Müslümanların Kitle İmha Silahı Üretmesi ve Kullanması Caiz midir?
(Öncelikle ve özellikle ifade etmek isterim ki, sadece fertleri, gurupları, kavimleri ilgilendirmeyip ümmetin bütününü, hatta insanlığın tamamını ilgilendiren bu ve benzeri konuları münferit görüş ve kanaatlerle hükme bağlamak doğru olmadığı gibi, asrımız şartlarında mümkün de değildir. Alimlerin bir araya gelmesi, müzakere etmesi ve hatta bazı önemli konularda ittifak etmesinin gerekli olduğu konular olabileceğini gözardı etmememiz gerekir. Biz sadece görüş beyan ederek, delil ve kaynaklarımızı ortaya koyarak müzakere kapısını açanlardan olmaya çalışabiliriz. Ahmet Ziya)
Müdellel ve Makâsidî (Maksat Temelli) Bir İnceleme
Giriş
Zamanımızda harp teknolojileri, insanoğlunun tasavvur sınırlarını zorlayan ölçüde tahrip gücü yüksek silahların üretimine yol açmıştır. Nükleer, kimyevî ve biyolojik nev’inden olan “kitle imha silahları”, yalnız hedefe değil, onun ötesindeki büyük sahalara yönelen ve nice canın helâkine sebep olan mahiyetleri sebebiyle, İslâmî açıdan hem itikadî hem ahlâkî hem de fıkhî bakımdan ciddi soruları gündeme getirmektedir. Bu yazıda, kitle imha silahlarının doğrudan kullanılması, üretilmesi ve bulundurulmasının hükmü; Kur’ân ve Sünnet ekseninde, maslahat ve zaruret ilkeleri ışığında incelenmektedir.
I. Kitle İmha Silahlarının Doğrudan Kullanımı Haram mıdır?
1.1. Sivillerin Korunması ve Savaş Ahlâkı
İslâm, harp hâlinde bile ölçüsüzlüğe ve zulme kapı aralamaz. Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulur:
“Bir cana kıymayın ki Allah onu haram kılmıştır; ancak haklı bir gerekçeyle olursa başka.” (el-En‘âm, 6/151)
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), savaş esnasında kadınların, çocukların, yaşlıların, din adamlarının ve umumî masum halkın öldürülmesini açıkça yasaklamıştır. (Bkz: Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 111; İbn Mâce, “Cihâd”, 30)
Bu bağlamda, hedef gözetmeksizin geniş sahaları mahveden ve nice mazlumun helâkine sebep olan silahların, zarurî ve mücbir bir sebep olmaksızın doğrudan kullanımı şer‘an haramdır.
Zira yeryüzü Allah Teâlâ’nın mülküdür; burada yaşama önceliği, O’na itaat eden, hak ve hukuk gözeten, insanların yaşama hakkına saygılı ve adaletli davrananlarındır. Ölmemek için öldürmenin zaruret hâline geldiği vakit, yaşatma hakkını gasbeden zâlim ve âsîlerin bertaraf edilmesi evleviyetle zarurî olur.
II. Üretim ve Bulundurma Meselesi: Mutlak Haram mı, Zaruret Hali mi?
2.1. Kur’ân’da Tehdit Karşısında Hazırlık Emri
Kur’ân-ı Hakîm, düşman tehdidine karşı hazırlıklı olunmasını açıkça emretmiştir:
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve bağlanmış atlar hazırlayın ki Allah’ın düşmanını ve sizin düşmanınızı korkutasınız…” (el-Enfâl, 8/60)
Ayette geçen “onları korkutmanız için” ifadesi, savaşın değil, caydırıcılığın esas alındığını gösterir. Şu hâlde düşmanın benzeriyle mukabele edecek imkânlara sahip olunması, sırf saldırı değil, savunma ve denge kurmak bakımından da zarurîdir.
2.2. Zaruret, Siyaset ve Maslahat İlkesi
Usûl ve fürû fıkıhta muteber bir kaide şöyledir:
“Zaruretler, yasaklanmış şeyleri mubah kılar.”
(el-Mecelle, md. 21)
Ayrıca,
“Mevcut şartlar altında en az zararla en çok maslahatı temin etmek, siyasetin özüdür.”
(İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 403)
Bu prensipler gereği, mütecaviz bir düşmanın caydırılmasını temin etmek üzere benzeri imkânların geliştirilmesi; niyetin sadece savunma ve dengenin muhafazası olduğu şartlarda, maslahat ve zaruret prensibiyle mübah görülebilir.
2.3. Güncel Misal: İsrail’in Nükleer Gücü
Bugün İsrail’in nükleer silah kapasitesine sahip olduğu, doğrudan ikrar edilmese bile, bütün dünya tarafından bilinmektedir. Böyle bir tehdide karşı hiçbir hazırlık yapmamak, pasifliğin en ileri safhasıdır ve ümmetin selâmetini tehlikeye atmak demektir. Zira bu pasiflik, yalnız bir tercih değil, bütün insanlığa musallat olacak zulmün kapısını aralamaktır.
III. Selef ve Mütekaddimîn’in Görüşleri
3.1. Klasik Eserlerde Denge ve Tedbir Anlayışı
• İmam Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye adlı eserinde, düşmanla denge unsurlarını kurmanın meşrû bir siyaset ve mecburiyet olduğunu beyan eder. (Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s. 41)
• İbn Haldûn, el-Mukaddime’de devletlerin bekâsının ancak kuvvetle mümkün olduğunu ve silah teknolojisinin ihmalinin devletleri çöküşe sürükleyeceğini ifade eder. (İbn Haldûn, el-Mukaddime, s. 395)
IV. Çağdaş Âlimlerin Yaklaşımı
• Yusuf el-Karadâvî, kitle imha silahlarının doğrudan kullanımını haram saymakla birlikte, bunların sadece caydırma niyetiyle geliştirilmesini, zaruret çerçevesinde mübah görmüştür. (Fetâvâ Mu‘âsıra, I, 278)
• Abdullah b. Beyye, “Düşmana denk veya üstün olmak şer‘an vaciptir. Bu da silah teknolojisinin geliştirilmesini zorunlu kılar” diyerek, zaruret ve maslahat ilkesine vurgu yapmıştır.
V. Sonuç: Denge, Zaruret ve Sınırlı Ruhsat
1. Kitle imha silahlarının doğrudan, rastgele ve ölçüsüz kullanımı İslâm’a göre haramdır.
2. Ancak mevcut dünya düzeninde, zalimlerin ellerinde bu silahların bulunması karşısında Müslümanların tamamen silahsız kalması, mazlumların savunmasız bırakılması demektir.
3. Bu itibarla, düşmanı caydırmak, zulmü önlemek ve denge kurmak maksadıyla,
• doğrudan kullanım niyeti olmaksızın,
• şer‘î otorite gözetiminde,
• zaruret ve maslahat ilkeleri çerçevesinde,
kitle imha silahı üretmek ve bulundurmak, geçici ve kayıtlı bir ruhsat kapsamında mübah görülebilir.
4. Müslümanlar her durumda barış ve adaletin bayraktarı olmalı; zulmü bertaraf ederken kendileri zâlime dönüşmemelidir.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
15.07.2025 OF
Kaynakça (Seçmeli):
1. Kur’ân-ı Kerîm, el-En‘âm 6/151; el-Enfâl 8/60
2. Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 111; İbn Mâce, “Cihâd”, 30
3. İbn Haldûn, el-Mukaddime, Beyrut, Dâru’l-Fikr, 2004
4. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996
5. Yusuf el-Karadâvî, Fetâvâ Mu‘âsıra, Kahire, Dâru’l-Kalem, 2001
6. Abdullah b. Beyye, Sîretü’l-Müslim fî’l-‘Âlem, 2013
Yazımı Okuyup Değerlendirme Notu Yazanlar:
Sonuç:
Zaruret durumunda mübah görülebilire geliyor.
Yani haramlık geçici olarak kalkar da
yapmak mübah mı olur?
Bence en azından kifai farz olur.
Hayrettin Karaman
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
أودُّ أن أُؤكِّدَ أولاً وقبل كلِّ شيءٍ، وبخاصّةٍ، أنّهُ ليس من الصوابِ ولا من الممكنِ في ظلِّ ظروفِ عصرِنا هذا، أن نُقيِّمَ مثلَ هذهِ المسائلِ وما يشابِهُها بآراءٍ وآحكامٍ فرديّةٍ تَقتَصِرُ على أفرادٍ أو جُماعاتٍ أو أقوامٍ تَتَشَابَهُ في اللغةِ فقط، بل إنَّها تَشملُ كُلَّ الأمّةِ، أي الجماعةَ التي توحِّدُها العقيدةُ، بل والحضارةَ البشريّةَ جمعاء. ولا ينبغي لنا أن نغفلَ أن هناكَ قضايا مهمّةً يَحْتاجُ فيها العلماءُ إلى الاجتماعِ والمشاورةِ، وربّما الاتفاقِ في ما بينِهم. وإنّا نسعى لأن نكونَ من الذينَ يفتحونَ بابَ الحوارِ والنقاشِ، مُستندينَ في ذلك إلى بيانِ الرأيِ، وإظهارِ الأدلةِ والمصادرِ. أحمد ضياء
هل يجوز للمسلمين تصنيع واستخدام أسلحة الدمار الشامل؟
دراسة مدللة ومقاصدية (دراسة مستندة إلى المقصد)
المقدمة
في عصرنا هذا، فتحت تقنيات الحروب آفاقاً لصنع أسلحة ذات قوة تدميرية تفوق الخيال. إن أسلحة الدمار الشامل من نووية وبيولوجية وكيميائية، التي تستهدف مناطق واسعة وتتسبب في هلاك عدد كبير من الأرواح، تثير تساؤلات جادة من الناحية العقدية والأخلاقية والفقهية. تهدف هذه الدراسة إلى بحث حكم استعمال وتصنيع وحيازة هذه الأسلحة في ضوء الكتاب والسنة ومبادئ المصلحة والضرورة.
الأول: تحريم الاستخدام المباشر لأسلحة الدمار الشامل
1.1. حفظ المدنيين وأخلاقيات الحرب
الإسلام لا يجيز التعدي ولا الظلم حتى في حالة الحرب. يقول الله تعالى:
﴿ولا تقتلوا النفس التي حرم الله إلا بالحق﴾ (الأنعام: 151)
وقد نهى النبي صلى الله عليه وسلم صراحة عن قتل النساء والأطفال والشيوخ ورجال الدين وغيرهم من الأبرياء أثناء القتال. (انظر: أبو داود، الجهاد 111؛ ابن ماجه، الجهاد 30)
وعليه، فإن استخدام أسلحة تفتك بمناطق واسعة وتتسبب في هلاك الكثير من الأبرياء دون عذر شرعي ضروري، فهو محرم شرعاً.
فالكرة الأرضية ملك لله تعالى، وأحق من يعيش فيها هم الذين يطيعون الله ويرعون الحقوق ويعاملون الناس بالعدل والاحترام. وعندما يصبح القتل دفاعاً ضرورياً عن النفس، يجب أن يُقتل الظالم والمتمرد والمجرم أولاً.
الثاني: مسألة التصنيع والحيازة: هل هي تحريم مطلق أم حالة ضرورة؟
2.1. أمر القرأن بالاستعداد لمواجهة التهديد
أمر الله تعالى بالاستعداد لمواجهة أعداء الله:
﴿وأعدوا لهم ما استطعتم من قوة ومن رباط الخيل ترهبون به عدو الله وعدوكم﴾ (الأنفال: 60)
والعبارة “لترهبون به” تدل على أن الهدف هو الردع وليس القتال الفعلي. لذا فإن التمتع بإمكانيات ردع موازية للأعداء أمر ضروري من أجل حفظ التوازن والدفاع عن النفس.
2.2. مبدأ الضرورة والمصلحة والسياسة الشرعية
في علم أصول الفقه قاعدة معروفة:
“الضرورات تبيح المحظورات.” (المجلّة، المادة 21)
وكذلك:
“السياسة هي تحقيق أعظم المصالح بأقل الضرر في الظروف الراهنة.” (ابن عبدين، رد المحتار، الجزء الأول، ص. 403)
وعليه، فإن تطوير وسائل ردع تناسب تهديدات العدو إنما هو أمر مبرر شرعاً إذا كان النية الدفاع والحفاظ على التوازن.
2.3. المثال المعاصر: قدرة إسرائيل النووية
تملك إسرائيل قدرات نووية معروفة عالمياً، وإن لم تعلن ذلك رسمياً. عدم الاستعداد لمواجهة هذا التهديد يعني تعريض الأمة للخطر وفتح الباب أمام الظلم والتسلط.
الثالث: آراء السلف والعلماء المتقدمين
3.1. مفاهيم التوازن والاحتياط في المصادر الكلاسيكية
• يؤكد الإمام الماوردي في كتابه “الأحكام السلطانية” على أن إقامة عناصر توازن مع العدو أمر مشروع وضروري. (الموردي، الأحكام السلطانية، ص. 41)
• ويشرح ابن خلدون في “المقدمة” أن بقاء الدول يعتمد على القوة، وأن تجاهل التكنولوجيا العسكرية يؤدي إلى انهيار الدول. (ابن خلدون، المقدمة، ص. 395)
الرابع: مواقف العلماء المعاصرين
• يرى الشيخ يوسف القرضاوي أن استعمال أسلحة الدمار الشامل محرم، لكنه يرى جواز تطويرها لأغراض الردع في إطار الضرورة. (فتاوى معاصرة، الجزء الأول، ص. 278)
• يؤكد الدكتور عبد الله بن بيه أن التفوق أو المساواة في القوة واجب شرعاً، ويبرر تطوير التقنيات العسكرية من هذا المنطلق.
الخامس: الخلاصة: التوازن والضرورة والرخصة المحدودة
1. الاستخدام المباشر العشوائي لأسلحة الدمار الشامل محرم في الإسلام.
2. لكن في ظل الواقع العالمي الذي تمتلك فيه الدول الظالمة هذه الأسلحة، فإن ترك الأمة بدون وسائل ردع يعني تعرضها للدمار.
3. لذلك، فإن تصنيع وحيازة هذه الأسلحة من أجل ردع العدو وحفظ التوازن،
• بنية عدم استخدامها فعلياً،
• تحت إشراف سلطة شرعية،
• وضمن إطار المصلحة والضرورة،
تعد رخصة مؤقتة ومشروطة مباحة شرعاً.
4. وعلى المسلمين أن يكونوا دوماً دعاة للسلام والعدل، وأن لا يتحولوا إلى ظالمين وهم ينهون الظلم.
أعده: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
١٥ / ٠٧ / ٢٠٢٥ م أوف
المراجع (مختارة):
1. القرآن الكريم، الأنفال 8/60؛ الأنعام 6/151
2. أبو داود، الجهاد 111؛ ابن ماجه، الجهاد 30
3. ابن خلدون، المقدمة، بيروت، دار الفكر، 2004
4. الماوردي، الأحكام السلطانية، بيروت، دار الكتب العلمية، 1996
5. يوسف القرضاوي، فتاوى معاصرة، القاهرة، دار القلم، 2001
6. عبد الله بن بيه، سيرة المسلم في العالم، 2013