Laikliğin Nimetleri mi?
Laikliğin Nimetlerinden
Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu
Yüksek öğrenim görmüş bir bayan yurttaşımız, yalnız başına bir ormanlık alana gidiyor, kendisinden bir türlü haber alınamıyor, dört gün sonra cesedi bulunuyor.
Tv ekranlarında yorumlar geldi, mobbinge mâruz kalmış, teselli bulmak, başını dinlemek için öyle, sâkin bir yöreye gitmiş… Sonra, bir takım ilgili konular aktarıldı: problemleri olanlar, öyle, sâkin yörelere gider, bağırır, çağırır, içini boşaltır, elindeki sopayı savurarak yere, çevreye vururlarmış.
Daha önce de, sığıra tapan Hintli, tombul bir bayana, büyük saygı gösterilen durumları görmüştük.
Allah şaşırtmasın, sapkın, bir yaşlı kişinin, tarikat görünüşlü bir çevre kurup bazı mârifetler işlediği ortaya çıkmıştı.
***
Son, başarısız darbe girişimiyle ne olduğu, gerçek yüzü ortaya çıkan bir akıma kapılmış olanların hâlâ uyanamadıkları, birbirlerine kenetlenmiş olarak fırsat gözledikleri, mevcut partilerde yer tutmuş olmalarından başka, yeni kurulan bâzı partilerde de başkanın yakın çevresinde yer aldıkları anlatılıyor. Amerika’da, Müslümanlar, isimlerinden dolayı Müslüman oldukları anlaşılınca, görünmez baskıdan dolayı, isimlerini değiştiriyorlar, ama, İslâm’a hizmet eden zât, merkezde, gayet rahat yaşadı. Vefat edince cenaze namazı kılınmaması da bu iyi niyetlileri uyandırmaz. Bu akıma kapılıp devam eden iyi niyetlilerin durumu, bazı Türkçülerin durumuyla benzerlik göstermektedir.
Munis Tekinalp adını kullanan, Türk zannedilen, Türkçülük yapan, Ziya Gökalp’ın yakın arkadaşı olan, 1961 yılında Fransa’da öldüğü zaman cenazesinin sinagogtan kaldırılmasıyla Yahudi olduğu -dikkatli, bilinçli pek az kişi tarafından- anlaşılan Moiz Kohen’in, son devirde toplumun İslâmdan uzaklaştırılmasında ne kadar mühim rol oynadığı da unutulmamalıdır.
İnsanların, kapıldığı yanlıştan uyanmaları, hiç kolay değildir; hangi kamailste (kimliğinde, adı: Kamal, soyadı: Atatürk, diye yazılıdır.) devrimlerin ideoloğunun Moiz Kohen olduğunu anlatabilirsiniz? Alev Alatlı, istediği kadar “ne biçim Türkleriz ki, bizim ideolojimizi bir Yahudi yazıyor. Zira Yahudi Moiz Kohen (Munis Tekinalp) Kemalizmin ideoloğudur.” desin; okumuşumuz, yüksek tahsilli de olsa, düşünme özürlü olarak yetiştirildiği/imal edildiği için, Alatlı gibi, Atatürk’ü seven, rahmet getirilmesini isteyen bir entellektüeli bile dinlemez, kaale almaz.
***
Zengin çocuklarını toplayan, kendine özgü bir İslâm anlayışına göre, kızlı erkekli, çağdaş bir yaşam yolu tutturan, yargı tarafından birkaç bin yıl hapis cezasına çarptırılmış olan bir zâtın da, anlaşıldığına göre, kendisine candan bağlı, çok iyi yetişmiş zengin çocuklarının üstün gayretleriyle cezâsı Yargıtay tarafından bozulup tahliye edildiği belirtiliyor.
***
Bütün bu olayların temelinde, insanların bir arayış içinde olmaları, ruhlarını tatmin ihtiyâcı duymaları ve kendilerince, bir tatmin yolu buldukları vâkıası yatmaktadır.
Bu olayların hepsinde ve benzeri tutumlarda, ortak payda: insanımıza, İslâm esaslarının doğru, etkili bir yolla öğretilmemiş olmasıdır. İnsan, inanma ihtiyâcı ile, kendisini Yaratan’la bağı devâm ettirmek üzere var edilmiştir, Ölümsüz’den gelen ruhu, inanacağı, bağlanacağı gerçek, doğru olanı ararken, ‘öyle’ görünenlere kapılabilmektedir.
***
Çocukluğunda ve yetişme çağında, İslâm, kendisine öğretilmiş olsa, Müslümanca yaşamağa alıştırılmış olsa, hiç kimse, böyle, değişik yollara başvurmaz; ama, öyle bir laiklik anlayışı yerleştirilmiştir ki, bu zihniyete göre, insanımızı İslâm konusunda bilgisiz bırakmak, laikliğin garantisi gibi uygulanmıştır. Yalnız bilgisiz bırakmak da değil, insanımıza, İslâm’a karşı soğuk, İslâm’dan uzak bir hava içinde olmak, ilericiliğin, çağdaşlığın çok temel gereği olarak ezberletilmiştir. Misâl olarak analım: birkaç ay önce, bir okulda, öğrenciler, öğle namazı kılmak için uygun bir yer ayrılmadığı için, okulun çatısında namaz kıldılar. Duayen gazeteci diye anılan bir zât, ders saatinde derse girmeyip de namaz kılan öğrencileri cezalandırmayan okul müdürüne ceza vermeyen millî eğitim müdürünü eleştirdi. Bu zihniyet o gazeteciye özgü, onunla sınırlı da değildir: okullarımız düşünce özürlü diplomalı câhiller üretmekte olduğundan, ortalık okumuş câhiller istilâsındadır. Düşünme özürlü oldukları için düşünemezler: Hristiyan, Yahudi çocuklar, devlet okuluna değil de, isterlerse, kendi okullarına gidip okurlar, isterlerse, ibadetlerini, olkullarında rahatça yaparlar. Müslüman çocuklara da bu temel hak tanınmalı, ibâdet etmek isteyenlere kolaylık sağlanmalıdır. Dersler, sabah 4 ders, öğleden sonra 2 ders esas olmak üzere düzenlenmeli, öğle namazı vaktinde ders konulmamalı, namaz kılmak isteyen öğrencilere okulda bir oda ayrılmalıdır. Bu, vicdan hürriyetinin çok tabiî bir gereğidir. Ama, insanımız, düşünmeğe değil, slogan tekrarlamağa alıştırıldığı için, böyle, normal şeyi düşünmek şöyle dursun, öyle düşüneni, bir çoğu yadırgar ve kendini, uygar, çağdaş zanneder.
Kritik soru:
Gayrımüslim yurttaşlarımız bir yana: Türk milleti, ibâdet etsin, etmesin, eksiği, kusuru olsun olmasın, temelde Müslümandır. Peki, Türk milletinin çocuğu, İslâmı, devletinin okulunda gereği gibi öğreniyor mu? inancına uygun olarak ibâdet etmek isterse ona kolaylık sağlanıyor mu?
Laiklik anlayışımızın âcilen gözden geçirilmesi gerekmez mi?
Askere giden genci, düğüne, bayrama gidiyormuş gibi uğurlama (taşkınlıklar önlenmeli) gösterilerinin, Almanya’da Alman gençleri, Ukrayna-Rus savaşı dolayısıyla askere alınma ihtimâli belirince Almanya’yı Avustralya’ya kaçarken oradaki gurbetçilerimizin çocuklarının; “Putin! erkeksen gel!” diye caddeleri dolaşmalarının altında yatan, İslâm’daki şehidlik inancının olduğu kesindir. Bu inancı doğru dürüst, her merhalede öğretmemiz gerekmez mi?
***
27 Nisan 2025