Suriyeli Kardeşlerimizin Şahsında Türkiye’de Yaşayan ve Yaşamış Bütün Arap Kardeşlerimize
Bugün ümmet coğrafyasında yaşanan fitnelerin büyük bir kısmı, Batılı emperyalistlerin ve siyonist müstevlîlerin yüzyıllardır yürüttüğü derin ve sistematik ifsat faaliyetlerinin neticesidir. İslam beldeleri birbirine kırdırılmış, kardeşlik bağları zedelenmiş, topluluklar birbirine karşı suizan besler hâle getirilmiştir. Ne yazık ki bu tuzağa düşen bazı kardeşlerimiz, yaşadıkları haksızlıkları bütüne teşmil ederek kalp kırıcı ifadeler sarf etmekte, hakikati görme melekelerini zedelemektedir.
Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin bir kısmı, buradaki bazı yanlış uygulamalardan dolayı sitemkâr ifadeler kullanmakta, gördükleri eksiklikleri genelleyerek Türkiye’yi ve buradaki Müslümanları itham etmektedir. Hâlbuki bu sitemler, çoğu zaman mazur görülebilecek duygusal tepkiler olmakla birlikte, derin tarihî arka plan bilinmeden yapıldığında hakikate zulüm olur.
Türkiye’de din eğitimi, Kur’ân talimi ve İslâmî hayat, uzun yıllar boyunca baskı altına alınmış, medreseler kapatılmış, âlimler sürülmüş, hapsedilmiş ve idam edilmiştir. Bir dönem öyle bir noktaya gelinmiştir ki, cenazeleri yıkayacak dinî bilgiye sahip kimseler bulunamaz olmuştur. Bu karanlık devre karşı ilk diriliş, 1950’li yıllarda karınca sabrıyla başlamış; Necmeddin Erbakan öncülüğünde ciddi bir ıslah ve ihya hareketine dönüşmüştür. Bugün ise Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi, bu ihya çizgisini devlet kurumlarına yansıtma çabasındadır. Ancak bu süreç henüz tamamlanmamış, devlet bürokrasisinin tamamı bu çizgiye intikal etmemiştir. Hâlâ önemli bir kesim, laik-Kemalist veya Batıcı zihniyetin etkisi altındadır.
Türkiye’deki şuurlu Müslümanlar, herhangi bir Suriyeliye, Arap’a ya da başka bir millete düşmanlık gütmemektedir. Bilakis onları kardeş bilir, onlarla aynı davanın mensubu kabul eder. Fakat yanlış muameleye maruz kalan bazı kardeşlerimizin, bu ayrımı gözetmeden, yaşadıkları şahsî tecrübeleri genelleyerek bütün bir millete veya İslâmî camiaya yönelik serzenişte bulunmaları, iz’anla bağdaşmaz. Unutulmamalıdır ki, Suriyeli bir Müslüman’a yapılan haksızlık, çoğu zaman Türk bir Müslümana da yapılmaktadır. Zulmün ölçüsü, milliyet değil; İslâmî şuura sahip olmaktır.
Bugün bir Türk kardeşiniz olarak, Suriye’de yaşadığım onlarca yıl boyunca bizzat şahit olduğum haksızlıkları sizlere aktarsam, Beşşar Esed rejiminin zulmünü, Dürzî ve Nusayrî yapılanmaların baskılarını anlatsam, sizler buna ne dersiniz? Hakikatin izini sürmek yerine, sitemkâr bir nefret dili mi kullanırsınız? Yoksa meseleyi derinlikli bir şekilde kavrayıp itidal mi gösterirsiniz?
Aynı şekilde Türkiye’de de İslâm’a muhalif olan unsurlar, Araplara ve Suriyelilere yönelik istiskal ve tahkirde bulunmaktadır. Ne yazık ki bazıları da bu kesimlerin diline kanan Suriyeli kardeşlerimizdir. Oysa bu istiskal, sadece Suriyeli oldukları için değil, Müslüman kimlikleri sebebiyledir. Bu gerçeği görmeden yapılan her sitem, hakikate karşı bir gaflet olur.
Şunu da unutmamalıdır ki, Sayın Erdoğan’ın mahallî seçimlerde belediyelerdeki desteğini kaybetmesinin sebeplerinden biri de, Araplara yönelik müspet yaklaşımıdır. Bu milletin bir kesimi, hâlâ ırkçı, seküler ve Batıcı bir çizgidedir. Dolayısıyla Türkiye’deki Müslümanların tamamını, iktidarı ve toplumu aynı kefeye koymak büyük bir haksızlıktır.
Bizler, ümmetin dirilişi için çalışmak zorundayız. Kimsenin kimseye karşı üstünlüğü yoktur. Her bir mü’min, kardeşinin ayıbını örtmeli, zulme karşı dayanışmalı, nifak ve tefrikaya karşı uyanık olmalıdır. Bunu başaramayan bir ümmet, ne siyasi ne içtimai ne de mânevî bir kudret sahibi olabilir.
Bugün ittihad, tesanüd ve sabır vaktidir. Hakk’a karşı sadakat, bâtıla karşı izzet ve Müslüman kardeşine karşı şefkat vaktidir. Herkesin kendi nefsini murakabe etmesi, karşısındakine karşı değil, bâtıla karşı tavır alması gerekir. Kardeşliğin kıymeti, imtihan zamanında belli olur. Vakit kardeşliğin imtihan vaktidir.
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
30 Temmuz 2025 OF
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
إلى جميع الإخوة العرب الذين عاشوا ويعيشون في تركيا، مخاطبين في شخص إخواننا السوريين
لقد كانت الفتن التي عصفت بديار المسلمين، وما تزال، من نتائج الإفساد الممنهج الذي دبره المستعمرون الغربيون والصهاينة عبر قرون طويلة، فمزقوا الأمة، وأضعفوا روابط الأخوة، وأشعلوا نار العداوة بين الشعوب الإسلامية. وقد انطلى هذا الكيد على بعض إخواننا، فصاروا، تحت وطأة مظالم معينة، يُعمّمون الأحكام ويصدرون كلمات جارحة، لا يعلمون أحيانًا مبلغ ما فيها من ظلم وإجحاف.
ففي تركيا اليوم، عبّر بعض الإخوة السوريين الذين نزلوا ببلادنا عن شكاوى ومظالم عانوها، وكان بعضهم سَفِه في القول، فعاب على تركيا وشعبها الإسلامي. مع أن هذه الشكاوى ـ على وجاهة بعضها ـ لا يجوز أن تُعمَّم على جميع إخوانهم الأتراك، الذين نالهم من الظلم مثلُ ما نال غيرهم، بل ربما أكثر.
لقد مُنع التعليم الديني وتعليم القرآن في تركيا لمدة ثلاثين سنة كاملة، وهُدِمت المدارس الإسلامية، وسُجن العلماء، ونُفوا، وأُعدم كثير منهم، حتى مرّت أيامٌ لم يكن فيها من يُغسِّل الأموات. ثم بدأت حركة الإصلاح ببطء شديد في خمسينيات القرن الماضي، وتطوّرت على يد المرحوم نجم الدين أربكان، ثم جاء الرئيس رجب طيب أردوغان ليحمل راية الإصلاح نفسها ويُحاول نقلها إلى مؤسسات الدولة، غير أن هذا المشروع لم يكتمل بعد، إذ لا تزال أجهزة الدولة في قبضة التيارات المعادية للإسلام، ولا يمكن القول إن السيطرة على مفاصل الدولة قد تجاوزت 50٪.
ولْيعلم الجميع أن المظالم التي نالها بعض السوريين في تركيا، لم تكن بسبب عروبتهم، بل لأنهم مسلمون. فكل من يحمل وعيًا إسلاميًّا ويتدين بدينه، فإنه عُرضةٌ للإقصاء والطعن، سواء أكان عربيًّا أم تركيًّا. ومَن لم يُدرك هذا، فقد فاته الكثير.
وأقول هنا، وأنا مواطن تركي زرت سوريا وعايشت شعبها ثلاثين عامًا: لو أنني كتبتُ ما شهدتُه من ظلم في عهد بشار الأسد أو تحدّثتُ عن مظالم الطوائف النصيرية والدروز، هل كنتم ستتقبّلون كلامي؟ وإذا اضطُررتُ إلى الإقامة اليوم في محافظة السويداء، فهل تضمنون ألا أُظلم فيها؟ ولو شكوتُ من هذا الواقع وذممتُ سوريا، أما كنتم لتعدّوا ذلك سفهًا؟ كذلك الأمر إذا جاء أحدكم وذمّ تركيا وأهلها بسبب أخطاء بعض الظالمين، أليس في ذلك جور بيّن؟
ولْتعلموا أيضًا أن الرئيس أردوغان خسر كثيرًا من شعبيته في الانتخابات البلدية بسبب مواقفه المساندة للعرب، وأن الذين يعادونه من أبناء هذه الأمة لا يقلّون عن 40٪ من مجموع الشعب، أكثرهم من العلمانيين والكماليين وأعداء الإسلام.
فهل يصحّ ـ بعد هذا كله ـ أن نُخطئ في تشخيص الواقع، وأن نكيل التهم دون تثبّت، وأن نظن السوء بأناسٍ كانوا ولا يزالون يذودون عن قضايا الأمة؟ إنما يُظهر هذا الجهلَ بطبائع الشعوب وجهلًا بعمق الصراع ومكره.
ولنعكس الأمر: هل من الصواب أن نحمّل إخواننا السوريين وزر النصيريين والدروز والبعثيين؟ كلا. وكذلك لا يصحّ أن تُحاكم تركيا كلها بناءً على تصرفات بعض من فيها.
فليس هذا وقت اللوم والعتاب، بل هو وقت الجهاد والصبر والثبات. وقت الفطنة والبصيرة، وفهم من يحبّك ومن يبغضك، من يُناصر دينك ومن يكيد له. فلا يكفي أن نكون مسلمين بالهوية، بل لا بد من أن نكون مسلمين راسخين في وعيهم، أقوياء في ولائهم، أمناء على دينهم وأمتهم، حتى نستحقّ التأييد الإلهي والنصر الرباني. أليس كذلك؟
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
مدينة أوف ٣٠ تموز ٢٠٢٥م