Kamalist ve Sabetayist Masalar: Masalar mı, Maşalar mı?

Tunçeli Munzur’da Yapılan Küçük Mescid 👆

Giriş: Türkiye’de İdeolojik Masaların Arka Planı

Modern Türkiye’nin kuruluş süreci, yalnızca siyasî ve askerî bir dönüşüm değil; aynı zamanda zihnî bir yeniden inşa projesidir. Bu proje, masum bir yenilenme hamlesi olarak sunulsa da, arkasında ideolojik masaların titizlikle çalıştığı inkâr edilemez bir gerçektir[1]. Bu masalar, bir yandan Anadolu’nun kadim değerlerini tasfiye ederken, diğer yandan Batı merkezli bir modernleşme anlayışını dayatmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında şekillenen bu ideolojik mutfaklar, görünüşte “millî” fakat özünde dış merkezli yönlendirmelerin aracı hâline gelmiştir[2].

Buradaki “masa”, yalnızca yuvarlak bir masa etrafında oturan birkaç kişiyi ifade etmez. “Masa”, karar üretim merkezlerini, ideolojik kurguların tasarlandığı mahfilleri, gizli ve yarı-gizli cemiyetleri simgeleyen bir semboldür. Bu masalar, kimi zaman bir ideolojinin zihin haritasını çizmiş, kimi zaman da bir milletin hafızasını silme planlarını hazırlamıştır.

Türkiye’nin kaderini belirleyen en etkili masalardan ikisi, hiç şüphesiz Kamalist masa ile Sabetayist masadır. İlki resmî ideolojinin temelini atarken, ikincisi bu ideolojinin zeminini besleyen, sessiz ama derin bir damar olarak görev görmüştür. Şimdi, bu iki masanın mahiyetini ve etkilerini irdeleyelim.

1. Kamalizm’in Masası: İdeolojik Bir Kurgu mu, Dünya Ölçekli Bir Dayatma mı?

Kamalizm, yalnızca bir şahsiyetin görüşlerinden ibaret bir düşünce sistemi değil; aynı zamanda Türkiye’de yeni bir kimlik inşa projesidir[3]. Görünürde “millî” olarak lanse edilse de, gerçekte Batı’nın uzun süredir Osmanlı’ya karşı geliştirdiği planların yerli uygulamasıdır.

Osmanlı’nın son yüzyılında hızla artan Batılılaşma hareketleri, Tanzimat’tan itibaren bir zihniyet dönüşümünü başlatmış, İttihat ve Terakkî döneminde radikal bir boyut kazanmıştır. Kamalist masa, bu sürecin devamı olarak, Cumhuriyet’in ilanından sonra devreye girmiştir. Harf inkılâbı, kılık-kıyafet düzenlemeleri, dinî kurumların tasfiyesi gibi uygulamalar, yalnızca modernleşme hamlesi değil; bir medeniyet değiştirme operasyonudur[4].

Bu masa, fikrî altyapısını Batılı pozitivist ve jakoben anlayıştan almış, uygulamalarını Fransız laikliği modeline dayandırmıştır. Maksat, milletin İslâmî hafızasını silmek ve onu yeni bir seküler kimlikle yoğurmaktı. Burada dikkat çeken husus, bu ideolojik mühendisliğin yalnızca iç dinamiklerle değil, Dünya Cihanşümul güçlerin yönlendirmesiyle şekillenmiş olmasıdır. Lozan görüşmelerinden sonra yürürlüğe konulan birçok uygulama, Batılı devletlerin Türkiye’den beklentileriyle örtüşmektedir[5].

2. Sabetayist Etki: Dönmelerin Sessiz Masası

Kamalizm’in arkasındaki bir diğer önemli etken, Sabetayist çevrelerin Türkiye’deki nüfuzudur. XVII. yüzyılda Sabetay Sevi’nin ortaya çıkışıyla doğan bu hareket, görünüşte Yahudilikten İslâm’a geçmiş gibi duran, fakat gizli ritüellerle varlığını sürdüren bir yapılanmadır[6].

Osmanlı’nın son dönemlerinde bürokrasi, ticaret ve basın dünyasında etkili olan Sabetayistler, özellikle Selânik merkezli bir güç olarak temayüz etmiştir. İttihat ve Terakkî’nin kadrolarında önemli ölçüde yer alan bu çevreler, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde de aktif roller üstlenmiştir[7]. Sabetayist masa, doğrudan ön planda görünmemiş, ama ideolojik kurguların zeminini hazırlamıştır.

Bu masa, özellikle dini hayatın tasfiyesi ve Batıcı değerlerin yerleştirilmesi konusunda kritik bir rol üstlenmiştir. Harf devrimiyle birlikte dinî literatürün halktan koparılması, tekkelerin kapatılması, medreselerin kaldırılması gibi adımlar, yalnızca seküler bir tercih değil, köklerinden koparılmış bir toplum oluşturma hedefinin parçasıdır[8].

3. Masalar mı, Maşalar mı?

Kamalist ve Sabetayist masaların gerçekten bağımsız karar mekanizmaları mı yoksa Dünya Çetelerinin elinde birer maşa mı olduğu sorusu kaçınılmazdır. Deliller göstermektedir ki, bu masalar, hem yerli hem de Dünya ölçekli çıkarların kesiştiği noktalarda hareket etmiş, gerektiğinde Batılı devletlerin yönlendirmesiyle strateji belirlemiştir[9].

Özellikle İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı sonrası projelerinde Türkiye’nin dinî ve kültürel kimliğinin dönüştürülmesi hedefi açıktır. Bu hedefe ulaşmada, yerli görünümlü fakat dış bağlantılı ideolojik masalar adeta bir maşa vazifesi görmüştür.

4. Manevî Değerler Neden Tehdit Altında?

Bu masaların ortak hedeflerinden biri, İslâmî kimliği zayıflatmak ve toplumun manevî köklerini kurutmaktır. Zira Batı, Müslüman milletlerin güçlü kalabilmesinin sırrının inanç bütünlüğünde ve tarihî hafızasında olduğunu çok iyi bilmiştir[10]. Bu nedenle dinî semboller yasaklanmış, Kur’an eğitimi sınırlandırılmış, ezan Türkçeleştirilmiş ve dil devrimiyle dinî kelimeler hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

5. Ehli Beyt Sevgisi iddiası ile Ehli Beyt Yaşantısına Düşmanlık

Kamalizm ve Sabetayizm çevrelerinde dikkat çeken bir çelişki mevcuttur: Dilden düşmeyen “Ehli Beyt sevgisi” söylemi, fakat pratikte Ehli Beyt’in temsil ettiği hayat tarzına düşmanlık… İslâm’ın adalet, tevazu ve takvaya dayalı değerleri tasfiye edilirken, vitrine konulan Ehli Beyt vurgusu bir meşruiyet aracı olarak vazife görmüştür.

6. Dış Güçlerin Masası: Yeni Maşalar Kim?

Bugün aynı oyunun farklı çeşitleri sahnelenmektedir. Dünya ölçekli projeler, dijital çağın imkânlarıyla yeni maşalar devşirmekte; medya, popüler kültür ve finans sistemi üzerinden yürütülen operasyonlar, dünün masalarını bugünün platformlarına dönüştürmektedir. Mesele artık yalnızca tarihî bir analiz değil; bugünü ve yarını ilgilendiren bir direniş meselesidir.

7. Munzur’daki Mescid ve Alevi Toplumun Tepkisi

Tunçeli Munzur Bölgesi’nde idari birimler tarafından açılan küçük bir mescid, Aleviler tarafından kendilerine hakaret ve inançlarına saldırı olarak değerlendirilmiştir. Aleviler, mescidin açılmasından duydukları rahatsızlığı açıkça ifade eden bir bildiri yayınlamışlardır. Ancak burada dikkat çekici sorular doğmaktadır: Ehli Beyt muhabbeti ve Hz. Ali taraftarlığı ile böyle bir bildiriyi bağdaştırmak mümkün müdür? Alevilik bir meşrep midir, yoksa yeni bir din anlayışı mıdır? Dinlerin İbadethanesi olur; mezheplerin ve meşreplerin ise zikir hanesi, kültür evi olabilir ama ayrı ibadethanesi olmaz. Biz Alevileri Müslüman biliyor ve kabül ediyoruz. Onları İslam’ın dışında gösterenler Aleviliğe ihanet etmiyorlar mı? Cemevleri camilerin alternatifi değildir. Olsa olsa tekke ve zaviyelerin, kültür evlerinin alternatifleri olabilir. Cami düşmanlığı Alevileri hedef haline getirmeyi amaçlayan şer güçlerin bir oyunu değil midir? Alevilerin bu oyuna gelmemesi, kendilerini hedef haline getirecek böyle yanlışlardan uzak durmaları gerekmez mi?

Alevilerin, Dürzî ve Nusayrilere duyduğu ilgi ve saygıyı, yan yana yaşadığı diğer inanç topluluklarına göstermemesi normal sayılabilir mi? Bunu kim nasıl izah edebilir? Kim adına, neye karşı çıktıklarının farkında mıdırlar? Aleviliği ayrı bir din anlayışına dönüştürmek isteyen güçler kimlerdir ve Alevilerin kimlere maşalık ettiğini düşünmek zorundayız.

Bu sorular, sadece olayın kendisine değil, aynı zamanda ideolojik manipülasyonların ve masaların hâlâ toplum üzerindeki etkisine dikkat çekmekte, okuyucuyu derin bir tefekküre sevk etmektedir. Bu yazıyı kaleme alma amacımız, hem ideolojik masaların hâlâ devam eden etkilerini hem de Alevi toplumunun hak ve inanç hassasiyetlerini görünür kılmaktır.

Sonuç: Manevî Dirilişin Zarureti

Türkiye’nin tarihî tecrübesi, bize bir hakikati öğretiyor: Manevî köklerinden kopan milletler, ideolojik masaların oyuncağı olmaya mahkûmdur. Bugün bize düşen, masaları ve maşaları deşifre etmekle kalmayıp, hakikat eksenli bir zihnî ve ahlâkî dirilişi gerçekleştirmektir. Bu diriliş, ne nostaljik bir romantizm ne de sloganik bir hamasetle mümkündür; ancak ilme, hikmete ve sahih geleneğe yaslanan şuurlu bir uyanışla mümkündür. Munzur mescidine Alevi toplumunun verdiği tepkiler, dirilişin aciliyetini gözler önüne sermekte ve her ferde, hepimize sorumluluk yüklemektedir.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
22.08.2025   OF

Kaynakça:

[1] Zürcher, E. J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.

[2] Ahmad, Feroz. İttihatçılıktan Kemalizme, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2006.

[3] Mardin, Şerif. Türk Modernleşmesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.

[4] Lewis, Bernard. Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993.

[5] Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Ankara: TTK, 1995.

[6] Cengiz, Mehmet. Sabetay Sevi ve Dönmeler, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2010.

[7] Jacob, Gershom. Sabbatai Sevi: The Mystical Messiah, Princeton University Press, 1973.

[8] Akyol, Taha. Ama Hangi Atatürk, İstanbul: Doğan Kitap, 2008.

[9] Kıvılcımlı, Hikmet. Türkiye’nin Devrimci Sorunları, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1979.

[10] Kara, İsmail. Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.

Alevi Derneklerin Munzur Mescidi İle İlgili Duyurusu 👇

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

كَمَالِيِّيَّة وَمَجَالِسُ السَّابِتَايِيِّين: هَلْ هِيَ مَجَالِسٌ أَمْ أَدَاوَاتٌ؟

المقدمة: خلفية المجالس الإيديولوجية في تركيا

تُعَدُّ عملية تأسيس تركيا الحديثة ليست مجرد تحوّل سياسي وعسكري فحسب، بل مشروع إعادة بناء ذهني شامل. وعلى الرغم من تقديم هذا المشروع كخطوة تجديد بريئة، إلا أنه لا يُمكن إنكار حقيقة أن المجالس الإيديولوجية كانت تعمل بدقة خلف الكواليس[1]. هذه المجالس ساهمت في تصفية القيم القديمة في الأناضول، وفي الوقت نفسه فرضت فهمًا للتحديث قائمًا على المركز الغربي. وقد تحولت هذه المطابخ الإيديولوجية التي تشكّلت في السنوات الأولى للجمهورية إلى أداة لخدمة عمليات خارجية، رغم مظهرها “وطني”[2].

مصطلح “المجلس” لا يُشير فقط إلى عدد قليل من الأشخاص الجالسين حول طاولة دائرية؛ بل يرمز إلى مراكز صناعة القرار، والمخابئ التي تُصمَّم فيها الإيديولوجيات، والجمعيات السرية ونصف السرية. في بعض الأحيان، رسمت هذه المجالس خريطة ذهنية لأيديولوجيا معينة، وفي أحيان أخرى أعدّت خططًا لمحو ذاكرة أمة بأكملها.

أهم مجلسين حدّدا مصير تركيا بلا شك هما المجلس الكمالي والمجلس الصابتايستي. المجلس الأول أسس الأيديولوجيا الرسمية، في حين أن الثاني عمل كوعاء صامت لكنه عميق يغذي هذه الأيديولوجيا. الآن، سنناقش طبيعة هذين المجلسين وتأثيراتهما.

1. مجلس الكمالية: هل هو بناء إيديولوجي أم فرض عالمي؟

الكمالية ليست مجرد نظام فكري قائم على آراء شخصية، بل مشروع لبناء هوية جديدة في تركيا[3]. ورغم أنه يُقدّم على أنه “وطني”، إلا أنه في الواقع تطبيق محلي لخطط الغرب الطويلة ضد الدولة العثمانية.

شهد القرن الأخير من الدولة العثمانية زيادة سريعة في حركات التغريب، وبدأ التحول الذهني منذ عهد التنظيمات، ووصل إلى مستوى جذري خلال فترة الاتحاد والترقي. تدخل مجلس الكمالية بعد إعلان الجمهورية، حيث كانت الإصلاحات مثل الثورة الحروفية، وتنظيم اللباس، وتصفيّة المؤسسات الدينية ليست مجرد خطوات تحديثية، بل عملية تغيير حضاري كاملة[4].

استمد هذا المجلس بنيته الفكرية من الفهم الغربي الإيجابي والجاكوبيني، وطبق سياساته على نموذج العلمانية الفرنسي. الهدف كان مسح ذاكرة الأمة الإسلامية وصياغتها بهوية علمانية جديدة. وما يلفت النظر هو أن هذه الهندسة الإيديولوجية لم تُشكَّل فقط من خلال الديناميكيات الداخلية، بل بتوجيه من قوى عالمية كبرى. العديد من التطبيقات التي وُضعت بعد مفاوضات لوزان كانت متوافقة مع توقعات الدول الغربية من تركيا[5].

2. التأثير الصابتايستي: مجلس الصامتين

أحد العوامل المهمة وراء الكمالية هو النفوذ الصابتايستي في تركيا. ظهر هذا التيار مع سباتاي سيفي في القرن السابع عشر، ويبدو وكأنه انتقل من اليهودية إلى الإسلام، لكنه ظل موجودًا من خلال طقوس سرية[6].

خلال أواخر الدولة العثمانية، برز الصابتايستيون في البيروقراطية والتجارة والصحافة، خاصة في سالونيك. وقد شغلوا مناصب مهمة خلال فترة الاتحاد والترقي، واستمروا في لعب أدوار فعالة في تأسيس الجمهورية[7]. مجلس الصابتايست لم يظهر بشكل بارز، لكنه أعد الأرضية للتصورات الإيديولوجية.

هذا المجلس لعب دورًا حاسمًا في تصفية الحياة الدينية وترسيخ القيم الغربية، بما في ذلك فصل الأدبيات الدينية عن الشعب، وإغلاق الزوايا، وإلغاء المدارس الدينية[8].

3. المجالس أم الأدوات؟

هل كانت المجالس الكمالية والصابتايستية آليات مستقلة للقرار، أم أدوات في يد العصابات العالمية؟ الأدلة تشير إلى أن هذه المجالس تحركت في نقاط تقاطع المصالح المحلية والعالمية، وحددت استراتيجياتها أحيانًا بتوجيه من الدول الغربية[9].

كان الهدف الواضح لإنجلترا وفرنسا في مشاريع ما بعد الدولة العثمانية تحويل الهوية الدينية والثقافية لتركيا، وكانت المجالس ذات المظهر المحلي ولكن الروابط الخارجية تعمل كأداة لتحقيق هذا الهدف.

4. لماذا تُهدَّد القيم الروحية؟

هدف مشترك لهذه المجالس هو إضعاف الهوية الإسلامية وتجفيف الجذور الروحية للمجتمع. كان الغرب يعلم جيدًا أن قوة الأمم المسلمة تكمن في وحدة الإيمان وذاكرتها التاريخية[10]. لذلك، تم حظر الرموز الدينية، وتقييد تعليم القرآن، وترجمة الأذان إلى التركية، ومحاولة طرد الكلمات الدينية من الحياة اليومية.

5. حب أهل البيت والعداء لأسلوب حياتهم

هناك تناقض واضح في دوائر الكمالية والصابتايست: حب أهل البيت يُتداول لفظيًا، بينما يُظهر العداء لأسلوب حياتهم العملي. وعندما تُصفّى قيم العدل والتواضع والتقوى في الإسلام، يصبح التركيز على أهل البيت مجرد وسيلة لإضفاء الشرعية.

6. مجلس القوى الخارجية: من هم الأدوات الجديدة؟

اليوم تُعرض أشكال مختلفة من نفس اللعبة. مشاريع على مستوى عالمي تستفيد من إمكانات العصر الرقمي لاستقطاب أدوات جديدة؛ فالعمليات الإعلامية والثقافة الشعبية والنظام المالي تحوّل مجالس الأمس إلى منصات اليوم. لذلك، المسألة ليست مجرد تحليل تاريخي، بل قضية مقاومة للحاضر والمستقبل.

7. المسجد في مونزور ورد فعل المجتمع العلوي

في منطقة تونجلي – منزر، افتتحت بعض الوحدات الإدارية مسجداً صغيراً، غير أنّ ذلك اعتبره بعض أتباع المذهب العلوي إهانة لهم وهجوماً على معتقداتهم. وقد أصدر العلويون بياناً يعبّر بوضوح عن استيائهم من افتتاح المسجد. غير أنّ هنا تبرز أسئلة لافتة للنظر: هل يمكن التوفيق بين محبة أهل البيت والولاء للإمام عليّ رضي الله عنه، وبين إصدار مثل هذا البيان؟ وهل العلوية مجرّد مشرب ضمن الإسلام أم هي فهم جديد للدين؟

فالأديان لها دور عبادة، أما المذاهب والمشارب فلها مجالس ذكر أو بيوت ثقافة، لكن لا يكون لها دور عبادة مستقلة. نحن نعدّ العلويين من المسلمين ونقبلهم كذلك، ومن يُخرجهم عن الإسلام فإنما يخون العلوية ذاتها. إنّ بيوت الجمع (الجمعيات العلوية) ليست بديلاً عن المساجد، وإنما يمكن أن تكون بديلاً عن التكايا والزوايا أو البيوت الثقافية. أما العداء للمساجد فهو لعبة خبيثة تستهدف جعل العلويين هدفاً للشبهات والفتن، وعلى العلويين ألا ينخدعوا بهذه اللعبة وألا يقتربوا من الأخطاء التي تجعلهم في موضع الاستهداف.

هل من الطبيعي أن يظهر العلويون الاحترام للإسماعيليين والنصيريين، لكن لا يظهرونه تجاه جيرانهم من معتقدات مختلفة؟ هل هم واعون لمن يقفون ضده ولأي سبب؟ من هم القوى الذين يريدون تحويل العلوية إلى دين منفصل؟ ولمن يخدمون كأدوات؟

هذه الأسئلة تُظهر ليس فقط الحدث نفسه، بل أيضًا استمرار تأثير المجالس الإيديولوجية على المجتمع، وتدعو القارئ للتأمل العميق.

الخاتمة: ضرورة الصحوة الروحية

تُعلّمنا التجربة التاريخية لتركيا حقيقة: الأمم المنفصلة عن جذورها الروحية مُحكوم عليها بأن تكون لعبة في أيدي المجالس الإيديولوجية. واجبنا اليوم هو كشف المجالس والأدوات، وتحقيق صحوة ذهنية وأخلاقية قائمة على الحقيقة. هذه الصحوة لا تتحقق بالرومانسية أو الشعارات، بل بالوعي المستند إلى العلم والحكمة والتقليد الصحيح.

المعد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

22.08.2025 OF

المراجع:

[1] Zürcher, E. J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.

[2] Ahmad, Feroz. İttihatçılıktan Kemalizme, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2006.

[3] Mardin, Şerif. Türk Modernleşmesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.

[4] Lewis, Bernard. Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993.

[5] Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Ankara: TTK, 1995.

[6] Cengiz, Mehmet. Sabetay Sevi ve Dönmeler, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2010.

[7] Jacob, Gershom. Sabbatai Sevi: The Mystical Messiah, Princeton University Press, 1973.

[8] Akyol, Taha. Ama Hangi Atatürk, İstanbul: Doğan Kitap, 2008.

[9] Kıvılcımlı, Hikmet. Türkiye’nin Devrimci Sorunları, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1979.

[10] Kara, İsmail. Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.