Farklı Zaviyelerden Depremler ..
Aşağıda depremler üzerine yazılmış 3 makale tercümesini bulacaksınız. 1. makale depremler üzerinde umumi bir değerlendirme, diğer 2 makale ise depremlerin İslami zaviyeden değerlendirilmesini bulacaksınız.
1. MAKALE: 👇
Depremlerin Meydana Gelme Sebepleri
Depremlerin oluşmasının birçok tabiî sebebi vardır. Bunların başında en yaygın olanı tektonik depremler gelir. Bu tür depremler, kıtaların kayması ve okyanus tabanının genişlemesi gibi olayları açıklayan levha tektoniği teorisiyle izah edilir. Bu teoriye göre yeryüzü, kalınlıkları 100 ila 150 kilometre arasında değişen birtakım sert levhalara ayrılmıştır. Bu levhalar, yer kabuğunun altındaki “astenosfer” adı verilen, daha yumuşak ve akışkan bir tabaka üzerinde birbirlerine göre sürekli bir hareket hâlindedir.
Bunun yanı sıra, aktif volkanlar sebebiyle meydana gelen volkanik depremler de vardır. Ancak bu depremler, tektonik olanlara nazaran daha zayıf şiddettedir ve genellikle yer yüzeyine daha yakın noktalarda gerçekleştiğinden, sadece merkez üssüne yakın bölgelerde hissedilirler.
Doğal sebeplerin dışında, insan faaliyetleri sonucu meydana gelen yapay depremler de vardır. Bunlara “indüklenmiş depremler” denir. Tünel inşaatları, baraj ve rezervuarların büyük miktarda suyla doldurulması, yer altındaki kayaların çatlamasını hedefleyen projeler ve jeotermal enerji çalışmaları gibi beşerî faaliyetler bu tür depremleri tetikleyebilir. Ayrıca, mağara ve maden çöküntülerinden kaynaklanan “çökme depremleri” de bu gruba dâhildir.
Depremlerden Sonra Meydana Gelen Olaylar ve Etkiler
Depremlerin ardından birçok farklı olay ve yıkıcı etki meydana gelebilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
• Heyelanlar: Depremler, dağ yamaçlarında kaya kütlelerinin yerinden oynamasına ya da toprak bütünlüğünün zayıflamasına yol açarak toprak kaymalarına ve çığlara sebep olabilir.
• Seller: Depremler, barajlarda hasara yol açabilir yahut göl ve nehirlerin çevresindeki zeminlerin çökmesine neden olarak su taşkınlarına zemin hazırlayabilir.
• Yangınlar: Elektrik hatlarının ya da gaz borularının hasar görmesi, yangınlara sebebiyet verebilir. Su borularının zarar görmesi hâlinde, bu yangınların söndürülmesi daha da güçleşir.
• Zemin Sıvılaşması: Deprem sırasında suya doymuş, gevşek yapılı kumlu toprak tabakaları dayanıklılıklarını kaybederek adeta sıvı hâline gelir. Bu durum, üzerlerindeki bina ve köprülerin kaymasına ya da çökmesine yol açar.
• Tsunami: Deniz tabanı altında meydana gelen depremler veya bu depremlerin tetiklediği toprak kaymaları, tsunami dalgalarına sebep olabilir. Bu dalgalar, ciddi can kayıplarına neden olabilecek kadar yıkıcı olabilir.
Depremler Üzerine Genel Bir Bakış
Yeryüzündeki depremler şiddet ve etkileri bakımından farklılık gösterir. Büyük depremler kimi zaman bir şehri tamamen yok edebilir ve çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine sebep olabilir.
Deprem, ani bir yer sarsıntısıdır ve levha tektoniğinin süreklilik arz eden hareketleri neticesinde ortaya çıkar. Bu hareketler, levhalar arasındaki fay hatlarında, kayaların katmanları üzerinde baskı birikmesine sebep olur. Söz konusu baskı, kayaçların kırılması ve birbirlerinin üzerinden kaymasıyla birdenbire açığa çıkar ve böylece yer kabuğunda biriken enerji boşalır. Bu boşalma, yerin derinliklerinden yüzeye kadar ulaşan sismik dalgalar hâlinde yayılır ve yer sarsıntılarını meydana getirir.
Şunu da belirtmek gerekir ki depremler, çoğu zaman jeolojik fay hatları boyunca meydana gelir. Bu faylar, yer kabuğundaki levhaların birbirlerine uyguladığı baskının yoğunlaştığı dar alanlardır. Dünya üzerindeki başlıca fay hatları, kabuğu oluşturan büyük levhaların kenarlarında bulunur. Bu levhalardan yedi tanesi büyük, diğerleri ise küçüktür. Bu levhalar, kimi noktalarda birbirlerinden uzaklaşır (ayrılma sınırları), kimi yerlerde birbirlerine yaklaşır (yakınsama sınırları) ve bazı yerlerde de birbirlerine paralel şekilde yanlamasına kayarlar (dönüşüm sınırları).
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
23.04.2025 Üsküdar
2. MAKALE: 👇
Hamd, yalnızca Allah’adır.
Salât ve selâm, Allah’ın Resûlü’ne, onun âline, ashâbına ve onun hidayetiyle hidayet bulanlara olsun. Bundan sonra:
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, hükmünde ve takdirinde hikmet sahibidir. O’nun koyduğu şeriat ve emrettiği hükümler de aynı şekilde hikmet ve ilimle doludur. Allah Teâlâ, kullarını korkutmak, onlara Rablerine karşı olan sorumluluklarını hatırlatmak ve onları kendisine ortak koşmaktan, emirlerine muhalefet etmekten ve yasaklarını çiğnemekten sakındırmak için dilediği ayetleri (ibret verici olayları) yaratır ve takdir eder. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Biz ayetleri (mucizeleri, ibretleri) sadece korkutmak için göndeririz.” (İsrâ: 59)
Ve yine şöyle buyurmuştur:
“Onlara âyetlerimizi hem ufuklarda hem de kendi nefislerinde göstereceğiz ki onun (Kur’ân’ın) hak olduğu kendilerine iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet: 53)
Yine şöyle buyurur:
“De ki: O, üzerinize yukarıdan ya da ayaklarınızın altından bir azap göndermeye, yahut sizi fırka fırka ayırıp birbirinize düşürmeye kadirdir.” (En‘âm: 65)
Buhârî, Sahîh’inde Câbir bin Abdullah’tan (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Yüce Allah’ın şu buyruğu nazil olduğunda:
“De ki: O, üzerinize yukarıdan bir azap göndermeye kadirdir.” buyurduğunda, şöyle demiştir: “Senin cemaline sığınırım!”
“Yahut ayaklarınızın altından…” denildiğinde de: “Senin cemaline sığınırım!” demiştir. (Sahîh-i Buhârî, 5/193)
Ebû’ş-Şeyh el-Esbahânî, Mücâhid’den şu tefsiri rivayet etmiştir:
“De ki: O, üzerinize yukarıdan bir azap göndermeye kadirdir.”
Bu, yüksekten gelen çığlık (sayha), taş yağmuru ve rüzgârdır.
“Veya ayaklarınızın altından…”
Bu ise yer sarsıntısı (zelzele) ve yerin çökmesidir (hasf).
Hiç şüphe yok ki son zamanlarda dünyanın birçok yerinde meydana gelen depremler, Yüce Allah’ın kullarını korkutmak üzere takdir ettiği ayetlerden biridir. Yeryüzünde meydana gelen her tür felâket, gerek depremler olsun gerekse başka musibetler ve insana zarar veren olaylar, hepsi şirkin ve günahların bir neticesidir. Zira Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Allah, (yine de) çoğunu affeder.” (Şûrâ: 30)
Yine buyurur:
“Sana gelen her iyilik Allah’tandır, başına gelen her kötülük ise kendindendir.” (Nisâ: 79)
Geçmiş ümmetler hakkında ise şöyle buyurmuştur:
“Onların her birini günahı sebebiyle yakaladık: Kimi üzerine kasırga gönderdik, kimi korkunç bir çığlıkla yakalandı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebût: 40)
Dolayısıyla Müslüman olsun ya da olmasın, her mükellefin üzerine düşen görev; Allah Teâlâ’ya yönelip tevbe etmek, O’nun dinine sımsıkı sarılmak ve şirkten ve günahlardan sakınmaktır. Böylece kişi hem dünya hem de âhiret belalarından korunur, afiyete erişir ve hayırlarla kuşatılır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer o belde halkı iman edip sakınsalardı, üzerlerine gökten ve yerden bereketler açardık. Fakat onlar yalanladılar; biz de yaptıkları sebebiyle onları yakaladık.” (A’râf: 96)
Kitap ehli hakkında da şöyle buyurur:
“Eğer Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni uygulamış olsalardı, üzerlerinden ve ayaklarının altından (nimetlerle) rızıklanırlardı.” (Mâide: 66)
Ve yine şöyle buyurur:
“O belde halkı, azabımızın geceleyin, onlar uyurken gelmeyeceğinden emin mi oldu?
Yahut azabımızın gündüz, onlar eğlenirken gelmeyeceğinden emin mi oldular?
Onlar Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Allah’ın tuzağından ancak hüsrana uğrayanlar emin olur.” (A’râf: 97-99)
İmam İbnü’l-Kayyim (rahimehullah) şöyle demiştir:
“Bazen Allah Teâlâ, yeryüzüne nefes alması için izin verir, böylece büyük depremler meydana gelir. Bu da kulların kalplerinde korku, huşû ve Allah’a yönelme duygusunu uyandırır; günahlardan vazgeçmeye, yalvarışa ve pişmanlığa vesile olur. Nitekim selef-i sâlihin’den biri, yer sarsıldığında şöyle demiştir: ‘Rabbiniz sizden hoşnut değil, sizden rızasını istiyor.’”
Hz. Ömer bin Hattâb (radıyallahu anh) Medine’de bir deprem olduğunda halka hutbe verip onları nasihatle uyardı ve şöyle dedi:
“Eğer bir daha olursa, vallahi sizinle burada kalmam.”
Bu hususta selef-i sâlihin’den gelen rivayetler çoktur.
Dolayısıyla, depremler ve benzeri ilâhî ayetler (güneş tutulması, şiddetli rüzgârlar, seller vb.) meydana geldiğinde, kulun yapması gereken, vakit kaybetmeden Allah’a yönelmek, tevbe etmek, O’na dua ve niyazda bulunmak, çokça zikretmek ve istiğfarda bulunmaktır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) güneş tutulması hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bu tür olayları gördüğünüzde, Allah’ı zikre koşun, O’na dua edin, istiğfar edin.” (Buhârî, 2/30; Müslim, 2/628)
Ayrıca, fakirlere ve düşkünlere merhamet etmek, onlara sadaka vermek de teşvik edilmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Merhamet edin ki merhamet olunasınız.” (Ahmed, 2/165)
“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah da merhamet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki gökteki size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, 13/285; Tirmizî, 6/43)
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhârî, 5/75; Müslim, 4/1809)
Hz. Ömer bin Abdülaziz (rahimehullah) zelzele meydana geldiğinde valilerine sadaka verilmesini emreden mektuplar yazmıştır.
Toplumun afiyet ve selâmete ermesi için, idarecilerin; akılsızların ellerini tutmaları, onları hakka sevk etmeleri, Allah’ın şeriatını hâkim kılmaları, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaları gerekir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır; iyiliği emreder, kötülükten men eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah izzet sahibidir, hikmet sahibidir.” (Tevbe: 71)
Yine şöyle buyurur:
“Allah, kendisine yardım edenlere kesinlikle yardım eder. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, mutlak galiptir.
O kimseler ki; kendilerine yeryüzünde imkân verirsek, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder, kötülükten men ederler. İşlerin sonu yalnızca Allah’a döner.” (Hac: 40–41)
Ve yine şöyle buyurur:
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder,
Ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter.” (Talâk: 2–3)
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kim kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir.” (Buhârî, 3/98; Müslim, 4/1996)
Yine buyurur:
“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim bir darda kalana kolaylık sağlarsa, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık sağlar. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını dünya ve âhirette örter. Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımındadır.” (Müslim, 4/2074)
Allah Teâlâ’dan niyazımız; tüm Müslümanların hâlini ıslah etmesi, onlara dinin anlayışını, ona bağlılık ve istikamet nasip etmesi, bütün günahlardan tevbe etmelerini sağlamasıdır. Ayrıca Müslümanların yöneticilerini de ıslah etmesi, onlar vasıtasıyla hakkı üstün kılması, batılı zelil etmesi, Allah’ın şeriatını insanlara hâkim kılmaları için onlara tevfik vermesi, kendilerini ve tüm müminleri fitnelerin kötülüğünden ve şeytanın vesveselerinden korumasıdır. Hiç şüphesiz O, bunun dostu ve buna kadir olandır.
Salât ve selâm, Efendimiz Muhammed’e, onun âline, ashâbına ve kıyamet gününe kadar onların izinden gidenlere olsun.
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
23.04.2025 Üsküdar
3. MAKALE: 👇
Hamd, Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, O’nun Resûlü Muhammed’e, âline ve ashâbına olsun. Bundan Sonra:
Depremle ilgili bu sorunuzun özünde, Yüce Allah’ın fiillerindeki hikmeti, hüküm ve takdir ettiği şeylerdeki sırları anlama arzusu yatmaktadır. Zira bazı mahlûkat açısından “şer” gibi görünen şeyler, Allah Teâlâ’nın takdiri ve yaratması yönünden mutlak anlamda hayırdır; çünkü O’nun, hükmettiği her şeyde gizli ve muazzam hikmetleri vardır ki, kulların bilgisi o hikmetlerin tamamını kuşatamaz.
Bu büyük meseleye dair tam ve tatmin edici cevap, Allah’ın her işinde hikmet sahibi olduğuna tam bir teslimiyet ve boyun eğişle mümkündür. Allah, hiçbir şeyi boş yere yapmaz, hiçbir hükmü abes değildir. O’nun her işinde kemâl mertebesinde hikmet ve tam anlamıyla hamde layık bir yön bulunur. Ancak kullar, O’nun yarattığı ve takdir ettiği şeylerin hikmetini her zaman kavrayamazlar. Çünkü kader, Allah’ın sırlarından biridir; onu sadece O bilir, kullar ona tam anlamıyla nüfuz edemez.
İnsan, Allah’ın fiillerindeki hikmeti tamamen anlama arzusu taşıdığında, Allah’ın işlerine kendi kıyaslarıyla mana vermeye kalkıştığında, burada bir sapma başlar. Zira bu tür teşebbüsler, kader inancının istikametinden ayrılmak ve kulun dinini ve dünyasını ifsada sürüklemektir.
Ne var ki, bu teslimiyet, kişinin Allah’ın fiillerinde zahiren görülebilen bazı hikmetleri anlamaya çalışmasına engel değildir. Bilakis, bu çaba imanı artırır, kalbi tatmin eder ve Yüce Rabbin hikmet ve lütfunu daha da yüceltmeye vesile olur.
Zelzeleler (depremler) hususunda ise: Allah Teâlâ’nın bunları gerçekleştirmesinde derin hikmetler vardır: Kudretini ve azametini ortaya koymak, kulların acziyetini ve zayıflığını göstermek, zalimleri günah ve isyanlarıyla helâk etmek, müminleri korkutmak, uyarmak ve onları tövbeye ve dönüşe çağırmak bunlardandır.
İbn Teymiye şöyle der: “Zelzeleler, Allah’ın kullarını korkutmak için yarattığı âyetlerdendir; tıpkı güneş ve ay tutulmaları gibi.” Olayların bir sebebi ve hikmeti vardır; bunların bir uyarı oluşu da bu hikmetlerin bir parçasıdır.
İbn Kayyim şöyle der: “Allah’a isyanın yeryüzündeki etkilerinden biri de orada meydana gelen çöküntü ve zelzelelerdir.”
Yine der ki: “İbn Ebî’d-Dünyâ’nın rivayet ettiğine göre Enes bin Mâlik, kendisiyle birlikte olan biriyle birlikte Hz. Âişe’nin yanına girdi. O kişi ona, ‘Ey müminlerin annesi, bize zelzeleden haber ver’ dedi. Hz. Âişe şöyle dedi: ‘Zina helâl sayıldığında, içki içildiğinde ve çalgılar çalındığında Allah, semasındaki gayretine (öfkelenmesine) binaen yere şöyle der: Onlarla birlikte sarsıl! Şayet tövbe ederler ve bu fiilleri terk ederlerse (ne âlâ); aksi hâlde üzerlerine çök!’ Adam sordu: ‘Bu bir azap mıdır?’ O da dedi ki: ‘Evet, müminler için bir nasihat ve rahmet, kâfirler için ise azap, ibret ve gazaptır.’ Enes dedi ki: ‘Resûlullah’tan sonra beni en çok sevindiren rivayet budur.’”
İbn Ebî’d-Dünyâ’dan gelen başka bir rivayette şöyle geçer: “Peygamberimiz zamanında yeryüzü bir sarsıntı geçirdi. Efendimiz elini yere koyarak şöyle buyurdu: ‘Sakin ol! Senin vaktin henüz gelmedi.’ Sonra sahabesine dönerek şöyle buyurdu: ‘Şüphesiz Rabbiniz sizden razı olmayı beklemektedir; siz de O’nu razı edin!’”
Hz. Ömer döneminde de zelzele olunca, şöyle dedi: “Ey insanlar! Bu sarsıntı sizden kaynaklanan bir şey sebebiyle oldu. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer tekrar ederse, sizinle aynı şehirde yaşamam!”
İbn Ebî’d-Dünyâ’nın Menâkıbü Ömer adlı eserinde de şöyle geçer: “Yeryüzü Ömer zamanında sarsıldı. O, yere vurarak dedi ki: ‘Ne oluyor sana? Ne oluyor?’ Sonra da dedi ki: ‘Eğer bu kıyamet olsaydı, yer haberlerini verirdi. Çünkü ben Resûlullah’ın şöyle dediğini işittim: Kıyamet günü geldiğinde, yeryüzünde hiçbir karış yer kalmayacak ki konuşmasın.’”
İmam Ahmed’in rivayetinde ise, Hz. Safiyye’den şöyle nakledilir: “Medine, Hz. Ömer zamanında bir kez daha sallandı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Bu nedir? Bu kadar çabuk ne yaptınız ki böyle oldu? Eğer tekrar olursa, sizinle burada oturmayacağım!’”
Kâb şöyle der: “Yeryüzü günahlarla dolduğunda sarsılır; çünkü Rabbi kendisine bakar diye korkuya kapılır.”
Ömer bin Abdülaziz, beldelere yazdığı mektubunda şöyle demiştir: “Bu sarsıntı, Allah’ın kullarına karşı bir azarlamasıdır. Filan ayın filan günü sadaka verilsin; çünkü Allah şöyle buyurmuştur: ‘Kendini arındıran ve Rabbinin adını anıp namaz kılan kurtuluşa ermiştir.’ (A’lâ, 14-15) Şöyle deyin: ‘Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.’ (A’râf, 23) Ve şöyle deyin: ‘Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, ben de ziyana uğrayanlardan olurum.’ (Hûd, 47) Ve deyin: ‘Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim. Ben gerçekten zalimlerden oldum.’ (Enbiyâ, 87)”
Allah’ın sünneti şöyledir: Günah ve bozgunculuk yaygınlaştığında, iyiliği emredip kötülükten sakındırma terk edildiğinde, azap geldiğinde yalnız kötülülerle sınırlı kalmaz; herkesi kapsar.
Sahihayn’da Zeyneb bint Cahş’tan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz bir gün korku içinde evine girdi ve şöyle buyurdu: “Lâ ilâhe illallah! Araplara yazıklar olsun, yaklaşmakta olan şer sebebiyle! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddi şu kadar açıldı” buyurdu ve baş ve işaret parmağıyla daire yaparak gösterdi. Zeyneb dedi ki: “Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde salihler varken de helak olur muyuz?” Buyurdu ki: “Evet, eğer kötülük yaygınlaşırsa.”
Ahmed bin Hanbel’in ve başka hadis kaynaklarının rivayetinde Hz. Ebubekir bir hutbesinde şöyle der: “Ey insanlar! Siz bu ayeti okuyorsunuz ama onu doğru yerde kullanmıyorsunuz: ‘Ey iman edenler! Kendinize bakın; siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez.’ Halbuki ben Resûlullah’ın şöyle dediğini işittim: ‘İnsanlar bir kötülüğü engellemezlerse, Allah onları topluca azaba uğratabilir.’”
Evet, zelzelede çocuklar ve salihler de ölebilir. Lâkin onlar ahirette niyetlerine göre diriltileceklerdir. Sahihayn’da Aişe validemizden gelen rivayette Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kâbe’yi yıkmak için bir ordu gönderilecek; ancak ordu Beyda denilen çölde olduğunda ilkinden sonuncusuna kadar hepsi yere batırılacaktır.” Aişe, “Ey Allah’ın Resûlü! Onların içinde çarşıda bulunanlar ve masumlar da var!” deyince, şöyle buyurmuştur: “Evet, hepsi batırılır; sonra niyetlerine göre diriltilirler.”
Hatta onların bu şekilde ölümü, onlar için bir rahmettir; dünya zahmetinden ve sıkıntısından kurtuluştur. Bukhârî ve Müslim’de rivayet edilen hadiste, Peygamber Efendimiz bir cenazeden geçerken şöyle buyurmuştur: “Bu kimse ya istirahat eden ya da ondan istirahat edilendir.” Sahabe sordular: “Ey Allah’ın Resûlü! Kim istirahat eden, kimden istirahat edilen?” Buyurdu ki: “Mümin kul, dünya sıkıntısından kurtularak Allah’ın rahmetine kavuşur; fâcir kişi ise, insanlar, beldeler, ağaçlar ve hayvanlar ondan kurtulur.”
Zelzelede ölmek, yıkım (هدْم) yoluyla ölüm sayılır ve bu da ahiret şehitliği mertebesine dâhildir.
Sonuçta: Zelzele ile ölen çocukların ve salihlerin ölümüyle, başka yollarla ölenlerin ölümü arasında ne fark vardır?
Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
23.04.2025 Üsküdar
Yukarıdaki 3 Tercümenin Arapça Asılları İçin:
أسباب حدوث الزلزال:👇
https://mawdoo3.com/أسباب_حدوث_الزلازل
https://mawdoo3.com/بحث_عن_الزلازل
سبب كثرة الزلزال- الإسلام سؤال وجواب:👇
https://islamqa.info/amp/ar/answers/2593
الزلازل .. الأسباب والحكمة👇
https://www.islamweb.net/amp/ar/fatwa/371179/
Okumaya Değer (Arapça) 👇 يستحق القرائة https://ar.m.wikipedia.org/wiki/زلزال
Türkçe Kaynaklarda Okunabilecek: 👇
1) Deprem (Zelzele): (Sorularla İslamiyet) https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/zelzele-deprem?amp
2) Zelzele (Deprem) TDV İslam Ansiklopedisi https://islamansiklopedisi.org.tr/zelzele