einstein’la ilerlemeyi başarıyor!”
Bu ifade, başarı ile yapısal ilerleme arasındaki ayrımı çarpıcı biçimde açığa çıkarır. Çünkü bireysel başarılar, kurumsal ve sistematik dönüşümle desteklenmedikçe bir medeniyet sıçramasına vesile olamazlar.
3. Yapısal Tenkit ve Kültürel Durgunluk
Adleh, metinde doğrudan sistem eleştirisi yapmasa da, dolaylı olarak eğitim, bilim politikası ve entelektüel üretim sistemlerinin çöküklüğüne işaret etmektedir. “Silikon Vadisi’nde çalışan bir Arap genci” üzerinden tatmin aramak, aslında yerli yapının çoraklığını kabul etmek anlamına gelir. Bu, Arap dünyasında “içeriden üretim” yerine dışarıda sivrilen bireylere tapma eğilimini gösterir.
4. Tüketici Toplumların Ortak Özelliği: Yüceltme Arzusu
Metinde geçen önemli kavramsallaştırmalardan biri de budur:
“Bazı Arap dimağlarının bu şekilde abartılı biçimde övülmesi, fikirde ve üretimde tüketici konumda olan toplumlara has bir tutum gibidir.”
Bu tespit sadece Arap toplumlarına değil, aslında fikrî ve teknolojik üretimde edilgen kalan tüm toplumlara teşmil edilebilecek düzeydedir. Türkiye’de de benzer bir durum zaman zaman gözlemlenebilir: yurtdışında başarı elde eden bireyler üzerinden millî gurur inşası, yapısal eksiklikleri görünmez kılabilir.
III. KÜLTÜREL VE FELSEFİ BOYUT
Bu ifade, İbn Haldun’un mukaddimesindeki ümran teorisini hatırlatır: İbn Haldun’a göre, uygarlıkların yükselişi üretimle, düşüşü ise taklitçilikle başlar. Cihâd Adleh’in metni, aslında taklit ve yüceltmenin hâkim olduğu bu ruh hâlini tenkit ederek, medeniyet tasavvurunun yeniden inşasına çağrıda bulunmaktadır.
Benzer biçimde, Malik Bin Nebî de “zekâ kültürü” ile “medeniyet kültürü” arasındaki farka işaret ederek, zeki bireylerin çokluğu ile medenî gelişmişlik arasında zorunlu bir bağ bulunmadığını vurgulamıştır. Adleh’in ironisi bu çizgide ilerlemektedir.
IV. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Cihâd Adleh’in bu kısa yazısı, Arap (ve benzeri) toplumlarda ferdi başarıların fetişleştirilmesi, bunun da bir tür kültürel yılgınlık ve tarihi eziklik duygusuyla iç içe geçtiğini çarpıcı bir üslupla ortaya koymaktadır.
Bu tespitler ışığında şu değerlendirmeler yapılabilir:
• Bilim insanlarının başarıları övülmeli ancak mitolojik kahramanlaştırmalara dönüştürülmemelidir.
• Münferit dâhiler değil, kurumsal bilim üretimi ve yerli araştırma gelenekleri öncelenmelidir.
• Gerçek bir medeniyet sıçraması, bireysel öykülerden değil, sistematik özgürlük, eğitim ve kültür politikalarından geçer.
• Aksi hâlde, çok sayıda “Einstein” üretsek de, karanlıkta kalan bir medeniyetin hikâyesini yeniden yaşamaya devam ederiz.
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
قرأت من قبل نصا عنوانه “اينشتاين العرب” عن عالم مصري، وقبل مدة قرأت عن آينشتاين آخر للعرب وهو عالم عراقي، وقبلها قرأت عن آينشتاينين آخرين للعرب من قطرين عربيين آخربن، ويكاد الذين أذكرهم خمسة أو ستة آينشتاينات للعرب، هذا عدا عمن قد يكون كتب عنهم ولم أقرأه!
حالة السيولة في تعظيم عالم عربي أو متفوق، خصوصا إذا كان في الغرب يعيش، أو رجع من هناك بعد درس وإقامة كحالة أحمد زويل مثلا، قد تعكس حالة الإحباط، أو الشعور بالغرق الحضاري، ومن ثم يصبح هذا العالِم قشة نتمسك بها ونعظم شأنها، ونتحسس فيها مادة إنقاذ في بحر مائج من الصراعات بين الكبار.
هذه المبالغة الاحتفائية ببعض العقول العربية، قد تكون حكرا على المجتمعات المستهلِكة للأفكار والمواد على السواء، وهي تعبير بشكل أو بآخر، عن مزاج جمعي يسعى وراء الشعور بالأنا الفوقي من جهة، وانعكاس للرغبة في الانعتاق من التخلف الذي ترزح، هذه المجتمعات، تحته لأسباب بعضها تاريخي وبعضها سياسي من جهة أخرى.
لكن الوجه الساخر، سخرية سوداء، في هذه “السردية الجادة“، هو أننا متخلفون بدرجة امتياز مع وفرة “الإينشتاينات” بيننا، بينما غيرنا يتقدم بآينشتاين واحد!
(جهاد عدلة).
التقييم الأكاديمي لنص “آينشتاينات العرب” لجهاد عدلة، بصيغة عربية فصيحة وبلغة علمية رصينة:
أولًا: مدخل عام – موضوع النص وسياقه
يناقش جهاد عدلة في هذا النص القصير والغني بالدلالات، ظاهرةً شائعة في الأوساط الثقافية العربية، تتمثل في التهويل الاحتفائي بشخصيات علمية عربية تُوصَف بأنها “آينشتاين العرب”، لا لكونها أحدثت تحولًا في واقع الأمة، بل لأنها حققت تميزًا فرديًّا غالبًا ما يكون في الغرب أو بعد العودة منه.
تكرار هذا التوصيف –كما يقول الكاتب– لم يعد مقتصرًا على شخصية بعينها، بل أصبح عنوانًا جاهزًا يُلصق بأي عالم عربي يتفوق علميًّا، مما يكشف -حسب رأيه- عن حالة من الانبهار المُفرط بالمركزية الغربية، والإحساس بالهزيمة الحضارية، والبحث عن رموز للتعويض النفسي في بحر من التراجع والتخلف.
ثانيًا: القراءة التحليلية للنص
1. تقديس الفرد كآلية تعويض جماعية
إن الاحتفاء المبالغ به بالعقول الفردية في المجتمعات العربية، خصوصًا أولئك الذين برزوا في الغرب، يعكس –وفق منظور علم النفس الاجتماعي– نوعًا من الآلية الدفاعية الجمعية التي تحاول ترميم الشعور بالقصور الحضاري العام من خلال التركيز على إنجازات فردية تُضخَّم لتصير رمزًا جماعيًّا.
2. المفارقة الساخرة: كثرة الآينشتاينات وقلة الإنجاز
تبلغ السخرية ذروتها في قول الكاتب:
“نحن متخلفون بامتياز، رغم كثرة الآينشتاينات بيننا، بينما غيرنا يتقدم بآينشتاين واحد!”
وهي مفارقة تُجسّد جوهر النقد الذي يوجهه الكاتب: إنّ تقدم الأمم لا يكون بكثرة الرموز الفردية، بل بصناعة بيئة مؤسسية تُنتج وتستوعب هذه العقول، وتُحوِّل إنجازاتهم إلى بنية حضارية.
3. الاحتفاء الاستهلاكي بالفكر والعلم
من اللافت أن الكاتب ربط بين هذا السلوك الثقافي وبين طبيعة المجتمعات التي تستهلك الأفكار ولا تُنتجها، أي أنها لا تملك بنى معرفية راسخة، فتُعوض ذلك بالاحتفاء العاطفي بالمبدعين، دون القدرة على استيعاب منجزاتهم في مشروع حضاري متكامل.
4. الفجوة بين التميز الفردي والتخلف الجماعي
في نقده الضمني للواقع، لا يُنكر الكاتب قيمة العالم المتفوق، ولكنه يسلّط الضوء على الفجوة بين تميّز الأفراد من جهة، وانعدام البنية المؤسسية التي تحتضن هذا التميز من جهة أخرى، مما يجعل هذه العقول “زينة ثقافية” لا أكثر، أو “قشّة للغرقى” كما وصفها.
ثالثًا: البعد الحضاري والفلسفي
هذا النص يلامس –من طرف خفي– أطروحات كبار المفكرين العرب أمثال:
- ابن خلدون الذي رأى أن الحضارة تزدهر حين تُنتج، وتنهار حين تُقلد وتستهلك.
- ومالك بن نبي الذي ميّز بين “الثقافة الذكية” التي تفرز أفرادًا نوابغ، و”الثقافة الحضارية” التي تبني مجتمعًا متوازنًا بالإنتاج والتراكم.
فالنص يُمكن قراءته كدعوة غير مباشرة إلى الانتقال من حالة الانبهار بالمفرد إلى مشروع نهضوي جماعي، يرتكز على إنتاج المعرفة لا استيرادها، وعلى تنشئة العقل الجمعي لا الانبهار بعقل فردي هنا أو هناك.
رابعًا: خاتمة وتوصيات
ينبغي –في ضوء هذا النص– الوقوف على جملة من الحقائق:
- إن العالم العربي بحاجة إلى بيئات علمية ومؤسسية، لا إلى أيقونات تُكرَّم ثم تُنسى.
- لا تكفي العقول المفردة لتنهض أمة، ما لم تُحَط ببنيةٍ علميةٍ تُشركها وتُحوِّل طاقتها إلى منظومات.
- المبالغة في التقديس الفردي ليست سوى مرآة لعجز جماعي طويل الأمد.
- التقدّم الحقيقي لا يصنعه “آينشتاين العرب” وإنما يصنعه “النظام العلمي العربي”.
خلاصة القول:
هذا النص ليس سخرية من علماء العرب، بل هو سخرية من واقع ثقافي يحتفل بالمفرد لأنه لا يملك الجماعة، ويُضخِّم الرموز لأنه لا يملك المنظومات. وإذا لم تعِ الأمة هذا الخلل، فستظل تبحث عن “آينشتاين” جديد، بينما تتسع الفجوة أكثر فأكثر.
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو