Allah’ın Kudreti ve İnsanın Aczi: Modern Zihni Sorgulamaya Davet Eden Bir Tahlil

Özet

Bu makale, Kur’ân’ın yaratılış, hayat, ölüm, rızık, nizam ve insan sorumluluğu hakkındaki temel beyanlarını; ateist ve deist gençlerin zihnindeki sorgulamaları dikkate alarak incelemekte, klasik tefsirlerin görüşlerini dipnotlu biçimde aktarmakta ve çağdaş zihnin ihtiyaç duyduğu berrak sorular üzerinden düşünceyi diri tutmayı amaçlamaktadır.

Giriş

Bugün gençliğin bir bölümü, evreni kendi kendine işleyen bir düzen; insanı ise tesadüflerin sürüklediği bir varlık gibi görmektedir. Bu kanaatin çoğu, derin bir sorgulamadan değil, yüzeysel bir rahatlık arayışından doğar.

Kur’ân’ı Kerim ise insanı zihnî bir uyanışa çağırır. Düşünmeyen bir kalabalığa değil; sorgulayan, kavrayan, bakan ve gören bir insana hitap eder.

Şu soruyu her gencin kendine yöneltmesi gerekir:

“Ben nereden geldim, hangi hakikatin içinde bulunuyorum ve yolum beni nereye götürecek?”

Kur’ân, bu soruyu cevapsız bırakmaz; fakat cevabı ezber hâline de getirmez. Aksine, sorularla zihni diriltir:

“Seni o cömert Rabbine karşı aldatan nedir?” (İnfitar 82/6)

“Gülen ve ağlatan O’dur.” (Necm 53/43)

1. Yaratılış Meselesi: “Kendiliğindenlik” Zannının Çöküşü

Ateizmin dayandığı temel kabullerden biri, evrenin “kendi kendine” var olduğu zannıdır. Fakat Kur’ân’ı Kerim bu iddiayı aklın önüne bırakıp sorar:

“Allah’tan başka bir yaratıcı mı var?” (Fâtır 35/3)

1.1. Klasik müfessirlerin tahlili

Taberî, bu ayetin açıklamasında “yaratma fiilinin bütünüyle Allah’a mahsus olduğunu, insanın bu gerçeği düşünmekle yükümlü olduğunu” söyler[^1].

Râzî ise yaratmayı “yoktan var etme kudreti” olarak tanımlar ve bu kudretin “başka herhangi bir varlığa izafe edilmesinin mantıksal bir çelişki” olduğunu vurgular[^2].

Kurtubî, ayeti “kalbi uyaran bir ikaz” olarak değerlendirir; insanı kendine dönüp hesap sormaya çağırdığını belirtir[^3].

1.2. Modern zihne yöneltilen soru

Her genç kendine şu soruyu sormalıdır:

Bir düzen kendini kurabilir mi?

Bir nizam kendini ayarlayabilir mi?

Bir kanun kendi kendine yürürlüğe girer mi?

Evrenin başlangıcını açıklayan “hiçlik” üzerine kurulu ateist kabuller, kendi kendine tutarsızdır. Çünkü “hiçlik”, var edemez.

2. Rızık, Hayat ve Ölüm: İnsan Gücünün Gerçek Sınırı

Kur’ân’ı Kerim der ki:

“Allah sizi yarattı; sonra rızık verdi; sonra yaşattı; sonra öldürecek olan da O’dur.” (Rum 30/40)

2.1. Tefsirlerdeki tahlil

İbn Kesîr, bu ayetin rızkın bütünüyle Allah’ın yönetiminde olduğunu gösterdiğini; insanın kendi rızkının hakiki sahibi olmadığını söyler[^4].

Âlûsî, ayeti “insanın aczini kavratmak için vurulan güçlü bir darbe” olarak niteler[^5].

2.2. Gence yöneltilen soru

Bir genç kendine şunu sorabilir:

  • Doğduğum anı seçmedim.
  • Ölüm anımı belirleyemem.
  • Rızkımı ben takdir etmem.

Öyleyse “güç” diye adlandırdığım şey nedir?

3. Ölümün Kaçınılmazlığı: İnsanın Kırılganlığı

Kur’ân bu gerçeği açıkça belirtir:

“Hiçbir can, Allah’ın izni olmadan ölmez.” (Âl-i İmrân 3/145)

Âlûsî, bu ayetin tefsirinde ölümün “Allah’ın koyduğu kesin bir hüküm” olduğunu; hiçbir gücün bu hükmü değiştiremeyeceğini ifade eder[^6].

Râzî ise ölümü, “insanın büyüklük kuruntusunu dağıtan en keskin delil” olarak niteler[^7].

Çağdaş tıbbın ulaştığı imkânlar, ölümün ne ertelenebildiğini ne de öne alınabildiğini açıkça göstermiştir. İnsan bedeni korunabilir, ağrı hafifletilebilir; fakat canın vakti yalnızca Allah’ın takdiridir.

İnsan, ölümü ne durdurabiliyor ne de vaktini belirleyebiliyorsa; hayatı kendi başına var ettiğini ileri sürmesi de aklen tutarsızdır.

4. Evrenin Dili: Her Şey Kendisini Değil, Kendini Var Ediciyi İşaret Eder

“Yeryüzünde bozulma, insanların yaptıkları yüzünden ortaya çıktı.” (Rûm 30/41)

Ayette geçen “bozulma / fesad” kelimesine:

  • Taberî, “dengenin kırılması” mânasını verir[^8].
  • İbn Kesîr, “hem ahlâk hem çevre düzeninin tahribi” şeklinde açıklar[^9].

Bugün insanın açgözlülüğü, nîmetleri hoyratça tüketmesi, çevreyi tahribi…

Hepsi bu ayetin canlı bir tefsiridir.

Sorgulayıcı bir soru:

İnsan dünyanın dengesini bozabiliyorsa, kendi dengesini kim kurmaktadır?

5. Kur’ân’ın Aklı Harekete Geçiren Delilleri

En güçlü sorulardan biri şudur:

“Sizin O’ndan başka çağırdıklarınız bir sinek bile yaratamazlar.” (Hac 22/73)

Râzî, bu ayeti “aklı en keskin biçimde uyandıran ilzâm delili” olarak niteler[^10].

Kurtubî ise ayetin “insanı susturan açık bir meydan okuma” olduğunu belirtir[^11].

Sineğin kanadındaki dengeyi, kanındaki dolaşımı, gözündeki çok mercekli yapıyı, kanat çırpışındaki hızı düşünen biri, yaratmanın büyüklüğünü kavrar.

Yaratıcıyı inkâr eden biri, gerçekte aklını değil; aklının önüne koyduğu perdeyi savunur.

Sonuç: Hakikati Arayan Gence Bir Çağrı

Kur’ân’ın sesi, çağların ötesinden bugünün gençliğine şöyle seslenir:

“Allah, kuluna yetmez mi?” (Zümer 39/36)

Bu makalenin vardığı sonuçlar:

  • Kainat, rastlantıya sığmayacak kadar nizamlıdır.
  • Rızık, insanın gücünün ötesinde bir takdirdir.
  • Hayat ve ölüm, insan iradesine bağlı değildir.
  • Evren, kendini değil; kendini var edeni işaret eder.
  • Akıl, inkâr ile değil; sorgulama ile temizlenir.

İnkâr bir kapanıştır; hakikati aramak ise bir yolculuktur.

İnsanın Aczi ve Tevhidin Zorunluluğu

Kâinatta sergilenen kusursuz düzeni, yaratılmışların hizmetine sunan mutlak kudret sahibi Allah’ı kavrayamayan insanın hâli gerçekten düşündürücüdür. Onu yoktan var eden, rızıklandıran, koruyan bir Rab varken; kendi varlığını açıklamaktan âciz olan insanın böbürlenmesi ne hazindir. Kur’ân’ın ifadesiyle, “Siz Allah’tan başka çağırdıklarınız, bir sineği bile yaratamazlar.” (Hac 22/73)

Bir sineğin kanadındaki nizamı kuramayan, küçücük bir mikrobun önünde çaresiz kalan, ölümün anını bile belirleyemeyen insan; neye dayanarak inkâr yoluna sapabiliyor?

Ölümü engelleyemeyen, hayatı yaratamayan, bir hücrenin düzenini kuramayan insanın ulûhiyete meydan okuması, aklın ve basiretin kabul edemeyeceği bir körlüktür.

Kudreti idrak edemeyen bu körlük, insanı hayvandan da aşağı bir dereceye düşürüyor. Çünkü hayvan, aciz olduğunu bilir; insan ise aczini bilmediğinde, kibri onu karanlığa sürükler.

Gerçek izzet, insanın kendi kırılganlığını itiraf edip yaratıcı kudreti tanımasındadır.

İnkâr, bir cesaret değil; kudreti göremeyecek kadar körelmiş bir bakıştır.

Tevhid ise hakikati olduğu gibi görmek, hem âlemi hem kendini doğru okumaktır.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
06.12.2025 – Üsküdar

📚 Dipnotlar:
[^1]: Taberî, Câmiu’l-Beyân, Fâtır 3.

[^2]: Fahreddin Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, Fâtır 3.

[^3]: Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Fâtır 3.

[^4]: İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Rûm 40.

[^5]: Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Rûm 40.

[^6]: Âlûsî, Âl-i İmrân 145.

[^7]: Râzî, Âl-i İmrân 145.

[^8]: Taberî, Rûm 41.

[^9]: İbn Kesîr, Rûm 41.

[^10]: Râzî, Hac 73.

[^11]: Kurtubî, Hac 73.

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

قُدْرَةُ اللهِ وَعَجْزُ الإِنْسَانِ: قِرَاءَةٌ تَحْفِزُ الْعَقْلَ الْمُعَاصِرَ عَلَى الْبَحْثِ وَالتَّفَكُّرِ

الملخّص

تهدف هذه الدراسة إلى بيان حقيقة الخلق، ونظام الكون، وحدود قدرة الإنسان، في ضوء آيات القرآن الكريم، مع الاستعانة بأقوال كبار المفسِّرين كالطبري وابن كثير والرازي والقرطبي والآلوسي. كما تُعنى بمخاطبة الشباب المعاصر – خاصّةً من تأثّر بالأفكار الإلحادية واللادينية – بلهجة علميّة تستثير العقل وتوقظ الضمير.

المقدمة

يميل بعض شباب اليوم إلى اعتبار الكون نظاماً يعمل بنفسه، والإنسان ثمرةً لِسِلْسِلَةٍ من المصادفات العمياء. غير أنّ هذه الصورة السطحية لا تستند إلى بحثٍ جادّ، بل إلى هروبٍ من السؤال الجوهري:

«مِن أَيْنَ جِئْتُ، وَفِي أَيِّ حَقِيقَةٍ أَحْيَا، وَإِلَى أَيْنَ يَمْضِي بِي الطَّرِيقُ؟»

القرآن الكريم لا يقدّم إجابات جاهزة فقط، بل يوقظ العقل بأسئلة تهزّ الغفلة هزّاً:

﴿مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ﴾ ‏(الانفطار 6)

﴿وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى﴾ (النجم 43)

أولاً: قضية الخلق… سقوطُ وهم “التولّد الذاتي”

أبرز دعاوى الإلحاد الزعمُ بأنّ الكون أوجدَ نفسه أو نشأ بلا فاعل. لكنّ القرآن يعرض هذه الدعوى على العقل:

﴿هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ﴾  ‏(فاطر 3)

1- تحليل المفسّرين

يقول الطبري: “الآية تقريعٌ يُلزم العاقل بأنّ فعل الخلق لا يمكن أن يُسند إلا إلى الله وحده”[^1].

ويُصرّح الرازي بأنّ الخلق إيجادٌ من العدم، وهذا لا يُتصوَّر من غير القادر على الإيجاد المطلق[^2].

ويُضيف القرطبي: “السؤال في الآية سؤالُ تنبيهٍ يوقظ الغافل، ويُلزم المنكر بالحُجّة الواضحة”[^3].

2- سؤال موجَّه إلى العقل المعاصر

  • هل يمكن لنظام أن يُقيم نفسه؟
  • هل تنشأ القوانين بلا واضعٍ لها؟
  • وهل يمكن للعدم أن يُعطي وجوداً؟

إنكار الخالق ليس نتيجة تفكيرٍ عميق، بل نتيجة إغفالٍ عميق.

ثانياً: الرزق والحياة والموت… الحدود الحقيقية لقوة الإنسان

يقول تعالى:

﴿اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ﴾ ‏(الروم 40)

1- أقوال المفسرين

يذكر ابن كثير أنّ الآية “تثبت انفراد الله بالخلق والرزق، وأنّ الإنسان لا يملك لنفسه نفعاً إلا بما شاءه الله”[^4].

ويصف الآلوسي الآية بأنها “سياطٌ توقظ العاقل ليعرف قدر نفسه”.[^5]

2- سؤال للإنسان المعاصر

  • هل اخترتَ لحظة ولادتك؟
  • هل تستطيع أن تحدّد ساعة موتك؟
  • وهل ترسم رزقك كلّه؟

إذا كنتَ لا تملك هذه الثلاثة، فماذا تملك حقاً؟

٣- حتميّة الموت وهشاشة الإنسان

يُصرّح القرآن بهذه الحقيقة تصريحًا بيّنًا:

﴿وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ﴾ آل عمران: ١٤٥.

ويذكر الآلوسي في تفسيره أنّ الموت «قضاء محكم قدّره الله، لا تستطيع قوّة في الوجود أن تغيّره أو تدفعه»[^6].

أمّا الرازي فيصف الموت بأنّه «أقوى الحجج التي تحطّم وهم العظمة عند الإنسان»[^7].

وقد أظهرت الخبرات الطبيّة المعاصرة أنّ الموت لا يمكن تأخيره ولا تقديمه، وإنّما غاية ما يقدر عليه الطبّ هو دفع الألم أو حفظ الجسد إلى حين. أمّا اللحظة التي تُقبض فيها الروح، فليست إلا أمرًا يجري على وفق تقدير الله وحده.

فإذا كان الإنسان لا يملك منع الموت، ولا تحديد ساعته، فادعاؤه أنّه أوجد الحياة بنفسه ادّعاءٌ لا يقوم على عقلٍ سليم ولا برهانٍ مستقيم.

رابعاً: لغة الكون… كل شيء يشير إلى خالقه

﴿ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ﴾ ‏(الروم 41)

يفسّر الطبري “الفساد” بأنه اضطراب الميزان الذي أقامه الله[^8].

ويؤكد ابن كثير أنّه يشمل الخلل الأخلاقي والبيئي معاً[^9].

والواقع المعاصر شاهد:

تلوّث، إسراف، جشع، عبثٌ بمصادر الأرض…

كلها صفحات من تفسير هذه الآية.

سؤال موجَّه إلى الشاب:

إذا كان الإنسان – بضعفِه – يُفسد في الأرض، فمن الذي أوجد الأرض بنظامها الدقيق؟

خامساً: أدلّة القرآن على الخالق… خطابٌ يهزّ العقول

يقول تعالى:

﴿إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَاباً﴾ ‏(الحج 73)

يقول الرازي: “هذه الآية من أبلغ الآيات في إلزام المنكرين، إذْ تعجز قواهم عن خلق أهون مخلوق”[^10].

ويضيف القرطبي: “هي آيةٌ تُسكت الحُجّة الواهية، وتكشف ضآلة دعوى الشرك والإنكار”[^11].

جناحُ الذباب، مسارُ دمه، بصرُه المركّب، قدرته على الطيران…

كلّها أسرارٌ صغيرة في ظاهرها، عظيمة في حقيقتها.

فكيف يُعقل إنكار الخالق مع حضور آثار صنعته في كل خلية من الخلق؟

الخاتمة: دعوةٌ إلى الشاب الباحث عن الحقيقة

إنّ دعوى الإلحاد ليست علماً، بل تعليق العقل عن أعمق أسئلته.

والقرآن يخاطب الإنسان خطاباً باقياً:

﴿أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ﴾ ‏(الزمر 36)

والخلاصة:

  • الكون أضيق من أن يتّسع لوهم المصادفة.
  • الرزق بيد من خلق، لا بيد من أُوجد.
  • الحياة والموت بيد الله، لا بيد الإنسان.
  • كل جمالٍ في الوجود بصمةٌ من بصمات الخالق.
  • والبحث عن الحقيقة شجاعة، أمّا الإعراض فهروب.

خاتمة: عجز الإنسان وضرورة التوحيد

إنّ حال الإنسان الذي يعجز عن إدراك قدرة الله المطلقة ــ الذي سخّر هذا الكون البديع وصنعته المحكمة لخدمة عباده ــ حالٌ يبعث على العجب والأسى. فالله هو الذي أنشأه من عدم، ورزقه، وحفظه، وقاد أمره، ومع ذلك يعجز هذا الإنسان عن تفسير وجوده، ثمّ يتكبّر! ما أضعف الإنسان حين يجهل ربَّه، وما أعمى بصيرته حين يغفل عن خالقه!

وقد قال القرآن صراحة:

﴿إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ﴾ الحج: ٧٣.

فمن لا يقدر على خلق ذبابة، ولا يستطيع مقاومة جرثومة لا تُرى بالعين، ولا يملك دفع الموت عن نفسه ولا تعجيله ولا تأخيره، فبأيّ شيء يتقوّى حتى يجترئ على الإنكار؟

وكيف يطمئنّ إلى عقلٍ يعجز عن الإجابة عن أبسط أسئلة الوجود: مِن أين جاء؟ ولِمَ خُلِق؟ وإلى أين يسير؟

إنّ إنكار الخالق ليس شجاعةً ولا بصيرة، بل هو عَمًى يحجب عن القلب رؤية القدرة الإلهية الساطعة.

أمّا التوحيد فهو النظر في الكون نظرًا صحيحًا، وقراءة النفس قراءة صادقة، والاعتراف بأنّ الإنسان ضعيفٌ لا يقوم بذاته، وأنّ القوة الحقيقية لله وحده.

والحيوان -على بساطته- يعلم ضعفه، أمّا الإنسان إذا لم يعرف عجزه، فإنّ كبرياءه تهوي به إلى دركاتٍ أدنى ممّا هو حيوان.

فالكرامة كلّ الكرامة في أن يعرف الإنسان قدره، وأن يشهد بآيات ربه، وأن ينيب إلى من بيده الحياة والموت.

ومن لم يرَ في الكون قدرة الله، فلن يرى في نفسه نور الحقّ أبدًا.

إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

الهوامش والمراجع:

[^1]: الطبري، جامع البيان، تفسير سورة فاطر، آية 3.

[^2]: الرازي، مفاتيح الغيب، تفسير سورة فاطر، آية 3.

[^3]: القرطبي، الجامع لأحكام القرآن، فاطر 3.

[^4]: ابن كثير، تفسير القرآن العظيم، الروم 40.

[^5]: الآلوسي، روح المعاني، الروم 40.

[^6]: الآلوسي، آل عمران 145.

[^7]: الرازي، آل عمران 145.

[^8]: الطبري، الروم 41.

[^9]: ابن كثير، الروم 41.

[^10]: الرازي، الحج 73.

[^11]: القرطبي، الحج 73.