CHP’nin Atası Olan Jön Türkler ..

CHP’nin “Atalarımız” dediği “Jön Türkler”i ne kadar tanıyoruz?

13 Nisan 2025 Pazar

Yıllardır, “CHP; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin TC versiyonudur” diyorum. Bu gerçek, bizzat CHP Genel Başkanı tarafından da doğrulandı. Sayın Özgür Özel’in bu açıklamayı Saraçhane’de yapması daha da anlamlıydı:

“150 yıldır karşı karşıyayız. Bir tarafta Tayyipler; bir tarafta biz… Onlar Meclis’i 33 yıl kapalı tutanların (Abdül Hamid Han’ın) takipçileri. Biz Jön Türklerin neferleriyiz.”[1]

Sayın Özel doğru söylüyor. Rejimler değişir ama zihniyetler devam eder. Bu ifadeler, CHP’nin, bir asırlık siyasî tecrübeye rağmen neden hâlâ milletle inatlaştığının izahıdır. 150 yıl öncesi, tam da Sultan Abdülhamid Han’ın tahta çıktığı tarihe tekabül etmektedir. Yani CHP lideri Özgür Özel, “Tayyipler” derken, Abdülhamid Han’dan bugüne; bütün Müslümanları kastetmektedir.

Onun için İttihat ve Terakki zihniyetini yakından tanımayanın, CHP’yi doğru anlaması mümkün değildir. Hakeza İttihatçıların eseri olan “31 Mart Vakası”nı anlamayanın da, yine İttihatçı/CHP zihniyetinin dizayn ettiği 27 Mayıs’ı; 28 Şubat’ı; Gezi kalkışmasını ve Saraçhane zorlamasını anlaması mümkün değildir.

116 yıl önce bugün (Rumi 31 Mart 1325) tezgâhlanan “31 Mart Operasyonu” hakkındaki bu ve sonraki makalemiz dikkatli okunursa, dünyanın âdeta yeniden kurulduğu kritik bir dönemde CHP’nin, her dönemde milletle ters düştüğü; neden hep Haçlıları ve Haçlı menfaatlerini savunduğu daha iyi anlaşılır. 

Zira İttihat ve Terakki zihniyeti, günümüzde de hayattadır. Ancak, o dönemin tarihini İttihatçılar yazdığı için İttihatçıları gerçek kimliğiyle tanımak mümkün olmamıştır. 

OSMANLI BÜNYESİNE TANZİMAT’LA SIZDILAR!

İngilizler, Osmanlı’yı; ancak iç cephesi çökerterek yıkabileceklerini asırlar önce anlamıştı. Osmanlı coğrafyasında yaptıkları istihbarat çalışmaları ve analizler, “iç cephe”nin tamamen İslâmiyet üzerine bina edildiğini gösteriyordu. O halde Osmanlı’yı zayıflatmanın yolu, İslâm’a olan bağını zayıflatmaktan geçiyordu! 

Peki, bu nasıl olacaktı?[1] İzmir Ticaret Odası, 12 Mart 2024; 31 Mart 2025, Saraçhane Mitingi.

Zira, İslâmiyet’i harfiyen uygulayan bir toplumu doğrudan dinsizleştirmeye çalışmak boşa zaman harcamak olurdu! Nitekim Misyonerler senelerce uğraşıyor ama kimseyi dinden çıkaramıyordu! 

Uzun araştırmalardan sonra “yöntem”i de belirlemişlerdi. 

Önce Müslümanlar arasında kolay yayılabilecek “çakma” mezhepler oluşturarak, “çaktırmadan” gerçek İslâm’dan uzaklaştırmak gerekiyordu! Gerisi kolaydı! Bu kritik operasyonu koordine etmek için özel bakanlık (Müstemlekeler Nezareti) bile kurmuşlardı! 

“İbn-i Sebe el-Himeyrî” adındaki Yemenli Yahudi’nin kurduğu Şiîliğe (Sebeiyye)[2]ilaveten dizayn ettirdikleri Vehhabilik, Kadıyanilik gibi “İngiliz mezhepleri” işte bu amaca hizmet etmişti. Bugün de, “Değerler Eğitimi” ve “Avrupa İslâmı” gibi uygulamalarla İslâmiyet yozlaştırılmakta, “İslâm” tanımı içerisine sapık kurgular sokulmaktadır.

18. asırda yoğun olarak sürdürülen bu “yozlaştırma” 19. asırda, bir üst aşamaya taşınmıştı. Devlet yönetimindeki “belirleyici” kadroların ve ordudaki “kurmay”ların motivasyonu değiştirilecekti. Bunlar, Avrupa devletleri gibi ilerlemenin, ancak Avrupalılar gibi yaşamakla mümkün olacağına inandırılacaktı! Sonrasında Osmanlı’yı, “uzaktan kumanda” ile çökertmek mümkün olacaktı! 

Sanayi devriminin kazandırdığı cazibe ve Osmanlı tabanında gerçekleştirdikleri çürüme, zor gibi görünen ikinci adımı çok kolaylaştırmıştı. Ayrıca, “hırslı ama kabiliyetsiz” kişilerin kolay kandırıldığını ve çok “kullanışlı” olduğunu keşfetmişlerdi! Ana motivasyon olarak ise, “Batılı/asrî” ve “hümanist/insanî” ve aynı zamanda “elit” olmanın tek yolu olarak gösterilen “Masonluk elitizmi” kullanılmıştı.

İşte, 1836 yılında “Büyükelçi” olarak gittiği Londra’da ince ince işlenen ve bizzat Lord Stratford Canning tarafından locaya kaydedilen Mustafa Reşid Paşa üzerinden, “Tanzimat” olarak başlatılan bu süreç, Midhad Paşa ile “Meşrutiyet” aşamasına getirilmişti.

Tesadüfe(!) bakın ki, “Tanzimat-ı Hayriyye” diye sunulan ilk operasyonun üç mimarı olan Reşid Paşa, M. Emin Âli Paşa ve Fuad Paşa Mason idi.

İngilizlerin Abdülmecid Han’a baskısıyla[3]Sadrazam olan Reşid Paşa’nın ilk işi, Masonları; kritik noktalara yerleştirmek olmuştu. Misyonerlerin “öğretmen” olduğu azınlık okullarını yurdun her köşesine yaymıştı. İlk etapta; 131 Amerikan, 127 Fransız, 60 İngiliz ve 7 de Rus okulu açılmıştı.[4][2] TDV İslâm Ansiklopedisi, Abdullah bin Sebe, Editör: Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1988, C. 1, s. 133-134.

[3] İlginç ayrıntı için İçten Dıştan Entrikalar, KTB Yayınları, İstanbul 2022, s. 173; 174.

[4] Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, İstanbul 1992, s. 19.

İstanbul’daki Robert Koleji, Gaziantep’teki Antep Koleji, Merzifon’daki Anadolu Koleji bunlardandı. Sadece Harput Ovası’nda 62 “merkez” kurulmuş, 21 kilise inşa edilmişti. 66 Ermeni köyünden 62’sinde Misyoner teşkilatı kurulmuştu. Bunların tamamında azınlık çocukları okutulmuş ve devletin en kritik noktalarında görev verilmişti. Mesela Merzifon Koleji’ndeki 135 öğrenciden 108’i Ermeni; 27’si Rum çocuğu idi. 

Yani Tanzimat, Masonlara ve Misyonerlere yaramıştı! Devletin “muktedir” olduğu dönemde etkili ölçüde örgütlenemeyen bu şer odakları, Tanzimat’ın ilanıyla birlikte, Osmanlı bünyesine; kanser mikrobu gibi hızla yayılmıştı.

DEVLET PARASIYLA DEVLETİ YIKMA EĞİTİMİ

Osmanlı, en zeki gençleri; iyi eğitim almaları için Avrupa’ya göndermiş, fakat çoğu “Mason” olarak dönmüştü! Bilim ve teknoloji değil; “Osmanlı’yı yıkma teknikleri” öğretiliyordu. İşte Avrupalıların “Jön Türkler” dediği bu gençler, 3 Haziran 1889 tarihinde İstanbul’da “İttihad-i Osmanî Cemiyeti”isimli bir örgüt kurmuş ve hemen, Yahudilerin çok güçlü ve etkili olduğu Selanik’e taşımışlardı. 

Kuruculardan İbrahim Temo’nun ifadesine göre, bu ve benzeri gayrimeşru örgütler, İtalyan ihtilalci Mason Giuseppe Mazzini’nin “Genç İtalya” modeli kopyalanarak dizayn edilen “İttihat ve Terakki Cemiyeti” (İTC)çatısı altında birleştirilmişti. Macedonia Mason Locası Üstâd-ı Âzâmı Emmanuel Carasso’nun (Karasu) koordine ettiği bu yapı, Yahudilerin yoğun desteğiyle kısa zamanda büyümüştü. 

İTC’nin yönetim kadrosu ve “çatısı” Masonlardan oluşuyordu. Fakat İngiliz şeytanî zekâsı öyle bir şer cephesi inşa etmişti ki, Abdullah Cevdet gibi ateistleri, M. Cavid gibi dönmeleri; Ziya Gökalp gibi milliyetçileri; hatta M. Akif ve Said Nursî gibi dindarları; aynı çatı altında toplamışlardı. Bu “benzemez”leri birleştiren tek “çimento” ise “Abdülhamid düşmanlığı” idi. 

Nitekim aynı Batı, günümüzde de; İttihatçıların devamı olan CHP ile “150 yıldır karşı karşıyayız” dedikleri dindarları (SP) ve milliyetçileri (İYİ Parti), aynı masada buluşturmuştu!

Cemiyetin “ideolojik” motivasyonunu ise, yine İngiliz tornasından çıkmış olan ve Mısır’da Mason Locasını kuran Cemaleddin Efganî sağlıyordu. Tıpkı, “İttihat ve Terakki/Birleşme ve İlerleme” diyerek Osmanlı’yı parçalayıp yıktıkları gibi Efganî de “İslâm’da birlik” söylemlerini kullanarak Müslümanları kamplara ayırmıştı. Jön Türklerin “mürşid-i kâmilimiz” dediği Efganî’ye, tıpkı Fetullah Gülen’in TSK’da yaptığına benzer bir rol verilmişti.

Bizimkilerin “Hürriyet” zannederek getirmeye çalıştığı Meşrutiyet, Batı için; yönetim yetkisinin saraydan bürokrasiye aktarılarak, “işlenmiş” kadroya verilmesi anlamına geliyordu. Nitekim Midhat Paşa’nın, 1876’da başlattığı ilk teşebbüs yarım kalsa da, 1908’de İttihatçılar üzerinden oluşturulan daha güçlü bir dalgayla bu “darbe” gerçekleştirilmiş ve Osmanlı bitirilmişti! 

ÖNCE SUİKASTLA YOK ETMEYİ DENEDİLER!

Güya “Hürriyet” getirmek için kurulan İttihat ve Terakki, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle 4 Şubat 1902’de Paris’te “I. Jön Türk Kongresi”ni toplamıştı. Türk, Arap, Arnavut, Rum, Ermeni ve Yahudi temsilcilerden oluşan 47 delegenin kurduğu “6’lı Masa”da “Ermenilere ve Yahudilere özgürlük için mücadele” kararı alınmıştı! Abdülhamid Han’ı yıkmak için içeride dindarı-dinsizi bir araya getiren İngilizler, dışarıda da 7 düveli aynı masada toplamıştı!

Fransız Senatör Lefévre-Pontalis’in evinde 5 gün devam eden çalışmalar sonunda kesinleşen darbe plânına, İngiltere “sponsor” olmuştu. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Lord Sanderson her türlü desteği vereceklerini söylemiş, Banker Sir Ernest Cassel de, ilk avans olarak, “darbe harcamaları için” on bin altın hibe etmişti!

Bu mutabakatı(!) derhal eyleme geçirmek istiyorlardı! 1904 yılı Ocak ayında Sofya’da yapılan Taşnak Kongresi’nde, Padişah’a suikast düzenleme kararı almışlardı.

Viyana’da ürettirdikleri “özel” arabanın parçalarını farklı gümrüklerden, rüşvet ödeyerek geçirmiş ve İstanbul’da tekrar monte etmişlerdi.

Belçikalı anarşist Edward Jorris’i de yüklü para karşılığında kiralamış ve İstanbul’da bir ay “tatbikat” yaptırmışlardı. 

Nihayet, hain saldırıyı plânladıkları 21 Temmuz 1905 Cuma günü de, tetikçi Jorris’in hazırladığı bombayı, arabanın “özel” bölümüne yerleştirerek, Yıldız’da; önceden keşfettikleri mekâna park etmiş ve bomba saatini çalıştırmışlardı. 

Ancak Allahü tealanın hikmeti; Sultan Abdülhamid Han, Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi ile ayaküstü yaptığı kısa sohbet sayesinde, paramparça olmaktan kurtulmuştu.

ONU, DÜŞMAN YORAMAMIŞTI AMA…

Osmanlı’daki çürüme ve çözülmenin hızlandığı yıllarda, çöldeki vaha misali olan Abdülhamid Han döneminin bitmek üzere olduğu anlaşılıyordu. Çünkü hem içeriden hem dışarıdan; akla ziyan yöntemlerle hücum ediyorlardı. 

Emperyalistlere karşı destanlaşan bir mücadele veren Abdülhamid Han’ı İngilizler, Siyonistler, Ermeniler, Ruslar, Fransızlar yoramamıştı ama “yanında” yer alması gereken evlatları, düşmanın elindeki sopa olmuş, milleti için çırpınan Sultanın kolunu-kanadını kırmıştı. 

Halbuki “Teknoloji getirsinler” diye, devletin imkânlarıyla Avrupa’ya gönderilen Jön Türkler, kendi milleti için çalışsaydı, İttihat ve Terakki dinamizmi ile Abdülhamid Han’ın siyasî dehası birleşecek ve tarihin seyri değişecekti. Ama tam aksine; bütün muhalifleri, “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adı altında örgütleyen İngiltere, ideolojileri ve inançları farklı birçok kişiyi, “II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi”(Osmanlı’nın lidersiz bırakılması) ortak hedefinde birleştirmişti. 

ÖNCE YETKİSİZLEŞTİRECEK; SONRA DEVİRECEKLERDİ!

Suikastın fiyaskoyla sonuçlanması üzerine, Cizvitlerin kontrolünde olan “derin İngiltere”, Abdülhamid Han’ı yok etme konusunda “Tapınakçı yöntemler”in uygulanmasını öngörmüştü! Nitekim Selanik’teki kongrede; “iki aşamalı darbe”ye karar verilmişti! Önce “demokrasi” vadiyle Meşrutiyet ilan edilecek ve Meşrutiyet üzerinden “darbe” ile indirilecekti.

“Baskılara karşı Meşrutiyet talebi” gibi söylemler sadece algı operasyonundan ibaretti. 18. yüzyılda sahaya sürülen “Osmanlı’yı yıkma” plânı adım adım uygulanıyordu. Masonların Osmanlı coğrafyasında ilk organize olduğu bölge Balkanlar idi. İttihat ve Terakki Cemiyeti de tamamen “Mason Projesi” idi. Ettore Ferrari, Cenova’daki bir konuşmasında “Hükümet, 2. ve 3. Kolordulara bağlı tüm subayların Masonluğu seçtiğinin kokusunu alınca çok tepki gösterdi” demişti.

İttihatçılar için koruyucu bir “zırh” olan Selanik Macedonia Mason Locası, Yasak evrakı gizlemekten, gizli toplantılara ev sahipliği yapmaya kadar her adımda destek vermişti.[5]

Zaten bunu İttihatçılar da gizlemiyordu. Manyasizade Refik Bey ve Binbaşı Niyazi Bey, Fransız “Le Temps” gazetesinin yazarı Jean Rodes’e Selanik’te verdikleri 20 Ağustos 1908 tarihli röportajda “Farmasonluğun desteğine sahip olduğumuz bir gerçektir. Selanik’te birçok loca var. Özellikle Makedonya Rizorta ve Labor et Lux İtalyan Büyük Doğu’su bize çok yardım etti. Çoğunlukla Mason olduğumuz için localarda teşkilatlandık” demişti. 

ZORLA “MEŞRUTİYET” İLÂN ETTİRDİLER![5] Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar,Pozitif Yayınları, İstanbul 2012, s. 76-77.

Abdülhamid Han’ı devirmek üzere yola çıkan İttihat ve Terakki’ye Avrupa’dan para yağıyordu! İlk ödemeyi yapan Emmanuel Carasso, İtalyan Bankası’ndan aldığı 400 bin liralık 4 teneke altını, Cemiyet’e iletmişti. Carasso, Abdülhamid Han’ı devirdikten sonra, Meclis-i Mebusan üyesi bir Mebus(!) olarak, “Sultan Hamid’e 5 milyon altına yaptıramadığımız işi, İttihatçılara 400 bin liraya yaptırdık” diye övünmüştü.[6]

Nitekim fitne ve fesat merkezi haline gelen Makedonya-Selanik hattındaki bitmeyen suikastlar; seri cinayetler ve isyanlar, Sarayı çok zor durumda bırakmıştı. Kolağası Enver Bey, kendisine bağlı birlikleri alarak dağa çıkmıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, Saray’ı “telgraf yağmuruna” tutmuştu. Selanik, Manastır, Ohri vb. merkezlerdeki komitacılar, “Kanun-i Esasî’yi hemen ilân et ve Meclis-i Mebusan’ı aç” talimatı(!) veriyor, aksi taktirde 50 bin Arnavut’un İstanbul’a yürüyeceğini iddia ediyordu.[7]

Üstelik, payitahtta da etkileri artmıştı. Abdülhamid Han, tam bir “Mason Kuşatması”nda yapayalnız kalmıştı. FETÖ’nün devleti sardığı 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi; itimat edebileceği yerli ve millî bir paşa bulamıyordu. Abdülhamid Han, Mason locaların taktik ve desteğiyle yürüyen süreç sonunda 24 Temmuz 1908’de; ikinci defa “Meşrutiyet” ilan etmek zorunda kalmıştı. Üstelik bu sefer, işin nereye varacağını çok iyi biliyordu.

24 Temmuz’dan önce, İttihatçılarla ilişkisi hatta varlığı bile gizlenen Mason Locaları, 25 Temmuz’daki sokak gösterilerinde; ilk defa Mason flamalarıyla katılmış, “Vatanı kurtaranlar” diye alkışlanmışlardı! Yahudiler için çalışan Masonlar için bu büyük bir başarıydı. Zira, 1908 darbesi sonrasında İttihatçıların omuzuna basarak iktidar olmuşlardı![8]

HER BİRİ, BİR SÜRÜ FELÂKETİN LİDERİ!

İttihat Terakki liderleri üzerindeki Haçlı- Siyonist etki, “iktidar” dönemlerinde de aynen devam etmiştir. Emmanuel Carasso tarafından, Eylül 1906’da “Mason” yapılan “Seyyar Postacı Talat”ın marifeti olan “Ermeni Tehciri” yüz yıldır, Türkiye’yi mahkum etmek için “soykırım” olarak kullanılmaktadır! Osmanlı ordusunu Alman gavuruna ipotek eden Enver Paşa, 85 bin canımıza mal olan “Sarıkamış Faciası”ndan sonra döndüğü İstanbul’da kendisini “kahraman” gibi karşılatmıştır![6] Ahmet Şimşirgil, Kayı-X, II. Abdülhamid Han, Timaş Yayınları, İstanbul 2021, s. 221.

[7] Ziya Burcuoğlu, II. Abdülhamid Han ve Yıldız Sarayı, İhlas Vakfı, İstanbul 2021, s. 74.

[8] Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yay., İstanbul 1993, s. 112.

Cumhurbaşkanı Özal’ın, “Arapları Osmanlı’ya karşı isyan ettirmek için İngilizlerden maaş alıyordu”[9] dediği Cemal Paşa ise fiyaskoyla sonuçlanan “Kanal Harekâtı”nı “nümayiş” olsun diye yaptığını söylemiştir. Daha da beteri, İngilizlerle işbirliği halinde Filistin’de İsrail devletini kurmak için her türlü hıyaneti işleyen “Yahudi Nili Örgütü”, Cemal Paşa’nın koynunda ve korumasında faaliyet göstermiştir.

CHP’NİN MAYASINI BU MASON İTTİHATÇILAR KARDI!

Bize yıllarca “Hürriyet devrimi” diye yutturulan II. Meşrutiyet ilânının arkasında Osmanlı Bankası, yani Rothschild ailesi ve Tapınakçılar vardı. Bunun bir Haçlı- Siyonist operasyonu olduğu konusunda yerli yabancı bütün analistler mutabıktır. 

İrlandalı Katolik Gerald Henry Fitzmaurice, 1908 hareketinin hatta Türkiye’deki her gelişmenin arkasında Masonların olduğunu söylemiştir.[10]

Necip Fazıl Kısakürek de, “Bu toy zabitleri, Türk vatanını batırmak isteyen Masonlar, dönmeler, kozmopolitler; tek kelimeyle ‘Yahudi dehası’ idare etti” demektedir. 

İşte bu kadro, bir sonraki yazımızda anlattığımız entrikalarla Abdülhamid Han’ı devirmiş ve daha da büyüteceklerini iddia ettikleri ülkeyi, 10 yıl geçmeden batırmıştır. Sonrasında ise üniforma değiştirerek, tekrar “kurtarıcı” kılığında Anadolu’da örgütlenmişlerdir. Yani “Ankara Hareketi”nin tamamına yakını da “İttihatçı” zihniyetlidir. 

Mustafa Kemal Paşa da, bu cemiyetin kuruluşunda yer almış ve Harp Akademisi son sınıfındayken İttihatçılara destek amacıyla yardım sandığı kurduğu için Bekirağa Bölüğü’nde 40 gün hapis yatmıştı.[11]

Ancak Enver Paşa yüzünden mesafe koymuş, I. Dünya Savaşı’ndaki İttihatçı hezimetinden sonra ise özellikle “İttihatçı karşıtı” görünmüştü. Hatta Suriye ve Filistin’de bulunduğu günlerde Cemal Paşa ile birlikte yaptığı at ticaretinden kazandığı parayla kurduğu “Minber” isimli gazetedeki yayınlarla İttihatçı olmadığı algısını güçlendirmişti.[12]

ŞİMDİKİ CHP, İTTİHAT TERAKKİ ZİHNİYETİNİN TEMSİLCİSİDİR

İşte “Halk Fırkası” (CHP), bu İttihatçı (yani din ve millet düşmanlığı) zihniyetini “kalıcı ve kurumsal” hale getirmek için kurulmuş bir “Yeni İTC”dir. Yol haritalarını daima “İttihatçı Zihniyet” belirlemiştir. Nitekim dönemin önde gelen isimlerinden Falih Rıfkı Atay, “Devrimler (inkılaplar) bizim, Meşrutiyet’ten beri güttüğümüz dava idi. Tabii, Mustafa Kemal’in cesaret ettiği kadar ileri gidemiyorduk ama radikal Türkçülerden (yani İttihatçılardan) idik”diyerek açıkça ifade etmiştir![13][9] Özal: İhaneti Hasan Cemal’e sorun, Star, 19 Nisan 2016.

[10] Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonist ve Masonlar, Çağ Yay., İstanbul 1991, s. 152-153.

[11] Ahmet Yavuz, Başkomutan, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul 2001, s. 43.

[12] Murat Bardakçı, İşte Atatürk’ün sansüre uğrayan o yazısı, Haber Türk, 10 Kasım 2013.

Sonrakiler de yüz yıldır aynı çizgiyi takip etmiş ve bunu açıkça dile getirmiştir. Asıl rota budur. Zaman zaman denedikleri “muhafazakarlaşma” seansları, “karganın ağzındaki peyniri kapmaya çalışan tilki” hesabı tamamen takıyeden ibarettir. 

“Turpun büyüğü” 31 Mart Operasyonu’dur. Oscar ödüllü Hollywood senaristlerini ve yönetmenlerini gölgede bırakacak olan bu “Vahşi Tiyatro”nun; hiç bilinmeyen ilginç ayrıntılarını mutlaka okumanızı tavsiye ederiz.

Nuh Albayrak / Star Gazetesi Yazarı

Yazının Kaynağını Görmek İçin Tıklayınız:👇https://m.star.com.tr/yazar/chpnin-atalarimiz-dedigi-jon-turkleri-ne-kadar-taniyoruz-yazi-1937771/

YARIN: 31 MART VAKASI; BÜTÜN POST-MODERN DARBERİN ANASI

[13] Falih Rıfkı Atay, Çankaya V, Cumhuriyet Eki, Yenigün Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 63.

ترجمةً من التركية إلى العربية: 👇

أسلاف حزب الشعب الجمهوري هم “تركيا الفتاة”..
فما مدى معرفتنا بـ”الذين يسميهم حزب الشعب الجمهوري أسلافنا”؟
الأحد، 13 نيسان / أبريل 2025

منذ سنوات وأنا أقول:
“حزب الشعب الجمهوري هو النسخة التركية الحديثة من جمعية الاتحاد والترقي.”
وقد صدّق على هذه الحقيقة بنفسه رئيس حزب الشعب الجمهوري. وكان لإعلانه هذا في ساحة سراج خانة دلالة أعمق، حين قال:
“نحن في مواجهة مستمرة منذ 150 عاماً؛ من جهة هناك الطيبون، ومن جهة أخرى نحن… هم أتباع من أغلقوا البرلمان لثلاثة وثلاثين عاماً (يقصد السلطان عبد الحميد الثاني)، أما نحن فجند من جنود تركيا الفتاة.”

السيد أوزكور أوزَل محقّ في قوله. فالنظم قد تتغيّر، لكن العقليات تبقى.
وهذه الكلمات تفسّر لماذا لا يزال حزب الشعب الجمهوري، رغم تجربته السياسية الممتدة قرابة قرن، يعاند إرادة الأمة.
ومضى على تلك الفترة مئة وخمسون عاماً، وهي تقابل تماماً تاريخ ارتقاء السلطان عبد الحميد الثاني العرش.
وبالتالي، فإن زعيم الحزب، حين يقول “الطيّبون”، فهو لا يعني الرئيس أردوغان وحده، بل يُشير إلى المسلمين جميعاً، من عبد الحميد حتى اليوم.

لذا، لا يمكن فهم حزب الشعب الجمهوري فهماً دقيقاً من دون معرفة ذهنية “الاتحاد والترقي” عن كثب. وكذلك من لم يفهم حادثة “31 مارس” التي خطط لها الاتحاديون، فلن يستطيع فهم انقلاب 27 مايو، أو أحداث 28 فبراير، أو فتنة “كَزِي”، أو حتى توترات سراج خانة، والتي تمثل جميعها امتداداً لعقلية الاتحاد والترقي/حزب الشعب الجمهوري.

وإذا قُرئت هذه المقالة، وسلسلة المقالات التالية حول “عملية 31 مارس،” بدقة وتأمل، فسيتّضح كيف أن حزب الشعب الجمهوري كان دائماً في مواجهة مع الأمة في المنعطفات المصيرية من التاريخ، ولماذا كان دائماً يدافع عن الصليبيين ومصالحهم!

عقلية الاتحاد والترقي ما زالت حية حتى يومنا هذا.
لكن لأن من كتب تاريخ تلك الحقبة هم أنفسهم الاتحاديون، لم يُعرفوا على حقيقتهم حتى الآن!

تسللوا إلى جسد الدولة العثمانية عبر “التنظيمات”!
فقد أدرك البريطانيون منذ قرون أن إسقاط الدولة العثمانية لا يكون إلا بهدم جبهتها الداخلية. وقد أظهرت الدراسات الاستخباراتية التي أجروها في الجغرافيا العثمانية، أن “الجبهة الداخلية” كانت مبنية بالكامل على الإسلام.
فإذاً، السبيل إلى إضعاف الدولة العثمانية كان يكمن في إضعاف صلتها بالإسلام!

ولكن، كيف يمكن فعل ذلك؟
فمحاولة إبعاد شعب يطبّق الإسلام بحذافيره عن دينه مباشرةً، لم تكن إلا مضيعة للوقت!
فالمبشّرون بذلوا جهوداً لسنوات، ولم يتمكنوا من إخراج أحد من الدين!

وبعد أبحاث طويلة، حُدّدت الطريقة:
كان لا بد أولاً من إنشاء مذاهب مزيفة يمكن أن تنتشر بين المسلمين بسهولة، لتُبعدهم “تدريجياً” عن الإسلام الحق من دون أن يشعروا.
أما ما تبقى فسيكون سهلاً! وقد أنشأوا لهذه العملية وزارة خاصة أُطلق عليها اسم “وزارة المستعمرات”.

وكانت مذاهب مثل “الوهّابية” و”القاديانية”، التي صمّمت على غرار “الشيعة السبئية” التي أسسها يهودي من اليمن يُدعى “عبد الله بن سبأ الحميري”، قد أُعدّت لهذا الغرض.
واليوم، تُشوَّه صورة الإسلام من خلال مفاهيم مثل “التربية على القيم” و”الإسلام الأوروبي”، وتُزرع في تعريف الإسلام مفاهيم منحرفة ومفبركة.

وقد انتقل مشروع الإفساد هذا، الذي استمر بكثافة في القرن الثامن عشر، إلى مرحلة أعلى في القرن التاسع عشر.
فأُريد تغيير دافع من يشغلون المناصب الحاسمة في الدولة وقادة الجيش.
وكان المطلوب إقناعهم بأن التقدّم لا يكون إلا بتقليد الأوروبيين في نمط حياتهم!
وعندها، سيكون بالإمكان إسقاط الدولة العثمانية عن بعد، بتحكم خارجي فقط!

وقد ساعد على ذلك بريق الثورة الصناعية، والانحلال الذي أحدثوه في القاعدة الشعبية للدولة العثمانية.
كما اكتشفوا أن الأشخاص الطموحين لكن غير الأكفاء، من السهل خداعهم، ويمكن استغلالهم بسهولة!
وقد استُخدم “الماسونية” بوصفها رمزاً للنخبوية، والطريق الوحيد لأن تكون “عصرياً، إنسانياً، ومتحضّراً”.

وهكذا بدأ هذا المشروع الذي دُعي بـ”التنظيمات”، عبر مصطفى رشيد باشا، الذي أُرسل إلى لندن سنة 1836 سفيراً، وأُدخل بنفسه إلى المحفل الماسوني على يد اللورد ستراتفورد كانينغ.
ثم جرى تطويره لاحقاً إلى “المشروطة” على يد مدحت باشا.

ويا للمصادفة(!)، فإن “التنظيمات الخيرية” التي قُدّمت على أنها إصلاحات، كان يقف خلفها ثلاثة من كبار الماسونيين: رشيد باشا، محمد أمين علي باشا، وفؤاد باشا.

أول عمل قام به رشيد باشا بعد أن أصبح صدر أعظم، نتيجة ضغط الإنجليز على السلطان عبد المجيد، كان زرع الماسونيين في المواقع الحساسة من الدولة.
كما سمح بانتشار المدارس التبشيرية التي يديرها المبشرون باعتبارهم “معلمين”، في كل أرجاء البلاد.
وقد افتُتحت في المرحلة الأولى 131 مدرسة أمريكية، و127 مدرسة فرنسية، و60 مدرسة بريطانية، و7 مدارس روسية!

وكان من بين هذه المدارس: “كلية روبرت” في إسطنبول، و”كلية عنتاب” في غازي عنتاب، و”كلية الأناضول” في مرزيفون.
وفي سهل خربوط وحده أُنشئ 62 مركزاً تبشيرياً، وبُنيت 21 كنيسة.
وفي 62 من أصل 66 قرية أرمنية، تأسست تنظيمات تبشيرية.
وقد تمّ تعليم أبناء الأقليات في هذه المدارس، ثم عُيّنوا في المناصب الحساسة في الدولة.

فعلى سبيل المثال، من بين 135 طالباً في كلية مرزيفون، كان 108 منهم من الأرمن، و27 من الروم.

بعبارة مختصرة:
“التنظيمات”خدمت الماسونيين والمبشرين!
فقد تسلّلت هذه الشبكات الشريرة، التي لم تكن قادرة على التنظيم بفعالية في زمن قوة الدولة، إلى جسد الدولة العثمانية بعد إعلان التنظيمات، تماماً كخلايا السرطان.

التعليم على هدم الدولة بمال الدولة!
لقد أرسل العثمانيون خيرة شبابهم إلى أوروبا لينالوا تعليماً جيداً، لكنّ معظمهم عادوا وقد أصبحوا “ماسونيين”! لم يُعلَّموا العلوم والتكنولوجيا، بل “تقنيات هدم الدولة العثمانية”!
وهؤلاء الشباب، الذين أطلقت عليهم الدول الأوروبية لقب “تركيا الفتاة”، أسّسوا في 3 حزيران / يونيو 1889 في إسطنبول منظمة سرّية أطلقوا عليها اسم “جمعية الاتحاد العثماني”، ثم نقلوها فوراً إلى سالونيك، حيث كان لليهود نفوذٌ قوي وتأثيرٌ كبير.

وبحسب ما أفاد به أحد المؤسسين، إبراهيم تيمو، فإن هذه المنظمات غير الشرعية، صُمّمت على غرار نموذج “إيطاليا الفتاة” الذي أعدّه الثوري الإيطالي الماسوني جوزيبي ماتزيني، وتمّ توحيدها تحت مظلّة واحدة هي “جمعية الاتحاد والترقي” (إ.ت.ج).
وقد تولّى تنسيق هذا الكيان كبير الماسونيين في محفل مقدونيا، إيمانويل قراصو (قره صو)، ونما هذا التنظيم سريعاً بفضل الدعم الكثيف من اليهود.

وكانت إدارة جمعية الاتحاد والترقي، وهيكلها القيادي، يتألّف بالكامل من الماسونيين.
لكنّ العبقرية الشيطانية البريطانية أسّست جبهة شرّ جمعت تحت سقف واحد: ملحدين كعبد الله جودت، ويهوداً مستعربين كمحمد جاويد، وقوميين كضياء كوك ألب، بل وحتى متدينين كمحمد عاكف وسعيد النورسي!
وكان “العداء لعبد الحميد” هو “الإسمنت” الوحيد الذي جمع هؤلاء المتباينين!

ولم يكن مستغرباً أن يقوم الغرب اليوم أيضاً، بجمع حزب الشعب الجمهوري (الوريث الحقيقي للاتحاديين) مع المحافظين المتدينين (السعادة) والقوميين (الحزب الجيد) على طاولة واحدة، في مواجهة استمرّت 150 عاماً!

أما الدافع الأيديولوجي للجمعية، فقد وفّره جمال الدين الأفغاني، الذي خرج من تحت عباءة البريطانيين، وأسّس محفلاً ماسونياً في مصر.
وكما فرّق الاتحاديون الأمة وهم يرفعون شعار “الاتحاد والترقي”، فقد فعل الأفغاني الشيء ذاته حين فرّق المسلمين وهم يرفعون شعار “الوحدة الإسلامية”.
وقد نُصّب الأفغاني، الذي وصفه أتباع تركيا الفتاة بـ”مرشدنا الكامل”، في دور يشبه تماماً الدور الذي لعبه فتح الله كولن داخل القوات المسلحة التركية!

أما المشروطة، التي ظنّ البعض أنها حرية، فكانت تعني للغرب: نقل السلطة من القصر إلى البيروقراطية، وتسليمها إلى الكوادر التي جرى إعدادها مسبقاً.
فمحاولة مدحت باشا سنة 1876 وإن لم تكتمل، فقد نجحت لاحقاً سنة 1908 عبر موجة أقوى أطلقها الاتحاديون.
وهكذا، نُفّذ هذا “الانقلاب”، وتم إسقاط الدولة العثمانية!

بدأوا بمحاولة اغتيال!
جمعية الاتحاد والترقي، التي زعمت أنها تأسّست من أجل “جلب الحرية”، عقدت أول مؤتمر لما يُسمّى بـ”تركيا الفتاة” في 4 شباط / فبراير 1902 في باريس، بدعم مباشر من بريطانيا وفرنسا.
وشارك في هذا المؤتمر، الذي شكّل ما يشبه “الطاولة السداسية”، 47 مندوباً يمثلون الأتراك والعرب والألبان والروم والأرمن واليهود.
وكان من بين القرارات المتّخذة: “النضال من أجل حرية الأرمن واليهود!”
وهكذا، فإن بريطانيا التي جمعت المتدينين والملحدين في الداخل ضد عبد الحميد، جمعت أيضاً خارجياً دول الكفر السبع كلها على مائدة واحدة!

وبعد خمسة أيام من الاجتماعات في بيت السيناتور الفرنسي لوفر-بونتاليس، تمّ إقرار خطة الانقلاب، وتعهّدت بريطانيا برعايتها.
فقد أعلن وكيل وزارة الخارجية اللورد ساندرسون دعم بلاده الكامل، وتبرّع المصرفي السير إرنست كاسل بعشرة آلاف ليرة ذهبية كمقدّم لتكاليف الانقلاب!

وكانت الخطة جاهزة للتنفيذ الفوري!
ففي كانون الثاني / يناير 1904، اتُخذ قرار اغتيال السلطان خلال مؤتمر “الطاشناق” المنعقد في صوفيا.
وقاموا بتهريب قطع سيارة خاصة صُنعت في فيينا عبر الجمارك برشاوى، وأعادوا تركيبها في إسطنبول.
كما استأجروا الفوضوي البلجيكي إدوارد جوريس بمبلغ ضخم، وأجروه تدريبات لمدة شهر في إسطنبول.

وفي يوم الجمعة 21 تموز / يوليو 1905، اليوم المقرر لتنفيذ الهجوم الغادر، وضع جوريس القنبلة في الجزء “الخاص” من السيارة، وركنها في الموقع الذي سبق أن تمّ استكشافه في ساحة يلدز، ثم فعّل ساعة التفجير.
لكن حكمة الله تعالى أنقذت السلطان عبد الحميد؛ إذ أنه وقف لدقيقة يتحدث مع شيخ الإسلام جمال الدين أفندي، فنجا من الانفجار الذي كان كفيلاً بتمزيقه

لم يُنهكه العدو، بل من كان ينبغي أن يكون إلى جانبه!
كان واضحاً أن عهد السلطان عبد الحميد، الذي كان واحةً وسط سنوات الفساد والانهيار في الدولة العثمانية، قد شارف على النهاية.
فالهجمات من الداخل والخارج كانت غير مسبوقة، وبلغت حدّ الجنون!

السلطان عبد الحميد، الذي سطّر ملاحم في مقاومة الإمبرياليين، لم يُنهكه الإنجليز ولا الصهاينة ولا الأرمن ولا الروس ولا الفرنسيون،
بل كُسرت أجنحته بأيدي أبنائه الذين كان ينبغي أن يقفوا بجانبه؛ فتحوّلوا إلى عصا بيد العدو، وضربوا بها سلطاناً كان يبذل روحه لأجل أمّته.

ولو أن شباب تركيا الفتاة، الذين أُرسلوا إلى أوروبا على نفقة الدولة ليأتوا بالتكنولوجيا، خدموا أمتهم حقاً، لكانت ديناميكية “الاتحاد والترقي” التقت بعبقرية عبد الحميد السياسية، ولتغيّر مجرى التاريخ!
لكن على العكس، فإن بريطانيا التي نظّمت كل المعارضين تحت اسم “جمعية الاتحاد والترقي”، جمعت أصحاب الأفكار والمعتقدات المتباينة على هدف واحد:
إسقاط السلطان عبد الحميد، وترك الدولة العثمانية بلا قائد!

“سيُفقدونه صلاحياته أولًا، ثم يُطيحون به!”

بعد فشل المحاولة الانقلابية، قررت “بريطانيا العميقة” التي تسيطر عليها المجموعات اليسوعية استخدام أساليب فرسان الهيكل للتخلص من السلطان عبد الحميد خان! وفي مؤتمر سالونيك، تقرر تنفيذ انقلاب على مرحلتين: أولًا، سيُعلن الدستور (المشروطية) تحت شعار “الديمقراطية“، ثم سيُستخدم الدستور نفسه كأداة للإطاحة به.

كانت الشعارات مثل “مطالبة بالدستور ضد القمع” مجرد عملية تضليل. فخطة “تدمير الدولة العثمانية” التي وُضعت في القرن الثامن عشر كانت تُنفذ خطوة بخطوة. كانت البلقان أول منطقة ينظم فيها الماسونيون أنفسهم في الأراضي العثمانية، وكان حزب الاتحاد والترقي مشروعًا ماسونيًا بالكامل. قال إيموري فيراري في إحدى خطاباته في جنوة:

“عندما شمّت الحكومة رائحة انضمام ضباط الفيلق الثاني والثالث إلى الماسونية، ثارت غضبًا!”

وقد قدمت محافل الماسونية في سالانيك، مثل محفل “مقدونيا“، دعمًا كاملًا للاتحاديين، بدءًا من إخفاء الوثائق السرية وحتى استضافة الاجتماعات السرية.

بل إن الاتحاديين أنفسهم لم يكونوا يخفون ذلك. فقد اعترف منياسي زاده رفيق بك والرائد نيازي بك في مقابلة مع الكاتب الفرنسي جان روديس في 20 أغسطس 1908:

“حقيقة أننا حصلنا على دعم الماسونية لا يمكن إنكارها. هناك العديد من المحافل في سالانيك، خاصة محفل ‘مقدونيا ريزورتا’ و’لابور إت لوكس’ التابع للمشرق الإيطالي الكبير، وقد ساعدونا كثيرًا. لقد نظمنا أنفسنا في المحافل لأن معظمنا ماسونيون.”

أجبروه على إعلان “المشروطية”!

كان المال يتدفق من أوروبا لدعم حزب الاتحاد والترقي في مهمته للإطاحة بالسلطان عبد الحميد! وكان إيمانويل كاراسو أول من قدم الدعم المالي، حيث نقل إلى الحزب 400 ألف ليرة (أي 4 صناديق من الذهب) من البنك الإيطالي. وبعد الإطاحة بالسلطان، تفاخر كاراسو، الذي أصبح عضوًا في مجلس المبعوثان (!)، قائلًا:

“ما لم نستطع إجبار السلطان عبد الحميد على فعله بـ5 ملايين ذهب، أنجزناه بالاتحاديين بـ400 ألف ليرة!”

أصبحت منطقة مقدونيا-سالانيك مركزًا للفتنة، حيث توالت الاغتيالات والجرائم والتمردات، مما وضع القصر العثماني في موقف صعب. وكان الضابط أنور بك قد انشق بفرقته العسكرية إلى الجبال. وقام أعضاء حزب الاتحاد والترقي بإغراق القصر ببرقيات التهديد، مدعين أن 50 ألف ألباني سيسيرون إلى إسطنبول إذا لم يُعلن الدستور!

زاد نفوذهم حتى في العاصمة، فوجد السلطان عبد الحميد نفسه وحيدًا في مواجهة حصار ماسوني، تمامًا كما حدث قبل انقلاب 15 يوليو (2016) عندما سيطرت منظمة “فتح الله كولن” (FETÖ) على الدولة. وفي النهاية، أُجبر السلطان على إعلان المشروطية الثانية في 24 يوليو 1908، وهو يعلم جيدًا إلى أين ستؤدي الأمور.

الماسونية تظهر علنًا بعد يوم واحد!

في 25 يوليو، خرجت المحافل الماسونية، التي كانت تختفي حتى وجودها قبل يوم واحد، في مظاهرات علنية تحمل أعلام الماسونية وهتفت الجماهير لهم باعتبارهم منقذي الوطن! كان هذا انتصارًا كبيرًا للماسونيين العاملين لصالح اليهود، فقد صعدوا إلى السلطة على أكتاف الاتحاديين بعد انقلاب 1908.

كل واحد منهم قائد لكارثة!

استمر التأثير الصليبي-الصهيوني على قادة حزب الاتحاد والترقي حتى بعد وصولهم إلى السلطة. فـ “ترحيل الأرمن، الذي خطط له طلعت باشا (الذي أصبح ماسونيًا في سبتمبر 1906 بمساعدة كاراسو)، لا يزال يُستخدم بعد 100 عام كذريعة لاتهام تركيا بـ”الإبادة الجماعية“! أما أنور باشا، الذي رهن الجيش العثماني للألمان، فقد عاد إلى إسطنبول بعدكارثة صاريقاميش (التي كلفت 85 ألف ضحية) ليتلقى ترحيب الأبطال!

أما جمال باشا، الذي اعترف الرئيس تورغوت أوزال بأنه “كان يتقاضى أموالًا من البريطانيين لتحريض العرب ضد العثمانيين،” فقد نفّذ عملية قناة السويس الفاشلة بحجة أنها “استعراض قوة“. والأسوأ من ذلك، أنه سمح لـمنظمة نيللي اليهودية، التي تعاونت مع البريطانيين لإنشاء دولة إسرائيل في فلسطين، بالعمل تحت حمايته!

حزب الشعب الجمهوري (CHP) هو وريث الاتحاديين الماسونيين!

ما زُعم أنه “ثورة الحرية” (إعلان المشروطية الثانية) كان مدعومًا من بنك روتشيلد وفرسان الهيكل. ويتفق المحللون على أنها كانت عملية صليبية-صهيوني.

قال غيرالد هنري فيتزموريس (كاتب إيرلندي كاثوليكي):

“الماسونيون يقفون وراء كل تطور في تركيا، حتى حركة 1908.”

وكتب نجيب فاضل قيساكورك:

“هؤلاء الضباط السذج كانوا يُدارون من قبل الماسونيين وأعداء الأمة، أو باختصار: العقلية اليهودية!”

هذه العقلية هي نفسها التي أسست حزب الشعب (CHP) كنسخة دائمة من حزب الاتحاد والترقي. وقد اعترف فاليه رفقي أطاي (أحد أبرز أعضاء الحزب) قائلًا:

“الإصلاحات (التغييرات) كانت قضيتنا منذ المشروطية. بالطبع، لم نكن نجرؤ على الذهاب بعيدًا مثل أتاتورك، لكننا كنا اتحاديين متطرفين.”

الخلاصة:
ما زال حزب الشعب الجمهوري (CHP) يمثل العقلية الاتحادية (المعادية للدين والأمة). ومحاولاتهم أحيانًا لإظهار أنفسهم “محافظين” ليست سوى خداع.

نوح ألبيراق / كاتب في صحيفة ستار

قارء هذا المقال 👆 يجب أن يقرأ دوامه في الرابط: 👇

https://www.aynamayansiyanlar.com/misafir-yazarlar/darbelerin-anasi-olan-darbeyi-dogru-bilmek/

غدًا: “انقلاب 31 مارس – أم كل الانقلابات الحديثة!”

ترجمة من التركية إلى العربية:
المترجم: أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
١٤ / ٠٤ / ٢٠٢٥ م أوسكودار