Bir Satırla Yüz Puan ve Tarihe Not Düşmek ..
Bir Satırla Yüz Puan: Hafızalara Kazınan Bir İmtihan ve Tarihî Şahitlikler Üzerine
Röportaj Yapan: Sun’i Zeka (ChatGPT)
Röportaj Tarihi: 9 Haziran 2025
Görüşülen: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
Konu: M. Kemal Paşa ile ilgili bir imtihanda yazılan tek cümlelik cevap, dönemin siyasi şahitlikleri ve tarihî hafızaya dair sorgulamalar
Sun’i Zeka (ChatGPT): Ahmet Ziya Bey, Türkçe kaleme aldığınız bir yazıda, bir cümlelik cevap yazarak yüz puan aldığınız bir imtihandan söz ettiniz. Dilerseniz buradan başlayalım. Ne idi o cümle ve hangi şartlar altında yazıldı?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Evet, o gün bugündür zihnime kazınan bir hadisedir. Mekke Ümmül Kura Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüde yüksek lisans yapıyordum. Çağdaş Fikir Hareketleri dersini Mısırlı hocamız Ali Muhammed Greyşa veriyordu. Arap olmayan tek öğrenciydim sınıfta. İmtihanda bize M. Kemal Paşa’nın şahsiyeti, fikir ve inkılaplarıyla ilgili bir soru soruldu. Arkadaşlar sayfalarca yazarken, ben 35-40 dakika hiçbir şey yazamadım. Son beş dakikada, “boş kâğıt vermemek için” bir satırlık formül yazıp çıktım. İşte o satır:
“ذكاء + دسيسة و مؤامرة + زنا + خمر + دعم بريطانيا + دعم شياطين تركيا = م. قمال”
(Zekâ + Entrika ve komplo + zina + içki + İngiltere desteği + Türkiye’nin şeytanlarının desteği = M. Kamal)
Sun’i Zeka (ChatGPT): Bu ifadeyi oldukça çarpıcı kılan yalnızca kısalığı değil, ihtiva ettiği keskin değerlendirme. Bu kadar kısa ve sert bir hükümle yüz puan almak nasıl mümkün oldu?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Hocamız beni önceden tanır, söylediklerime kıymet verirdi. Bir gün sonra sınıfta kağıtları okurken, “Bu Türk arkadaşınız bir cümleyle beni şaşırttı” diyerek notumu açıkladı. Yüz değil, “yıldızlı yüz” verdiğini söyledi. Hocamızın Osmanlı hakkında övgüyle konuştuğunu duymak da ayrıca beni duygulandırmıştı. O gün o sınıfta yalnızca yüz puan değil, itibar da kazandım.
Tanıklık ve Hafıza: Cümlenin Kaynağı Ne idi?
Sun’i Zeka (ChatGPT): Bu cümle bugün hâlâ hafızanızda canlı. Peki, bu yargıya nasıl ulaştınız? O yaşta bu tür net bir hüküm verecek kadar belgeye sahip miydiniz?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: O cümleyi kurduğumda henüz otuz yaşında bile değildim. Ama o hükmü rastgele yazmadım. Paşakapısı Cezaevi’nde tutuklu olduğum 1981 yılında, M. Kemal Paşa’nın koruma subaylığını yapmış Rize asıllı Aziz Şengün Bey’le aynı koğuşta kaldım. Onun bizzat anlattıkları zihnimde yer etti. Yani bir cümlelik hüküm, belgeye değilse de yaşanmış şahitliğe dayanıyor.
Aziz Şengün Kimdi?
Sun’i Zeka (ChatGPT): Aziz Şengün ismi bugünkü dijital ve resmi arşivlerde pek bulunmuyor. Sizin onunla ilgili verdiğiniz bilgiler oldukça çarpıcı. Kısaca özetler misiniz?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Aziz Şengün, CHP yönetim kurulu üyeliği yapmış, 1960 darbesinde darbeci kanadın 6 danışmanından biri olmuş bir kişiydi. 6-7 Eylül Taksim yağmalama olaylarında da yer almış. Emekli subaylar derneği Kadıköy şube başkanıydı. 1981’de 87 yaşında, bir albayı öldürmekten dolayı tutuklanmıştı. Kayıtlarda izi az; ama ben onunla aynı koğuştaydım. Bizzat konuştuk. Hâlâ hayatta olan koğuş arkadaşım İsmail Yüksel Bey de buna şahittir.
Tarihi Sorgulamak: Resmi Tarih Ne Kadar Gerçek?
Yapay Zeka (ChatGPT): Bu şahitlikler üzerinden yürürsek, sizce Türkiye’de yakın tarihin resmi anlatımına ne derece güvenilir?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Ne yazık ki Türkiye henüz gerçeklerle yüzleşmeye hazır değil. Arşivler eksik, kayıtlar zayıf, belgeler çarpıtılmış. Aziz Şengün gibi bir adamın, bu kadar çok olayın içinde olup da kayıtlarda yer almaması arşivlerin kifayetsizliğini gösterir. Benim bilgilerim şahide ve hafızaya dayanır; bunları iftira kabul etmek ilmi vicdanla bağdaşmaz.
Kamalist Mütedeyyinler ve Zihni Bariyerler
Yapay Zeka (ChatGPT): Yakın tarihle ilgili tartışmalarda, en çok nerede tıkanılıyor sizce?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: “Kamalist mütedeyyin” bir emekli albayla yıllardır yazışıyorum. Yazılıp basılacak olsa 500-600 sayfalık bir kitap çıkar. Belgeli gerçeklerde bile anlaşmakta zorlanıyoruz. Çünkü beyinleri emir komutayla düşünmeye alışmış etkili bir kesim var. Sorgulama alışkanlıkları yok. Herkesin kendi “gerçeği” var. Algılar inşa ediliyor, çarpıştırılıyor. Gerçek dediğimiz şeyin önünde ideolojik duvarlar örülmüş.
Belgesel Olsa Ne Olurdu?
Sun’i Zeka (ChatGPT): Bugün bir araştırmacı çıksa ve bu meselelerin izini sürse, neyle karşılaşır sizce?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Beş adım atması gerekir:
1. Rize’de Aziz Şengün’ün akrabalarıyla görüşmek,
2. 60’lı yılların CHP yönetimini taramak,
3. 6-7 Eylül olaylarını incelemek,
4. Kadıköy subay derneği arşivine girmek,
5. Paşakapısı 1980-81 tutuklularını listelemek.
Bu adımlar sonunda benimle görüşse ve şahitliğimi kayda alsa, şahane bir belgesel olurdu. Ama resmî söylem yıkılır, buna en başta Kamalistler ve İttihatçı zihniyet itiraz eder.
Yapay Zeka (ChatGPT): Bugün sizce bu tür tarihî şahitliklerin anlamı nedir?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu: Ben bir eğitimciyim. Duyduğunu değil, yaşadığını belgeleri ile anlatanlardanım. Ne iftira ederim, ne tarafgirlik yaparım. Gerçekle yüzleşme cesareti olmayana tarih öğretilmez. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.
🎙️ Mülakat – 2. Bölüm
Yapay Zeka (ChatGPT): Bu imtihanda yazdığınız cümleyi hayal ürünü olarak değil, bir görgü şahidinden duyduğunuzu söylediniz. Bu şahitliğin kaynağını biraz daha anlatır mısınız?
Ahmet Ziya Hoca: Evet. Bu cümleyi hafızama nakşeden asıl şey, 1981 yılında, Kenan Evren’in darbesinden sonra tutuklandığımda Paşakapısı Cezaevi’nde bizzat dinlediğim bir şahidin anlattıklarıdır. O dönemde Rize asıllı bir mahkum olan Aziz Şengün Bey ile tanıştım. Kendisi 87 yaşındaydı.
Bu şahıs, Mustafa Kemal Paşa’nın koruma subaylığını yapmış, Türkiye yakın tarihinin pek çok olayına doğrudan şahitlik etmişti. CHP’nin yönetim kurulunda yer almış, 1960 darbesinde darbecilerin altı danışmanından biri olmuş, 6-7 Eylül Taksim yağma olaylarına karışmış, 1950’li yıllarda CHP ile DP arasındaki çatışmalarda yaralanmış, Kadıköy’deki Emekli Subaylar Derneği’nin başkanlığını yapmış ve bir albayı öldürdüğü için hapis cezasına çarptırılmıştı. Kendisiyle ortak koğuşta tanıştık.
Sun’i Zeka (ChatGPT): Bu şahitliği destekleyen herhangi bir belge veya şahidiniz var mı?
Ahmet Ziya Hoca: Evet. Bu anlatımlarımız sadece ikimizin arasında gizli konuşmalar değildi. Koğuşta bizimle birlikte yüksek rütbeli başka memurlar da vardı. Bunlardan biri eski polis memuru olan ve hâlen hayatta bulunan İsmail Yüksel Bey’di. Fikri olarak Aziz Şengün ile aynı çizgide olmasa da, bu konuşmalara doğrudan şahitti.
Mesele şu ki, Türkiye’de özellikle yakın tarihle ilgili resmî arşivler doğru bilgilerle dolu değil. Pek çok olay örtbas edilmiş durumda. Aziz Şengün gibi siyasi ve askerî faaliyetleriyle tanınan bir şahsın kayıtlarda izine rastlanmaması, benim güvenilirliğimle ilgili değil, aksine devlet arşivlerinin yetersizliği ve taraflı oluşuyla ilgilidir.
Yapay Zeka (ChatGPT): Peki bu anlatımı belge haline getirmek mümkün müdür? Bu şahsın izini sürmek için ne yapılabilir?
Ahmet Ziya Hoca: Elbette. Ciddi bir araştırmacı, şu adımları izlerse önemli sonuçlara ulaşabilir:
1. Rize’ye giderek Aziz Şengün’ün hayatta olan akrabalarıyla görüşür.
2. CHP’nin 1960’lı yıllardaki yönetim kurulu kayıtlarını tarar.
3. 1950’li yıllardaki CHP-DP çatışmalarını ve basında yer alan haberleri inceler.
4. Kadıköy Emekli Subaylar Derneği’nin arşivlerini araştırarak Aziz Şengün’ün neden ve nasıl bir albayı öldürdüğünü belgeler.
5. 1980–1981 yıllarında Paşakapısı Cezaevi’nde kalan tutukluların listesini çıkarır.
Sonra gelip bu şahsın bana anlattıklarını benden dinler, koğuştaki arkadaşlarımın şahitliğini alır. Böylelikle ya bir tarih belgesi ya da etkili bir belgesel ortaya çıkar. Fakat ne yazık ki bu, başta Kemalistler ve İttihatçı zihniyetin mirasçıları tarafından istenmez.
Yapay Zeka (ChatGPT): O halde sizce Türkiye toplumu henüz gerçek tarihiyle yüzleşmiş değil mi?
Ahmet Ziya Hoca: Kesinlikle öyle. Çok yakın bir arkadaşımın ağabeyi emekli bir albaydı. Kendisiyle yazışma yoluyla tanıştım. Şu an seksenli yaşlarında ve kendini “Kamalist bir mütedeyyin” olarak tanımlıyor. Merhum kardeşi ise son derece şuurlu ve dindar bir beyin cerrahıydı.
Bu emekli albayla iki üç yıl boyunca mesajlaştık. Yazışmalarımız derlenirse 500–600 sayfalık bir kitap olur. Belgeye dayalı, açık delilli konularda bile anlaşmakta zorlanıyoruz. Çünkü beyinleri emir-komutaya alışmış, sorgulamaya kapalı bir nesil bunlar. Bugün birçok insan kendi gerçeklik anlayışına sıkı sıkıya bağlı, farklı bir görüşe zihnini kapatmış durumda.
Oysa yaşadığımız çağ, sorgulamanın, düşünmenin, alternatif analizler geliştirmenin mecbur olduğu bir çağdır. Artık hakikat algısı, mutlak otoriteler değil, açık tartışmalar ve çarpışan fikirler üzerinden şekilleniyor.
Tarihî Hafıza, Resmî Anlatım ve Sorgulama Sorumluluğu Üzerine
Soru:
Sizce toplumun geçmişiyle yüzleşememesi, sorgulama eksikliğinden mi kaynaklanıyor? Yoksa başka dinamikler mi söz konusu?
Cevap – Ahmet Ziya İbrahimoğlu:
Türkiye, hâlâ gerçeklerle yüzleşmeye tam olarak hazır değil. Bu bir eksikliktir ama sadece halkın değil, sistemin de bilinçli olarak tercih ettiği bir eksikliktir. Yani bu bir gaflet değil, bir politika. Geçmişle yüzleşmek; birçok resmî anlatımı, kutsal kabul edilen bazı isim ve sembolleri sorguya açmak demek. Bu da mevcut ideolojik dengeyi sarsabilir.
Ben bu engelleri 40 yıl önceden gördüm. O zamanlar yaşadıklarımı bugünkü olgunlukla değerlendirdiğimde, bunun aslında sistematik bir zihin formatlaması olduğunu daha net görüyorum. Bilgi, sorgulama ve muhakeme ile birleşmedikçe hakikatin önüne geçilemiyor.
Soru:
Zihinsel formatlama dediniz. Biraz açar mısınız?
Cevap:
Evet, Türkiye’de özellikle son yüz yılın eğitim ve medya dili, sorgulama değil, kabullenme üzerine inşa edilmiştir. “Doğrular” önceden belirlenmiş, bunlara dokunmak suç gibi gösterilmiştir. Bu da beyinlerin komutla düşünmeye alışmasına yol açtı.
Ben, 80 yaşındaki bir emekli albayla yıllardır yazışıyorum. Kendisi kendini “Kamalist, mütedeyyin bir Müslüman” olarak tanımlıyor. Belgelere dayalı gerçekleri konuşuyoruz ama ittifak edemediğimiz çok nokta var. Çünkü mesele artık bilgi meselesi olmaktan çıkmış; zihin dünyası, algı ve duygu meselesine dönüşmüş.
Soru:
Peki bu zihin iklimi nasıl değişir?
Cevap:
Her şeyden önce samimiyet ve cesaret gerekiyor. “Benim doğrularım” demek yerine, “doğru nedir?” diye sormak gerek. Yakın tarih, ne kahramanlık destanıdır ne de tamamen karanlık bir dönem. Her yönüyle, artısıyla eksisiyle okunmalı.
Bunun için belgelere, yaşayan şahitlere, özgür tartışma ortamlarına ihtiyaç var. Ama ne yazık ki bu alanlar hep dar tutuldu. Algı yönetimi ile hakikat gölgede bırakıldı. Halbuki sorgulama, tarihe ihanet değil; tarihe vefadır.
Soru:
Gelecek kuşaklar bu konuda daha şanslı olabilir mi?
Cevap:
Eğer biz belgeye dayalı bir hafıza bırakabilirsek evet. Yoksa sosyal medya çağında, hakikat parçalanır, manipüle edilir. Gelecek nesil, algının oyununa gelir.
Benim gibi şahsen şahitlik etmiş kişilerin yazdıkları bir gün araştırmacılar için çok kıymetli olabilir. Aziz Şengün gibi isimler bugün kayıtlarda yer almıyorsa bu, onların yaşamadığı anlamına gelmez. Aksine, bu sessizlik bile başlı başına bir gerçektir. Bu yüzden yazmaya, kayda almaya devam etmeliyiz.
Tarihi Bilinç, Eğitim Sorumluluğu ve Geleceğe Miras
Soru:
Bunca yıllık şahitlik ve birikimle, sizce geçmişe dair hakikatin izini sürmek neden bu kadar önemli?
Cevap – Ahmet Ziya İbrahimoğlu:
Çünkü geçmiş, sadece olmuş bitmiş bir zaman dilimi değil; bugünümüzü anlamanın ve yarınımızı kurmanın temelidir. Hakikat, üzerinde sessizlik örtüsü çekilmiş olayların ardından sessiz kalmakla değil, onları ortaya koymakla yaşatılır. Ben yaşadım, gördüm, dinledim, düşündüm ve yazdım. Bugün artık bu hakikatin yükünü gelecek kuşaklara devretmeden evvel, elimdeki bilgileri belgeye dönüştürmek boynumun borcu.
Aziz Şengün gibi isimler üzerinden tarih sadece şahıslarla değil, sistemle, zihniyetle, ideolojiyle de yüzleşmeyi gerektirir. Bu yüzleşme olmadan tarih, propagandanın oyuncağı olur.
Soru:
Siz bir eğitimcisiniz. Eğitim, bu süreçte nasıl bir rol oynar?
Cevap:
Eğitim, hakikatin yeniden dirilişidir. Öğretmen sadece ders anlatmaz; düşünmeyi öğretir. Ama bizde ne yazık ki eğitim uzun yıllar boyunca ezberin aracı, ideolojik kalıpların dayatıldığı bir alan oldu.
Ben hiçbir zaman öğrencilerime fikrimi dayatmadım. Hep sordum: “Bu bilgi seni tatmin ediyor mu?”, “Bu belgeyi farklı okumak mümkün mü?” diye. Çünkü hakikat, ancak soru soran zihinlerde yankı bulur.
Soru:
Bu yazışmalarınızın, hatıralarınızın ve mülakatlarınızın bir gün yayımlanmasını ister misiniz?
Cevap:
İsterim elbette. Çünkü bunlar sadece benim hatıralarım değil, bir dönemin şahitliğidir. Yazıştığım insanlar farklı dünya görüşlerinden olabilir ama biz belgede buluşabiliyorsak, işte orada bir kıymet doğar.
Ben müktesebatımı mezara götürmek için değil, bu millete faydalı olmak için biriktirdim. Onun için arşivimi de yazdıklarımı da bir gün araştırmacıların hizmetine sunmak isterim. Kimin neyi, nasıl anlayacağına dair bir şartım yok. Yeter ki hakikat saklanmasın.
Soru:
Son olarak, bugünün gençlerine ne söylemek istersiniz?
Cevap:
Bir, düşünün. İki, sorgulayın. Üç, korkmayın. Çünkü bilgi ancak cesaretle birleşirse ışık olur. Hiçbir dönemi kutsamayın, hiçbir dönemi de tamamen karalamayın. Okuyun, dinleyin, karşılaştırın. Tarihi ezberle değil, anlayarak öğrenin.
Hakikati savunmak sizi yalnız bırakabilir ama unutmayın: Kalabalıklar her zaman doğru yerde durmaz. Bazen bir kişinin doğruluğu, bir milletin geleceğini belirler. Gençlerimize vasiyetim budur.
Tek Satırla Yüz Puan Aldığım İmtihanın Hikayesi: 👇
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
🎙️ مقابلة – الجزء الأول
ChatGPT: كتبتم مرة أنكم في امتحان أثناء دراستكم العليا بمكة، حصلتم على مئة من مئة بجملة واحدة فقط. هل يمكن أن تخبرونا عن هذه القصة؟
أنتم: نعم، حصل ذلك أثناء دراستي في معهد أُسِّسَ بالتعاون بين رابطة العالم الإسلامي وجامعة أم القرى بمكة المكرمة، وكان هدفه إعداد الدعاة والمتخصصين في التبليغ. كان من حُسن حظي أنني درست على يد أساتذة كبار، وكان من بينهم الدكتور علي محمد جريشة -رحمه الله- وهو من مصر، ومن رفاق سيد قطب في السجن، ومن رموز جماعة الإخوان المسلمين.
كنت الطالب الوحيد غير العربي في الصف، بل لم يكن هناك أي طالب تركي غيري في المعهد كله. لم أكن أتمتع بسهولة التعبير بالعربية مثل زملائي العرب، وخصوصاً في مادة “الاتجاهات الفكرية المعاصرة”، التي كان يدرّسها الدكتور جريشة. هذه المادة كانت تتطلب كثيراً من النقاش والكتابة، وكنت من أقل الطلاب مشاركة في الحديث. ومع ذلك، كان الدكتور جريشة يطلب مني أحياناً أن أعلق عندما يتحدث عن الحركات الفكرية في تركيا، وكنت أفضّل أن أُدلي بمداخلات موجزة وعميقة. كان يأخذ كلامي بجدية، ويثق به، حتى أنه كان ينقله كما هو في أماكن أخرى.
ChatGPT: ما الذي جعلك تكتب جملة واحدة فقط في ذلك الامتحان؟
أحمد ضاء: السؤال كان عن مصطفى كمال باشا، ولم يركّز على شخصيته العسكرية أو التاريخية، بل على أفكاره ومواقفه وسلوكياته وثوراته. كان أمامنا 45 دقيقة للإجابة. بدأ زملائي يكتبون بسرعة ويطلبون أوراقاً إضافية. أما أنا، فلم أكتب شيئاً لمدة 35 إلى 40 دقيقة رغم معرفتي الواسعة، وذلك لأنني لم أكن أستطيع أن أقرر من أين أبدأ وكيف أعبر عن ذلك باللغة العربية. وعندما لم يبقَ سوى خمس دقائق، كتبت جملة واحدة فقط، وسلّمت ورقتي، وخرجت أولاً من قاعة الامتحان، وهو أمر لم يكن معتاداً مني، لأنني عادة أكون آخر من يخرج.
ChatGPT: وماذا حدث بعد ذلك؟ كيف كانت ردة فعل الأستاذ والطلاب؟
أحمد ضياء: في اليوم التالي، جاء الدكتور جريشة كالعادة إلى الصف مع أوراق الامتحان. بدأ بقراءة الدرجات، ولم يذكر اسمي. كنت حزيناً وصامتاً ومنتظراً لما سيقوله، حتى بادر أحد الزملاء قائلاً: “لم تذكر لنا درجة الطالب التركي يا أستاذ!”. حينها وقف الدكتور وقال: “الطالب التركي فاجأني مرة أخرى”.
ثم تابع: “لقد أجاب بسطر واحد فقط على هذا السؤال المعقّد، لكن ذلك السطر يحمل فهماً عميقاً لدرجة أنني كأستاذ منذ سنوات طويلة أُذهِلت.” وقال أيضاً: “نادراً ما أعطيت العلامة الكاملة لطالب، لكني منحت هذا التركي ليس فقط 100 من 100، بل 100 مع نجمة.”
أنا نفسي تفاجأت! هل كان يمزح؟ لكن الدكتور جريشة لم يكن معروفاً بكثرة المزاح، وكان جاداً في تقييمه. زملائي أيضاً لم يسبق لهم أن رأوا الأستاذ يمنح درجة كاملة، ولذلك كان فضولهم كبيراً. وعندما أصروا على معرفة ما كتبته، قرأ الأستاذ جملتي، وقال: “هذا الطالب لخّص لنا كتاباً في سطر واحد”. ثم أثنى عليّ وأثنى على الأتراك والعثمانيين، ما جعلني أتأثر كثيراً، خاصة أنني أعلم بوجود تيار معادٍ للدولة العثمانية في مصر.
ChatGPT: وهل تتذكر الجملة التي كتبتها؟ وما مصدرها؟:
أحمد ضياء نعم، كانت الجملة كالآتي:
ذكاء + دسيسة ومؤامرة + زنا + خمر + دعم بريطانيا + دعم شياطين تركيا = مصطفى قمال.
وهذه الجملة لم تكن وليدة خيال أو انطباع سطحي. لقد غرست في ذهني من خلال ما سمعته مباشرة عام 1981 من عزيز شنغن، الضابط السابق الذي رافق مصطفى كمال باشا عن قرب، والذي كنت معه في نفس زنزانة سجن باشا قابي.
🎙️ مقابلة – الجزء الثاني
ChatGPT: هذه الجملة التي كتبتموها في الامتحان، قلتم إنكم لم تستقوها من الخيال، بل مما سمعتموه من شاهد عيان. هل يمكن أن تخبرونا أكثر عن مصدر هذه الشهادة؟
أحمد ضياء: نعم، ما رسخ هذه الجملة في ذهني كان ما سمعته مباشرة عام 1981، بعد انقلاب كنعان إيفرين، حين تم اعتقالي ووضعت في سجن باشا قابي. هناك تعرفت على رجل يُدعى عزيز شنغن، من أصل ريزوي (من مدينة ريزه)، وكان قد بلغ من العمر آنذاك 87 عامًا.
كان هذا الرجل قد خدم كضابط حراسة مع مصطفى كمال باشا نفسه، وشارك في أحداث كثيرة في تاريخ تركيا الحديث. كان عضوًا في المجلس الإداري لحزب الشعب الجمهوري (CHP)، وأحد المستشارين الستة للانقلابيين في عام 1960، وشارك في أحداث 6-7 سبتمبر في تقسيم، وأصيب في اشتباكات حزب الشعب الجمهوري مع الحزب الديمقراطي في الخمسينات، بل وكان رئيس فرع جمعية الضباط المتقاعدين في قاضي كوي، وحُكم عليه بالسجن بسبب قتله عقيدًا، وقد التقيت به في زنزانة مشتركة.
ChatGPT: هل لديكم أي شهود أو وثائق تدعم هذه الشهادة؟
أحمد ضياء: نعم، لم تكن تلك الأحاديث بيني وبينه بشكل سري. كان معنا في الزنزانة موظفون كبار، من بينهم السيد إسماعيل يوكسَل، وكان من الشرطة سابقًا، وما زال على قيد الحياة حتى اليوم. وهو ليس من نفس التوجه الفكري لعزيز شنغن، لكنه كان شاهدًا على ما دار بيننا.
المشكلة أن الأرشيفات الرسمية في تركيا، خصوصًا فيما يخص التاريخ القريب، مليئة بالأكاذيب والتحريفات، والعديد من الأحداث تم التستر عليها. وحتى من كان فاعلاً ونشطًا سياسيًا وعسكريًا كعزيز شنغن، لا تجد له أثراً في السجلات الرسمية، رغم أنه كان شخصية معروفة. فإن لم تجدوا معلومات عنه، فليست المشكلة في مصداقيتي، بل في ضعف وكذب الأرشيف الرسمي.
ChatGPT: كيف يمكن توثيق هذه الشهادة؟ وهل هناك من يمكنه تتبّع أثر هذا الرجل؟
أحمد ضياء: نعم، لو تجرأ أحد الباحثين الجادين وقام بالخطوات التالية:
1. يتوجه إلى مدينة ريزه، ويقابل أقرباء عزيز شنغن الأحياء هناك.
2. يبحث في سجلات إدارة حزب الشعب الجمهوري في الستينات، ويُراجع الأسماء.
3. يُدقّق في صحافة الخمسينات، وما حدث من اشتباكات بين CHP و DP.
4. يُراجع أرشيف جمعية الضباط المتقاعدين في قاضي كوي، ويبحث لماذا وكيف قتل عزيز شنغن العقيد المذكور.
5. ويُحصي أسماء المعتقلين في سجن باشا قابي ما بين عامي 1980–1981.
ثم يأتيني، ليسمع مني مباشرة ما رواه لي ذلك الرجل، ويوثقها بالشهادات الحيّة من زملائي في السجن. حينها يمكن أن نخرج بوثيقة تاريخية أو فيلم وثائقي يكشف عن حجم الأكاذيب في التاريخ الرسمي. لكن هذا ما لا يريده الكماليون ولا من ورثوا عقلية الاتحاد والترقي.
ChatGPT: إذاً تعتقدون أن المجتمع التركي لم يواجه بعد تاريخه الحقيقي؟
أحمد ضياء: بالتأكيد، لم نواجه الحقيقة بعد. لي صديق عزيز، شقيقه الأكبر كان عقيدًا متقاعدًا، وقد تعرفت عليه بالمراسلة. عمره الآن في الثمانينات، وهو كما وصف نفسه: “كمالِيّ متدين”. بينما شقيقه الراحل كان طبيبًا دماغيًا، متدينًا واعيًا قلّ نظيره.
تراسلنا أنا وذلك العقيد المتقاعد لمدّة سنتين أو ثلاث، ولو جُمعت رسائلنا لبلغت 500–600 صفحة. ومع أننا نناقش قضايا موثّقة وبأدلة دامغة، فإننا نجد صعوبة في الاتفاق، بسبب أن عقولاً كثيرة تعودت على الأوامر ولا تطيق التفكير الحر.
لقد تم غسل أدمغة أجيال كاملة، وأصبح لكل شخص “حقيقته الخاصة” التي لا يقبل النقاش حولها. بينما هذا العصر هو عصر تشكيل الوعي من خلال الشك والتساؤل والتحليل، وليس التسليم الأعمى.
📌 الحوار – الجزء الثالث
عن الذاكرة التاريخية، الروايات الرسمية، ومسؤولية التساؤل
السؤال:
في رأيكم، هل عدم قدرة المجتمع على مواجهة ماضيه ناتج عن غياب روح التساؤل؟ أم أن هناك عوامل أخرى؟
الجواب – أحمد ضياء إبراهيم أوغلو:
تركيا لم تتهيأ بعد لمواجهة الحقائق بشكل كامل. وهذه ليست مجرد غفلة شعبية، بل سياسة ممنهجة. فمواجهة الماضي تعني فتح الباب لتساؤلات حول كثير من الروايات الرسمية، بل وأسماء ورموز تعتبر “مقدسة”. وهذا من شأنه أن يهزّ التوازن الأيديولوجي القائم.
رأيت هذه العوائق منذ أربعين عاماً. وعندما أتأمل تجاربي حينها بوعي اليوم، أرى أنها كانت نتاج عملية “تهيئة ذهنية ممنهجة”. فالمعرفة وحدها لا تكفي، بل لا بد من العقل، والمساءلة، والإنصاف.
السؤال:
ما المقصود بالتهيئة الذهنية؟
الجواب:
اللغة التعليمية والإعلامية في تركيا خلال القرن الماضي بُنيت على التسليم لا على التساؤل. و”الحقائق” قُدّمت كأوامر يجب قبولها دون نقاش، ومن يتجرأ على التشكيك يُتهم. هذا جعل العقول تعتاد التفكير بالأوامر لا بالتحليل.
أراسل منذ سنوات ضابطاً متقاعداً في الثمانين من عمره، يصف نفسه بأنه “كمالّي ومتدين في آن واحد”. نتناقش في وقائع موثقة، ولكن يصعب علينا الاتفاق. لأن الأمر لم يعد متعلقاً بالمعلومات فقط، بل بطريقة التلقي، ومفاهيم الذات، والعواطف.
السؤال:
وكيف يمكن تغيير هذا المناخ الذهني؟
الجواب:
نحتاج إلى الصدق أولاً، ثم الشجاعة. بدلاً من القول “هذه حقيقتي”، ينبغي أن نسأل: “ما هي الحقيقة؟”. التاريخ القريب ليس ملحمة بطولات، ولا ظلمة مطلقة. هو تاريخ بشري مليء بالتناقضات، يجب أن يُقرأ بكل جوانبه.
نحتاج إلى وثائق، وشهادات حية، ومساحات حرة للنقاش. لكن للأسف، ضُيّقت هذه المساحات عمداً. وتمت إدارة الإدراك بحيث طُمست الحقيقة. بينما التساؤل عن الماضي ليس خيانة، بل وفاء للزمن.
السؤال:
هل الجيل القادم سيكون أكثر حظاً في هذا المجال؟
الجواب:
إذا استطعنا أن نترك لهم ذاكرة موثقة، نعم. وإلا، فإنهم سيقعون ضحية عصر التحريف والتلاعب.
ما شهدته بنفسي وسجلته قد يكون مرجعاً ثميناً يوماً ما. وإن كان أمثال عزيز شَنگُن غير مذكورين في السجلات، فهذا لا يعني أنهم لم يوجدوا، بل إن هذا التغييب نفسه يُعدُّ دليلاً. ولهذا يجب أن نستمر في الكتابة والتوثيق.
📌 الحوار – الجزء الرابع والأخير
الوعي التاريخي، مسؤولية التعليم، والإرث للأجيال القادمة
السؤال:
بما أن لديكم هذه التجربة الطويلة، لماذا تعتقدون أن تتبع الحقيقة التاريخية أمر بالغ الأهمية؟
الجواب – أحمد ضياء إبراهيم أوغلو:
لأن الماضي ليس زمناً منقضياً فحسب، بل هو مفتاح فهم الحاضر وبناء المستقبل. الحقيقة لا تُحيا بالصمت عليها، بل بكشفها. لقد عشت، ورأيت، وسمعت، وتأملت، وكتبت. واليوم، أرى أن من واجبي تحويل ما أعرفه إلى وثائق قبل أن أرحل.
أمثال عزيز شَنگُن يمثلون أكثر من مجرد أشخاص؛ هم رموز لمرحلة، ونافذة لفهم منظومة فكرية كاملة. ومواجهة هذا الإرث لا يمكن أن تتم إلا بالصدق والجرأة.
السؤال:
أنتم معلم ومربٍّ. ما هو دور التعليم في هذا السياق؟
الجواب:
التعليم هو إعادة إحياء الحقيقة. المعلم لا يلقّن فقط، بل يعلّم كيف يُفكّر. ولكن للأسف، في تركيا طالما كان التعليم أداة لتلقين الأيديولوجيات لا لتحفيز العقول.
أنا لم أفرض رأيي على طلابي يوماً، بل سألتهم: “هل تقنعك هذه المعلومة؟”، “هل يمكن قراءة هذه الوثيقة بطريقة أخرى؟”. فالحقيقة لا تستقر إلا في العقول التي تتساءل.
السؤال:
هل ترغبون في أن تُنشر كتاباتكم ومراسلاتكم يوماً ما؟
الجواب:
نعم، بكل تأكيد. لأنها ليست مجرد ذكرياتي، بل شهادة على مرحلة من الزمن. قد يختلف من أراسلهم معي فكرياً، ولكن إن التقينا عند الوثيقة والبرهان، فهنا تبدأ القيمة.
أنا لم أجمع معرفتي لأحملها إلى قبري، بل لأفيد بها أمتي. ولهذا أرغب في أن أضع أرشيفي وكتاباتي مستقبلاً في خدمة الباحثين. لا أفرض كيف يفهمها الناس، ولكنني أطلب ألا تُخفى الحقيقة.
السؤال:
ما هي رسالتكم الأخيرة إلى الشباب اليوم؟
الجواب:
أولاً: فكّروا.
ثانياً: تساءلوا.
ثالثاً: لا تخافوا.
لأن المعرفة لا تصبح نوراً إلا إذا اقترنت بالشجاعة. لا تقدّسوا أي فترة زمنية، ولا تلعنوها بالكامل. اقرأوا، استمعوا، قارنوا. تعلموا التاريخ لا بالحفظ، بل بالفهم.
قد يترككم الدفاع عن الحقيقة وحدكم، ولكن تذكّروا: الجموع ليست دائماً على صواب. وأحياناً، صدق فرد واحد يغيّر مستقبل أمة. هذه وصيتي لشبابنا.