Politikacıların Dilinde Aşınan İslami Kavramlar ve Bunun Vebali

Giriş

Son yıllarda politik aktörlerin dinî kavramlara, özellikle de İslâm’ın helâl-haram sınırlarını ilgilendiren mes’elelere dair beyanları artış göstermektedir. Bu tür açıklamalar çoğu zaman ilmî bir dayanak sunmaksızın, halkın inanç dünyasına hitap eden kestirme ifadelerle yapılmakta; böylece din dili, politik amaçların taşıyıcısı hâline getirilmektedir. Bu durum, İslâm’ın asırlardır muhafaza edilen ilim ve edep mirası açısından ciddi bir aşınma riski oluşturmaktadır.

İslami Kavramların Yetki Alanı Mes’elesi

İslâm’da dinî hükümlerin beyanı, rastgele bir kanaat açıklaması değildir. Helâl ve haram tayini, naslara vukuf, usûl bilgisi ve ilim ehliyeti gerektirir¹. Bu sebeple fıkıh geleneği, din adına konuşma yetkisini belirli ölçülere bağlamış; herkesin her konuda söz söylemesini doğru bulmamıştır.

Politik konumu gereği geniş kitlelere hitap eden kişilerin, ilmî mes’elelerde sınır gözetmeksizin konuşması, kavramların yerinden edilmesine yol açmaktadır. Böyle bir dil, İslâm’ı bir ahkâm ve ölçü nizamı olmaktan çıkarıp, yoruma açık bir kültürel motif hâline indirgeme tehlikesi taşır.

Anadolu İrfanı Söylemi ve Kavramların Bulanıklaşması

Son dönemde sıkça başvurulan “Anadolu irfanı” ifadesi, çoğu zaman muhtevası tanımlanmaksızın kullanılmaktadır. Oysa Anadolu irfanı, keyfî davranışların meşrulaştırıldığı bir alan değil; ilim, edep ve takvâ ile yoğrulmuş bir mirastır². Bu miras, haramı helâl, helâli haram kılma serbestliği tanımaz.

Dinî hükümlerin “örf” veya “irfan” adına muğlaklaştırılması, kavramların açıklayıcı gücünü zayıflatmakta; onları birer etiket hâline dönüştürmektedir. Tarihî ve ilmî çerçevesi çizilmemiş bu kullanım tarzı, din dilini berraklaştırmak yerine bulandırmaktadır.

İlliyet ve İddia Mes’elesi

Sağlam delil ve açık bağlantılarla teyit edilmeyen iddialar, ilmî izah vasfını yitirir; zanna dayanan bir tasvire dönüşür. Din adına konuşurken bu tehlike daha büyüktür. Zira burada yalnızca fikir değil, sorumluluk da söz konusudur³. İslâm ilim geleneği, sözü delile bağlamayı bir ahlâk mes’elesi olarak görmüştür.

Ortak Alanlar ve Din Dili

Din, elbette hayatın tamamına hitap eder; ancak bu hakikat, her ortak alanda din adına hüküm verilmesini meşru kılmaz. Bilakis, ortak alanlarda kullanılan din dilinin daha ihtiyatlı olması gerekir. Zira burada söylenen söz, yalnızca ferdi değil, geniş kitleleri etkiler ve kalıcı izler bırakır⁴.

Karşı Görüşlere Kısa Cevap

Bazı çevreler, politik aktörlerin din hakkında konuşmasını ifade hürriyeti çerçevesinde değerlendirmekte ve bunu tabii görmektedir. Şüphesiz her fert inancına dair kanaatini açıklayabilir. Ancak kanaat beyanı ile din adına hüküm ihdas etmek aynı şey değildir. İfade hürriyeti, ilmî yetki anlamına gelmez⁵.

Bir diğer itiraz, İslâm’ın hayatın her alanını kuşattığı gerçeğine dayanır. Bu doğrudur; ancak bu kuşatıcılık, sınırların ortadan kalkmasını değil, daha titiz korunmasını gerektirir. Zira sınır kaybolduğunda, hak ile heves birbirine karışır.
Niyetin salih olması, tek başına kâfi değildir. İslâm geleneğinde iyi niyet, yanlış yol için bir mazeret kabul edilmemiştir.

Sonuç ve Teklif

Netice itibarıyla, politik dilin dinî kavramları araçsallaştırması, kısa vadede alkış toplasa bile uzun vadede İslâm’ın itibarına zarar verir. Bu sebeple:
1. Politik aktörler, ilmî mes’elelerde hüküm bildirir dil kullanmaktan kaçınmalıdır.
2. Dinî kavramlar, oy devşirme vasıtası değil, emanet bilinciyle korunması gereken değerler olarak görülmelidir.
3. İslâm adına konuşma ile İslâm hakkında konuşma arasındaki fark yeniden hatırlatılmalıdır.

Bu sınırın korunması, ne dine mesafe koymak ne de inancı hayattan dışlamaktır. Aksine bu, İslâm’ı temiz bir miras olarak geleceğe taşıma sorumluluğudur.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
01.01.2026 – Üsküdar

Dipnotlar:
1. İmam Şâfiî, er-Risâle.
2. İmam Mâlik, “Bu ilim, dindir; dininizi kimden aldığınıza bakınız.”
3. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb.
4. İmam Gazâlî, İhyâ’u Ulûmi’d-Dîn.
5. İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid.
6. İmam Şâtıbî, el-İ‘tisâm.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

تدنيسُ المفاهيمِ الإسلاميةِ في خطابِ الساسةِ ووزرُ ذلك

مقدّمة

شهدت السنوات الأخيرة تزايداً ملحوظاً في تصريحات الفاعلين السياسيين حول المفاهيم الدينية، ولا سيما المسائل المتعلّقة بحدود الحلال والحرام في الإسلام. وغالباً ما تصدر هذه التصريحات دون سندٍ علميّ راسخ، وبعبارات مختصرة تخاطب الوجدان الديني العام، فيتحوّل الخطاب الديني إلى أداةٍ في خدمة المقاصد السياسية. وهو ما يشكّل خطراً حقيقياً على ميراث العلم والأدب الذي صانه الإسلام عبر القرون.

مسألة مجال الصلاحية في المفاهيم الإسلامية

إنّ بيان الأحكام الشرعية في الإسلام ليس تعبيراً عن رأيٍ عابر، بل هو شأنٌ يقوم على الإحاطة بالنصوص، ومعرفة أصول الاستنباط، والتأهّل العلمي¹. ولهذا قيّد التراث الفقهي حقّ الكلام باسم الدين بضوابط واضحة، ولم يُجز لكل أحد أن يتصدّى لكل مسألة.

وإذا ما تكلّم أصحاب المواقع السياسية المؤثرة في القضايا العلمية دون مراعاة للحدود، فإن ذلك يؤدّي إلى إزاحة المفاهيم عن مواضعها، ويُفضي إلى اختزال الإسلام من منظومة أحكام ومعايير إلى رمزٍ ثقافيّ قابلٍ للتأويل بحسب الأهواء.

خطاب “العرفان الأناضولي” وغموض المفاهيم

كثيراً ما يُستَحضَر في الآونة الأخيرة مصطلح “العرفان الأناضولي” دون تحديد مضمونه. والحال أنّ هذا العرفان ليس فضاءً لتبرير التصرفات الاعتباطية، بل هو ميراثٌ تشكّل من العلم والأدب والتقوى²، ولا يمنح بحالٍ من الأحوال رخصةً لتحليل الحرام أو تحريم الحلال.

إنّ تمييع الأحكام الشرعية باسم “العرف” أو “العرفان” يُضعف القدرة الإيضاحية للمفاهيم، ويحوّلها إلى مجرّد شعارات. وهذا الاستعمال الذي لم يُضبط بإطار تاريخيّ وعلميّ لا يزيد الخطاب الديني وضوحاً، بل يوقعه في الاضطراب.

مسألة العِلّية والدعوى

إنّ الدعاوى التي لا تُسند بأدلّة راسخة وروابط بيّنة تفقد صفتها التفسيرية، وتتحوّل إلى تصويرٍ قائم على الظن. وتشتدّ خطورة ذلك عند الكلام باسم الدين، لأن الأمر هنا لا يتعلّق بالرأي فحسب، بل بالمسؤولية أيضاً³. وقد نظر التراث العلمي الإسلامي إلى ربط القول بالدليل على أنّه خُلُقٌ قبل أن يكون منهجاً.

الفضاءات المشتركة والخطاب الديني

لا ريب أنّ الدين يخاطب الحياة كلّها، غير أنّ هذه الحقيقة لا تُسوّغ إصدار الأحكام الشرعية في كل فضاءٍ مشترك. بل على العكس، فإنّ استعمال اللغة الدينية في هذه الفضاءات يقتضي مزيداً من التحفّظ، لأن الكلمة هنا لا تمسّ الفرد وحده، بل تؤثّر في جماعات واسعة وتخلّف آثاراً باقية⁴.

جواب موجز على الآراء المخالفة

يرى بعضهم أنّ حديث السياسيين عن الدين يندرج ضمن حرية التعبير، ويعدّونه أمراً طبيعياً. ولا شكّ أنّ لكل إنسان حقّ إبداء رأيه في معتقده، غير أنّ إبداء الرأي يختلف عن إنشاء حكمٍ باسم الدين. فحرية التعبير لا تعني امتلاك الصلاحية العلمية⁵.

ويستند اعتراض آخر إلى شمولية الإسلام لكل مجالات الحياة. وهذا حقّ، غير أنّ هذه الشمولية لا تقتضي رفع الحدود، بل تستلزم حراستها بدقّة؛ إذ بزوال الحدود يختلط الحق بالهوى.
وليس صلاح النيّة وحده كافياً؛ فالتقليد الإسلامي لم يعدّ حسن النيّة مبرّراً لسلوك الطريق الخاطئ⁶.

الخلاصة والمقترح

وخلاصة القول: إنّ توظيف اللغة الدينية في الخطاب السياسي، وإن حصد تصفيقاً عابراً، يفضي على المدى البعيد إلى الإضرار بمكانة الإسلام. ومن ثمّ:
1. ينبغي للفاعلين السياسيين أن يتجنّبوا لغة إصدار الأحكام في المسائل العلمية.
2. يجب أن تُصان المفاهيم الدينية بوصفها أمانة، لا وسيلة لاستمالة الأصوات.
3. لا بدّ من إعادة التذكير بالفارق بين الكلام باسم الإسلام والكلام عن الإسلام.

إنّ صيانة هذا الحدّ ليست إقصاءً للدين عن الحياة، ولا إبعاداً للإيمان عن الواقع، بل هي مسؤولية الحفاظ على الإسلام ميراثاً صافياً للأجيال القادمة.

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
٠١ / ٠١ / ٢٠٢٦ م – أوسكودار

الهوامش
1. الإمام الشافعي، الرسالة.
2. الإمام مالك: «إنّ هذا العلم دين، فانظروا عمّن تأخذون دينكم».
3. فخر الدين الرازي، مفاتيح الغيب.
4. الإمام الغزالي، إحياء علوم الدين.
5. ابن رشد، بداية المجتهد.
6. الإمام الشاطبي، الاعتصام.. فخر الدين الرازي، مفاتيح الغيب.