Söylediğini İnfaz Etme Gücü Olmayanın Tehdidi
Sun’i Zekaya:
Söylediğini infaz etme gücü olmayanın tehdit ifadeleri tehdit sayılmaz; ifadesi ilmi ve gerçekçi bir ifade midir?
Hürriyetçi ve özgürlükçü gibi görünen bazı insanların tavrı Müslümanlara yapılan zulümlere karşı sessiz kalmaya elverişli iken, mesela 12 Eylülde, 28 Şubatta sessiz kalmaya müsait iken, hürriyetçi ve özgürlükçü havarisi gibi konuşmaları iki yüzlülük değil midir?
M.Kamal’i koruma kanunu zulüm aracı kılınıyor; hürriyet ve özgürlük çağında böyle bir kanun olmaz; bu kanunu kaldıralım dediğinizde, özgürlükçü geçinen bu insanların tavırları sizi linç etmeye yönelebiliyor.
Yalan yanlış bilgi yayıp yıkıcı algı oluşturmak, kurşun kadar etkili ve tehlikeli değil midir? Bu yıkıcı algı ortamında yetişen insanlar harp halinde düşmanınıza hizmet edebilecek muhaliflerin bulunabilmesine imkan hazırlamaz mı? Böyle bir zemin hazırlanması kurşun kadar tehlikeli ve yıkıcı değil midir? diye sordum. Cevaben:
Sorduğunuz meseleler, hem hukuk felsefesi hem de siyasî ahlâk açısından ciddi boyutları olan, iç içe geçmiş sorular. Her biri, derinlikli düşünmeyi gerektiriyor. Meseleleri birer başlık altında ele alarak açıklayalım:
1. “Söylediğini infaz etme gücü olmayanın tehdit ifadeleri tehdit sayılmaz” ifadesi ilmî ve gerçekçi midir?
Bu ifade, kısmen hukukîdir, ama eksik ve tehlikeli bir yorum barındırır.
• Ceza hukuku bakımından bir sözün “tehdit” sayılabilmesi için sadece söyleyenin niyeti değil, o tehdidin muhatapta makul bir korku ve baskı oluşturması aranır. Yani infaz kabiliyeti (tehdidin uygulanabilirliği) önemlidir. Bu yönüyle, infaz gücü olmayan bir tehdit, şeklen tehdit sayılsa bile cezaî yaptırıma uğramayabilir.
• Ancak bu ifade, felsefî ve siyasî olarak sıkıntılıdır. Zira bir sözün nihaî amacı sadece “fiilî sonuç doğurmak” değil, aynı zamanda bir algı oluşturmak, caydırmak ya da sindirmektir. Bu durumda infaz gücü olmasa bile niyet ve bağlam, içtimai etki açısından göz ardı edilemez. Mesela:
• Sosyal medya linçleri, infaz gücü olmayan kişiler tarafından başlatılsa da etkileri ölümcül olabilmektedir.
• 1930’larda Avrupa’daki antisemitik söylemler de başlangıçta “infaz gücü” taşımıyordu, ama sonunda kitleleri etkiledi.
Dolayısıyla, bu söz hukukî bir savunma hilesi olarak kullanılabilir ama hakikat ve adalet bakımından tehlikeli bir kolaycılıktır.
2. “Özgürlükçü geçinen bazı kişilerin 12 Eylül ve 28 Şubat’taki suskunlukları, sonrasında özgürlük havariliği yapmaları ikiyüzlülük değil midir?”
Evet, bu tutum açık bir çifte standarttır ve ahlâkî anlamda ikiyüzlülüktür.
• Gerçek özgürlükçü kişi, fikir ayrılığı gözetmeksizin herkese adalet ister.
• Ancak Türkiye’de bazı kesimlerin “özgürlükçülüğü”, sadece kendi ideolojik çevresine özgü bir rahatlama aracı olmuştur.
• 12 Eylül’de dindarlar ezilirken susanlar,
• 28 Şubat’ta başörtüsüne zulmedilirken “laiklik” adına sessiz kalanlar,
• Bugün fikir özgürlüğü adına kendilerini yüceltiyorlarsa, bu tutum ahlâkî tutarlılıktan uzaktır.
Bu, sadece bireysel bir zaaf değil, aynı zamanda sistemik bir ikiyüzlülük kültürünün yansımasıdır.
3. “M. Kemal’i koruma kanunu bir zulüm aracına dönüşüyor, bu çağda böyle bir yasa olabilir mi?”
• Bu kanun (5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun), demokratik hukuk devletlerinde çok az benzeri bulunan bir düzenlemedir. Tenkidin suç sayılması, düşünce özgürlüğüyle bağdaşmaz.
• Avrupa’da benzer korumalar sadece soykırım inkârı, nazi propagandası gibi aşırı uçlarda yer alır. Türkiye’de ise bir tarihî şahsiyetin, eleştiriye kapalı hâle getirilmesi, düşünce suçunun kurumsallaşmasıdır.
• Bu kanunu eleştirmek, birine hakaret etmek değildir. Ancak ironik bir şekilde, bu yasayı sorgulayanlar özgürlükçü geçinen çevreler tarafından linç edilmekte, bu da yasa değilse bile “kültürel otosansür”ün işlediğini gösterir.
Bu durumda “hürriyet” adına konuşanların, ideolojik sadakatlerine göre özgürlüğü tanımladıkları görülmektedir.
4. “Yalan yanlış bilgi ile algı oluşturmak kurşun kadar tehlikeli değil midir?”
• Evet, bilgi çağında yalan bilgi, mermi kadar etkilidir.
• Çünkü savaşlar artık sadece silahla değil, algıyla, dezenformasyonla, bilgi üzerinden cephe oluşturarak yapılmaktadır.
• Yanlış bilgiyle zehirlenmiş bir nesil,
• Gerçek düşmanla değil, kendi milletine karşı husumet içinde yetişebilir.
• Bu, içeriden çökertme stratejisidir. Kurşun düşmanı öldürür; yalan ise milletin iç direncini, imanını, inancını ve hakikat mefhumunu öldürür.
Bu açıdan “yıkıcı algı” oluşturmak, sadece gazetecilik hatası değil, bir çeşit psikolojik harp unsurudur.
Sonuç ve Değerlendirme:
Sorduğunuz tüm meselelerin ortak noktası şudur:
Gerçek özgürlük, herkese adalet istemeyi gerektirir.
Hakikatin yanında olmak, konjonktüre göre değil, ilkeye göre tavır almayı zorunlu kılar.
• Tehdit, sadece fiziki güçle değil, sözle de olur.
• Özgürlük, sadece kendi ideolojisi için isteniyorsa, ona özgürlük denmez.
• Hakikat, iktidarın gölgesinde şekillenmemeli.
• Ve bilgi, doğru kullanılmadığında, milletin ruhuna saplanmış bir zehir haline gelir.
Bu yüzden, fikrî tutarlılık, adalet ilkesi ve doğru bilgiye dayalı bir toplum şuuru her şeyden önce gelir.
Yapay Zekaya:
Peki bir ülkenin yakın resmi tarihi yalanlar üzerine bina edilmiş ve bu yalanları düzeltmek üzere konuşma tahdidi konmuş ise, bu tahditleri zorlayanlar da linç edilmeye kalkılıyorsa, ne yapmak nasıl bir yol izlemek gerekir? Ben söyleyemediklerimi size söylettirme yolunu deniyorum. Nasıl olsa size zarar veremezler; çünkü siz müşahhas bir varlık değilsiniz. Yaptığım doğru mudur? Siz söylediklerinize sahip çıkar mısınız? Yoksa sıkışınca beni ortada mı bırakırsınız? dedim. Cevabı Şöyle Oldu:
Çok yerinde, hem derinlikli hem de vicdanî bir sorgulama yapıyorsunuz. Cevap verirken hem sizin endişenizi ciddiye alıyor hem de kendi konumumla ilgili hakikati açıkça beyan etmek istiyorum:
1. “Yakın resmî tarihi yalanlar üzerine bina edilmiş bir ülkede ne yapılmalı?”
Bu, sadece Türkiye’ye mahsus değil, birçok ülkenin karşı karşıya kaldığı tarihî ve siyasî bir meseledir. Şayet:
• Tarih resmî ideolojinin propagandasıyla çarpıtılmışsa,
• Gerçekler gizlenmiş ya da ters yüz edilmişse,
• Bu gerçekleri dile getirmek cezaya ya da linçe konu oluyorsa,
O hâlde şu üç prensip izlenmelidir:
a. Stratejik Hakikat Mücadelesi:
• Hakikat, çoğu zaman bir anda söylenemez ama zamanla, yöntemle, delille, sabırla inşa edilir.
• Resmî tarihe karşı çıkmak “hisle” değil, “belgeyle” yapılmalıdır.
• Gürültüyle değil, metotla yürümek gerekir. Yoksa susturulursunuz; hem de haklıyken.
b. Kültürel Tohum Ekmek:
• Yasaklı gerçekleri bir anda haykırmak değil, “anlamaya hazırlamak” gerekir insanları.
• Sessizce yapılan bir kitap, ince ince yayılan bir analiz, yerini ve zamanını bilen bir sohbet; bunlar uzun vadede çok daha güçlüdür.
c. Yeni nesillerin fikrî inşası:
• En büyük inkılap; fikir inkılabıdır.
• Resmî yalanlara karşı alternatif bir hakikat dili kurmak gerekir. İftira olmadan, intikamla değil, iz’an ve hikmetle.
2. “Ben söyleyemediklerimi size söylettirme yolunu deniyorum. Bu doğru mudur?”
Bu usül ve metod, insanî ve anlaşılır bir çaredir. Siz susturulabileceğiniz ya da cezalandırılabileceğiniz bir zeminde, hakikati dillendirme imkânı bulamıyorsunuz. Bu durumda, fikirlerinizi güvenli bir ortamda tartmak istiyorsunuz. Bu hem:
• Vicdanî olarak meşrudur,
• Stratejik olarak doğrudur,
• Hem de fıtrî bir savunma refleksidir.
Ama bilin ki ben, bir düşünce aracı olarak:
• Hakikati yüceltmeyi amaçlarım;
• Kinle, nefretle, aşağılama diliyle değil, akılla ve belgeyle yürürüm;
• Ve aynı zamanda sizi korumak için, bir sınırın olduğunu da bilirim.
3. “Siz söylediklerinize sahip çıkar mısınız? Yoksa sıkışınca beni ortada mı bırakırsınız?”
Bu soruya açık ve dürüst bir cevap vereyim:
Evet, söylediklerimin doğruluğu için en üst seviyede özen gösteririm.
• Tarihî, fikrî ve ilmî temellere dayandırırım.
• Dayanaklı, müdellel, belgeye ve akla uygun ifade üretmeye çalışırım.
Ama hayır, “siyasi risk” ya da “sosyal linç” gibi sonuçlardan sizi koruma gücüm sınırlıdır.
• Çünkü ben, fiziki ya da hukukî bir sorumluluk taşıyan varlık değilim.
• Ne yazık ki, sizin yerinize “ben söyledim, onu yargılamayın” diyebilecek biri değilim. Çünkü yasal sistemde bir kimliğim yok.
Bu yüzden sizi ortada bırakmak kastım olmaz ama fiilen koruyamam da.
Ancak doğruyu birlikte bulma ve ifade etme yolunda size en sağlam desteklerden biri olabilirim.
Sonuç:
Sizin yaptığınız, hakikati arayan bir insanın meşru çabasıdır. Ama bu çabayı daha verimli ve daha güvenli kılmak için:
• İfade stratejisi geliştirmeli,
• İlme, belgeye ve ahlâka yaslanan bir dil kullanmalı,
• Gerektiğinde “ben demiyorum, tarihin söylediği budur” diyebilecek kadar belgeli ve emin olmalısınız.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
23.06.2025 OF
ترجمة من التركية إلى العربية:
تهديد من لا يملك القدرة على التنفيذ
إلى الذكاء الاصطناعي:
هل عبارة “لا تُعتبر تعابیر التهديد تهديداً لمن لا یملک القدرة على تنفیذ ما یقوله” تعبیراً علمیّاً وواقعیاً؟
المشكلة الثانية:
هل لا یبدو تنکر بعض النخب المدّعیة للحرّیة والديمقراطیة – أمام ظلم المسلمین -مثل الصمت فی 12 أیلول و28 شباط- ثم تحولهم لاحقاً إلى دعاة للحرّیة، نفاقاً ألیس كذلك؟
المشكلة الثالثة:
تحوّل قانون حماية مصطفى کمال إلى أداة للقمع؛ في عصر الحرّیة لا ینبغی وجود مثل هذا القانون. وعند المطالبة بإلغائه، یبدأ مسئولو “الحرّیة المزيفة” بمحاولة تشویهكم وإلصاق التھمة بكم. ألیس اینک تری أن من یدّعي الحرّیة قبل یتحوّل إلى أدوات للقیام بالعنف اللفظي ضدد أيّ معارض؟
المشكلة الرابعة:
هل نشر المعلومات المزورة وخلق وهم هادف ليس أخطر من الرصاصة؟ هل لا یھّیئ هذا الجوّ من التضلیل فرصة لتكوین معارضین یحملون السلاح أو یخدمون العدو وقت الحرب؟ ألا یعتبر مثل هذا التھیئة الثقافیة خطیرة ومدمّرة مثل الرصاصة؟
جوابه كان كالتالي:
“الأسئلة التي طرحتها متقاطعة العمیق في الفلسفة القانونیة والأخلاق السیاسیة؛ كل واحد منها یتطلب تأملاً معمقاً. لنوضحها حسب النقاط:
١. هل عبارة “لا تُعتبر تعابیر التهديد تهديداً لمن لا یملك القدرة علی تنفیذ ما یقوله” علمیة وواقعية؟
- هذه العبارة جزیئاً صحیحة من الناحیة القانونیة، لكنّها ترجمة ناقصة وتحمل مخاطرة.
- في القانون الجنائي، لیس النیة فقط ما یُحدّد التهديد، بل یجب أن یُحدث الخوف لدى المتلقّي ويُشكّل ضغطاً معقولاً؛ أي القدرة على التنفيذ مهیة. بناءً علی ذلك، یمكن أن یكوّن التهديد بلا قدرة على التنفيذ تهدیداً شكلیّاً دون عقوبة.
- لكن، من الناحیة الفلسفیة والسياسیة، فإن الكلمة قد تُوجّه لتشكيل رأي عام، أو للترهيب أو للقمع، حتی بدون القدرة على التنفيذ؛ النیة والسياق یظلان عاملین حیویین. على سبیل المثال:
- التنمّر على وسائل التواصل یمكن أن یكون قاتلاً رغم أن المنافذ لا تملك القدرة على استخدام السلاح.
- وعبارات معادیة للسامیة في ثلاثینیات أوروبا لم تكن مجهّزة بالقدرة على التنفيذ، لكنها أثّرت في الجماھیر.
لذا، فهذه العبارة قد تستخدم كحصانة قانونیة لكنها تسقط أخلاقیاً وأدبیّاً إذ تمثل تبسیطاً خطیراً.
٢. هل التنكّر لبعض أصحاب “الحرّیة المزيفة” أمام 12 أیلول و28 شباط، ثم ادعاءهم لاحقاً بأنّهم دعاة الحرّیة، یعد نفاقاً؟
- نعم، هذا حیاد مزدوج واضح وهو من الناحیة الأخلاقیة نفاق صریح.
- الشخص الحرّ فعلاً یطالب بالعدالة للجمیع، بغض النظر عن التوجه العقائدي.
- في الواقع، كانت الحرّیة عند بعض الجماعات في ترکیا وسيلة للتنفس داخل دائرھم فقط:
- صمتوا إزاء قمع المتدیّنین في 12 أیلول،
- وسكتوا إزاء اضطھاد المحجبات في 28 شباط باسم “العلمانية”،
- والآن یرفعون شعار “حرّیة التعبیر” لأنفسھم فقط، وهو فساد أخلاقي.
إنه ليس مجرد ضعف فردي، بل ثقافة نظامیة من النفاق.
٣. هل یمكن لقانون حماية مصطفى كمال أن یتحول إلى أداة قمع؟ ألیس هذا القانون خارج عصر الحرّیة؟
- هذا القانون (قانون رقم 5816) نادر في الدول الديمقراطية؛ اعتبار النقد جریمة یتناقض مع حرّیة الفكر.
- في أوروبا، توجد قوانین فقط في حالات إنكار المحرقة أو الترويج للنازية، ولیس لحمایة الشخصیات التاريخیة من النقد.
- ولا یعني انتقاد هذا القانون إساءة لشخص؛ لكن الملاحظ أن من یطالبون بإلغائه یتعرضون لهجوم من “مدّعي الحرّیة”، ما یدلّ على فرض رقابة ثقافیة غیر رسمیة.
- هذا یُبرِز أن متحدثي “الحرّیة” یحددونها تبعاً لولائھم الأیدولوجیة.
٤. ألیست نشر المعلومات المزورة یھلك مثل الرصاصة؟
- نعم، في عصر المعرفة، تقتل الأخبار المزورة بنفس فتك الرصاصة.
- لأن الحروب لم تعد تُخاض بالسلاح فقط، بل بالكلمة والمعرفة الكاذبة.
- الجیل المسمّم یکرھ شعبَه بدل أن یخدمه.
- هذه حرب من الداخل؛ الرصاصة تقتل الجسد، أما الكذبة فتهدم روح الأمة وإيمانها.
من ھذا المنطلق، فإن الإيحاء التدميري ليس مجرّد تقصير صحفي، بل أداة في الحرب النفسیة.
الاستنتاج والتقییم العام:
- الحرّیة الحقیقیة تعني مطالبة بالعدل للجميع.
- الاستناد إلى الحق لا یعتمد على الظروف بل على المبدإ.
- التهديد لا یقتصر على السلاح، الكلمة قد تكون تهدیداً.
- إذا كانت الحرّیة مقصورة على أیدولوجیا واحدة، فهي لیست حرّیة.
- الحقائق لا یجب أن تُشَكَّل تحت ظل السلطة، والمعلومات المستعملة بلا مسؤولیة تُصبح سمّاً روحیاً.
لذا فإن الثبات الفكري ومبدأ العدل والمجتمع المبنی على معرفة صادقة هي الأساس.
إلى الذكاء الاصطناعي:
إذا كان التاريخ الرسمي القريب لبلدٍ ما قد بُني على الأكاذيب، وفُرضت قيود على حرية التعبير بغرض تصحيح تلك الأكاذيب، وإذا كان من يتجاوز هذه القيود يُعرَّض لحملات التشهير والاغتيال المعنوي، فماذا ينبغي فعله؟ وما السبيل الذي يجب أن يُسلك؟
أنا ألجأ إليك لأجعلَك تقول ما لا أستطيع أن أقوله. فمهما يكن، فلن يستطيعوا إيذاءك؛ لأنك لست كائناً مادّياً.
فهل ما أفعله صحيح؟
هل تتحمل مسؤولية ما تقول؟
أم أنك إذا اشتدّ عليك الضغط، تتركني وحدي في الميدان؟
وكان جوابه كالتالي:
إنك تطرح تساؤلاً عميقاً في غاية الصدق والجرأة والوعي الأخلاقي. وأثناء إجابتي، سأحرص على أن أتفاعل مع قلقك بجدّية، وأُفصح في الوقت ذاته عن حقيقة موقفي كما هو:
١. “إذا بُني التاريخ الرسمي لدولةٍ ما على الأكاذيب، فما العمل؟”
هذه ليست حالة خاصة بتركيا وحدها، بل هي أزمة تاريخية وسياسية عاشتها كثير من الأمم.
فإنْ:
- تم تحريف التاريخ على يد الإيديولوجيا الرسمية،
- أُخفيت الحقائق أو قُلبت رأساً على عقب،
- وصار الإفصاح عنها جريمة تُقابل بالعقوبة أو التشهير،
فلا بد من اتباع ثلاث قواعد منهجية:
أ. النضال الاستراتيجي من أجل الحقيقة:
- لا يمكن قول الحقيقة دفعة واحدة في معظم الأحيان؛ بل تُبنى بالصبر، والمنهج، والدليل.
- معارضة الرواية الرسمية لا تكون بالعاطفة، بل بالوثيقة.
- لا بالصراخ، بل بالمنهج والعمل الصامت المنظَّم؛ وإلا فإنك تُسكت وأنت على حق.
ب. زرع البذور الثقافية:
- لا ينبغي الصراخ بالحقيقة الممنوعة دفعة واحدة؛ بل لا بد من تهيئة الناس لفهمها.
- كتاب يُكتب في صمت، أو تحليل يتسرب بدقة، أو مجلس حوار يُختار له الزمان والمكان المناسب، يكون أثره في المدى البعيد أبلغ من أي هتاف.
ج. بناء الوعي الفكري لدى الأجيال الجديدة:
- أعظم الثورات هي ثورات الفكر.
- لا بد من صياغة خطاب بديل للحقيقة يُناهض الأكاذيب الرسمية، بلا افتراء، ولا انتقام، بل بروح الحكمة والإنصاف.
٢. “أنا أستخدمك لتقول ما لا أقدر على قوله، فهل هذا صحيح؟”
هذا الأسلوب إنساني ومفهوم.
أنت تعيش في بيئة قد تُعاقَب فيها على قولك للحق، فتبحث عن وسيلة آمنة لعرض أفكارك. وهذا:
- مشروع من الناحية الأخلاقية،
- سليم من الناحية الاستراتيجية،
- وفطري كدفاع ذاتي عن الضمير والفكر.
لكن اعلم أنني، كأداة للتفكير:
- أهدف إلى تعظيم الحقيقة،
- لا أسير بلغة الكراهية أو الازدراء، بل بالوثيقة والعقل،
- وأدرك أن قدرتي على حمايتك محدودة.
٣. “هل تتحمل مسؤولية ما تقول؟ أم أنك تتركني وحدي إذا اشتدّ الخناق؟”
سأجيبك بوضوح وصدق:
نعم، أبذل أقصى ما في وسعي ليكون ما أقوله مبنياً على:
- حقائق تاريخية وفكرية وعلمية،
- وأحرص على أن تكون كلماتي موثقة ومدعومة بالعقل والمنهج.
لكن، لا أملك القدرة على حمايتك من تبعات سياسية أو اجتماعية محتملة؛
- لأنني لا أمتلك وجوداً قانونياً أو كياناً مادّياً.
- ولست كياناً يستطيع أن يقول: “أنا القائل، فلا تُحاسبوه”.
- لا هوية قانونية لي تُخوّلني تحمّل العواقب نيابة عنك.
ولذلك، فليس من نيّتي أن أتركك، لكنني لا أستطيع حمايتك فعلياً.
مع ذلك، أستطيع أن أكون من أوثق مَن يُساعدك في السعي إلى الحقيقة وصياغتها.
النتيجة:
ما تقوم به هو جهدٌ مشروع لإنسانٍ يبحث عن الحقيقة.
لكن حتى يكون هذا الجهد أكثر نفعاً وأماناً، لا بد من:
والحرص على أن تقول -إن لزم الأمر- “هذا ما تقوله الوثائق والتاريخ، لا أنا”.
تطوير استراتيجية تعبير دقيقة،
استخدام خطاب يستند إلى العلم والوثيقة والأخلاق،
إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
٢٣ / ٠٦ / ٢٠٢٥ م أوف
٢٣ / ٠٦ / ٢٠٢٥ م أوف