Hz. Muhammed (sav) Ümmetiyiz ..

Abdullah YILDIZ Yeni Akit, 22.07.2025

Terörsüz Türkiye” süreci yaklaşık iki yüz yıldan beri yaşamakta olduğumuz derin “kimlik krizi”ni de gün yüzüne çıkardı. Bu süreçte ulus, millet, kavim, ırk, din, ümmet gibi kavramlar birbirine karıştırıldı, bazı kavramlar asli anlamlarından saptırıldı, bazılarının içi boşaltıldı…

Bilindiği gibi, kavramlar, düşüncemizin temel araçlarıdır; kavramlardaki yozlaşma düşüncenin de yozlaşmasına ve sapmasına yol açar. Kavramların asli mecralarına oturtulması ise, düşüncenin doğru zeminde yeniden inşası demek olur. Dolayısıyla, düşüncemizi berraklaştırmak için, kullandığımız kavramları, özellikle de kimliğimizi tanımlarken kullandığımız kavramları asli anlamlarına irca etmeliyiz.

Bu bağlamda gündeme gelen ve rasgele tartışılan “ümmet” kavramını ele alalım:

Ümmet” kelimesi, ‘aynı yer ve zamanda, aynı dine bağlı insanların oluşturduğu topluluk’ anlamında Kur’an’da sık geçer. Allah dileseydi yeryüzündeki bütün insanlar iman eden bir tek ümmet olurdu (Mâide 5/48; Hûd 11/118; Şûrâ 42/8). O takdirde hür iradenin ve imtihanın bir anlamı kalmazdı. Aslında insanlar, başlangıçta tek bir ümmet idi. Allah’ın gönderdiği elçiler, insanları irşat ettiler; hakka ilettiler, hak ile adâlet yaptılar (A’râf 7/181). Daha sonra insanlar, aralarındaki bağy (taşkınlık) yüzünden anlaşmazlığa düştüler; farklı farklı dinler uydurdular ve değişik ümmetler haline geldiler (Bakara 2/213; Yûnus 10/19). Oysa Allah’a ibadet eden bir tek ümmet olmalıydılar: “Gerçek şu ki, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiyâ 21/92; ayrıca bk. Müminûn 23/52)

İslâm Ümmeti” ise; ma’rûfu (iyiliği) emreden, münkeri (kötülüğü) önlemeye çalışan, insanlık içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmettir (Âl-i İmrân 3/110) ve Resulullah’a (s.a.) nispetle “Ümmet-i Muhammed” olarak da isimlendirilir. Her peygambere uyan topluluk, o peygamberin ümmeti sayılır. Bu anlamda İslâm’a inanan bütün Müslümanlar “Muhammed ümmeti”dir. İslâm ümmeti, aynı imam (önder) etrafında, Hz. Muhammed’in (s.a.) izinde, aynı vahye tâbi olarak bir araya gelmiş, Tevhid dinine gönül vererek vahdete ulaşmış, aynı amaca ulaşma gayretinde olan bir ümmettir.

İslâm ümmeti, diğer ümmetlere karşı üstün bir konumdadır. Üstünlüğü; soy, kabile, renk, sosyal sınıf, zenginlik ve iktidar sahipliği gibi şeylerde görmeyen İslâm Dini, “takvâ”yı üstünlük vesilesi sayar. “Takvâ” ise, ‘Allah’ın emrettiklerini yapıp, yasaklarından kaçınmak; Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile ve her an bizi görüp, gözetlediğinin farkında olarak hareket etmek; Allah’tan korkup, O’na karşı gelmekten sakınmak…’ anlamlarına gelir. İnsanlar içinde, kim takva sahibi olursa, kim en yüce değerleri Allah rızası için ahlâk haline getirirse o üstün olur. Bu yüce erdem de ancak İslâm’ın getirdiği hayat ilkeleriyle kazanılır. Peygamberimizin (s.a.), “Bu ümmet (Muhammed ümmeti), diğer ümmetlere karşı üstün kılındı.” (Ahmed bin Hanbel, 5/383) hadisi de bu perspektiften okunup anlaşılmalıdır.

Ayrıca, İslâm ümmeti, vasat (orta, dengeli, aşırı olmayan) bir ümmettir, ki diğer insanlar üzerine, İslâm’ın hak din olduğu, üzerinde oldukları yolun doğru yol olduğu hususunda şâhitlik (örneklik) yapacaklardır. İslâm ümmeti, bir denge toplumudur. İnançta, amelde, hayatı değerlendirmede, ceza vermede ve yargılamada orta yolu izler. Hiçbir konuda aşırı değildir. Hakka ve adâlete uygun hareket etmek, insanlara her konuda örnek olmak onların özelliğidir. Ve onlar her konuda denge üzeredirler (İkra İslam Ansiklopedisi, “Ümmet” md.).

Günümüzde ise Ümmet-i Muhammed farklı ideolojiler, siyasî rejimler ve emperyalizm sebebiyle parçalanmış bulunmaktadır. Müslümanlar arasına çizilen suni sınırlar, sömürgeci işgalcilerin marifetidir ve maalesef bu sınırlar, çağdaş fesat ideolojileri sayesinde Müslümanların zihin dünyalarına da çizilmiştir. Bu zihinsel parçalanma, Muhammed ümmetinin en önemli açmazıdır. Ancak mevcut sınırlara, farklı dil ve renklere rağmen İslâm ümmeti, Kur’an’ın ifadesiyle bir bütündür ve Kur’an etrafında birlik oluşturabilme potansiyeline sahiptir. Bu birlik, “ümmet bilinci”nin tekrar dirilişiyle, yeniden hayat bulacaktır, inşallah.

Bir ırkı üstün görmek şeklindeki bir sapmaya dayanan ulusçuluk ise, ülkemizin ve âlem-i İslâm’ın en temel problemidir. Bu problem, ancak Türk’ün, Kürd’ün, Arab’ın, Gürcü’nün, Çerkez’in, “Adımız Müslüman, İslâm milletindeniz ve Muhammed ümmetindeniz” demesiyle çözülecektir, vesselam.

https://m.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdullah-yildiz/muhammed-ummetiyiz-49623.html

ترجمة من التركية إلى العربية:👇

نحن أُمَّةُ مُحَمَّدٍ ﷺ

عبد الله يلدز – صحيفة يني آقِت – 22 تموز/يوليو 2025م

لقد كشفت مرحلةُ “تركيا بلا إرهاب” عن أزمة الهوية العميقة التي نعاني منها منذ قرابة مئتي عام. ففي هذه المرحلة اختلطت مفاهيمُ الأمة والشعب والقومية والعرق والدين، وتم تحريف معاني بعضها عن أصولها، وأُفرغت مضامينُ بعضها الآخر…

ومعلوم أن المفاهيم أدواتٌ أساسية في التفكير، فإذا فسدت المفاهيم فسد التفكير وانحرف. أما ردُّ المفاهيم إلى معانيها الأصيلة فهو بمثابة إعادة بناء الفكر على أسس سليمة. لذا، فإن من مقتضيات تصفية الذهن وتحرير التفكير، أن نُرجِع المفاهيم التي نستخدمها -وخاصة تلك التي نُعَرِّف بها هويتَنا- إلى دلالاتها الأصلية.

وفي هذا السياق، نستحضر مفهوم “الأمة” الذي يُتداوَل اليوم عشوائيًا ويُناقَش بلا تدقيق:

إن لفظ “الأمة” كثير الورود في القرآن الكريم بمعنى الجماعة التي تعيش في نفس الزمان والمكان وتدين بدين واحد. ولو شاء الله لجعل الناسَ جميعًا أمةً واحدة مؤمنة (انظر: المائدة 5/48، هود 11/118، الشورى 42/8)، لكنّ ذلك كان ليُبطل حريةَ الإرادة ومعنى الاختبار. فالناس في الأصل كانوا أمةً واحدة، ثم أرسل الله إليهم الرسل ليهدوهم ويقوموا بالقسط ويُرشدوهم إلى الحق (الأعراف 7/181). غير أن الناس اختلفوا -لا عن جهل- بل بسبب البغي والعدوان فيما بينهم، فاختلفت أديانُهم وتفرّقوا إلى أُمم شتّى (البقرة 2/213، يونس 10/19). وكان الأَولى بهم أن يكونوا أمةً واحدةً تعبد الله وحده:

“إِنَّ هذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً واحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ”

(الأنبياء 21/92، وانظر أيضًا: المؤمنون 23/52).

وأما “أمة الإسلام”، فهي خير أمة أخرجت للناس، تأمر بالمعروف وتنهى عن المنكر (آل عمران 3/110)، وتُعرَف أيضًا باسم “أمة محمد” ﷺ نسبةً إلى الرسول الكريم. فكل جماعة تتبع نبيًا تُسمى أمةً لذلك النبي. وبهذا المعنى، فإن جميع المؤمنين بالإسلام هم “أمة محمد” ﷺ.

وأمةُ الإسلام جماعةٌ اجتمعت على إمامٍ واحد، وتابعت وحيًا واحدًا، وسلكت طريق التوحيد على هُدى من محمد ﷺ، واتّحدت على هدفٍ واحد، تسعى لتحقيقه في وحدة ووئام.

وقد اختصّ الله أمةَ الإسلام بميزة التفوّق على غيرها من الأمم. وهذا التفوق لا يعود إلى النسب أو اللون أو القبيلة أو الطبقة الاجتماعية أو المال أو السلطان، بل إلى “التقوى” وحدها.

والتقوى هي: امتثال أوامر الله، واجتناب نواهيه، واستشعار المسؤولية أمامه في كل حين، والعيش في مراقبته، والخوف منه، والحذر من معصيته.

فالإنسان الذي يتّقي الله، ويجعل أسمى القيم الأخلاقية سلوكًا دائمًا ابتغاء مرضاته، هو الأرفع شأنًا عند الله. ولا تُكتسَب هذه الفضائل إلا من خلال المبادئ الحياتية التي جاء بها الإسلام.

وفي ضوء هذا المعنى، ينبغي فهم حديث النبي ﷺ:

“فُضِّلَت أُمَّتِي عَلَى سَائِرِ الأُمَمِ”

(أحمد بن حنبل، المسند: 5/383).

ثم إن أمةَ الإسلام هي أمةٌ وسطٌ؛ أي متوازنة، معتدلة، غير مغالية. وهي أمةٌ شاهدة على الناس في أن الإسلام هو الدين الحق، وأن الطريق الذي تسلكه هو طريق الصواب.

إنها أمة الاتزان في العقيدة، والاعتدال في العمل، والتوسط في تقييم الحياة، والعدالة في العقاب، والإنصاف في القضاء.

فهي لا تغلو في شيء، بل تسير في كل أمرٍ على هدى الحق والعدل، وتمثل نموذجًا يُحتذى به في سائر المجالات.

وقد خُصَّت هذه الأمة بشهادة الله لها بذلك، حيث قال في وصفها:

{وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ}

(انظر: مدخل “أمة” في دائرة معارف إقرأ الإسلامية).

أما في واقعنا اليوم، فقد تمزّقت أمةُ محمد ﷺ بفعل الأيديولوجيات المنحرفة، والأنظمة السياسية المتنازعة، وهيمنة الإمبريالية.

فالحدود المصطنعة بين المسلمين من صنع المستعمِرين، وللأسف، لم يكتفوا بفرضها جغرافيًّا، بل رسموها أيضًا في العقول والقلوب من خلال الأيديولوجيات الفاسدة المعاصرة. وهذه الانقسامات الذهنية تُعدُّ من أخطر ما يهدد وحدة الأمة المحمدية.

ومع ذلك، فبالرغم من وجود هذه الحدود، وتعدد اللغات والألوان، تظل أمةُ الإسلام -كما وصفها القرآن الكريم- كيانًا واحدًا، تملك القدرة على أن تتوحّد من جديد حول القرآن.

وهذه الوحدة لا يمكن أن تتحقق إلا بإحياء “الوعي بالأمة”، وإعادة بعث هذا الإدراك في حياة المسلمين، بمشيئة الله تعالى.

أما “القومية” المبنية على تعصّب عرقي، واعتقادٍ بتفوّق عنصرٍ على آخر، فهي من أعظم مشكلات تركيا والعالم الإسلامي.

ولا سبيل للخروج من هذه الأزمة إلا إذا قال التركي، والكردي، والعربي، والجورجي، والشركسي:

“اسمي مسلم، وأنا من أمة الإسلام، ومن أمة محمد ﷺ.”

والسلام.

المترجم: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

٢٢ / ٠٧ / ٢٠٢٥ م أوف