Tarikatların Faaliyeti 1. Haçlı Seferinden Sonra Devlet Kararı İle mi Başladı?
Bu yazı, Emekli Albaylarımızdan Hüseyin Akkaya Beyin, 17.09.2017 tarihli Mustafa Oğuz isimli bir vatandaşın yazısında ifade ettiği bir iddianın doğru olup olmadığını sorması üzerine kaleme alınmıştır.
1. Haçlı Seferleri İddiasının Asılsızlığı
Yazıda dile getirilen “tarikatların kurumsallaşması 1. Haçlı Seferi’nden sonra devlet kararıyla başlamıştır” iddiası tarihî hakikatlerle bağdaşmamaktadır. Zira tasavvufî hareketler, henüz Hicrî II. asırdan itibaren (VIII. yüzyıl) Basra, Kûfe ve Şam gibi merkezlerde ortaya çıkmış; Zünnûn el-Mısrî (ö. 859), Bâyezîd-i Bistâmî (ö. 874) ve Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 910) gibi isimlerle kökleşmiştir[^1]. Bu şahsiyetler, Haçlı Seferleri’nden asırlar önce yaşamışlardır. Dolayısıyla tasavvufun devlet kararıyla sonradan ihdas edilmiş bir kurum olduğu iddiası mesnetsizdir.
2. Tarikatlerin Dinî Hükümlerle İlişkisi
Elbette Kur’ân’da “tarikat” kelimesi geçmez. Lâkin İslâm’ın özü olan ihsan, zühd ve nefis terbiyesi, sünnet ve sahabe uygulamalarıyla sabittir. Tarikatler, bu sahih geleneğin örgütlenmiş biçimidir. Bu sebeple “farz” yahut “vacip” kategorisine konulmasa da dinî hayatta tecrübe edilen, ümmetin geniş kesimlerince kabul görmüş bir yol olmuştur[^2].
3. Osmanlı’da Tarikatler ve Meclisü’l-Meşâyih
Osmanlı’da Meclisü’l-Meşâyih’in laubalilik içinde olduğu iddiası, münferit örneklerden umumi hüküm çıkarılmasıdır. Tarihî vesikalar göstermektedir ki Meclisü’l-Meşâyih, devletin merkezî denetim organlarından biri olarak tekkelerdeki intizamı gözetmiş, sahte şeyhlere karşı da mücadele etmiştir[^3]. Elbette bazı suistimaller olmuştur; fakat bu, bütün müessesenin “çürük” ilan edilmesini meşru kılmaz.
4. Tarikatler ve Devlet İlişkisi
Tarikatlerin “savaşlarda asker kaynağı” yahut “istihbarat organizasyonu” olarak tasvir edilmesi indirgemecidir. Evet, Bektaşîlik’in Yeniçeri Ocağı’yla, Nakşibendîliğin devlet ricaliyle münasebetleri olmuştur; ancak bu, bütün tasavvufî hareketlerin siyasi bir aparat olduğu anlamına gelmez. Tasavvuf, Anadolu’nun İslâmlaşmasında ve İslâm’ın içtimai kökleşmesinde asli unsurlardan biri belki birincisi olmuştur[^4].
5. Hilafet Meselesi
Yavuz Sultan Selim devrinde hilafetin “kaldırılması” değil, tam aksine Memlüklerden Osmanlı’ya intikali söz konusudur. 1924’te kaldırılışına gelince, TBMM’de yapılan tartışmalar, hilafeti farklı açılardan ele alan yoğun bir ilmî ve siyasî müzakereyi yansıtır. “Hilafet etkisizdi” iddiası ise tarihî bağlamı görmezden gelmektir. Hilafet, özellikle XIX. asırda İslâm dünyasında manevî birlik unsuru olarak önemli bir rol oynamıştır[^5].
6. Cumhuriyet Dönemi ve Tarikatler
Cumhuriyetin 1925’te tekke ve zaviyeleri kapatması, İslâm’ın kendi iç dinamiklerinden değil, Batılı sekülerleşme ideolojisinden kaynaklanmıştır. Tarikatlerin “yerine Diyanet konuldu” denmesi de doğru değildir. Diyanet, din hizmetlerini düzenleyen bürokratik bir kurumdur; tarikatlerin yerini ikame etmemiştir. Halk, bu kapatmalara rağmen manevî rehberlik ihtiyacını gayriresmî yollarla sürdürmüştür.
7. Sonuç: İlim ve İtidal
Hakikate bakıldığında, tarikatlerin İslâm tarihinde ve Osmanlı medeniyetinde büyük rol oynadığı, suistimallere rağmen ümmetin manevî terbiyesinde derin izler bıraktığı açıktır. Onları ne “İslâm dışı birer şirk ocağı” gibi görmek, ne de “hatasız müessese” kabul etmek doğru olur. İtidal üzere değerlendirmek, ilmî ve tarihî sadakatin gereğidir.
Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
17.09.2025 OF
Kaynakça:
[^1]: Knysh, Alexander. Islamic Mysticism: A Short History. Leiden: Brill, 2000.
[^2]: Trimingham, J. Spencer. The Sufi Orders in Islam. Oxford: Oxford University Press, 1971.
[^3]: Kara, Mustafa. Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2011.
[^4]: Ocak, Ahmet Yaşar. Türkler, Türkiye ve İslâm. İstanbul: İletişim Yayınları, 1999.
[^5]: Özcan, Azmi. Pan-İslâmizm: Osmanlı Devleti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877–1924). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1992.
ترجمة من التركية إلى العربية: 👇
هل بدأت نشاطات الطرق الصوفية بقرارٍ من الدولة بعد الحروب الصليبية؟
١. بطلان دعوى ارتباطها بالحروب الصليبية
القول بأن «تأطير الطرق الصوفية بدأ بقرارٍ من الدولة بعد الحملة الصليبية الأولى» قولٌ لا يوافق الحقائق التاريخية. فالتيار الصوفي برز منذ القرن الثاني الهجري (الثامن الميلادي) في البصرة والكوفة ودمشق، وبرزت معه أسماء كذو النون المصري (ت ٢٤٥هـ/٨٥٩م) وأبي يزيد البسطامي (ت ٢٦١هـ/٨٧٤م) والجنيد البغدادي (ت ٢٩٨هـ/٩١٠م)[^1]. وهؤلاء عاشوا قبل الحملات الصليبية بقرون، مما يدل على أن التصوف لم يكن صناعة دولة لاحقة.
٢. علاقة الطرق بالأحكام الشرعية
صحيح أنّ لفظ «الطريقة» لا يرد في القرآن الكريم، غير أن جوهر التصوف يقوم على الإحسان والزهد ومجاهدة النفس، وكلها مؤصلة في الكتاب والسنة وسيرة الصحابة. ومن هنا فالطرق ليست «فرضًا» ولا «واجبًا» بالمعنى الفقهي، لكنها صورةٌ تنظيمية لمسارٍ روحيٍّ ارتضته جماهير الأمة عبر العصور[^2].
٣. الطرق الصوفية ومجلس المشايخ العثماني
الزعم بأن «مجلس المشايخ في العثمانيين كان منحطًّا» حكمٌ عامٌّ بني على وقائع شاذة. إذ تُظهر الوثائق أنّ المجلس كان جهازًا رقابيًّا على التكايا، وأنه تصدّى لمدّعي المشيخة وأبطل انحرافاتهم[^3]. وجود بعض الاستثناءات لا يجيز تعميم الفساد على المؤسسة كلها.
٤. علاقتها بالدولة والسلطة
اختزال الطرق في أنها «مؤسسة لتوفير الجنود» أو «جهاز استخبارات» تصويرٌ مجحف. لا شك أنّ للطرق صلات بالسلطة، كالارتباط التاريخي بين البكتاشية والإنكشارية، أو صلة النقشبندية برجال الدولة، لكن التصوف في جوهره لم يكن أداة سياسية، بل قوة روحية وحضارية ساهمت في أسلمة الأناضول وتجذير القيم الإسلامية في المجتمع[^4].
٥. قضية الخلافة
لم يُلغَ منصب الخلافة في عهد السلطان سليم الأول، بل انتقل من المماليك إلى العثمانيين. وأما إلغاؤه سنة ١٩٢٤ فكان محل نقاش واسع في البرلمان التركي، حيث ظهرت حجج فقهية وتاريخية وفكرية متعددة. والقول بأن الخلافة «لم يكن لها تأثير» مجافٍ للواقع؛ إذ لعبت في القرن التاسع عشر دورًا بارزًا في بعث روح الوحدة الإسلامية[^5].
٦. العهد الجمهوري والطرق
قرار إغلاق التكايا والزوايا سنة ١٩٢٥ لم يكن نابعًا من الدين، بل من التوجهات العلمانية المتأثرة بالغرب. ولا يصح القول بأن «الدولة أنشأت رئاسة الشؤون الدينية بدل الطرق»؛ فالرئاسة جهاز إداري لتنظيم شؤون العبادات، ولم تكن بديلًا عن الوظيفة الروحية والاجتماعية التي أدتها الطرق عبر القرون.
٧. الخلاصة: العلم والاعتدال
الخلاصة أنّ الطرق الصوفية، رغم ما اعتراها من هناتٍ واستغلالٍ بشري، أسهمت بعمقٍ في تربية الأمة الإسلامية وفي حضارتها. فلا يجوز أن تُصوَّر بوصفها انحرافًا دخيلًا على الدين، ولا أن تُعطى صك العصمة. الاعتدال في النظر إليها هو مقتضى الأمانة العلمية والإنصاف التاريخي.
المصادر:
[^1]: Alexander Knysh, Islamic Mysticism: A Short History, Leiden: Brill, 2000.
[^2]: J. Spencer Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford: Oxford University Press, 1971.
[^3]: مصطفى كارا، تاريخ التصوف والطرق الصوفية، إسطنبول: دار درگاه، 2011.
[^4]: أحمد يشار أوجاق، الأتراك وتركيا والإسلام، إسطنبول: دار إلتشيم، 1999.
[^5]: عزمي أوزجان، الجامعة الإسلامية: الدولة العثمانية والمسلمون في الهند وبريطانيا (1877–1924)، أنقرة: دار التاريخ التركي، 1992.