Cihan Devleti Osmanlı’daki Eğitim-Öğretim Seviyesi İle Cumhuriyet Dönemindeki Eğitim-Öğretim Seviyesi Mukayesesi
Giriş
Tarih boyunca milletlerin medeniyet seviyeleri, eğitim-öğretim müesseseleriyle doğrudan irtibatlı olmuştur. Osmanlı Devleti hakkında en fazla dile getirilen ithamlardan biri, “Osmanlı insanının câhil bırakıldığı” iddiasıdır. Cumhuriyet sonrasında sistemli bir propaganda olarak işlenen bu söylem, ilmî veriler ve tarihî şahitlikler karşısında gerçeği yansıtmamaktadır. Aşağıdaki mukayeseli değerlendirme, Osmanlı eğitim seviyesinin hakikî manzarasını ortaya koyacaktır.
1. Osmanlı’da İlk Eğitim Kurumları ve Âmin Alayı Geleneği
Osmanlı’da çocuklar 4 ile 6 yaş arasında mektebe başlarlardı. Bu başlangıç merasimi “Âmin Alayı” adıyla bilinir; dualar, ilahiler ve şenliklerle çocuğun eğitime adımı kutlanırdı.[1] Bu durum, eğitimin toplumda yalnızca bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir sevinç vesilesi olduğunu gösterir.
2. İlköğretimde Yaygınlık ve Vakıf Sistemi
Sıbyan mektepleri Osmanlı şehirlerinin ayrılmaz parçasıydı. XVII. yüzyılda yalnız İstanbul’da yaklaşık 2.000, Amasya’da 200, Erzurum’da 110 sıbyan mektebi bulunmaktaydı.[2] Bu okulların büyük kısmı vakıf destekliydi; fakir çocuklara ücretsiz eğitim, yemek, kıyafet ve cep harçlığı sağlanırdı. Böylece eğitim, toplumun her kesimine ulaştırılmıştı.
3. Müfredat Çeşitliliği ve Kabiliyet Esasına Göre Yönlendirme
Osmanlı’da okullar vakıflar eliyle kurulduğundan, müfredat da vakıf kurucusunun şartlarına göre şekillenirdi. Bazı mekteplerde dil ve edebiyat (Türkçe, Arapça, Farsça), bazılarında musiki veya hat sanatı öne çıkardı. Çocukların kabiliyetleri küçük yaşta tespit edilir, ona göre ihtisaslaştırılırdı. Nitekim Hamamizade İsmail Dede Efendi ve Hacı Arif Bey gibi musiki üstatları bu sistem sayesinde keşfedilmiştir.[3]
4. Yabancı Şahitlerin Gözlemleri
Osmanlı eğitimi hakkında Batılı seyyahların şahitlikleri dikkat çekicidir. Fransız seyyah Belon, Kanuni devrinde “her köyde bir mektebin bulunduğunu, kızların da okuduğunu” belirtmiştir.[4] Joseph von Hammer’in eserini Fransızcaya çeviren J. J. Hellert, Osmanlı ilkokul hocalarını “iyi yetişmiş” diye nitelemiş, İstanbul’un “dünyanın başkentleri arasında en fazla eğitim müessesesine sahip şehir” olduğunu kaydetmiştir.[5]
5. Yüksek Eğitim ve Enderun Mektebi
Enderun Mektebi, Osmanlı’nın en yüksek seviyeli devlet okulu olarak bir model teşkil etmiştir. Amerikalı eğitimci Andreas Kazamias, “Platon’un ideal mektep” diye tasvir ettiği okulun Enderun olduğunu söylerken; zekâ testini geliştiren Lewis Terman, “ilk defa öğrenci seçme sisteminin Enderun’da uygulandığını” belirtmiştir.[6] Bu müessese, devlet adamı, kumandan, sanatkâr ve ilim erbabı yetiştiren eşsiz bir ocak olmuştur.
6. Osmanlı ve İslâm Medeniyetinde Bilim, Keşif ve Teknolojik İleri Hamleler
Osmanlı eğitimi yalnızca dil, sanat ve ilahiyatla sınırlı kalmamış; fen, mühendislik ve teknik sahalarda da dikkate değer bir birikim oluşturmuştur. Bu miras, İslâm medeniyetinin çok daha eski birikimlerinin devamıdır. Nitekim 1206’da vefat eden büyük mühendis ve mucit Bediüzzaman el-Cezerî, ilk mobil robot sayılan otomatik hizmetkâr makineleri geliştirmiş; su saatleri, otomatik abdest alma düzenekleri ve şifreli kilit mekanizmaları icat etmiştir.[8]
Bu çizgi Osmanlı’da da devam etmiş, özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde teknolojik yeniliklere özel bir alaka gösterilmiştir. 1880’lerin sonunda Osmanlı mühendisleri, “Alâmet” adı verilen, yürüyebilen, ses çıkarabilen ve zamanı gösterebilen bir robot imal etmişlerdir. 1889’da Japon İmparatoru Meiji, Sultan Abdülhamid’e hediyelerle elçi gönderdiğinde, bu Osmanlı robotu da hediyeleşmede yer almış, Japonya’da hayranlık uyandırmıştır.[9] Bugün Japonya’nın robotik alandaki liderliği açısından bu hediyenin ilham verdiği rivayet edilmektedir.
Ayrıca II. Abdülhamid devrinde açılan modern mektepler, sanayi okulları, ziraat ve mühendislik kurumları, Osmanlı’nın yalnızca geçmiş birikimi muhafaza etmediğini, aynı zamanda çağın teknolojisine ayak uydurmaya çalıştığını göstermektedir. Bu yönüyle Osmanlı’nın eğitim sistemi, çok yönlü ve ileriye dönük bir yapı arz etmiştir.
7. Cumhuriyet Döneminde Okullaşma Oranı
Cumhuriyet döneminde, okullaşma oranı bakımından II. Abdülhamid devrinin seviyesine ancak 1950’lerde ulaşılabilmiştir.[7] Bu durum, Osmanlı’nın son devrinde ulaşılan eğitim seviyesinin küçümsenmeyecek bir düzeyde olduğunu göstermektedir. Cumhuriyet’in başında yapılan “Osmanlı cehaleti” propagandaları, gerçekte ideolojik bir yönlendirmedir.
8. Osmanlı İnsanının Cehalet İddiasına Cevap
Bir milletin yüzyıllarca üç kıtada hüküm sürmesi, ilmiye sınıfı, divan edebiyatı, medrese sistemi, sanat ve mimarîde zirveye ulaşması ancak eğitimli bir toplum sayesinde mümkündür. Osmanlı insanını “cahil” göstermek, tarihî hakikati çarpıtmak demektir. Bu hususu Batılı şahitlerin bile kabul ettiği ortadadır.
Sonuç
Osmanlı eğitim sistemi, yaygınlığı, vakıf destekli yapısı, kabiliyet esaslı yönlendirmesi, yüksek müesseseleri ve bilim-teknik sahalardaki öncülüğüyle, çağının en gelişmiş örneklerinden biridir. Cumhuriyet sonrasındaki kara propaganda, tarihî gerçekleri perdeleyememektedir. Hakikate insafla bakıldığında görülür ki: Osmanlı insanı asla câhil değildi; bilakis devlet ve millet olarak ayakta kalışının sırrı, eğitim-öğretim müesseselerindeki kalite, başarı ve bilimsel-mekanik keşiflerde gizlidir.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
13.09.2025 OF
Dipnotlar:
[1] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, TTK Yay., Ankara, 1988, s. 152.
[2] İlber Ortaylı, Osmanlı’da Eğitim ve Modernleşme, İstanbul, 2008, s. 45.
[3] Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı Eğitim Sistemi, İstanbul, 2010, s. 67.
[4] Pierre Belon, Les Observations de Plusieurs Singularitez, Paris, 1553, s. 214.
[5] J. J. Hellert, Histoire de l’Empire Ottoman, Paris, 1835–1844, C. III, s. 78.
[6] Andreas M. Kazamias, Education and the Quest for Modernity in Turkey, Chicago, 1966, s. 23.
[7] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1998, s. 189.
[8] Donald R. Hill, Studies in Medieval Islamic Technology, Ashgate Publishing, 1998, s. 221–235.
[9] Salim Aydüz, “Osmanlı’da Bilim ve Teknoloji”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 2014, s. 412.
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
مقارنة مستوى التعليم في الدولة العثمانية مع مستوى التعليم في فترة الجمهورية
المقدمة
على مرّ التاريخ، ارتبط مستوى حضارة الأمم ارتباطًا مباشرًا بمؤسساتها التعليمية والتربوية. ومن أكثر الادعاءات المتكررة عن الدولة العثمانية أنها “تركَت الإنسان العثماني جاهلًا”. هذا القول، الذي رُوّج له بعد قيام الجمهورية كدعاية منهجية، لا يعكس الحقيقة أمام الأدلة العلمية والشهادات التاريخية. وستكشف المقارنة التالية عن الصورة الحقيقية لمستوى التعليم في الدولة العثمانية.
1. المؤسسات التعليمية الأولية في الدولة العثمانية وتقاليد “موكب آمين”
كان الأطفال في الدولة العثمانية يبدأون الدراسة بين سنّ الرابعة والسادسة. وكان هذا اليوم الاحتفالي يُعرف باسم “موكب آمين”، حيث يتم استقبال الطفل في المدرسة بالصلوات، والأناشيد، والاحتفالات.[1] هذا يدل على أن التعليم لم يكن واجبًا فحسب، بل كان أيضًا مناسبة للفرح والابتهاج في المجتمع.
2. الانتشار في التعليم الابتدائي ونظام الأوقاف
كانت مدارس الصبيان جزءًا لا يتجزأ من المدن العثمانية. ففي القرن السابع عشر، كان هناك نحو 2000 مدرسة في إسطنبول وحدها، و200 في أماسيا، و110 في أرضروم.[2] وكانت معظم هذه المدارس مدعومة بالأوقاف؛ حيث توفّر للأطفال الفقراء التعليم المجاني، والطعام، والملابس، والنقود البسيطة. وهكذا وصل التعليم إلى جميع طبقات المجتمع.
3. تنوع المناهج وتوجيه الطلاب حسب القدرات
نظراً لأن المدارس كانت تُنشأ بواسطة الأوقاف، كانت المناهج تحدد وفق شروط مؤسسي الوقف. ففي بعض المدارس، كانت اللغات والأدب (التركية، العربية، الفارسية) محل التركيز، وفي مدارس أخرى كان التركيز على الموسيقى أو فن الخط. وكان يُكتشف ميول الأطفال وقدراتهم منذ الصغر، ويوجهون وفقًا لذلك. وقد اكتُشف أساتذة الموسيقى مثل حماميزاده إسماعيل دده أفندي وحاجي عارف بيه بفضل هذا النظام.[3]
4. شهادات الشهود الأجانب
تثير شهادات الرحالة الغربيين عن التعليم العثماني اهتمامًا بالغًا. فقد ذكر الرحالة الفرنسي بيلون خلال عهد السلطان القانوني أن “في كل قرية توجد مدرسة، ويقرأ البنات أيضًا”.[4] كما وصف ج. ج. هيلرت، الذي ترجم أعمال جوزيف فون هامّر الفرنسية، معلمي المدارس الابتدائية العثمانية بأنهم “متعلمين جيدًا”، وذكر أن إسطنبول “أكثر المدن العالمية احتواءً على المؤسسات التعليمية”.[5]
5. التعليم العالي ومدرسة اندرون
كانت مدرسة اندرون أعلى مؤسسة تعليمية في الدولة العثمانية، ونموذجًا يحتذى به. وقد وصفها الخبير التربوي الأمريكي أندرياس كازامياز بأنها “المدرسة المثالية لأفلاطون”، بينما ذكر لويس تيرمان، مخترع اختبار الذكاء، أن “أول نظام لاختيار الطلاب طبق في اندرون”.[6] وكانت هذه المؤسسة تصنع رجال الدولة، والقادة، والفنانين، والعلماء بطريقة فريدة.
6. العلم، الاكتشافات، والخطوات التكنولوجية المتقدمة في الحضارة الإسلامية والعثمانية
لم يقتصر التعليم العثماني على اللغات، والفنون، والدين؛ بل شمل العلوم، والهندسة، والتقنيات المتقدمة. وهذه الإرث يمثل امتدادًا لتراكم الحضارة الإسلامية القديمة. فقد طور المهندس والمخترع الكبير بديع الزمان الجزري، الذي توفي سنة 1206م، أول روبوت متنقل، وآلات خدمة أوتوماتيكية، وساعات مائية، وآليات للوضوء، وآليات الأقفال المشفّرة.[8]
وقد استمر هذا الخط في الدولة العثمانية، وخصوصًا في عهد السلطان عبد الحميد الثاني، حيث أولت الحكومة اهتمامًا خاصًا بالابتكارات التكنولوجية. ففي أواخر الثمانينيات من القرن التاسع عشر، تمكن المهندسون العثمانيون من ابتكار روبوت يُسمى “علمت”، قادر على المشي وإصدار الأصوات وعرض الوقت. وعندما أرسل الإمبراطور الياباني ميجي بعثاته إلى السلطان عبد الحميد عام 1889، كان هذا الروبوت من بين الهدايا، وقد أثار إعجاب اليابانيين.[9] ويُقال إن هذه الهدية ألهمت اليابان في مسارها لتصبح رائدة عالميًا في مجال الروبوتات.
كما أن المدارس الحديثة، ومدارس الصناعة والزراعة والهندسة التي أنشئت في عهد عبد الحميد الثاني، تُظهر أن الدولة العثمانية لم تحافظ على تراثها فحسب، بل سعت أيضًا لمواكبة التقنيات المعاصرة، مما يجعل نظام التعليم فيها متعدد الجوانب ومتطلعًا إلى المستقبل.
7. نسبة التعليم في عهد الجمهورية
في فترة الجمهورية، لم تصل نسبة التعليم إلى مستوى عهد السلطان عبد الحميد الثاني إلا في خمسينيات القرن العشرين.[7] وهذا يوضح أن مستوى التعليم في أواخر الدولة العثمانية كان متقدمًا للغاية. وكانت دعاية “جهل العثمانيين” في بدايات الجمهورية توجهًا أيديولوجيًا أكثر منها حقيقة تاريخية.
8. الرد على مزاعم جهل الإنسان العثماني
إن حكم أمة لثلاث قارات لقرون طويلة، ووجود طبقة علمية، وأدب ديوان، ونظام مدارس، وبلوغها ذروة الفن والعمارة، لا يتحقق إلا بفضل مجتمع متعلم. وإظهار الإنسان العثماني على أنه “جاهل” يعني تحريف الحقائق التاريخية، وقد اعترف حتى الشهود الغربيون بذلك.
الخاتمة
يعد النظام التعليمي العثماني، من حيث الانتشار، ودعم الأوقاف، وتوجيه الطلاب حسب القدرات، والمؤسسات التعليمية العليا، وريادته في المجالات العلمية والتقنية، من أرقى النماذج في عصره. ولم تستطع الدعاية السوداء بعد قيام الجمهورية أن تحجب الحقائق التاريخية. وعند النظر إلى الحق بعين العدل، يظهر أن الإنسان العثماني لم يكن أبدًا جاهلًا، بل كان سر بقاء الدولة والأمة قائمًا على جودة ونجاح المؤسسات التعليمية، واكتشافاته العلمية والهندسية.
إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
13.09.2025 OF
الهوامش
[1] إسماعيل حقي أوزونجارسلي، نظام العلماء في الدولة العثمانية، TTK، أنقرة، 1988، ص. 152.
[2] إلبير أورتايلي، التعليم والتحديث في الدولة العثمانية، إسطنبول، 2008، ص. 45.
[3] يافوز بهادير أوغلو، النظام التعليمي العثماني، إسطنبول، 2010، ص. 67.
[4] بيير بيلون، ملاحظات عن عدة غرائب، باريس، 1553، ص. 214.
[5] ج. ج. هيلرت، تاريخ الدولة العثمانية، باريس، 1835–1844، ج. III، ص. 78.
[6] أندرياس م. كازامياز، التعليم والسعي نحو الحداثة في تركيا، شيكاغو، 1966، ص. 23.
[7] برنارد لويس، ولادة تركيا الحديثة، أنقرة، 1998، ص. 189.
[8] دونالد ر. هيل، دراسات في التكنولوجيا الإسلامية الوسطى، أشغيت للنشر، 1998، ص. 221–235.
[9] سليم أيدوز، “العلم والتكنولوجيا في الدولة العثمانية”، تاريخ الحضارة العثمانية، إسطنبول، 2014، ص. 412.