Hristiyan ve Yahudiler Dinlerinin Muamelat Hükümlerini Nasıl Tahrif Ederek Kaldırdı?
Modernite, Laiklik ve İslâm’ın Kâinat Ölçeğinde Teklif Ettiği Alternatif
Mukaddime: Din, Laiklik ve İnsanlık Meselesi
Tarih boyunca din, yalnızca bir iman sistemi değil; hayatın bütününü içine alan bir nizam olmuştur. İlâhî vahiy, insanın yaratılış gayesine uygun bir düzen tesis etmek için inzal edilmiş; ahlâkî, hukukî ve içtimaî ilkeleriyle insanlığa rehberlik etmiştir. Ancak zamanla bazı dinler insanlar eliyle tahrife uğramış; aslî kimliğini ve hayatı kuşatan nizam vasfını yitirmiştir. Özellikle Yahudilik ve Hıristiyanlık, hükümlerini kaybederek tedricen yalnızca şahsî inanç alanına hapsedilmiştir. Bu da laiklik anlayışına giden yolu açmış ve modern çağda din ile devletin ayrılması prensibi olarak tezahür etmiştir.
Oysa İslâm, yalnızca ferdî ibadetlerle sınırlı bir din değildir; iktisadî, siyasî, ailevî, ahlâkî ve hukukî düzenlemeleriyle bir bütünlük arz eder. Kur’ân ve Sünnet’teki sabit hükümler, ilâhî himaye altındadır, asla tahrif edilmemiştir ve kıyamete kadar da geçerli kalacaktır.(1)
1. Dinlerin Aslı ve İnsan Eliyle Gerçekleşen Tahrifat
Bütün semavî dinlerin menşei birdir: Allah Teâlânın(2) İnsanlık tarihi boyunca gönderdiği bütün peygamberler, aynı hakikatleri tebliğ etmiş, insanları yalnız Allah’a ibadete davet etmiştir.(3) Tevhid, adalet, merhamet ve ahlâk gibi temel ilkeler hiçbir zaman değişmemiştir. Ancak zaman geçtikçe insanlar, vahyin safiyetini bozmuş, dini kendi menfaatlerine, hevâlarına ve siyasî hesaplarına göre tahrif etmiştir.(4)
Bu tahrifatın en bariz örneği Yahudilik ve Hıristiyanlıkta görülür. Tevrat ve İncil, Allah tarafından gerçekten indirilmiştir.(5) Fakat tarih boyunca insanlar bu kitaplara ilaveler yapmış, bazı hükümleri silmiş ve böylece aslî hüviyetini kaybettirmiştir. Kur’ân bu hakikati açıkça bildirir:
“Onlar kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar.” (Mâide, 5/13)(6)
“Ellerinin yazdığıyla kitap yazanlara yazıklar olsun; sonra da ‘Bu Allah katındandır’ derler ki onunla az bir bedel kazansınlar.” (Bakara, 2/79)(7)
Bu tahrifat sebebiyle Yahudilik ve Hıristiyanlık, hayatın bütününü düzenleyen hükümlerini kaybetmiş ve sadece inanç ve ibadet ritüelleriyle sınırlı hâle gelmiştir. Bugün artık ne Yahudiliğin ne de Hıristiyanlığın kapsamlı bir hukukî ve içtimaî nizam iddiası kalmamıştır.
2. Tedricî Tekâmülün Hikmeti: Önceki Dinler Korunmama Sebebi?
Allah Teâlâ, insanlığın gelişim safhalarını dikkate alarak dinleri tedricî olarak göndermiştir.(8) İlk devirlerde insanlar sade bir hayat sürmekteydi; dolayısıyla şeriatlar, devrin şartlarına uygun sınırlı hükümler ihtiva ediyordu. Her bir peygamber, mevcut ihtiyaçları karşılamak ve bozulmuş dini ıslah etmek için gönderildi.(9)
Ne var ki insana irade ve imtihan hakkı verildiğinden, önceki dinlere mutlak koruma teminatı verilmedi.(10) Bu, insanın sorumluluğunu ve özgür iradesini pekiştiren bir imtihandır. Kur’ân bu gerçeğe işaret eder:
“Her ümmete bir peygamber gönderdik.” (Yûnus, 10/47)(11)
“Her ümmete: Allah’a ibadet edin, tâğuttan sakının diye peygamber gönderdik.” (Nahl, 16/36)(12)
Bu tekâmül süreci, insanlığın fikrî ve medenî olgunluğa erişmesini hedeflemiş ve nihayet İslâm ile bu tamamlanmıştır. İslâm, önceki risaletleri tasdik etmek ve kıyamete dek geçerli olacak son ilâhî nizamı tesis etmek için gönderilmiştir.(13)
3. Beşerîn Muamelat Hükümlerini Kendisinin Koyma Eğilimi ve Laikliğin Ortaya Çıkışı
İnsan, tarih boyunca şehvet ve hevâsını tatmin için ilâhî şeriatın sınırlarından kurtulma temayülü göstermiştir. Bu eğilim, tahrife uğramış dinlerde açıkça ortaya çıkmıştır; Yahudiler şeriatın ağırlığını hafifletmek için hükümleri değiştirmiş,(14) Hıristiyanlar ise dünyevî meyillerin etkisiyle hüküm boyutunu neredeyse tamamen ihmal etmiştir.(15) Böylece din, hayatı düzenleyen bir nizam olmaktan çıkıp yalnızca ferdî inanç ve ritüellere indirgenmiştir.
Bu zeminde Batı’da “laiklik” fikri doğmuştur. Kilisenin siyasî ve iktisadî alanlardaki tahakkümü toplumlarda infial uyandırmış, dinin mabede hapsedilmesi ve hayatın diğer alanlarından uzaklaştırılması fikri kökleşmiştir.(16) Böylece insanlar teşrî yetkisini ele geçirip, hükmü Allah’a değil hevâlarına hasretmiştir. Bu eğilim, modern hukuk düşüncesinin temelini oluşturmuştur.(17)
Hâlbuki Kur’ân, teşrî salahiyetinin yalnızca Allah’a ait olduğunu açıkça beyan eder:
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yûsuf, 12/40)(18)
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide, 5/44)(19)
4. Beşere Teşrî Yetkisi Tanıyan Dinlerin İnhirafı
Beşeriyetin en büyük musibetlerinden biri, teşrî salahiyetinin Allah’a değil insanlara nispet edilmesidir. İlâhî hükümlere sırt çeviren dinler aslî kimliğini kaybederek sapkınlığa sürüklenmiştir. Yahudiler, Tevrat’ın hükümlerini hevâlarına göre değiştirmiş,(20) bazılarını gizlemiş, bazılarını kökten değiştirmiştir.(21) Hıristiyanlar ise “sevgi dini” sloganı altında teşrî hükümlerini neredeyse tümüyle kaldırmış, inanç ve duyguyla yetinmiştir.(22)
Bu anlayış, insanı farkında olmadan kendine kul etmiş, toplumları fesada sürüklemiştir. Zira teşrî yetkisi Allah’tan alınır da insanlara verilirse, ilâhî adalet yerine anarşi hâkim olur. Cenâb-ı Hak bu hususta şöyle buyurur:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği dini kendilerine teşrî eden ortakları mı var?” (Şûrâ, 42/21)(23)
Beşerî hukuk sistemleri insanın zaaf ve menfaatleri üzerine kurulu olduğundan mutlak adaleti temin edemez. İlâhî teşrî ise, yaratıcının hikmet ve rahmeti üzerine kuruludur ve tamamen fıtrata uygundur.(24)
5. Teşrîde İlâhî Hikmet ve İlmi Boyutu
Teşrî yetkisi yalnızca yaratıcının hakkıdır; çünkü yaratılmışı en iyi bilen O’dur. Kur’ân bu hakikati şöyle beyan eder:
“Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri bilen, her şeyden haberdardır.” (Mülk, 67/14)(25)
İnsanın bilgisi mahdut, ömrü kısa, gaybı göremez; bütün hikmetleri kavrayamaz. Bu sebeple onun koyduğu kanunlar eksik, değişken ve hataya açıktır.(26) Oysa Allah Teâlâ, kullarının maslahatını, ihtiyaçlarını ve zaaflarını en iyi bilendir; hükümlerini rahmet ve hikmet üzere vaz’etmiştir.(27)
İlâhî şeriat, ferdî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve ahlâkî bütün sahalarda düzenleme yaparak adalet ve huzuru temin eder. Bu yönüyle İslâm, insanın ferdî ve içtimaî saadetini hedefleyen bir ilâhî projedir.(28)
6. Son İlâhî Din ile Tekâmülün Tamamlanması ve İslam’ın Korunması
İslâm, risaletler silsilesinin en mükemmel halkasıdır; onunla tekâmül süreci tamamlanmış, tahrif ihtimalleri de ortadan kaldırılmıştır. Kur’ân bu gerçeği şöyle ilan eder:
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçtim.” (Mâide, 5/3)(29)
Bu ayet iki temel hakikati gösterir: Birincisi, risaletin tamamlanması; ikincisi, onun tahriften korunmasıdır. Önceki semavî kitaplar, yazılı nüshalara ve ruhban sınıfına dayandığı için tahrife açık idi.(30) Kur’ân ise Allah’ın teminatı altındadır:
“Hiç şüphesiz zikri biz indirdik, elbette biz onu koruyacağız.” (Hicr, 15/9)(31)
Bu koruma hem lafzı hem manayı hem de hükümleri içine alır. Kur’ân, hıfz yoluyla ve mushaflarla muhafaza edilmiştir; Sünnet ise hadis ilmi ve isnad zincirleriyle korunmuştur.(32) Böylece İslâm, kıyamete kadar insanlığa rehber olarak kalacaktır.
7. İslâm’ın Hayata Şâmil Nizamı ve İnsanlık İçin Projesi
İslâm, yalnızca inanç esaslarını belirleyen bir sistem değil; hayatın bütününü kuşatan şâmil bir nizamdır. Onun gayesi yalnızca ferdî ruh inşası değil; içtimaî adalet, iktisadî denge ve siyasî istikrardır. Kur’ân bu hakikati şöyle ifade eder:
“Andolsun sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada sizin için geçim vasıtaları kıldık; ne de az şükrediyorsunuz!” (A’râf, 7/10)(33)
Bu ayet, insanı yeryüzünü imar ve ıslah sorumluluğu ile mükellef kılar. İslâm, ibadetle iktisadı, ahlâkla hukuku, ferdi toplumla birleştirir. Şer’î hükümler, yalnızca ferdî hayata değil; içtimaî ve siyasî teşkilatlanmalara da şâmildir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v.), Medine’de ahlâkla siyaseti mezc eden bir nizamın örneğini ortaya koymuştur.(34)
İslâm’ın projesi, adalet üzerine kurulu bir âlemi tesis etmektir. Kur’ân bu gayeyi şöyle açıklamıştır:
“Andolsun peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik; onlarla beraber Kitab’ı ve mizanı indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar.” (Hadîd, 57/25)(35)
Bu, İslâm’ın nihai gayesinin yalnızca ferdî kurtuluş değil, dünya çapında adaletin tesisi olduğunu gösterir. Böylece İslâm, hayat nizamı ve beşeriyet için ebedî bir proje olarak kalır.(36)
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
08.09.2025 OF
Dipnotlar:
1. Bkz.: Kur’ân-ı Kerîm, Ahzâb Sûresi, 40. âyet. Ayrıca bkz.: İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, c. 22, s. 19.
2. Bkz.: Kur’ân-ı Kerîm, Şûrâ Sûresi, 13. âyet.
3. Bkz.: Taberî, Câmiu’l-Beyân, c. 1, s. 192; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, c. 1, s. 39.
4. Tahrif: İlâhî kitapların lafızlarında veya mânalarında kasıtlı olarak yapılan değişiklik. Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c. 3, s. 160’ta bu kavramı açıklar.
5. Bkz.: Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Enbiyâ Hadisleri Kitabı, Benî İsrail’den bahsedilen bölüm.
6. Kur’ân-ı Kerîm, Mâide Sûresi, 13. âyet.
7. Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 79. âyet.
8. Bkz.: Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c. 6, s. 214.
9. Bkz.: İbn Teymiyye, el-Cevâbu’s-Sahîh li-men Beddela Dîne’l-Mesîh, c. 1, s. 45.
10. Bkz.: Kur’ân-ı Kerîm, Kehf Sûresi, 7. âyet.
11. Kur’ân-ı Kerîm, Yûnus Sûresi, 47. âyet.
12. Kur’ân-ı Kerîm, Nahl Sûresi, 36. âyet.
13. Bkz.: Süyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, c. 1, s. 66.
14. Bkz.: Babil Talmudu, Sanhedrin bölümü, hükümlerin hile ile çiğnenmesine dair bahis.
15. Bkz.: Pavlus’un Galatyalılara Mektubu, 3:13; burada şeriatın hükümlerinin kaldırıldığı ifade edilir.
16. Bkz.: Wilfred Cantwell Smith, İnanç ve Modernite, s. 102.
17. Bkz.: Auguste Comte, Pozitif Felsefe Dersleri, s. 87.
18. Kur’ân-ı Kerîm, Yûsuf Sûresi, 40. âyet.
19. Kur’ân-ı Kerîm, Mâide Sûresi, 44. âyet.
20. Bkz.: Tesniye 4:2 – “Ona ne ekle ne çıkar”; ancak buna rağmen beşerî yorumlarla ekleme ve değiştirme yapılmıştır.
21. Bkz.: İbn Hazm, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, c. 1, s. 214.
22. Bkz.: Kilise Tarihi Ansiklopedisi, c. 2, s. 344.
23. Kur’ân-ı Kerîm, Şûrâ Sûresi, 21. âyet.
24. Bkz.: Şâtıbî, el-Muvâfakât, c. 2, s. 8.
25. Kur’ân-ı Kerîm, Mülk Sûresi, 14. âyet.
26. Bkz.: Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ’tikâd, s. 132.
27. Bkz.: İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmu’l-Muvakkıîn, c. 1, s. 71.
28. Bkz.: Kur’ân-ı Kerîm, A’râf Sûresi, 10. âyet.
29. Kur’ân-ı Kerîm, Mâide Sûresi, 3. âyet.
30. Bkz.: Süyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, c. 1, s. 166.
31. Kur’ân-ı Kerîm, Hicr Sûresi, 9. âyet.
32. Bkz.: İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 37.
33. Kur’ân-ı Kerîm, A’râf Sûresi, 10. âyet.
34. Bkz.: Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ahkâm Kitabı.
35. Kur’ân-ı Kerîm, Hadîd Sûresi, 25. âyet.
36. Bkz.: Tâhir b. Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, c. 27, s. 135.
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
كيف حرّف المسيحيون واليهود أحكام معاملاتهم الدينية؟
الحداثة والعلمانية والبديل الذي عرضه الإسلام على مستوى الكون
المقدمة: الدين والعلمانية وقضية الإنسانية
عبر التاريخ، لم يكن الدين مجرد منظومة إيمانية فحسب، بل كان نظامًا يشمل الحياة كلها. فالوحي الإلهي أُنزل لتأسيس نظام يتوافق مع غاية خلق الإنسان، وقد قدّم للإنسانية المبادئ الأخلاقية والقانونية والاجتماعية التي تهتدي بها. ومع ذلك، مع مرور الزمن، تعرضت بعض الأديان للتحريف بأيدي البشر وفقدت هويتها الأصلية وصفة النظام الشامل للحياة. وبالأخص، اليهودية والمسيحية فقدتا أحكامهما وأصبحتا تدريجيًا مقصورتين على مجال الإيمان الفردي فقط، مما مهّد الطريق لمفهوم العلمانية وظهر لاحقًا في العصر الحديث كمبدأ لفصل الدين عن الدولة.
أما الإسلام، فهو ليس دينًا يقتصر على العبادات الفردية، بل يشمل تنظيمات اقتصادية وسياسية وأسرية وأخلاقية وقانونية، ويشكّل وحدة متكاملة. وأحكامه الثابتة في القرآن والسنة تحت الحماية الإلهية، لم تُحرّف أبدًا وستظل صالحة إلى يوم القيامة.(1)
- أصل الأديان والتحريف الذي وقع بيد البشر
جميع الأديان السماوية مصدرها واحد: جميع الأنبياء الذين أرسلهم الله تعالى عبر التاريخ البشري نادوا بنفس الحقائق، ودعوا الناس لعبادة الله وحده.(2)(3) لم تتغير المبادئ الأساسية مثل التوحيد والعدل والرحمة والأخلاق أبدًا. إلا أن البشر مع مرور الزمن شوهوا صفاء الوحي، وحوّلوا الدين لمصالحهم الشخصية وأهوائهم وحساباتهم السياسية.(4)
وأبرز مثال على هذا التحريف يظهر في اليهودية والمسيحية. فقد أُنزلت التوراة والإنجيل من عند الله بالفعل.(5) ولكن البشر أضافوا إليها وحذفوا بعض أحكامها عبر التاريخ، مما أفقدها هويتها الأصلية. والقرآن يشير بوضوح إلى هذه الحقيقة:
“يبدلون كلمات الله من مواضعها” (المائدة: 13).(6)
“ويل لكل كتّاب كتب بيدهم، ثم يقولون هذا من عند الله ليشتروا به قليلا” (البقرة: 79).(7)
بسبب هذا التحريف، فقدت اليهودية والمسيحية أحكامها التي تنظم الحياة كاملة، وأصبحت مقتصرة على العقيدة والعبادات فقط. اليوم، لا يوجد لدى أي منهما ادعاء بنظام قانوني واجتماعي شامل.
- حكمة التدريج: هل عدم حفظ الأديان السابقة مقصود؟
أرسل الله تعالى الأديان تدريجيًا مراعيًا مراحل تطور البشرية.(8) ففي العصور الأولى، كان الناس يعيشون حياة بسيطة، وبالتالي احتوت الشرائع على أحكام محدودة تتناسب مع ظروف الزمان. وكل نبي أُرسل لتلبية الاحتياجات القائمة وإصلاح الدين المتدهور.(9)
ولكن بما أن الإنسان مُنح الإرادة وحق الامتحان، فلم تُمنح الأديان السابقة ضمانة حماية مطلقة.(10) وهذا امتحان يعزز مسؤولية الإنسان وإرادته الحرة. ويشير القرآن إلى هذه الحقيقة:
“أرسلنا لكل أمة رسولًا” (يونس: 47).(11)
“ولكل أمة أرسلنا رسولًا أن اعبدوا الله واجتنبوا الطاغوت” (النحل: 36).(12)
وقد هدف هذا التطور التدريجي إلى وصول البشرية للنضج الفكري والمدني، واكتمل هذا عبر الإسلام، الذي أُرسل لتأكيد الرسالات السابقة وتأسيس النظام الإلهي النهائي الصالح إلى يوم القيامة.(13)
- ميل البشر لوضع أحكامهم وظهور العلمانية
على مر التاريخ، كان للإنسان ميل لتجاوز حدود الشريعة الإلهية لإشباع شهواته وأهواءه. وظهر هذا الميل بوضوح في الأديان المحرفة؛ فقد عدّل اليهود الأحكام لتخفيف ثقل الشريعة،(14) وتجاهل المسيحيون أحكامها تقريبًا تحت تأثير الميول الدنيوية.(15) وهكذا تحول الدين من نظام ينظم الحياة إلى مجرد معتقدات وطقوس فردية.
وفي هذا السياق، وُلدت فكرة “العلمانية” في الغرب. إذ أثار تسلط الكنيسة في المجالين السياسي والاقتصادي غضب المجتمعات، وترسخ مفهوم حصر الدين في المعبد وابعاده عن شؤون الحياة الأخرى.(16) ومن ثم، تولّت البشرية سلطة التشريع لنفسها، محيلة الحكم من الله إلى أهوائها. وهذا الأساس هو ما شكّل الفكر القانوني الحديث.(17)
بينما يوضح القرآن أن صلاحية التشريع لله وحده:
“الحكم إلا لله” (يوسف: 40).(18)
“ومن لم يحكم بما أنزل الله فأولئك هم الكافرون” (المائدة: 44).(19)
- إنحراف الأديان التي منحت البشر سلطة التشريع
واحدة من أعظم مصائب البشرية أن تُنسب سلطة التشريع للبشر وليس لله. فقد انحرفت الأديان التي تجاهلت الأحكام الإلهية وفقدت هويتها الأصلية. فقد عدّل اليهود أحكام التوراة وفق أهوائهم،(20) وأخفوا بعضها وغيروا البعض الآخر جذريًا.(21) أما المسيحيون، فقد ألغوا تقريبًا كل الأحكام التشريعية تحت شعار “دين المحبة”، واكتفوا بالإيمان والمشاعر.(22)
وقد جعل هذا الفهم الإنسان عبدًا لنفسه دون شعور، ودفع المجتمعات إلى الفساد. لأن سلطة التشريع إذا انتقلت من الله للبشر، يسود الفوضى بدل العدالة الإلهية. قال الله تعالى:
“أم لهم شركاء شرّعوا لهم من دون الله ما لم يأذن به الله” (الشورى: 21).(23)
والأنظمة القانونية البشرية قائمة على ضعف الإنسان ومصالحه، فلا تضمن العدالة المطلقة. أما التشريع الإلهي، فهو قائم على حكمة ورحمة الخالق، ومطابق للفطرة تمامًا.(24)
- الحكمة الإلهية والعلم في التشريع
سلطة التشريع حق خالص للخلق، لأنه أدرى بالمخلوق. يقول القرآن:
“أفمن يخلق لا يعلم، وهو اللطيف الخبير” (الملك: 14).(25)
ومعرفة الإنسان محدودة، وعمره قصير، ولا يطلع على الغيب، ولا يدرك كل الحكم. ولذلك، فإن قوانينه ناقصة ومتغيرة وعرضة للخطأ.(26)
أما الله تعالى، فهو أعلم بمصالح عباده واحتياجاتهم وضعفهم، ووضع أحكامه على أساس الرحمة والحكمة.(27)
الشريعة الإلهية تنظم جميع المجالات الفردية والعائلية والاجتماعية والاقتصادية والسياسية والأخلاقية، وتضمن العدل والسلام. ومن هذا المنطلق، يُعد الإسلام مشروعًا إلهيًا يستهدف سعادة الفرد والمجتمع.(28)
- اكتمال التطور بالدين الإلهي الأخير وحفظ الإسلام
الإسلام هو أكمل حلقات سلسلة الرسالات، وبواسطته اكتمل التطور، وزالت احتمالات التحريف. يقول القرآن:
“اليوم أكملت لكم دينكم وأتممت عليكم نعمتي ورضيت لكم الإسلام دينًا” (المائدة: 3).(29)
وهذه الآية تبين حقيقتين أساسيتين: أولًا اكتمال الرسالة، وثانيًا حفظها من التحريف.
وكانت الكتب السماوية السابقة معرضة للتحريف لأنها تعتمد على النسخ المكتوبة وطبقة الرهبان.(30) أما القرآن، فهو تحت ضمان الله:
“إنّا نحن نزلنا الذكر وإنّا له لحافظون” (الحجر: 9).(31)
وهذا الحفظ يشمل اللفظ والمعنى والأحكام. وقد حُفظ القرآن بالتحفيظ والمصاحف، والسنة بالعلم الحديث والإسناد.(32) وهكذا يبقى الإسلام هاديًا للبشرية إلى يوم القيامة.
- النظام الشامل للإسلام ومشروعه للإنسانية
الإسلام ليس نظامًا يحدد أركان الإيمان فحسب، بل هو نظام شامل يشمل الحياة كلها. وغاياته ليست بناء الروح الفردية فقط، بل العدالة الاجتماعية، التوازن الاقتصادي، والاستقرار السياسي. يقول القرآن:
“ولقد أرسلناكم في الأرض فاستعمروا فيها وجعلنا لكم فيها معايش قليلاً ما تشكرون” (الأعراف: 10).(33)
وتُلزم هذه الآية الإنسان بمسؤولية الإعمار والإصلاح على الأرض. يجمع الإسلام بين العبادة والاقتصاد، وبين الأخلاق والقانون، وبين الفرد والمجتمع. وتشمل الأحكام الشرعية الحياة الفردية والاجتماعية والسياسية. وقد بيّن الرسول ﷺ نموذجًا في المدينة يجمع بين الأخلاق والسياسة.(34)
مشروع الإسلام هو إقامة عالم قائم على العدل. يقول القرآن:
“لقد أرسلنا رسلنا بالبينات وأنزلنا معهم الكتاب والميزان ليقوم الناس بالقسط” (الحديد: 25).(35)
وهذا يوضح أن الهدف النهائي للإسلام ليس مجرد الخلاص الفردي، بل إقامة العدل على نطاق عالمي. وبالتالي، يظل الإسلام مشروعًا أبديًا لتنظيم الحياة والبشرية.(36)
إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
08.09.2025 OF
الملاحظات (الهوامش):
1. انظر: القرآن الكريم، سورة الأحزاب، الآية 40؛ وكذلك: ابن عاشور، التحرير والتنوير، ج. 22، ص. 19.
2. القرآن الكريم، سورة الشورى، الآية 13.
3. الطبري، جامع البيان، ج. 1، ص. 192؛ ابن كثير، تفسير القرآن العظيم، ج. 1، ص. 39.
4. التحريف: التغيير المتعمد في ألفاظ أو معاني الكتب الإلهية. انظر: الرازي، التفسير الكبير، ج. 3، ص. 160.
5. البخاري، صحيح البخاري، كتاب الأنبياء، الجزء عن بني إسرائيل.
6. القرآن الكريم، المائدة: 13.
7. القرآن الكريم، البقرة: 79.
8. الفخر الرازي، التفسير الكبير، ج. 6، ص. 214.
9. ابن تيمية، الجواب الصحيح لمن بدل دين المسيح، ج. 1، ص. 45.
10. القرآن الكريم، الكهف: 7.
11. القرآن الكريم، يونس: 47.
12. القرآن الكريم، النحل: 36.
13. السيوطي، الإتقان في علوم القرآن، ج. 1، ص. 66.
14. التلمود البابلي، قسم سانهدارين، عن مخالفة الأحكام بالحيلة.
15. رسالة بولس إلى الغلاطية 3:13.
16. ولفريد كانتويل سميث، الإيمان والحداثة، ص. 102.
17. أوغست كونت، دروس الفلسفة الإيجابية، ص. 87.
18. القرآن الكريم، يوسف: 40.
19. القرآن الكريم، المائدة: 44.
20. التثنية 4:2؛ ومع ذلك، تمت إضافات وتغييرات بشرية.
21. ابن حزم، الفصل في الملل والأهواء والنحل، ج. 1، ص. 214.
22. موسوعة تاريخ الكنيسة، ج. 2، ص. 344.
23. القرآن الكريم، الشورى: 21.
24. الشاطبي، الموافقات، ج. 2، ص. 8.
25. القرآن الكريم، الملك: 14.
26. الغزالي، الاقتصاد في الاعتقاد، ص. 132.
27. ابن قيم الجوزية، إعلام الموقعين، ج. 1، ص. 71.
28. القرآن الكريم، الأعراف: 10.
29. القرآن الكريم، المائدة: 3.
30. السيوطي، الإتقان في علوم القرآن، ج. 1، ص. 166.
31. القرآن الكريم، الحجر: 9.
32. ابن الصلاح، علوم الحديث، ص. 37.
33. القرآن الكريم، الأعراف: 10.
34. البخاري، صحيح البخاري، كتاب الأحكام.
35. القرآن الكريم، الحديد: 25.
36. طاهر بن عاشور، التحرير والتنوير، ج. 27، ص. 135.