İslam’da Kadın ve Erkeğin Yeri: Eşitlik Değil Adalet

✦ Mukaddime

Modern zamanlarda İslâm hukukunun kadınla ilgili bazı hükümleri, özellikle Batılı eşitlik paradigmasıyla karşılaştırıldığında kimi çevrelerce “ayrımcılık” yaftasıyla eleştirilmektedir. Oysa bu yaklaşım, İslâm’ın temel ilkesini teşkil eden adalet kavramını göz ardı eder. Zira İslâm, mutlak eşitliği değil, yaratılışa (fıtrata) uygun adaleti esas alır. Her iki cinsin hilkatteki farklılıklarını inkâr etmeyen; ancak bu farklılıkları hiyerarşik bir üstünlük gerekçesi saymayan İslâm, kadını da erkeği de kendi yaratılış gayesine uygun bir şekilde konumlandırır.

✦ 1. Hilkat Gerçeği: Eş Değil, Tamamlayıcı

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden Rabbinizden sakının…” (Nisâ, 4/1)

Bu ayet-i celîle, kadın ve erkeğin kök olarak aynı cevherden yaratıldığını, dolayısıyla varlık değeri bakımından herhangi bir ayrım bulunmadığını ortaya koyar. Ancak bu birliktelik, her iki cinsin görev ve sorumluluklarda da birebir eşit olacağı anlamına gelmez. Aksine, İslâm’da esas olan; kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan iki kutup olarak telakki edilmesidir【1】.

✦ 2. Şahitlik Meselesi: Hikmetli Takdir, Cinsiyetçi Değil

İslâm karşıtlarınca sıkça gündeme getirilen meselelerden biri de kadınların şahitliğidir. Kur’ân’da, borç akitlerinde şöyle buyrulur:

“…Erkeklerden iki kişiyi şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, o zaman razı olacağınız şahitlerden bir erkek ile iki kadın olsun ki biri unutur veya yanılırsa diğeri ona hatırlatsın.” (Bakara, 2/282)

Bu ayet-i kerîme, şahitlikte cinsiyeti değil, şahitliğin konusu olan alanı esas alır. Söz konusu olan, teknik ve mali boyutu ağır basan ticari akitlerdir. Nitekim tarih boyunca bu alanlar, çoğunlukla erkeklerin tecrübe sahası olmuştur. Burada maksat, kadının aklî eksikliği değil, şahitlik müessesesinin sıhhati açısından destekleyici bir tedbir alınmasıdır.

Ayrıca bu hüküm, tüm şahitlik türleri için geçerli değildir. Kadınların daha mahrem ve dahili alanlara vukufiyetini gerektiren durumlarda, mesela kadınlara mahsus tıbbi yaralanmalarda ya da fıtrî örtünme alanlarında bir kadın şahit, birden fazla erkeğe tercih edilir. Zira İslâm, hüküm verirken kişinin cinsiyetinden ziyade, vukufiyet, liyakat ve mahremiyet esaslarını öncelemiştir【2】.

✦ 3. Miras Takdimi: Sorumluluğa Dayalı Bir Paylaşım

İslâm’da kadınla erkeğin mirastaki hissesi de zaman zaman eşitlikçi anlayışla tenkit edilmektedir. Kur’ân’da:

“Allah, çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kız payı kadar tavsiye eder…” (Nisâ, 4/11)

Şeklinde belirtilen bu ölçü, kadını eksik görmekten değil, ailenin ekonomik yükümlülüklerini kimin üstleneceğine dair şer‘î bir perspektiften kaynaklanır. Erkek, mehir, nafaka ve aile geçimi gibi maddî yükleri taşımakla mükellefken; kadın, evlense de evlenmese de böyle bir yük altına sokulmaz. Dolayısıyla, mirastaki bu pay farklılığı, bir “hak eksikliği” değil, bilakis sorumluluk adaleti gereğidir【3】.

Kaldı ki İslâm miras sistemi, bazı hâllerde kadının erkeğe nispetle daha çok pay almasına da kapı aralamıştır. Mesela anası sağ olan bir kişinin, babası ölü ise, annenin mirastan altıda bir alması garantidir; hâlbuki bazı erkek yakınlar sadece asabe olarak artan mirasa ortak olabilir. Bu da göstermektedir ki İslâm’da miras paylaşımı otomatik bir cinsiyet matematiği değil, hukukî ve sosyal vazifeler temelinde tesis edilen dinamik bir adalet sistemidir【4 】.

✦ 4. Kavvâmiyet Meselesi: Baskı Değil, Sorumluluk

Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Erkekler, kadınlar üzerinde kavvâmdırlar.” (Nisâ, 4/34)

buyrulmuştur. Kavvâmiyet; her ne kadar “idare” anlamı taşısa da bu idare, baskı ve tahakküm değil, koruma, sahip çıkma ve geçimi temin etme yükümlülüğüdür. Bu ayetteki kavvâmiyet, erkeklerin evin nafaka ve dış sorumluluklarını omuzlaması sebebiyledir. Bu, onların üstünlüğünden değil; şer‘î yükümlülüğün yönünden kaynaklanır. Erkek geçimi sağlamakla; kadın ise nesli muhafaza ve evin huzurunu teminle mükelleftir. Böylece aile, bir rekabet sahası değil, bir dayanışma yuvası olarak yapılandırılmıştır【5】.

✦ 5. Netice-i Kelâm

İslâm’da kadınla erkek arasında yaratılıştan gelen farklar, değersizlik yahut üstünlük gerekçesi değildir. Aksine bu farklılıklar, hikmete dayalı görev taksimi için bir zemin teşkil eder. Mutlak eşitlik iddiası, bazen hakikati ıskalayarak zulme kapı aralayabilirken; adalet, hem hakkı hem de hikmeti gözeten bir ölçüdür.

🔹 Şahitlikte kadının yeri, konunun mahiyetiyle ilgilidir; her alana genellenemez.
🔹 Miras taksimi, sosyal ve iktisadî sorumluluklara göre düzenlenmiştir.
🔹 Kavvâmiyet ise baskı değil, mesuliyet merkezlidir.

Netice itibariyle İslâm’da kadın ve erkek, birbirine hasım değil, hâdimdir. Biri olmadan diğerinin nizamı eksik kalır. Eşitlik değil, hikmete dayalı adalet, İslâm’ın temel düsturudur.

Hazırlayan: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
10.07.2025 OF

📚 Dipnotlar
1. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Nisâ 4/1 tefsiri.
2. İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 12, s. 120; Nevevî, el-Mecmû‘, c. 16, s. 222.
3. Ali Bardakoğlu, “İslam’da Miras ve Kadın”, Diyanet İlmî Dergi, C. 36, S. 2.
4. Karaman, Hayrettin, İslâm’da Kadın ve Aile, s. 211-215.
5. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Nisâ 4/34 tefsiri.

Okuduğunuz Bu Yazıdan Sonra Aşağıdaki Yazımı da Okumanızı Tavsiye Ederim:👇https://www.aynamayansiyanlar.com/makalelerim/islam-tek-evliligi-mi-cok-evliligi-mi-tavsiye-ediyor/

ترجمة من التركية إلى العربية: 👇

مكانة المرأة والرجل في الإسلام: المعيار هو العدل لا المساواة

✦ المقدّمة

كثيراً ما تُنتقد بعض أحكام الشريعة الإسلامية المتعلقة بالمرأة، خصوصاً عند مقارنتها بالمفهوم الغربي للمساواة. غير أن هذه المقاربة تُغفل مبدأً أساسياً في الإسلام، ألا وهو العدل. فالإسلام لا يقوم على مبدأ المساواة المطلقة، بل يؤسس لأحكامه وفق مقتضيات الفطرة والتكامل بين الجنسين. فلا يتعامل مع الرجل والمرأة بوصف أحدهما أرفع من الآخر، بل يرى كلاً منهما مخلوقاً له وظيفته الوجودية التي تليق بطبيعته وتكوينه.

✦ ١. حقيقة الخِلقة: لا تطابق، بل تكامل

قال الله تعالى:

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا﴾ (النساء: ١)

يدل هذا النص الجليل على أن المرأة والرجل من أصل خلقي واحد، ومن هنا فإن قيمتهما في ميزان الوجود سواء. غير أن هذا لا يعني التطابق التام في الوظائف والأدوار، بل يعني أن كلا الجنسين يُكمل الآخر بما يليق بفطرته ومهمته. ومن هنا كان التكامل لا التضاد هو الأساس في العلاقة بينهما【1】.

✦ ٢. الشهادة: تقدير حكيم لا تمييز جنسي

من المسائل التي يكثر طرحها في نقد الشريعة مسألة شهادة المرأة، وقد ورد في القرآن الكريم:

﴿فَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ، فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَٱمْرَأَتَانِ﴾ (البقرة: ٢٨٢)

الآية تتعلّق بالعقود المالية الدقيقة، وهي ميدان غالباً ما كان يتولاه الرجال عبر العصور. فجعل شهادة امرأتين في هذا النوع من العقود ليس لقصورٍ في عقل المرأة، بل حرصاً على تثبيت الحقوق ودفع النسيان، وهو أمر متعلق بطبيعة المهمة لا بجنس الشاهد.

بل نجد أن الشريعة قدّمت شهادة المرأة الواحدة على شهادة رجال في مجالات أخرى، مثل ما لو رأت امرأة عورة امرأة أخرى في واقعة اعتداء، فشهادتها مقبولة حتى لو لم يُشاركها فيها رجلان. ذلك لأن المرأة أبصر بهذه المواطن وأصدق فيها بحكم طبيعتها وقدرتها على إدراك التفاصيل الدقيقة في هذه الجوانب التي لا يَطّلع عليها الرجال عادة【2】.

✦ ٣. الميراث: توزيع على أساس المسؤولية لا الجنس

ومن الشبهات التي تُثار كذلك مسألة الميراث، وبخاصة ما جاء في قوله تعالى:

﴿يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ﴾ (النساء: ١١)

وهذه القسمة ليست انتقاصاً من المرأة، بل هي مبنية على الالتزامات المالية التي يُكلَّف بها الرجل شرعاً: من مهرٍ، ونفقة، وإعالة للأسرة. في حين أن المرأة لا تُطالب بأيٍّ من ذلك. فكان العدل أن يُعطى الرجل ضعف ما يُعطى للأنثى في بعض الحالات، لا لأنه أفضل منها، بل لأنه مُكلَّف بأعباء مالية زائدة【3】.

ولا يخفى أن المرأة ترث أكثر من الرجل في حالات أخرى، كأمٍّ ترث السدس، في حين أن أقارباً من الرجال قد لا يرثون شيئاً أو يرثون بالباقي فقط. وهذا يدلّ على أن نظام الميراث في الإسلام ليس معياراً حسابياً جنسياً، بل هو منظومة عدلية متكاملة مبنية على موقع كلّ فرد من المسؤولية【4】.

✦ ٤. القوامة: تكليف لا تسلّط

قال تعالى:

﴿الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ﴾ (النساء: ٣٤)

والقوامة هنا ليست تسلّطاً أو استعلاءً، بل هي تكليفٌ بالإنفاق، والرعاية، والحماية. فالرجل مكلّف بالنفقة وقيادة البيت بحكمة ومسؤولية، والمرأة مكلّفة بحفظ البيت وصيانة العرض وتربية الذرية. وهي بذلك ليست علاقة تفوّق، بل نظام تكاملي تتوزع فيه الأدوار بما يضمن تماسك الأسرة ودوام المودة【5】.

✦ ٥. الخاتمة

الاختلاف الخِلقي بين الرجل والمرأة ليس نقصاً ولا فضلاً، بل هو أساسٌ لتوزيع الأدوار وفق الحكمة والفطرة. فالمساواة المطلقة -كما يُروج لها البعض- قد تُفضي إلى الظلم؛ أما العدل فهو الذي يُراعي الفروق الطبيعية ويمنح كل ذي حق حقّه دون تجاوز.

🔹 الشهادة: مناطها الخبرة والمجال، لا الجنس.
🔹 الميراث: مبنيٌّ على الالتزامات لا الهوية.
🔹 القوامة: تكليفٌ بالمسؤولية، لا تعالٍ ولا تحكّم.

فالمرأة والرجل في الإسلام شريكان في البناء لا خصمان في الصراع. ومتى ما وُضِعت الأمور في نصابها، عُرف أن العدل لا المساواة هو الركيزة التي عليها قامت أحكام الشريعة.

أعده: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
١٠ / ٠٧ / ٢٠٢٥ م أوف

📚 الهوامش
1. تفسير الحق المبين، محمد حمدي يازير، تفسير النساء: 1
2. ابن قدامة، المغني، ج ١٢، ص ١٢٠؛ النووي، المجموع، ج ١٦، ص ٢٢٢
3. علي بارداق أوغلو، “المرأة والإرث في الإسلام”، مجلة الشؤون الدينية، مجلد ٣٦، عدد ٢
4. خير الدين قارامان، المرأة والأسرة في الإسلام، ص ٢١١–٢١٥
5. تفسير محمد حمدي يازير، تفسير النساء: ٣٤