Kullandığımız Dil, Bizi Kur’an ve Sünnet Kültürüne Yabancılaştırmamalı
İslam kültürüne ait bilgi ve kimliğe sahip olmak, yalnızca ibadetleri doğru yapmakla sınırlı değildir; düşünce, ifade ve iletişim biçimimizi de ilmi ve kültürel çerçevede şekillendirmek gerekir. Dil, bu çerçevenin en temel taşıdır. Dilimiz, sadece düşüncelerimizi aktarmak için değil, aynı zamanda kimliğimizin, tarihî ve kültürel mirasımızın bir aynası olarak da değer taşır.
Ne yazık ki, günümüzde birçok kişi dilin bu derin ehemmiyetini idrak edememektedir. Kur’an ve Sünnet kültürüne bizi yaklaştıracak, anlamı güçlü ve ruhu derin Türkçe kelimeler varken; bazen maksatlı olarak uydurulmuş, köksüz ve ruhsuz kelimeler kullanılmaktadır. Bu tür kullanım, yalnızca dilimizin zenginliğini zayıflatmakla kalmaz; aynı zamanda bizi sahip olduğumuz kültürden ve ilahi mesajdan da uzaklaştırır.
Dil, ruhun aynasıdır. Düşüncelerimiz ne kadar derin ve sağlam olursa olsun, onları ifade ederken kullandığımız kelimeler yanlış veya köksüz ise, anlam zayıflar, kaybolur ve mesajımız etkisizleşir. Türkçemizin sahip olduğu derin kavramlar, bize Kur’an ve Sünnet ışığında düşünme ve yaşam tarzımızı ifade etme imkânı sunar. “Nefs”, “hakikat”, “sükûn”, “ihsan” gibi kelimeler, sıradan karşılıklarıyla değil, kendi kültürel ve ruhî derinliğiyle anlaşılmalıdır.
Bu sebeple, dilimizi kullanırken gösterdiğimiz itina ve ihtimam, aynı zamanda imanımıza ve kültürel sorumluluğumuza da bir yansımadır. Köksüz ve maksatlı kelimelerin şuursuzca kullanımı, Kur’an ve Sünnet kültürüne olan bağımızı zayıflatır ve düşünce berraklığımızı gölgeler. Bu tür kullanımı fark ettiğimizde, incitmeden, fakat etkili ve nüktedan bir şekilde uyarmak her mü’minin görevidir. Çünkü kelimeler, düşünceyi şekillendirir; yanlış kelimeler, yanlış düşüncenin ve sonuçta yanlış davranışın da tohumunu taşır.
Günümüzde iletişim araçlarının ve sosyal medyanın yaygınlaşması, köksüz kelime kullanımının hızla çoğalmasına yol açmıştır. Bu durum, hususen genç nesiller için büyük bir risk teşkil eder. Kültürel ve ruhî mirasımıza bağlı kalmak, Türkçemizin asil ve köklü kelimelerini şuurlu ve itinalı kullanmak, hem kendimizi ifade etme kalitemizi yükseltir hem de Kur’an ve Sünnet kültürüne olan bağımızı güçlendirir.
Unutulmamalıdır ki, doğru kelimelerle kurulan cümleler, sadece doğru düşüncenin değil, aynı zamanda sağlam iman anlayışının da temelini oluşturur. Dilimizi ihmal etmek, yalnızca kelime hazinemizi daraltmakla kalmaz; kültürel ve ruhî mirasımızdan da uzaklaşmamıza sebep olur. Bu yüzden her mü’min, konuşmalarında ve yazılarında köklü kelimelere yönelmeli, köksüz kelimelerin farkında olmalı ve çevresini de bu hususta şuurlandırmalıdır.
Özellikle bazı kişilerin, “içerik, koşul, eleştiri, tarihsel, toplumsal, kurumsal” gibi sel sal ile biten kelimeleri ya da “olanak, olasılık, yanıt, kanıt” gibi köksüz uydurma sözcükleri kullanmayı tercih etmesi, aslında dilin kudretini ve kültürel derinliğini göz ardı eden bir şuursuzluk göstergesidir. Bu tür kullanımların, düşünceyi ciddiye aldırmaması normaldir ve buna sessiz kalmak, haksızlığa ortak olmaktır. Her kim düşüncesinin ciddiye alınmasını arzuluyorsa, dilinin köklü ve ruhî derinliğe sahip kelimelerle şekillenmesine itina göstermelidir.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
3 Aralık 2025 – OF
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
اللغة التي نستخدمها يجب ألا تُغربّنا عن ثقافة القرآن والسنة
امتلاك المعرفة والهوية الثقافية الإسلامية لا يقتصر على أداء العبادات على الوجه الصحيح فحسب؛ بل يتطلب أيضًا تشكيل أسلوب تفكيرنا وتعبيرنا وطريقة تواصلنا في إطار علمي وثقافي رصين. فاللغة هي حجر الأساس في هذا الإطار. فاللغة لا تقتصر وظيفتها على نقل الأفكار فحسب، بل هي أيضًا مرآة لهويتنا وتراثنا التاريخي والثقافي.
للأسف، كثير من الناس اليوم لا يدركون هذه الأهمية العميقة للغة. ففي حين أن اللغة التركية غنية بالكلمات الأصيلة والعميقة التي تقرّبنا من ثقافة القرآن والسنة، يلجأ البعض أحيانًا إلى استخدام كلمات مُخترَعة، جوفاء وعديمة الجذور. هذا الاستخدام لا يضعف ثراء لغتنا فحسب، بل يبعدنا أيضًا عن ثقافتنا ورسالتنا الإلهية.
اللغة هي مرآة الروح. فمهما كانت أفكارنا عميقة وصلبة، فإن استخدامها بكلمات خاطئة أو جوفاء يُضعف المعنى ويُفقده، ويجعل رسالتنا غير مؤثرة. الكلمات التركية العميقة تمنحنا القدرة على التفكير والتعبير عن أسلوب حياتنا وفق هدي القرآن والسنة. فمصطلحات مثل “النفس”، “الحقيقة”، “السكون”، و”الإحسان” لا تُفهم بمجرد مرادفاتها السطحية، بل ينبغي إدراك عمقها الثقافي والروحي.
لذلك، فإن إظهار العناية والاهتمام في استخدام اللغة يعكس أيضًا إيماننا ومسؤوليتنا الثقافية. فالاستخدام الجوفاء والمُخترع للغة بلا وعي يُضعف صلتنا بثقافة القرآن والسنة ويُظلل وضوح أفكارنا. وعندما نلاحظ هذا الاستخدام، فإن التنبيه إليه بلطف، ولكن بفاعلية وفطنة، هو واجب كل مؤمن. فالكلمات تشكّل الفكر، والكلمات الخاطئة تزرع بذور الفكر الخاطئ، والذي يؤدي في النهاية إلى سلوك خاطئ.
إن انتشار وسائل الاتصال ووسائل التواصل الاجتماعي اليوم أدى إلى تضاعف استخدام الكلمات الجوفاء، مما يشكل خطرًا كبيرًا على الأجيال الصاعدة. والتمسك بتراثنا الثقافي والروحي، واستخدام كلماتنا التركية الأصيلة بعناية واهتمام، يعزز قدرتنا على التعبير ويقوي صلتنا بثقافة القرآن والسنة.
ويجب ألا ننسى أن الجمل المبنية بالكلمات الصحيحة لا تُكوّن فقط أساس الفكر السليم، بل أيضًا أساس الفهم الراسخ للإيمان. وإهمال اللغة لا يُضعف مخزوننا اللغوي فحسب، بل يُبعدنا أيضًا عن تراثنا الثقافي والروحي. لذلك، ينبغي لكل مؤمن أن يحرص على استخدام الكلمات الأصيلة في حديثه وكتابه، وأن يكون واعيًا بالكلمات الجوفاء، وأن يعلّم من حوله أهمية ذلك.
ولا سيما أن بعض الأشخاص يفضّلون استخدام كلمات مثل: “içerik”، “koşul”، “eleştiri”، “tarihsel”، “toplumsal”، “kurumsal” التي تنتهي بـ «-sal»، أو كلمات مُختلقة جوفاء مثل: “olanak”، “olasılık”، “yanıt”، “kanıt”. وهذه الكلمات، رغم استخدامها، تُعد مُخترَعة أو جوفاء في السياق اللغوي، وهو دليل على تجاهل قوة اللغة وعمقها الثقافي، وتصرف فاقد للوعي. ومن الطبيعي أن مثل هذا الاستخدام لا يجعل الفكر محل تقدير، والسكوت عن ذلك يُعد مشاركة في الظلم. ومن أراد أن تؤخذ أفكاره على محمل الجد، فعليه أن يحرص على تشكيل لغته بكلمات أصيلة وذات عمق روحي، وأن يكون واعيًا بالكلمات köksüz والمُخترَعة، ويعلّم من حوله أهمية ذلك.
إعداد: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
3 ديسمبر 2025