İmanın Şartları Beş mi, Altı mı? İtikadın Sünneti Seniyye İle Müdafaası

Giriş

Kur’an ve Sünnet, İslam’ın temel iki asli kaynağıdır. İmanın mahiyeti ve şartları da bu iki kaynaktan hareketle şekillenir. Ancak modern dönemde bazı düşünür ve müellifler, Sünnet’i dışlayan veya tali bir kaynak olarak gören yaklaşımlar sergilemekte, bu çerçevede İslam akaidinin en temel meselelerinden biri olan “İmanın şartları” konusunda da farklı görüşler ileri sürmektedir. Bu yazı, Ehl-i Sünnet çizgisine aykırı olarak “İmanın şartı beştir” diyen anlayışlara karşı ilmî ve müdellel bir değerlendirme sunmayı hedeflemektedir.

1. İmanın Şartları: Kur’an ve Sünnet Bütünlüğünde

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette iman esasları zikredilmiştir. Özellikle Bakara 285, Nisa 136 ve Hadid 19 gibi ayetlerde Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman, vurgulu şekilde ifade edilir. Kadere iman ise doğrudan değil, dolaylı ifadelerle Kur’an’da yer alır. Ancak kadere iman, sahih hadislerde açık bir şekilde imanın ayrılmaz bir parçası olarak beyan edilmiştir:

“İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere; hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.”

(Müslim, İman 1; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, İman 4)

Bu hadis, hem lafzı hem de mana itibarıyla mütevatir mânevî seviyesinde kabul edilmiştir.[^1] Ehl-i Sünnet uleması, bu altı esasın her biri üzerinde icmâ etmiş; bu esaslara inanmayan kişinin imanının sahih olmayacağını beyan etmiştir.[^2]

2. Kadere İman: Sünnetle Tahkim Edilmiş Bir Esas

Kur’an’da geçen şu ayet, kader inancının esasına doğrudan işaret eder:

“Biz her şeyi bir kaderle (ölçüyle) yarattık.” (Kamer 49)

Bir başka ayette ise şöyle buyrulur:

“Yeryüzünde vuku bulan veya sizin başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın.” (Hadid 22)

Bu ayetler, kaderin Allah’ın ilmi, iradesi ve kudreti dâhilinde cereyan ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hadislerde ise kadere iman, imanın altı şartından biri olarak sayılmış; bu konuda şüphe veya inkâr taşıyan kimselerin sapıklığa düştüğü ifade edilmiştir:

“Kaderi inkâr eden ümmetimden değildir.” (Ebu Dâvûd, Sünnet 16)[^3]

İmam Nevevî, bu hadisin açık ve kesin bir delil olduğunu, kadere imanı inkâr edenlerin Ehl-i Sünnet dairesinden çıktığını beyan etmiştir.[^4]

3. İmanın Altı Şartını Beşe İndirme Girişimleri

Bazı çağdaş ilahiyatçılar, özellikle Mustafa İslamoğlu gibi isimler, kadere imanı “bağımsız bir iman esası” olarak kabul etmezler. Bunun yerine kadere imanı, Allah’a iman kapsamında ele almayı teklif ederler ve imanın şartlarını beşe indirgerler. Bu anlayışın dayandığı zemin, hadislerin delil değerini ikinci plana atan ve yalnızca Kur’an’a dayalı bir din anlayışı geliştirmeyi esas alan yaklaşımdır. Oysa Sünnet, Kur’an’ın hayata yansıması, açıklayıcısı ve uygulayıcısıdır. Kur’an’ı Kerim, Hz. Peygamber’e şöyle seslenir:

“Sana da Zikr’i (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın…” (Nahl 44)

Bu ayet, sünnetin açıklayıcı rolünü ve bağlayıcılığını ortaya koyar.

Mustafa İslamoğlu gibi “İmanın şartı beştir” diyenlerin, hadisleri delil kabul etmemeleri ve sünneti dışlayarak sadece Kur’an merkezli bir din anlayışı savunmaları, İslam’ın asli kaynaklarından birini iptal etme girişimidir. Halbuki usul âlimleri, sünnetin hem teşrî edici hem de müstakil bir delil olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır.[^5]

4. Hadis ve Sünnetin Reddi: Tehlikeli Bir Eğilim

İmanın altı şartını sadece Kur’an’dan hareketle yorumlamak, sünneti devre dışı bırakmak demektir. Bu yaklaşım zamanla diğer itikadî ve amelî meselelerde de keyfîlik doğurmakta, dinin sınırlarını muğlaklaştırmaktadır. Nitekim sünnetsiz bir din anlayışı, tarih boyunca Mutezile’den modern reformist akımlara kadar birçok batıl fırkanın düştüğü ortak zemindir. Kur’an bize Hz. Peygamber’e itaatin, Allah’a itaatle eşdeğer olduğunu haber vermektedir:

“Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80)

Sünneti dışlayan bir iman tanımı, Allah’ın ve Resûlünün belirlediği din anlayışının dışına çıkmak olur.

Sonuç

Ehl-i Sünnet ulemasının icmâı ile sabit olan İmanın altı şartı, hem Kur’an hem de sahih sünnet ile sabittir. Kadere iman da bu altı esastan biridir. Kur’an merkezli gibi gözüken ama Sünnet’i ihmal eden modern söylemler, İslam’ın dinamik yapısını ve sahih çizgisini zedelemektedir. Din, ne şahsi yorumlara ne de eksik bir kaynak anlayışına bina edilebilir. Sahih İslam anlayışı, Kur’an ve Sünnet’i birlikte esas alan, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in yolunu takip eden anlayıştır.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
12.07.2025 OF

Dipnotlar:

[^1]: Müslim, İman 1; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, İman 4.

[^2]: Beyhakî, Şuabü’l-İman, 1/28; Nesefî, Akaid, s. 21.

[^3]: Ebu Dâvûd, Sünnet 16; el-Albânî, Sahîhatü’l-Câmi’, h. no: 4454.

[^4]: Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim, 1/149.

[^5]: Şâtıbî, el-Muvâfakât, 4/294; Şevkânî, İrşâdü’l-Fuhûl, s. 50.

هل أركان الإيمان خمسة أم ستة؟

الدفاع عن العقيدة بالسنّة السَّنِيَّة

الحمد لله الذي رفع قدر أهل السُّنَّة، ووفقهم للتمسك بالأصول المحكمة، وأشهد أن لا إله إلا الله وحده لا شريك له، وأشهد أن محمدًا عبده ورسوله، أرسله بالهدى ودين الحق ليظهره على الدين كله، صلى الله عليه وعلى آله وصحبه وسلم تسليمًا كثيرًا.

مقدمة:

كثر في العقود الأخيرة مَن يزعم أن أركان الإيمان ليست ستة كما اشتهر في عقيدة أهل السُّنَّة والجماعة، بل خمسة فقط، محتجًّا بأنّ ذكر هذه الأركان الستة لم يرد في القرآن الكريم مجتمعًا. ويذهب هؤلاء إلى تقديم القرآن على السنّة السَّنِيَّة، بل إلى الاقتصار عليه، فيتغافلون عن السنّة الصريحة الصحيحة، بل يطعنون في حجيتها جملة وتفصيلًا.

ومن هؤلاء: مصطفى إسلام أوغلو، حيث يقول: “أركان الإيمان خمسة، والإيمان بالقدر ليس من أركان الإيمان.” وهذا الفهم لا يستند إلى أصول الإسلام، بل هو تحريف لعقيدة السلف، وطعن في عدالة النبي ﷺ، وإسقاط لمقام السنّة السَّنِيَّة التي لا يتمّ فهم القرآن إلا بها.

أولًا: الإيمان بالقدر أصلٌ قرآنيٌّ قبل أن يكون سنّيًا:

قد ورد في كتاب الله تعالى التصريح بالإيمان بالقدر مرارًا، كما في قوله تعالى:

﴿إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ﴾ [القمر: ٤٩]

﴿مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا﴾ [الحديد: ٢٢]

فالقول بأنّ الإيمان بالقدر لم يرد في القرآن باطلٌ جملةً وتفصيلًا. بل هو أصل أصيل فيه، كما في السنّة السَّنِيَّة.

ثانيًا: حديث جبريل أصلٌ متفق عليه في بيان أركان الإيمان الستة:

روى البخاري ومسلم عن عمر بن الخطاب رضي الله عنه قال:

جاءنا جبريل عليه السلام في صورة رجل، فسأل النبي ﷺ عن الإسلام، ثم عن الإيمان، فقال:

«أن تؤمن بالله، وملائكته، وكتبه، ورسله، واليوم الآخر، وتؤمن بالقدر خيره وشره»[^1].

وهذا الحديث هو المصدر المتفق عليه لتحديد أركان الإيمان. وقد اعتمده العلماء قاطبةً في كتب الاعتقاد، وأدرجوه في المتون التي تدرّس في أقطار العالم الإسلامي.

قال الإمام النووي: «هذا الحديث أصل عظيم في بيان الدين، وقد اشتمل على جميع علوم الشريعة»[^2].

ثالثًا: السنّة السَّنِيَّة أصلٌ في الدين، لا فرعٌ من فروعه:

من يرفض السنّة في تقرير العقيدة، فإنه يهدم أساسًا من أسس الدين.

فالنبي ﷺ لا ينطق عن الهوى، وكل ما يبلغه من أمر الدين حق وصدق، كما قال الله تعالى:

﴿وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى﴾ [النجم: ٣–٤]

وكل من فرّق بين القرآن والسُّنَّة السَّنِيَّة في أصل الدين، فإنما يهدم وحدة الوحي، ويفتح باب الزيغ والضلال. قال الإمام الشافعي:

«كل ما حكم به رسول الله ﷺ فهو مما فهمه من كتاب الله، فالسُّنَّة كلها تبع للقرآن»[^3].

رابعًا: إجماع أهل السُّنَّة والجماعة على أن الإيمان ستة أركان:

لا يعرف في تاريخ الإسلام من أنكر أن الإيمان ستة أركان، إلا من خالف طريقة أهل السُّنَّة والجماعة. فكل كتب العقيدة من السلف والخلف على ذكرها، منها:

  • الطحاوية للإمام الطحاوي (ت. ٣٢١هـ): قال في صدر عقيدته: «ونؤمن بالقدر خيره وشره»[^4].
  • الفقه الأكبر المنسوب للإمام أبي حنيفة (ت. ١٥٠هـ): «الإيمان: التصديق بالله وملائكته وكتبه ورسله واليوم الآخر والقدر»[^5].

خامسًا: تمييع العقيدة تمهيد لتحريف الشريعة:

إن حصر أركان الإيمان في خمسة وترك الإيمان بالقدر ليس مجرد خطأ علمي، بل هو مقدمة خطيرة لطعن أوسع في الدين، بتعطيل السنّة السَّنِيَّة، وتمييع الثوابت، وفتح الباب لتأويلات باطلة. ومتى قبلنا إسقاط أصل عقدي متفق عليه، فسنقبل غدًا بإلغاء الجهاد، والحجاب، والحدود، وغيرها من أحكام الدين بدعوى أنها لم ترد في القرآن.

خاتمة:

الإيمان بالقدر جزء لا يتجزأ من العقيدة الإسلامية. وهو ركن من أركان الإيمان بالنص والإجماع، ومن أنكره فقد خالف ما عليه أهل السُّنَّة والجماعة.

ولا يكون الدين بالهوى، ولا تُبنى العقيدة على المزاج، بل تُؤخذ من الوحيين: القرآن الكريم والسنّة السَّنِيَّة الصحيحة.

﴿فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا﴾ [البقرة: ١٣٧]

أعده: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو

الهوامش:

[^1]: رواه البخاري في صحيحه (50)، ومسلم في صحيحه (8).

[^2]: النووي، شرح مسلم، المقدمة، ج1، ص115.

[^3]: الشافعي، الرسالة، ص93.

[^4]: الطحاوي، العقيدة الطحاوية، ص2.

[^5]: أبو حنيفة، الفقه الأكبر، بتحقيق: زاهد الكوثري، ص26.