Kavmiyetçilik Ümmeti Zehirledi; Kavimleri de Zayıflatıp Emperyalizme Yem Etti

1. İslâm’ın Temeli: Din Kardeşliği ve Ümmet Bilinci

İslâm dini, insanların renklerine, kavimlerine, kabilelerine göre değil; imanlarına ve takvalarına göre değer kazandığını bildirmiştir. Müminler aynı bedenin uzuvları gibi tanımlanmış; aralarındaki bağ, kan bağından daha güçlü bir iman bağları olduğu belirtilmiştir. Kur’ân, “Müminler ancak kardeştir[1] buyururken; Peygamber Efendimiz de Veda Hutbesi’nde Arap’ın Arap olmayana, beyazın siyaha üstün olmadığını beyan etmiştir[2]. Bu anlayış, ümmet olgusunun temel taşıdır. İnsanlar kabile kabile, kavim kavim yaratılmış; fakat bu farklılıklar bir üstünlük değil, tanışma ve yardımlaşma vesilesi kılınmıştır[3].

2. Kavmiyetçilik: Şeytânî Bir Kışkırtma ve Câhiliyye Kalıntısı

İslâm, asabiyet (ırk taassubu) anlayışını kökünden reddetmiştir. Peygamber Efendimiz, “Asabiyetle savaşan bizden değildir[4] buyurarak, bu anlayışı Câhiliyye âdeti olarak nitelemiştir. Kavmiyetçiliği esas alan her fikir, Kur’ân’ın “ümmet” idealine ve Resûlullah’ın “muhacir-ensar kardeşliğine” zıttır. Irk üzerinden üstünlük taslamak, Allah’ın kullarını bölmek, kardeşliği zedelemek ve şeytana hizmet etmekten başka bir şey değildir. Hz. Peygamber, bir kabilenin diğerine karşı soyla övünmesini “cehâlet” ve “ateş çağrısı” olarak tanımlamış[5]; bunu, cehennemin derinliklerinden fışkıran bir nefret dili olarak görmüştür.

3. Din Kardeşliğinin Yerine Irkçı Ayrışma ve Bölücü Rekabet

Müslüman milletler, tarih boyunca ümmet çatısı altında bir arada yaşamış, farklı kavimlerden gelen halklar aynı medreseye, aynı camiye ve aynı orduya mensup olmuştur. Lakin modern dönemde milliyetçilik ideolojileri yükseldikçe ümmet şuuru zayıflamış, din kardeşliğinin yerini ırkçı üstünlük iddiaları ve bölücü söylemler almıştır. Arapçılık, Türkçülük, Kürtçülük gibi ideolojiler; dîni bağları zayıflatarak seküler ve laik kimlikler inşa etmiştir. “Benim kavmim ötekinden üstündür” anlayışı, kardeşlik hukukunu yok etmiş; müminleri birbiriyle çatıştırmıştır. Bu, Batı menşeli bir zihnî virüs olarak ümmet bünyesine sokulmuştur.

4. Fikir Babaları Kimdi? Ümmete Yön Verenler mi, Ümmeti Bölenler mi?

Dikkat çekici olan husus şudur ki; kavmiyetçi ideolojilerin önde gelen isimlerinin çoğu, savundukları kavme mensup değildir. Mesela “Türkçülük” ideolojisinin ilk teorisyenlerinden Moiz Kohen (nam-ı diğer Tekin Alp), Yahudi kökenli bir isimdir. “Arapçılık” fikrini teorileştiren Mihail Nuayme ve benzerleri Arap kökenli bile değildir. “Kürtçülük” ideolojisini şekillendiren bazı batılı isimler de Kürt değildir. Bu, aslında bu fikirlerin masum halk hareketleri değil; masa başı projeler olduğunu göstermektedir. Yani “bir kavmi öne çıkarma” görüntüsü altında, ümmeti parçalama amacı güdülmüştür.

5. Sömürgeciliğin Elinde Irkçılık Bir Silâha Dönüştü

İngilizler, Fransızlar ve Siyonistler; İslâm coğrafyasında uyguladıkları böl-yönet politikalarında milliyetçiliği en etkili araç olarak kullandılar. Arap isyanlarını körüklerken, aynı anda Anadolu’da Türkçülüğü desteklediler. Irak’ta Kürtçülüğü, Lübnan’da Maruniciliği, Mısır’da Firavunculuğu öne çıkardılar. Her kavmi kendi kimliğiyle baş başa bırakmadılar; o kimliği dînî kardeşliğin üstüne yerleştirdiler. Bu ideolojik kuşatma, milliyetçiliği bir “mukaddes dava” gibi sunarak ümmeti birbirine düşürdü. Neticede İslâm ülkeleri birbirine düşmanlaştı; sömürgeciler de bu çatışmadan fayda sağladı.

6. Kavmiyetçilik Sadece Ümmeti Değil, Kavimleri de Zayıflattı

Sanılanın aksine, kavmiyetçilik sadece ümmet yapısını yıkmakla kalmadı; aynı zamanda her bir kavmin kendi içinde de çözülmesine sebep oldu. Türkçülük, dindar Türkleri dışladı. Arapçılık, İslâmî kimliği zayıflattı. Kürtçülük, kavmin içinde inanç farklılıklarını kaşıyarak kamplara ayırdı. Milliyetçilik, sadece diğer kavimlere karşı değil; kendi içindekilere karşı da bir tahakküm aracına dönüştü. Dînî bağların zayıfladığı, mezhep, meşrep, cemaat aidiyetlerinin millîlik ölçütüyle yargılandığı bir dönem başladı. Sonuç: parçalanmış ümmet, parçalanmış kavimler, kaybetmiş halklar oldu.

7. Çözüm: Ümmet Şuuruna, Takvaya ve Adalete Dönüş

Bu gidişatı durdurmak ve ümmeti yeniden ayağa kaldırmak için milliyetçilik değil; adalet, merhamet ve iman esaslı bir birlik şuuruna dönmek zaruridir. Her kavmin kendi kimliği, dili, kültürü korunabilir ama bu, ümmet çatısı altında kardeşlik hukukuna zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır. Müslümanlar yeniden “ümmet” olduklarını hatırlamalı, coğrafyaların ve soyların ötesinde Allah’ın kulları olduklarının bilinciyle hareket etmelidir. Kur’ân’da bildirildiği gibi, en değerli olanınız Allah’tan en çok sakınanınızdır[6]. Ölçü bu oldukça, ne Türk ne Arap ne Kürt diğerinden üstün değildir.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
30.07.2025 OF

Dipnotlar

[1] Hucurât Sûresi, 49/10.

[2] Buhârî, İlim, 9; Müslim, Hac, 147.

[3] Hucurât Sûresi, 49/13.

[4] Ebû Dâvûd, Edeb, 121; İbn Mâce, Fiten, 7.

[5] Müslim, İmâre, 58; Tirmizî, Fiten, 38.

[6] Hucurât Sûresi, 49/13.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

القوميّة سمّمت الأمّة، وأوهنت الأقوام، وجعلتها لقمة سائغة للاستعمار

١. أصل الإسلام: أُخوّة الدين وشعور الأُمّة

الإسلام لا يُقوِّم الإنسان بلونه ولا قبيلته، بل بإيمانه وتقواه. وقد شُبّه المؤمنون في القرآن الكريم بأنهم كالجسد الواحد، حيث قال الله تعالى: ﴿إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ﴾[1]. كما أعلن النبيّ ﷺ في خطبة الوداع: “لا فضل لعربيّ على أعجميّ، ولا لأعجميّ على عربيّ، ولا لأبيض على أسود، إلا بالتقوى[2]. فهذه الرؤية هي حجر الزاوية في بناء الأمّة الإسلامية. نعم، خَلَق الله الناس شعوبًا وقبائل، لا للتفاخر والتعالي، بل ليتعارفوا ويتعاونوا[3].

٢. القوميّة: إثارة شيطانيّة وبقايا جاهليّة

لقد رفض الإسلام رفضًا قاطعًا العصبية القبلية، واعتبرها خلقًا من أخلاق الجاهلية. قال النبي ﷺ: “مَن قاتل تحت راية عِمّية، يغضب لعصبة، أو يدعو إلى عصبة، أو ينصر عصبة، فقُتل، فقِتلةٌ جاهلية[4]. فكل فكر يقوم على التفاخر بالعرق ويتّخذ القوميّة أساسًا، فهو مناقض لمعنى الأمّة في القرآن، ولأخوّة المهاجرين والأنصار التي أرساها النبي ﷺ. واعتبر عليه الصلاة والسلام مَن يفتخر بقومه تعصبًا، كأنما يدعو إلى جهنم[5].

٣. بدل أُخوّة الدين: تفرقة عنصريّة وتنافس تقسيمي

عاش المسلمون قرونًا طويلة تحت سقف الأمّة، رغم اختلاف ألسنتهم وألوانهم وأعراقهم. اجتمع العرب والترك والكرد والبربر والعجم في مدرسة واحدة، وفي مسجد واحد، وفي جيش واحد. لكن لما ارتفعت رايات القوميّة الحديثة، ضعُف وعي الأمّة، وحلّت العصبيّة محلّ الأخوّة، وتفكّك البناء. ظهرت القوميّة العربيّة، والطورانيّة، والكرديّة، لتُضعف الرابطة الدينية، وتُنشئ هويّات علمانيّة بعيدة عن الإسلام. شعار “قومنا أولى وأعلى” مسخ الأخوّة الدينية، وأشعل الفتن بين أبناء الأمّة الواحدة. وهذه سموم غربية أُدخلت إلى الجسد الإسلامي بخداعٍ ماكر.

٤. من هم الآباء المؤسسون؟ مَن وحّد الأمّة أم مَن شقّ صفّها؟

العجيب أن أبرز منظّري القوميّات لم يكونوا من الأقوام التي رفعوا راياتها. فـ”موئيز كوهين” المعروف بـ”تكين ألب” أحد مؤسسي الطورانيّة، كان يهوديًّا، وليس تُركيًّا. ومثله “ميخائيل نعيمة” الذي نظّر للقوميّة العربيّة، لم يكن عربيًّا خالصًا. وبعض الذين أسّسوا للفكر القومي الكردي لم يكونوا كردًا. هذا يدل على أن هذه الأيديولوجيات لم تكن نابعة من نبض الشعوب، بل مفروضة من الخارج. الهدف الحقيقي: تمزيق الأمّة باسم خدمة الأقوام.

٥. القوميّة سلاح في يد الاستعمار

استغلّ الاستعمار البريطاني والفرنسي والصهيوني هذه العصبيّات في تطبيق خطط “فرّق تَسُد” في بلاد الإسلام. فأشعلوا القوميّة العربيّة ضدّ العثمانيّين، وروّجوا للطورانيّة في الأناضول، ودعموا القوميّة الكرديّة في العراق، والمارونيّة في لبنان، والفِرعونيّة في مصر. جعلوا من كل عِرق مشروعًا سياسيًّا، ومن كل لغة رايةً للخصام، ومن كل تاريخ قوميّ بديلًا لتاريخ الأمّة. صارت القوميّات أدواتٍ بيد المحتلّين، يُحرّكونها لإضعافنا، ونحن نتصوّر أننا نُدافع عن هُويّاتنا.

٦. القوميّة أضعفت الأمّة كما أضعفت الأقوام

لم تؤدّ القوميّة إلى تفتيت الأمّة فحسب، بل شقّت الأقوام نفسها. الطورانيّة نبذت الأتراك المتديّنين، والقوميّة العربيّة همّشت الإسلام، والقوميّة الكرديّة أثارت التفرقة بين أبناء الشعب الواحد بحسب المذهب والانتماء. تحوّلت القوميّة إلى سُلطة إقصائيّة، لا تُقصي “الآخر” فقط، بل تُقصي “الذّات” أيضًا. أصبح التديّن والتقوى موضع شكّ، إذا لم يخضعا لمقاييس العِرقيّة. النتيجة: أمّة متشرذمة، شعوب مفككة، وهويّات خاسرة.

٧. الحلّ: العودة إلى وعي الأمّة، والتقوى، والعدل

لا سبيل للخروج من هذا المأزق إلا بالرجوع إلى وعي الأمّة ووحدة العقيدة. نعم، لكلّ قوم خصوصيّاته ولغته وثقافته، وهذا لا يُنكر، لكن لا يجوز أن تكون هذه الخصوصيّات على حساب وحدة الأمّة. يجب أن نتذكّر أنّنا مسلمون قبل أن نكون أتراكًا أو عربًا أو كردًا، وأنّنا عباد الله قبل أن نكون أبناء قبائل أو أوطان. قال الله تعالى: ﴿إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ﴾[6]. فمتى جعلنا التقوى ميزانَ التفاضل، عاد العدل وسقط البغي، وسادت الأُخوّة، وانتهت الفتنة.

الهوامش:

[1] سورة الحجرات، الآية 10.

[2] رواه البخاري: كتاب العلم، باب 9؛ ومسلم: كتاب الحج، باب 147.

[3] سورة الحجرات، الآية 13.

[4] رواه أبو داود: كتاب الأدب، باب 121؛ وابن ماجه: كتاب الفتن، باب 7.

[5] رواه مسلم: كتاب الإمارة، باب 58؛ والترمذي: كتاب الفتن، باب 38.

[6] سورة الحجرات، الآية 13.