Hayır Kurumu Çalışanları Bağışlardan Maaş Alabilir mi?

Hayır Dernekleri, Kurumlar ve Gençlik İnisiyatifleri “Ve (sadakalar üzerinde) çalışanlar” kapsamına girer mi?

Hamd, Allah’a mahsustur; O’nun seçkin kullarına selam olsun. Bundan sonra deriz ki:

Mazlumların ve fakirlerin imdadına koşmak, Allah’a en yakınlaştırıcı ibadetlerden biridir. Nitekim Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Dul kadınlara ve yoksullara hizmet eden kimse, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir; hatta geceyi ibadetle geçirip gündüzleri oruçla geçiren kimse gibidir.”
(Buhârî, 7/62, Hadis no: 5353).

Bu alanda yapılan faaliyetlerin -hayır dernekleri, kurumlar ve gençlik inisiyatifleri nezdinde- aslı, Allah rızasını gözeterek gönüllü bir şekilde yürütülmesi esastır.

Ancak bu sahada çalışanlar, çalışmaya tam zamanlı adandıklarında geçim ve ücret ihtiyacı duyabilirler. Bu konuda detaylı bir izah yapılmıştır:

Birinci Mesele:
Kendi geçimini sağlayacak mal varlığına sahip olan veya maaşlı bir işi bulunan kişi, iffetli davranmalı, isteyerek ücret talep etmemelidir. Şayet yaptığı iş karşılığında bir ücret isterse, bu ücret açık ve belirli olmalı; herhangi bir belirsizlik, aldatma veya istismar içermemelidir. Mesela günlük yüz lira veya aylık bin lira gibi sabit bir ücret alabilir. Ancak yüzde üzerinden, örneğin %5 oranında bir ödeme almak caiz değildir.

İkinci Mesele:
Bir dernekte ya da hayır kurumunda çalışan ve aylık maaş alan bir kişi, hayır sahiplerinden topladığı meblağdan kendisine pay ayıramaz. Çünkü onun vazifesi, kurum adına gayret göstererek bağış toplamak ve maaşını doğrudan kurumdan almaktır.

Ancak kurum, çalışanı teşvik amacıyla maaş dışında sabit bir ikramiye verebilir. Bu ikramiye de yine belli bir miktarda olmalıdır; örneğin bin lira veya yüz lira gibi. Oran üzerinden, mesela %5 gibi bir ödeme belirlemek caiz değildir. Çünkü oran usulünde belirsizlik ve istismar riski bulunmaktadır.

Üçüncü Mesele:
İnisiyatif sahipleri, yani ülke dışındaki hayırseverlerle irtibat kurarak fakirler adına bağış toplayan kimseler ise emanetçidirler. Bu kişiler ya tamamen Allah rızası için gönüllü çalışır ve hiçbir şey talep etmezler, ya da bağışçılarla açıkça sabit bir ücret konusunda anlaşarak çalışırlar. Örneğin, bir projede çalışmak için baştan bin lira talep ederlerse bu caizdir.

Eğer önceden böyle bir şart koşulmamış ve bağışçı da herhangi bir ödeme izni vermemişse; kişi zenginse iffetli davranmalı, fakirse de örfe uygun bir şekilde -yani emsal ücret ölçüsünde- bir karşılık alabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim zenginse iffetli davransın; kim de fakirse, meşru ölçüde istifade etsin.” (Nisâ, 6)

“Meşru ölçü”den maksat; mutedil bir yol izlemek ve emsallerin aldığı kadar ücret almaktır.

Ancak burada da yüzde hesabıyla, mesela %2 gibi bir oranla ödeme almak caiz değildir. Çünkü çalışan, yaptığı iş karşılığında ücret almaya hakkı olan kimsedir ve bu ücret mutlaka belirli, açık olmalıdır; belirsizliğe ve istismara mahal bırakmamalıdır.

Belirsizlik (Garar) nedir?
Garar; akıbeti meçhul bir akdin bulunmasıdır. Mesela, toplanacak miktar üzerinden %2 alma şartı konulursa, bu kişinin alacağı ücret meçhul olur: Belki yüz lira kazanır, belki binlerce lira; işte bu belirsizlikten ötürü böyle bir anlaşma caiz değildir.

Bazı çalışanlar bu konuda Allah Teâlâ’nın şu âyetine dayanarak kendilerine hak iddia etmektedirler:
Şüphesiz sadakalar, fakirler, miskinler, (sadakalar üzerinde) çalışanlar, gönülleri İslâm’a ısındırılacak kimseler, köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmışlar içindir; bu, Allah tarafından farz kılınmıştır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 60)

Bu âyette geçen “(sadakalar üzerinde) çalışanlar” ifadesini yanlış yorumlamaktadırlar.
Çünkü burada kastedilen, bizzat İmam (devlet başkanı) veya onun yetkilendirdiği memur tarafından zekât toplamakla görevlendirilen kişilerdir. Bunlara, yaptıkları işin türüne göre Beytü’l-Mâl’den ücret verilir. Örneğin, zekât toplayan görevli, diğer toplayıcılar gibi ücret alır; muhasebeci, muhasebecilerin aldığı ücreti alır; denetçi, denetçilerin aldığı maaşı alır, vesaire.

Sonuç Olarak:
Şunu önemle ifade ederim ki, ümmetimizin ve halkımızın zayıflarına ve fakirlerine merhametli davranmak, aramızda adaleti tesis etmek zorundayız. Zayıf olan, hakkını bir minnet ya da eziyet görmeden almalıdır. Yakınlarımızı ve dostlarımızı diğer fakirlerin önüne geçirmek doğru değildir.

Burada Abdullah bin Ömer (radıyallahu anhuma)’dan rivayet edilen şu hadis-i şerifi hatırlatmak isterim:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve güttüğünden sorumludur; erkek ailesinin çobanıdır ve güttüğünden sorumludur; kadın, kocasının evinde çobandır ve güttüğünden sorumludur; hizmetçi, efendisinin malı üzerinde çobandır ve güttüğünden sorumludur.” (Buhârî, 3/120, Hadis no: 2409)

Bundan dolayı, “sadakalar üzerinde çalışanlar” bahanesiyle fakirlerin malından bir şey alan kişi, haram yemiş olur. Bu, insanların mallarını haksız yere yemektir.
Helâl olan az mal ile yetin ki, Allah onda sana bereket versin. Haramdan ve şüpheli işlerden uzak dur ki, dünya ve âhirette saadete eresin.
Allah en iyi bilendir.

Kaleme alan:
Şeyh Abdülbârî bin Muhammed Halla

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
26.04.2025 Üsküdar

✅ الجمعيات الخيرية والمؤسسات والمبادرات الشبابية هل ينطبق عليهم مصرف (والعاملين عليها).

الحمد لله وكفى، وسلام على عباده الذين اصطفى، أما بعد:

⏪ فإغاثة المحرومين والفقراء من أجلّ القربات، فعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «السَّاعِي عَلَى الأَرْمَلَةِ وَالمِسْكِينِ، كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، أَوِ القَائِمِ اللَّيْلَ الصَّائِمِ النَّهَارَ». [رواه البخاري (7/ 62) رقم 5353].
والأصل في العمل في هذا المجال -جمعيات خيرية ومؤسسات ومبادرات شبابية- أن يكون تبرعًا ابتغاء الأجر والثواب.
وقد يحتاج العاملون في هذا المجال إلى مال ونفقة وأجرة، إذا تفرغ لهذا العمل، حسب التفصيل الآتي:

🔹 أولًا- من كان غنيًا، أو موظفًا فليتعفف، فإن طلب الأجرة مقابل العمل فلا بأس أن يأخذ أجرة معلومة، ليس فيها غرر، أو غبن، ولا استغلال، إنما أجرة بالمعروف، كأن يأخذ مائة في اليوم، أو ألفًا في الشهر، كأي عامل أو موظف، أما نسبة مئوية، كخمسة في المائة (5%) مثلًا فلا يجوز.

🔹 ثانيًا- من كان يعمل في جمعية، أو مؤسسة خيرية، ويتقاضى راتبًا شهريًا، فلا يأخذ من المال الذي يجلبه من أهل الخير؛ لأن مقتضى عمله الاجتهاد في جمع الأموال لصالح الجمعية، أو المؤسسة، وهو يأخذ أجرته منها.
ويجوز للمؤسسة أن تعطي الموظف مكافأة غير أجرته -تشجيعًا له- إن رأت المصلحة في ذلك، على أن تكون المكافأة معلومة، كألف مثلًا، أو مائة مثلًا، لا أن تكون نسبة مئوية، مثل خمسة في المائة (5%) مثلًا؛ لأن النسبة المئوية فيها غرر واستغلال.

🔹 ثالثًا- المبادرون، وهم نشطاء، يتواصلون خارج البلد، يجمعون الأموال لصالح الفقراء، وهؤلاء وكلاء، مؤتمنون على هذا المال.
وهذا المبادر، إما يكون محتسبًا لوجه الله، لا يأخذ شيئًا، أو يشرط على المانح أجرة معلومة، كألف -مثلًا- على المشروع كاملًا ، فله ذلك، فإن لم يشترط، ولم يأذن له المتبرع بأخذ شيء، وكان غنيًا استعف، أو فقيرًا أخذ بالمعروف، كما قال الله تعالى: {وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ} [النساء: 6].
*ومعنى المعروف، الحالة الوسطية، وبقدر أجرة المثل. *
أما أن يأخذ نسبة مئوية، مثل: اثنين في المائة (2%) مثلًا، فهذا غير جائز؛ لأنه عامل يستحق الأجرة إن طلبها، ولا بد أن تكون معلومة لا مجهولة، ليس فيها غرر.

💡والغرر هو: ما كان مجهول العاقبة، كمن يشترط أن يأخذ على ما يجلبه اثنين في المائة (2%) مثلًا، فهي أجرة مجهولة، ربما حصل له ألف، أو مائة، وربما أضعافها وهذا غير جائز.
وأخيرًا، يستشهد بعض العاملين في هذا المجال بقول الله تعالى: {إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ} [التوبة: 60]. فيقولون نحن من العاملين عليها، وهذا فهم غير صحيح.
فمعنى “والعاملين عليها”، من كلفه الإمام أو نائبه بجمع الزكوات، فيعطيه الإمام من بيت مال المسلمين راتبًا بحسب عمله ونوعه، فيعطي الجابي أجرة مثله من الجباة، ويعطى المحاسب كراتب المحاسبين، والمدقق كراتب المدققين، وهكذا”.

وفي الختام أقول: لا بد أن نرحم الضعفاء والفقراء من أمتنا وشعبنا، وأن يكون العدل حكمًا بيننا، فيأخذ الضعيف حقه من غير منة ولا أذى، ولا ينبغي أن نخص الأقارب أو الأصحاب على غيرهم، وأذكر بحديث عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا، أَنَّهُ: سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «كُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ فِي أَهْلِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأَةُ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ وَهِيَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالخَادِمُ فِي مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ»، قَالَ: فَسَمِعْتُ هَؤُلاَءِ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَأَحْسِبُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «وَالرَّجُلُ فِي مَالِ أَبِيهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ» [رواه البخاري (3/ 120) رقم 2409].
لذا؛ فإن من يأخذ شيئًا من مال الفقراء بحجة كونه من العاملين عليها يأخذه بالحرام، وهو مال سحت، وأكل لأموال الناس بالباطل، فعش بالقليل الحلال يبارك لك فيه، وابتعد عن الحرام والشبهات تعش سعيدًا في الدنيا والآخرة. والله أعلى وأعلم.

✍ الشيخ عبد الباري بن محمد خلة