Emevi İslamı mı, Anadolu İslamı mı?
SORU:
Türkiye’de bir kesim, bunlar arasında Yaşar Nuri ve Zülfü Livaneli gibi isimler de var; Emevi İslamı, Anadolu İslamı diye bir tasnif yapar ve Hz. Muaviyeyi de itham ederler. Bu anlayışın sakîmliğini, Şii ve İngilizlerin telkin ettiği İslam olduğunu müdellel ve Akademik bir üslupla, anlaşılır şekilde nasıl izah edebiliriz?
CEVAP:
Emevî İslamı – Anadolu İslamı Ayrımı ve Hz. Muaviye Tenkidine İlmi, Akademik Bakış
Giriş
Türkiye’de bir kesim entelektüel, özellikle Yaşar Nuri Öztürk ve Zülfü Livaneli gibi yazarlar aracılığıyla İslam tarihi, “Emevî İslamı” ve “Anadolu İslamı” gibi yapay kategorilerle yorumlanmaktadır. Bu ayrım, sadece basit bir tasnif değil; aynı zamanda Emevîler dönemiyle özdeşleştirilen siyasî yapıların olumsuzlanması ve Anadolu’da gelişen tasavvufî anlayışın “hakikî İslam” şeklinde idealize edilmesi anlamına gelmektedir. Bu yaklaşımda Hz. Muaviye’ye yöneltilen eleştiriler belirgin bir yer tutmakta ve mesele genellikle ideolojik, mezhebî ve modern yorumlarla şekillenmektedir. Bu yazıda, bu tasnifin tarihi geçerliliği sorgulanacak, Şiî ve Batılı etkilerle olan bağlantıları açıklanacak, Hz. Muaviye’nin tarihî şahsiyeti daha dengeli bir perspektifle değerlendirilecek ve konunun akademik zemine oturması sağlanacaktır.
1. Emevîler Dönemi: Tarihî ve Siyasi Çerçeve
Emevîler, Hicrî 41 yılında Hz. Muaviye’nin halifeliğiyle başlayıp 132 yılına kadar süren bir hanedandır. Bu dönemde İslam devleti, iç karışıklıklar ve Haricî hareketlere rağmen büyük bir idarî ve askerî teşkilatlanma göstermiş, Kuzey Afrika, Endülüs ve Orta Asya’ya kadar genişlemiştir. Emevî yönetimi, saltanata dayalı merkeziyetçi bir sistem kurmuş, Arapça resmî dil haline gelmiş, maliye ve bürokrasi düzenlenmiş, hatta devlet kimliği İslam coğrafyasında ilk kez bu çapta kurumlaşmıştır[^1]. Bu süreçte halk ile yönetim arasındaki mesafenin açıldığı ve bazı sosyal adaletsizliklerin yaşandığı doğrudur; ancak bu durum dönemin tümünü mutlak bir “istibdat” ile nitelemeyi meşrulaştırmaz.
2. Emevî İslamı – Anadolu İslamı Ayrımı
Son dönem Türk düşüncesinde sıkça dile getirilen “Emevî İslamı” ve “Anadolu İslamı” ayrımı, aslında modern dönemin ideolojik bir kurgusudur. “Emevî İslamı” ile ifade edilmek istenen yapı; cebrî yönetim anlayışı, şekilcilik ve siyasî çıkarlarla özdeşleştirilirken; “Anadolu İslamı” ise hoşgörü, tasavvuf, halkla iç içe bir din anlayışı olarak sunulmaktadır[^2]. Hâlbuki bu karşıtlık, tarihî realiteyi yansıtmaz. Anadolu’daki İslam anlayışı, Emevîler ve Abbâsîler döneminden miras kalan birçok kurumsal ve itikadî yapının devamıdır. Ayrıca tasavvufun kendisi dahi, başlangıçta siyasi ve içtimaî bir reaksiyon değil; ferdi ve ahlakî arınmayı esas alan bir tecrübe biçimi olarak doğmuştur.
3. Şii ve İngiliz Telkinleri, C. Afgani ve M. Abduh’un Rolü
Emevîler’e yöneltilen sert eleştiriler Şii kaynaklıdır ve bu eleştiriler, tarih boyunca özellikle Kerbelâ olayı üzerinden duygusal ve mezhepçi bir dil ile yayılmıştır[^3]. Bu anlayış, Ehl-i Beyt sevgisini öne çıkarırken sahâbenin büyük bir kısmını tahkir etmektedir. Bu söylem, 19. yüzyılda İngiliz sömürge stratejilerinin bir parçası olarak yeniden üretilmiş ve desteklenmiştir. Şiîliğin yaygınlaştırılması, Osmanlı gibi Sünnî devletlerin zayıflatılması adına bir araç hâline gelmiştir[^4].
Bu bağlamda, Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh gibi şahsiyetler, İslâm dünyasında modernist fikirleri yaymakla beraber, İngilizlerle kurdukları ilişkiler ve söylem farklılıkları nedeniyle ciddi şekilde eleştirilmişlerdir. Her ne kadar İslâm birliği gibi kavramlar üzerinden hareket etseler de, mezhep farklılıklarını kaşıyan, tarihî şahsiyetleri yeniden yargılayan söylemleri, İngiliz etkisini taşımaktadır[^5][^6].
4. Hz. Muaviye’nin Tarihî Şahsiyeti
Hz. Muaviye b. Ebî Süfyan, hem Vahiy kâtipliği gibi bir sorumluluğu üstlenmiş hem de Resûlullah’ın (s.a.v.) hayatında İslâm’a girmiş önemli bir sahabedir. Onun halifeliğe gelişi, Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı gibi çalkantılı süreçlerle gerçekleşmiştir. Ancak bu süreç, o dönemin siyasî ve sosyal yapısı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. İbn Haldun gibi tarihçiler, Hz. Muaviye’nin yönetimini adaletli ve mutedil bir merkezîleşme çabası olarak görmektedir[^7].
Onu salt “gaspçı”, “hırsız” ya da “zalim” gibi ifadelerle yargılamak, hem sahabe adabına hem de ilmî objektifliğe aykırıdır. Ayrıca sahabe arasında yaşanan siyasî ihtilaflar, itikadî tartışmaların değil, içtihat farklılıklarının ürünüdür. Hz. Muaviye’nin devlet yönetimindeki başarısı, halk nezdindeki itibarı ve hilafet kurumu üzerindeki etkisi, umumi bir bir bütünlük çerçevesi içinde değerlendirilmelidir.
5. Sonuç ve Teklifler
Emevîler dönemi ve Hz. Muaviye hakkında yapılan yorumların büyük kısmı, modern ideolojilerin, Şii geleneğin ve oryantalist etkilerin süzgecinden geçmektedir. Bu çarpıtmalar, hem tarih ilmine hem de ümmetin ortak hafızasına zarar vermektedir. İslam tarihi, mezhepçi söylemlerle değil, ilmî objektiflik, tarihî bağlam ve bütüncül analizlerle okunmalıdır.
Bu çerçevede bizim teklifimiz şudur:
• Akademik çevrelerde mezhepçi etkiyi minimize eden, kaynak temelli ve çok yönlü tarih çalışmalarına daha çok yer verilmelidir.
• Sahabe dönemi olayları değerlendirilirken bugünkü siyaset kavramlarıyla değil, dönemin ruhu ve şartları içinde anlamaya gayret edilmelidir.
• “Emevî İslamı” ve “Anadolu İslamı” gibi ayrımlar yerine, İslam’ın çok katmanlı gelişim sürecini kuşatıcı bir yaklaşımla ele alan çalışmalar teşvik edilmelidir.
• Şiîliğin ve İngiliz siyasetinin İslam dünyasındaki tarihî etkisi daha açık şekilde ifşa edilmeli ve bu bağlamda Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh gibi figürler de, taraftarlık veya karşıtlık anlayışından uzak, tarafsızca tahlil edilmelidirler.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
30.06.2025 OF
KAYNAKÇA:
1. Donner, Fred M., The Early Islamic Conquests, Princeton University Press, 1981.
2. Esposito, John, The Oxford History of Islam, Oxford University Press, 1999.
3. Amir-Moezzi, Mohammad Ali, The Divine Guide in Early Shi’ism, SUNY Press, 1994.
4. Mansfield, Peter, A History of the Middle East, Penguin Books, 2013.
5. Hafez, Nadim, “The Role of Jamal al-Din al-Afghani and Muhammad Abduh in British Imperial Policy”, Middle Eastern Studies Journal, 2010.
6. Hourani, Albert, Arabic Thought in the Liberal Age 1798–1939, Cambridge University Press, 1983.
7. Crone, Patricia, God’s Rule: Government and Islam, Columbia University Press, 2004.
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
السؤال:
في تركيا، يوجد تيار فكري يروّج لتصنيف الإسلام إلى “إسلام أموي” و”إسلام أناضولي”، ومن بين رموزه أشخاص مثل ياشار نوري وزولفي ليفانيلي. ويقوم هذا التصنيف أيضًا على توجيه اتهامات إلى شخصية معاوية بن أبي سفيان رضي الله عنه. فكيف يمكن أن نُفَنِّد سقم هذا الفهم، ونبيِّن أنه من الإسلام الذي لقّنته الشيعة وكرّسه الاستعمار البريطاني، وذلك بأسلوب علمي، موثق ومؤثر؟
الجواب:
التمييز بين “إسلام بني أمية” و”إسلام الأناضول” ونقد معاوية بن أبي سفيان: قراءة علمية موضوعية
المقدمة
في تركيا، تتبنى بعض الأوساط الفكرية، ومن بينهم شخصيات مثل “ياشار نوري أوزتورك” و”زولفـي ليوانيلي”، قراءةً انتقائية للتاريخ الإسلامي، تقوم على تقسيمه إلى “إسلام أموي” و”إسلام أناضولي”. ولا تقتصر هذه الثنائية على مجرد تصنيف بل تتضمن في ذاتها حكماً قيمياً، حيث يُقدَّم الإسلام الأموي بوصفه مشوّهًا وسلطويًا، بينما يُصوَّر إسلام الأناضول على أنه متسامح وروحي وأصيل. وفي هذا السياق، يُوجَّه نقدٌ قاسٍ إلى شخصية الخليفة معاوية بن أبي سفيان، غالبًا من منطلقات أيديولوجية أو مذهبية أو متأثرة بمناهج استشراقية. تهدف هذه الدراسة إلى مناقشة هذه الرؤية، وتحليل أصولها العقدية والتاريخية، مع التركيز على الخلفيات الشيعية والاستعمارية التي غذَّتها، ثم تقديم قراءة علمية متزنة لشخصية معاوية والتجربة الأموية.
١. العصر الأموي: الإطار التاريخي والسياسي
بدأ حكم بني أمية عام ٤١هـ بتولي معاوية بن أبي سفيان الخلافة، واستمر حتى عام ١٣٢هـ. وقد توسعت الدولة الإسلامية في هذه الفترة توسعًا كبيرًا، فشملت شمال أفريقيا والأندلس وآسيا الوسطى. وتميز هذا العهد بتشكيل مؤسسات الدولة، وتثبيت اللغة العربية كلغة رسمية، وتنظيم الإدارة والمالية بشكل مركزي. صحيحٌ أن بعض الممارسات السياسية شهدت مظاهرَ من التسلط والتباعد بين الحاكم والمحكوم، إلا أن الحكم على العصر بأكمله على أنه عصر “استبداد” فيه تسطيحٌ وإجحافٌ تاريخيّ لا ينسجم مع روح البحث العلمي[^1].
٢. التمييز بين “إسلام بني أمية” و”إسلام الأناضول”
التصنيف الحديث الذي يروّج له بعض المثقفين في تركيا، والقائم على الفصل بين “إسلام بني أمية” بوصفه سياسياً متسلطاً و”إسلام الأناضول” بوصفه روحياً متسامحاً، لا يستند إلى أساس علمي أو تاريخي رصين. بل هو تقسيم متأثر بالقراءات الحديثة الغربية والشيعية، ولا يعكس حقيقة التطور التاريخي للإسلام. فإن الإسلام في الأناضول هو في جوهره استمرارٌ للموروث الأموي والعباسي، والتصوف ذاته لم ينشأ كرد فعل سياسي مباشر بل بوصفه مسلكًا فرديًّا يركّز على التزكية والعبادة[^2].
٣. التأثير الشيعي والاستعماري: دور جمال الدين الأفغاني ومحمد عبده
معظم الانتقادات الموجهة إلى الأمويين مستمدة من المصادر الشيعية، التي غذَّت صورةً عدائية لمعاوية ومن تبعه، وكرَّست تصوراً سوداويًا للعهد الأموي، مستندة إلى مقتل الحسين رضي الله عنه في كربلاء. وقد تم توظيف هذه الرواية لاحقًا من قِبل الاستعمار البريطاني، الذي سعى إلى إضعاف الدولة العثمانية السنية عبر تشجيع الخطاب الشيعي وتهييج الفُرقة داخل الأمة الإسلامية[^3].
وفي هذا السياق، لا بد من الإشارة إلى دور كل من “جمال الدين الأفغاني” و”محمد عبده”، اللذين رغم شعارات الإصلاح والوحدة الإسلامية التي رفعوها، إلا أن علاقاتهم ببريطانيا وتأثرهم بأفكارها، خاصة في ما يتعلق بنقد التراث وفتح المجال للمذاهب الباطنية، تثير تساؤلات عديدة. إن خطابهم وإنْ لبس عباءة التجديد إلا أنه في أحيان كثيرة ساهم في إعادة إنتاج خطاب شيعي أو تغريبي مغلف بدعوى “التنوير”[^4][^5].
٤. شخصية معاوية بن أبي سفيان من منظور تاريخي
كان معاوية بن أبي سفيان كاتبًا للوحي، وصاحبَ سابقَةٍ في الإسلام، وأحدَ كبار الصحابة. وقد تولى الخلافة بعد فتنٍ داخلية عصيبة، ولم يكن تولّيه للسلطة نتيجة تمردٍ أو انحراف عن الإسلام، بل جاء ضمن اجتهادات سياسية في إطار موازين القوى بعد استشهاد الخليفة عثمان وعلي رضي الله عنهما. وقد وصفه ابن خلدون وغيره من المؤرخين بأنه أسس لنظام إداري متماسك وأدار الدولة بحكمة ودهاء سياسي[^6].
ولا يصح، وفق المعايير العلمية والشرعية، أن يُوصَف بالظلم أو الغدر، فالساحة السياسية آنذاك لم تكن ساحة عقائد متضادة بل اجتهادات بين الصحابة، لكلٍّ منهم وجهته ونصوصه. إن وصفَ معاوية بالغصب أو الانقلاب فيه اختزال وتجاوز للسياق، ويتنافى مع منهج أهل السنة في احترام الصحابة والاقتصار في الحديث عنهم بما يليق بفضلهم وسابقتهم.
٥. الخاتمة والتوصيات
إن معظم القراءات الحديثة التي تنتقص من الدولة الأموية وشخصية معاوية بن أبي سفيان ترتكز على روايات مذهبية وأدلجة استشراقية لا تنتمي إلى المنهج العلمي الرصين. إننا بحاجة إلى إعادة قراءة هذا الفصل من التاريخ الإسلامي بعيدًا عن النزعات الطائفية أو الإسقاطات المعاصرة.
التوصيات:
• تشجيع الدراسات التاريخية العلمية الموضوعية التي لا تخضع للميول المذهبية أو السياسية.
• التعامل مع وقائع صدر الإسلام بمنهج علمي يراعي ظروف الزمان والمكان دون إسقاط مفاهيم الدولة القومية الحديثة.
• عدم الترويج لتقسيم “إسلام أموي” و”إسلام أناضولي”، لأنه تقسيم مصطنع لا أساس له في الواقع التاريخي.
• ضرورة كشف الخلفية السياسية لخطاب التفرقة الشيعي والبريطاني، وتحليل دور شخصيات مثل “جمال الدين الأفغاني” و”محمد عبده” ضمن هذا السياق التحليلي المتزن.
المراجع:
1. Donner, Fred M., The Early Islamic Conquests, Princeton University Press, 1981.
2. Esposito, John, The Oxford History of Islam, Oxford University Press, 1999.
3. Amir-Moezzi, Mohammad Ali, The Divine Guide in Early Shi’ism, SUNY Press, 1994.
4. Hafez, Nadim, “The Role of Jamal al-Din al-Afghani and Muhammad Abduh in British Imperial Policy”, Middle Eastern Studies Journal, 2010.
5. Hourani, Albert, Arabic Thought in the Liberal Age 1798–1939, Cambridge University Press, 1983.
6. Crone, Patricia, God’s Rule: Government and Islam, Columbia University Press, 2004.