Yaşanmış Bir Hikaye “Sırtlan İle Ceylan”
Suriye Devrimi Arşivinden: “Sırtlan ile Ceylan”
Gerçek Bir Hikâye – Kahramanı Suriye Siyasetinin En Aşağılık Simalarından
Dr. Mahmud es-Seyyid ed-Dağim
20 Mart 2025
Sözde “Suriye Devrimi” Mart 2011’de patlak verdiğinde, “Şebbihâ” sürüleri Suriyeli devrimcileri -kadın erkek ayırt etmeksizin- bastırmak üzere harekete geçti. Korkunç cezaevlerinin kapıları ardına kadar açıldı; kimileri zindana girdi, kimileri ise işkence ve tecavüzden korkarak Suriye mirasını arkalarında bırakıp yurdundan kaçtı.
“Hanımefendi H” yüksek kültürlü, eğitimli bir genç kadındı. O sırada muhbirler, İdlib vilayetinin köy ve kasabalarının sokaklarını arşınlıyor, gece gündüz insanları dinliyorlardı. “Şebbihâ”nın saldırganlığı zamanla daha da azgınlaştı. Suriyelilerin evleri kendilerine dar geldi; sokaklar, evlerin içi, kapılar, pencereler hatta havanın kendisi bile “şebbihâ”nın casusluğuyla kirlenmişti. Güven duygusu tamamen silinmişti.
Tam o günlerde “Bay H” köy evinin çevresine şöyle bir göz atmak için dışarı çıktı. Evin etrafında cirit atan “şebbihâ” muhafızlarını ve cellatlarını gördü; tehditkâr bakışlarla ona gözdağı veriyorlardı. Kısa bir tur atıp evine döndü. Kızının -“Hanımefendi H”nin- tehlikede olduğunu fark etmişti. Kendi canını hiçe saydı; aklı hep kızındaydı. Hayalini türlü musibetler sarmıştı. Halk arasında anlatılan işkenceler, özellikle de Suriye istihbaratının bodrumlarında yapılan ruhi ve fiziki eziyetler zihnini kemiriyordu. En çok da hür kadınlara yapılan tecavüz hikâyeleri yüreğini parçalıyor, kanını donduruyordu.
“Bay H”nin hayalleri gittikçe karardı; bir uyanık kabusun pençesinde sarsılıyor, kızının başına gelebilecekleri düşündükçe neredeyse çökmek üzereydi. “Hanımefendi H” açıkça “şebbihâ”dan nefret ediyor, onlar da ondan tiksiniyordu. Etrafında güveneceği bir dost yoktu. Bu endişesini paylaşabileceği tek kişi, eşi idi. Onunla dertleşti. Kadın da şöyle dedi: “Ben de kızımızdan endişeliyim. Zalimliğin sınırı kalmadı artık; tüm Suriye topraklarını sarmış durumda. Bu yıkımdan kurtuluşun tek yolu ya devrimci silahlı gruplara katılmak ya da işgal altındaki Suriye’yi terk etmektir. Kızımızın cepheye gitmesi imkânsız. O hâlde tek çıkar yol, onu Suriye’den çıkarmaktır.”
“Bay H” zihnini zorladı; içerdeki ve dışardaki dostlarının ismini bir bir gözden geçirdi. Birden eski dostu “Doktor M”yi hatırladı. Bu şahıs, Türkiye’deki “Suriye Devrimi Hareket Koordinasyonu”na katılmıştı. Aileye yakın bir dosttu; hem dürüst hem yardımsever. Bu meselede ailecek bir karar verilmeliydi.
“Bay H” eşini ve kızını çağırdı. Üçü oturup meseleye dair istişare etti. Olanları ve kararını açıkladı: “Suriye’den Türkiye’ye geçmek mümkün. Bunun yolu, Sılgîn, Harim, Darkûş ve Harâb el-Cûz gibi beldelerdeki kaçakçılara rüşvet vermekten geçiyor. Ancak Türkiye’ye geçtikten sonra da kızımızı güvenli bir yere yerleştirmemiz lazım. Ben Doktor M’ye güveniyorum. Telefon numarası da elimde mevcut.”
“Hanımefendi H” sordu: “Babacığım, gerçekten güveniyor musun ona?” Babası şöyle dedi: “Aramızda hatırı sayılır bir hukuk var. Tuz ekmeğimiz bir, dostluğumuz eskidir. Muhalif, şerefli bir aileden gelir.” Annesi, temkinli bir şekilde söze girdi: “Ama unutma, her ailenin bir lağımı ve tuvaleti vardır.” Kız yine de şöyle dedi: “Ama anne, devrimden önce sıkça bize gelirdi, hatta dağdaki çiftliğimizde gecelerdi. Babamla dostlukları samimi ve köklüdür.” Neticede karar verildi: Tek kurtuluş yolu olan Türkiye’ye hicret.
“Bay H”, hemen Doktor M’ye bir mesaj gönderdi:
“Selâmün aleyküm.”
Cevap gecikmedi:
“Ve aleyküm selâm ve rahmetullâhi ve berekâtüh. Buyur aziz kardeşim.”
“Bay H” devam etti: “Kardeşinin kızı Hanımefendi H’nin etrafındaki çember daraldı. Onu Türkiye’ye göndermeye karar verdik. Ne dersin?”
Doktor M, “İsabet etmişsiniz. Aklın yolu bu. Hizmetinizdeyim. Hanımefendi buraya, İstanbul’a vardığında her ihtiyacını temin ederim. Yerleşeceği ev de hazır, uygun bir iş de ayarlanabilir. Vefalı bir ailenin evlâdıdır. Yardıma layıksınız. Size hizmet etmek şereftir.” dedi.
“Bay H” cevapladı: “Anlaştık. Allah’ın bereketiyle yola çıkıyoruz. İrtibatımız sürecek. Teşekkür ederiz muhterem devrimci doktor. Kardeşlerinize, hocalara, şairlere ve yardım sorumlularına selamlarımızı iletin. Allah sizi devrimciler için bir hazine olarak korusun.”
“Bay H” hazırlıkları tamamladı. Kızını sınır köyüne kadar bizzat götürdü. Kaçakçı “A” ile buluştu. Anlaşılan meblağı ödedi. “Hanımefendi H” bir grup kadın, erkek ve çocukla birlikte yaya olarak sınırı geçti. Grup Antakya’ya vardı. Oradan her mülteci başka bir istikamete sevk edildi. “Hanımefendi H” İstanbul’a gidecek otobüse bindi. Hareket eder etmez derin bir uykuya daldı; iç içe geçmiş kâbuslar ve bilinmezliklerle dolu bir uyku.
“Bay H” ve eşi o gece gözlerine uyku girmedi. Biri uyuklasa diğeri hemen onu uyandırıyordu. O 24 saat, sanki bir ömür gibiydi. Nihayet Türk hattından bir sesli mesaj geldi:
“Anne! Baba! İstanbul’a ulaştım.”
İki yaşlı ebeveynin yüreğine su serpildi. Sevinçleri vardı ama korkuları da henüz dinmemişti. Annesi babasından daha çok endişeliydi.
“Bay H”, Doktor M’ye mesaj attı. Kızının telefon numarasını da ekledi. O sırada “Hanımefendi H” İstanbul otogarında tek başına bekliyordu. Doktor M onu aradı, selamlaştı, geçmiş olsun dedi. Hemen arabasına atladı ve otogara gitti. Genç kızı bir bekleme koltuğunda çantasıyla birlikte uyurken buldu. Yüzüne hızlıca şehvetli bir bakış attı, sonra uyandırdı. Birlikte Aksaray’daki bir kafeye geçtiler. Birkaç meşrubat içtiler. Doktor, sözü “Nebevî şeriat”a getirdi. Kadınların örtünmesi, evlenmenin faziletleri, bekârlığın çirkinliği üzerine uzun uzun konuştu. “Hanımefendi H” onu dikkatle dinliyor, söylediklerini tahlil ediyordu. Ancak bu sessizlik ve sabır saatlerce sürdü. Genç kadın daraldı, yoruldu ve sonunda şöyle dedi:
“Doktor, bu kıymetli nasihatleriniz için teşekkür ederim. Ancak ben buraya şebbihâdan kaçıp geldim. Yol yorgunuyum. Dinlenmem gerekiyor. Lütfen, babamın size emanet ettiği o kalacak yeri gösterin.”
Doktor, onu şaşkın ve hayretle süzdü. Derin bir nefes aldı; göbeği kabardı, sesi titredi:
“Çok haklısın sevgili kardeşim. Ama gel, duygusal değil, mantıklı düşünelim. Benim maaşım Suriyeli muhalif kurumlardan geliyor. Ayda 4000 dolar. Ancak yüküm bu paradan fazladır. Bak durumumu anlatayım: Kibirli karım ve çocuklarım İstanbul merkezinden uzakta kiralık bir evde kalıyor. Ben de burada, ayrı bir evde kalıyorum. Sana ayrı bir ev tutmam zor. Ama istersen seninle Allah’ın ve Resulünün emri üzere evlenebiliriz. Sadece senin onayın gerekir. Ailene de haber veririm. Onlar da mutlu olur. Allah evlenmemizi emrediyor, fuhşu yasaklıyor.”
“Hanımefendi H” bir kâbusun ortasındaymış gibi hissetti. Ona nefret dolu bir bakışla şöyle dedi:
“Babam sana güvendi. Sen ona bu muydu vadettiğin?”
Doktor M panikledi:
“Ne var bunda? Benden daha iyi, daha temiz, daha okumuş birini mi bulacaksın? Seçim senin: evlen ya da yoluna git!”
Genç kız dondu kaldı. Öfkeyle ayağa kalktı:
“Sen, Suriyeli devrimci hareketin en kirli lekesisin. Ben senden kaçıyorum!” dedi.
Çantasını alıp İstanbul sokaklarında başıboş yürümeye başladı. Gözleri, erdemli bir Suriyeli arıyordu. İçinden şu beyiti mırıldanıyordu:
“Ceylan kaçtı birden – sanki mânâlar gibi şaşkın
Dileğim, ne yitikleri göreyim, ne yitikler beni görsün…”
Doktor M ise kendine kahve söyledi. Deri çantasından telefonunu çıkardı. Sosyal medya hesaplarında vaazlar paylaşmaya başladı. Soy kütüğünü kurcaladı; atalarının başarılarını övdü. Devrimci kadın ve erkeklere vakfettiği kıymetli zamanı anlattı. Ulusal Konsey’deki hizmetlerini, sahte pasaport ayarlamalarını sıraladı. “Yüksek ahlâk”tan, “emanet”in yüceliğinden, “yardımlaşma”nın faziletinden, “iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak”tan dem vurdu. Ve sonunda:
“Allah’ım! Beni kıskananlardan koru. Bana, helâlinden bir eş nasip et. Sünnet üzere bir yuva kurmama yardım et.” diye dua etti.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
14.07.2025 OF
محمود السيد الدغيم
20 آذار 2025
أرشيف الثورة السورية: «الضبع والغزالة»، قصّة واقعيّة بطألها أسفل السياسيين السوريين
بقلم: د. محمود السيد الدغيم
انطلقت «الثورة السورية» في آذار/ مارس سنة (2011) م/، وتحركت فُطعان «الشبيحة» لقمع «الثوار السوريين» رجلاً ونساء، ففتحت أبواب السجون الرهبية، ودخل السجون من دخلها، وغادر «التراث السوري» ملابين السوريين والسوريات خوفاً من التعدّيب والاغتصاب.
كانت «الآنسة هـ» متفقةً ثقافةً عالية، وكان المخبرون يجوبون شوارع وأزقة ريف محافظة «إدلب»، وكانوا يسترقون السمع، ليلاً ونهاراً للإيقاع بالنائربن والنائرات، وازدادت شراسة «الشبيحة» مع مرور الزمن، وضاقت البيوت السورية على ساكنيها، وتصاعد نشاط «الشبيحة»، وتمدد ليشمل الشوارع والأزقة والمقاهي والبيوت وساحاتها وأبوابها ونوافذها حتى تلقّح الهواء، ووصل الأمر إلى غياب الشعور بالأمان.
حينذاك خرج «السيد هـ» لاستطلاع ما حول منزله الريفي، فشاهد «عسس وجلاوزة الشبيحة» يصولون ويجولون حول بيته، وينظرون إليه نظرات الوعيد والتهديد، فقام بجولة قصيرة، وعاد إلى بيته، وقد أدرك خطورة وضع ابنته «الآنسة هـ»، ولم يفكر بنفسه رغم الخطر المحدق، وبدأ يتخيّل ما هو آتٍ من المصاعب والمصائب، ويربط بين ما يُحكَى من الناس عن «فُنون التعذيب» في أقبية «المخابرات السورية» من تعذيب نفسي وجسدي، وأكثر ما أقلقه وأرعبه حكايات «اغتصاب الحرائر».
اشتد خيال «السيد هـ»، وحلق بعيداً في فضاء «كوابيس أحلام اليقظة»، حتى أوشك على الانهيار خوفاً على ابنته «الآنسة هـ» التي تكرّه «الشبيحة» ويكرهونها، ولقد لم يجد بجواره صديقاً موثوقاً، أو جليساً يفضي إليه بما يُقلقه: فانفرد بزوجته، وأفضى إليها بما لديه من تصوّرات ومخاوف، فقالت له: أنا خائفة على ابنتنا أيضاً، فالبطش بالنائربن والنائرات يتمدد على كافّة «الأراضي السورية»، ولا مفرَّ من البطش إلاّ بالالتحاق بفصائل «الثوار السوريين» المقاتلين، أو الرحيل خارج «سوريا المحتلة»، وإنَّ التحاق ابنتنا بالثوار المقاتلين مُستحيل، ولذلك علينا أنْ نفكّر، ونُخطّط لخروجها من «سوريا».
وضع «السيد هـ» ذهنه تحت ضغطه، وبدأ يستعرض أسماء أصدقائه داخل «سوريا» وخارجها، وفجأةً تذكّر صديقه القديم «الدكتور م» الذي التحق بتنسيقية «الحراك الثوري السوري» في «تركيا». و«الدكتور م» صديق مقرب للعائلة، وهو الصديق المُنفِق المُعتقَد، لا بدّ من قرار جماعي في هذه الحالة.
استدعى «السيد هـ» زوجتهَ وابنتهَ «الآنسة هـ»، وجلسَ الثلاثةٍ، فعَرضَ «السيد هـ» ما يُساوره من الأفكار المشؤومة، وعرضَ قرارَه حيثُ قال: إنَّ السفرَ من «سوريا» إلى «تركيا»، مُمكن عن طريق رشوة «المُهربين» في بلدات «سلغين» و«خارم» و«دَركوش»، و«خراب الجوز»، ولكن علينا تأمين ما بعد الوصول إلى «تركيا»، ويجب أن تضع ابنتنا في مكانٍ آمن، وأنا أَثقُ بصديقي «الدكتور م» وعندي رقم هاتفه.
قالت «الآنسة هـ»: هل تَثقُ به يا «بابا»، فقال: تعمّ «بيننا خيرٌ، وملحٌ، وعبشرةٌ عُمُر، وهو ابن عائلةٍ معارضةٍ مُحترمةٍ»، وعلّقت الأم قائلةٌ: «ولكن لا تَنْسَ أنَّ لكلِّ عائلةٍ بالوعةً ومرحاضاً»، وقالت «الآنسة هـ»: ولكنه كان يزورنا كثيراً قبل قيام الثورة يا «أمي»، وكان ينام في مزرعتنا الجبلية، وكان «الخير والملح» بيننا، وصداقته مع والدي قوية وقديمة، وانتهى النقاش بأخذِ قرار الهجرة إلى «تركيا» باعتباره الخيار الوحيد المُتاح للنجاة من بطش «الشبيحة» المجرمين.
ناظل «السيد هـ»، هاتفياً، وأرسل «رسالةً نصيّةً» إلى صديقه «الدكتور م» تضمّنت عبارة: «السلام عليكم».
فجاءه ردّ برسالة سريعة «وعليكم السلام ورحمة الله وبركاته: تفضل يا أخي العزيز».
فكتب «السيد هـ»: لقد ضاق الخناق على ابنة أخيك «الآنسة هـ»، وقرّرنا إرسالها إلى «تركيا»، فما رأيك؟
«الدكتور م»: لقد أصبتم، هذا هو رأس العقل، وأنا خادمكم، ونحن تحت أمركم، وأنا بانتظار وصولها إلى «إستانيول»، واطمئنوا إنّ تأمين كلّ شيء تحتاجُه «الآنسة»، ممكن إن شاء الله تعالى، وما عليكم سوى إعلامي بتاريخ وصولها كي أحضر لها المسكن اللائق، والعمل المناسب، فهي فتاةٌ وَرِعةٌ عزيزة، وأنتم أصحاب فضل، وتستحقون كلّ خير، وأنا خادمكم الثابت الأمين.
«السيد هـ»: اتفقنا على بركة الله تعالى، سوف تستمرّ بالتواصل معكم؛ إن شاء الله تعالى، ولكم الشكر يا فضيلة «الدكتور الثوري» المحترم جداً، تحياتنا لأخوتك الدكاترة، والمشايخ، والشعراء، ومسؤولي الإغاثة، يحفظكم الله ذُخراً للثورة السورية والثوار والثائرات.
ثمَّ «السيد هـ» كافّة الإجراءات اللازمة، وسافر مع ابنته حتَّى الحدود «السورية التركية»، وقابل المهرب «ع»، ودفع له المبلغ المتفق عليه، فعبرت «الآنسة هـ» الحدود مشياً على الأقدام مع عددٍ من الرجال والنساء والأطفال، وصلت المجموعة إلى «أنطاكيا»، ثم تمَّ إرسال كلّ لاجئٍ من اللاجئين إلى وجهته، واستقلت «الآنسة هـ» الحافلة المُتّجهة إلى «إستانيول»، من «مرآب انطلاق الحافلات»، وما إن انطلقت الحافلة حتى غطّت «الآنسة هـ» في نومٍ عميقٍ تتخلله «كوابيس المستقبل المجهول».
لم ينم «السيد هـ» وزوجته في تلك الليلة، وإذا غفل أحدهما أيقظه الآخر، وبعد (24) ساعة كأنها دهراً وصلهما «رسالةً صوتيّةً» من «رقم هاتف تركي» فحواها: «أبي! أمي! وصلتُ إلى إستانبول». فاطمأنَّ الوالدّ والوالدة المُقعدان، وفرحاً بوصول ابنتهما إلى مكانٍ آمنٍ ولكن الخوف لم يفارقهما، وكانت الأُمّ تظهر قلقاً أكثر من الأب.
أرسل «السيد هـ» رسالة إلى صديقه «الدكتور م»، وضمَّنها رقم هاتف «الآنسة هـ» التي كانت تنتظرٌ وحيدةً في «مرآب انطلاق الحافلات» في «إستانبول». فاتصل بها «الدكتور م»، وهنّأها بالسلامة، وسارع إلى سيارته، وانطلق سريعاً إلى «المرآب»، فوجد «الآنسة هـ» نائمةً على أحد المقاعد في صالة الانتظار، ويحويها حقيبة صغيرة، فنظر إلى وجهها نظرةً شهوانيةً خاطفةً، ثمّ أيقظها، وذهبا معاً إلى أحد المقاهي في منطقة «آق سراي»، في مركز مدينة «إستانبول»، وشربا المرطبات، وبدأ «الدكتور م» حديثه حول «الشريعة النبويّة»، ووجوب اتباعها، ثم ركز حديثه حول محاسن تَغطية الزوجات، وفضائل الزواج، ورذائل العزوبية، وكانت «الآنسة هـ» تصغي لكلّ كلمةٍ يتفوّه بها، وتحلّلّ مضامينها وأبعادها، واستمرَّ صمتُها وإصغاؤها أكثر من ساعةٍ زمنيّةٍ كأنها «سَنَةٌ شمسيّةٌ كسنة»، فضاق صدرها، وسئمت من حديثه السخيف.
وفجأةً قالت: «دكتور»؛ شكراً لك على هذه المواعظ القيّمة، ولكنني جئت إلى هنا فراراً من «الشبيحة»، وأنا مُتعبةٌ من وعثاء السفر، وأحتاجُ قسطاً من الراحة، فأرجو أن أذهب إلى المسكن الذي وعدت به والدي صديقك.
نظر «الدكتور م» إلى «الآنسة هـ» نظرة استغراب واستهجان، وأخذ نفساً عميقاً حتى انتفخ كرشُهُ، وارتعش صوتُهُ، وقال: معك حقّ يا عزيزتي الغالية، ولكن دَعينا نتناقش واقعياً منطقياً بعيداً عن التشخيص العاطفي، فإنّ راتبي من مؤسسات «المعارضة السورية» لا يتعدى (4000) دولار، ولكن مسؤولياتي تتطلّب أكثر من هذا المبلغ المتواضع، ودعيني أشرح لك الوضع: إنّ زوجتي المتكبّرة وأولادي يقيمون في منزلٍ بالإيجار بعيداً جداً عن مركز مدينة «إستانبول»، وأنا أُقيمُ هاهنا وحيداً في منزلٍ بالإيجار أيضاً، ولذلك يصعب عليّ أن أسْتَأجِرَ منزلاً ثانياً لك، ولكن اسمحي لي أن أعرض عليك الزواج على سُنّة الله ورسوله، ولا يحتاج الأمرُ سوى مُوافقتك، وأنا سأنظّم الأمر مع أهلك الذين سيَفرحون بزواجك في عُشّ الزوجية الأمين، فإن الله تعالى أمر بالنكاح، ونهى عن الفِحْش.
ظنّت «الآنسة هـ» أنها في «كابوس من كوابيس الشبيحة». ونظرت إليه نظرة ملؤها الاحتقار والكراهية، وقالت: «هل هذا ما وعدت به والدي الذي ظنّ بك خيراً؟»
ارتجّ «الدكتور م» وقال: ما المشكلة!! «هل ستجدين زوجاً مُتعلّماً! وشخصاً نزيهاً مثلي يا تلميذتي الغالية؟ أنت حُرّة ولك الخيار بين الزواج أو الفراق.»
وقفت «الآنسة هـ» كالمجنونة من هول الصّدمة، وقالت له:
«فَرَرْتُ» يا أسوأ «نور» في «الحراك الثوري السوري المعارض»، وأخذت حقيبتها، وهامت على وجهها في شوارع «إستانيول»، وراحت تبحث عن مُعينٍ سوريٍّ شريف، وهي تردّدُ قول القائل:
«فَالتْ غزالةٌ فَوْلاً & شارداً كأنَّها المعاني
أشتهي أنَّ لا أرى الضِّيَعَ، ولا الضِّيَعَ يَراني».
أمّا «الدكتور م» فطلب «فنجان قهوة»، وأخرج هاتفه من حقيبته الجلدية، وبدأ ينشر مواعظه على صفحات «مواقع التواصل الاجتماعي»، وراح يَبْحَثُ في تراث العائلة، ويتفاخرُ بمنجزات أسلافه النوابغ، ويتحدثُ عن تضحياته بوقته الثمين لخدمة «الثائرين والثائرات»، من خلال نشاطه في «المجلس الوطني السوري»، و«الائتلاف الوطني لقوى الثورة والمعارضة السورية»، وتأمين «جوازات السفر المزوّرة» مع التركيز على القيم السامية، والشيم الجيدة، والأخلاق الحميدة، ومُدح الأمانة، وذَمّ الخيانة، والثناء على فضيلة التعاون، والأمر بالمعروف والنهي عن المنكر، راجياً من الله تعالى أن يحفظه من كيد الكائدين، وشرّ الحاسدين، وداعياً الله تعالى أنْ يرزقه زوجةً سهلةً المَطْعَم بالحلال على سُنّةِ اللهِ ورسوله.