Gazze’de Zorla Göç Zulmü Devam Ediyor

Filistinlilerin Zorla Göç Ettirilmesine Hayır… Peki ya Bombalarla ve Aç Bırakılarak Yapılan Katliamlar?

ABD Başkanı Donald Trump’ın, selefi Joe Biden’ın ardından ikinci kez başkanlık makamına oturduğundan bu yana izlediği düşmanca siyasetler, Gazze halkının fiilî olarak yerlerinden edilmesi yönündeki endişeleri alevlendirmiştir. Bu, Trump’ın açık bir şekilde dile getirdiği bir teklif olup, Netanyahu da bu öneriyi benimseyip, aşırı sağcı hükûmetinin desteğiyle uygulamaya koyulmuştur.

Filistinlilerin göç ettirilmesine karşı Arap dünyasının gösterdiği tavır övgüye layıktır. Hatta belki de nadir görülen anlardan biri olarak, Arap halklarının beklentileri ile yönetimleri bu hususta örtüşmüş; muhalifler dahi bu konuda hükûmetleriyle aynı safta yer almıştır. Bu da, Gazze halkını zorla yerinden etme planının başarısızlığa uğratılması şeklinde değerlendirilmiş, Trump-Netanyahu planına karşı önemli bir set oluşturmuştur.

Ne var ki, “Zorla Göç Ettirmeye Hayır” sloganına sığınıp, bunu ulaşılması gereken bir nihai hedef gibi görmeye başladık. Beyaz Saray’ın efendisine karşı bir meydan okuma sayarak, bu durumu büyük bir zafer olarak yücelttik. Ancak şu sorulara gözümüzü kapadık: Ya İsrail’in gece gündüz demeden Gazze’yi ve oradaki halkı yakıp yıkan öldürücü savaş makinesi? Ya Gazze’nin, en yıkıcı Amerikan bombalarının denendiği bir alana dönüştürülmesi? Ya Siyonistlerin açlık ve susuzlukla kuşattığı halkı yiyip bitiren kıtlık?

Tüm bu sualleri “Zorla Göç Ettirmeye Hayır” sloganının ardına sakladık. Vicdanları uyuşturan bu tür sözlerle, Filistinlilerin göçünü başka bir yoldan gerçekleştirmiş olduk: Netanyahu ve Trump’ın arzuladığı gibi onları topraklar arasında göçe zorlamak yerine, biz onları topraktan semaya göç ettirdik. “Zorla göç ettirmeyin” başarısına katkıda bulunan herkese de şükran ve selamlarımızı sunduk!

Bu başarıya kapanıp Gazze halkının başına gelenlerle yüzleşmemek, dönüp durduğumuz faydasız müzakereler, savaşın durdurulması çağrıları, işgalci ordunun sivillere karşı işlediği katliamların kınanması, uluslararası topluma ve yıpranmış kurumlarına yapılan müdahale talepleri… Tüm bunlar, Netanyahu’nun nezdinde sadece burnuna konmuş bir sinek gibidir; elinin bir hareketiyle savurup geçmektedir.

Artık esirlerini bile umursamayan ve Filistin meselesini sonuna dek ve dönüşü olmayan biçimde tasfiye etmek isteyen “Kral Netanyahu”, Gazze’yi halksız görmek istiyor. Arap ülkelerine ise açıkça bir tercih sunuyor: Ya siz Gazze’yi halkıyla birlikte boşaltın, yahut biz bunu enkaz altındaki cesetlerle yapalım!

Bu noktada merhum Dr. Abdülvehhab el-Mesiri’nin şu sözü aklıma geliyor: “İsrail’in gücü kendi özünden kaynaklanan bir güç değildir. Bu güç iki kaynaktan beslenir: Amerikan desteği ve Arap dünyasının zayıflığı.”

Bu söz, şüphe götürmeyecek derecede hakikatin ta kendisidir. Zira ABD bu başıboş yapıya destek verdiği ve Arap ülkeleri dağınık, parçalanmış ve zayıf kaldığı sürece, Netanyahu yeryüzünde dilediği gibi fesat çıkarmaya devam edecektir. Üstelik onun Siyonist hırsları yalnızca Filistin’le sınırlı değildir. Herkesin ezbere bildiği üzere, İsrail’in rüyası “Nil’den Fırat’a” uzanan bir devlettir.

Bu gerçeği dikkate alarak, Arap dünyasından büyük beklentiler içine girmemeliyiz. Arap ülkelerinin İsrail’e savaş ilan edip Filistin’i kurtarmasını hayal etmek fazla iyimser olur. Ancak en azından temennimiz, faydasız kınama ve yalvarışların dışına çıkarak, gerçek ve etkili adımların atılmasıdır.

Aşırı bir hayale mi kapılmış oluruz, eğer Arap ve İslam ülkeleri İsrail’le diplomatik ilişkileri tümüyle kesip, bu ilişkilerin tekrar başlamasını ateşkesin sağlanması ve Siyonistlerin ihlâl ettiği anlaşmaların yeniden yürürlüğe girmesi şartına bağlarsa?

Aşırı mı olurdu, eğer bazı aktivistlerin önerdiği gibi, her ülkeden önde gelen resmî şahsiyetlerin öncülüğünde yardım kafileleri Gazze’ye girse ve böylece işgale fiilî bir meydan okuma yapılsa?

Aşırı mı olurdu, eğer Arap ülkeleri -tamamen kesmeseler bile- ABD’den ithal edilen malları ve yatırımları yüzde elli oranında azaltsalar, böylece ABD’nin Filistin meselesindeki siyasetlerine karşı bir baskı ve itiraz sergileseler?

Bu saydıklarım kesin çözüm değildir, lakin en azından faydasız kınama çemberinden çıkma yolunda bazı örnek adımlardır. Artık siyasî ve kültürel seçkinlerin ve kanaat önderlerinin bir araya gelip, Arap ve İslam hükûmetlerine sunulacak müşterek ve etkili talepler üzerinde ittifak kurmaları zarurîdir.

Gazze’ye yönelik savaşı sona erdirme yolunda her geç kalınan saat, Gazze halkının kanıyla ödenmektedir. Filistin meselesine dair atılmayan her etkili adım, Siyonistlerin tüm Filistin’i yutmasının önünü açmaktadır. Bu da bölgedeki tüm ülkelerin sırayla Siyonist hedef hâline gelmesine yol açacaktır. Nitekim meşhur hikmette geçtiği üzere: “Beyaz öküzün hikmetini unutan, sırasını beklesin.”

Yazan: İhsan el-Fekîh

Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu
07.04.2025 Üsküdar

لا لتهجير الفلسطينيين .. ولكن ماذا عن القتل قصفا وتجويعا؟

السياسات العدائية التي اتبعها الرئيس الأمريكي دونالد ترامب منذ توليه منصبه للمرة الثانية خلفا لسلفه جو بايدن، فجّرت، وما تزال، المخاوف من تهجير فعلي لسكان قطاع غزة، وهو المقترح الذي أعلن عنه ترامب بشكل واضح، وتلقفه نتنياهو للعمل عليه بدعم حكومته اليمينية المتطرفة.

كان الموقف العربي الرافض للتهجير يستحق الإشادة، وربما من المرات القليلة التي تلاحمت فيها تطلعات الشعوب العربية مع أنظمتها، إلى درجة أن اصطف معارضون مع حكوماتهم في هذا الشأن، واعتُبِر ذلك إفشالا لخطة ترامب نتنياهو، التي تقضي بتهجير سكان القطاع.

ولكن يبدو أننا اختبأنا داخل شعار «لا للتهجير»، واعتبرناه غاية نقف عندها ونتغنى بهذا الإنجاز العظيم، الذي تحدينا به سيد البيت الأبيض، ونسجله كأحد البطولات العظيمة التي حافظنا بها على حق الشعب الفلسطيني في أرضه والبقاء فيها. ولكن ماذا عن آلة القتل الإسرائيلية الوحشية، التي تعمل ليلا ونهارا على إحراق أرض غزة بمن عليها؟ وماذا عن تحول القطاع إلى ميدان لتجربة أشد القنابل الأمريكية فتكا؟ وماذا عن المجاعة التي زحفت تأكل أهل غزة الذين جوّعهم وعطّشهم الصهاينة؟

كل هذه الأسئلة اختبأنا من الإجابة عليها، في جوف شعار «لا للتهجير». وبهذه المسكنات وبهذا التخدير للضمائر، اخترنا طريقا آخر لتهجير الفلسطينيين، فبدلا من تنفيذ رغبة نتنياهو وترامب في رحيل سكان القطاع من أرض إلى أرض، رأينا نحن ترحيلهم من الأرض إلى السماء، مع وافر الشكر والتحايا، لكل من أسهم في الإنجاز العظيم «لا للتهجير».

الانكفاء على هذا الإنجاز والاختباء من مواجهة ما يحدث بأهل غزة، والدوران في تلك الحلقة المفرغة من مباحثات ودعوات إلى وقف الحرب، واستنكار للمجازر، التي ينفذها جيش الاحتلال بحق المدنيين، وتوجيه النداء للمجتمع الدولي والمنظمات الدولية المهترئة، بضرورة التدخل لمنع هذه الانتهاكات الجسيمة لحقوق الإنسان، كلها إجراءات عقيمة ليست عند نتنياهو إلا كذبابة وقعت على أنفه فأبعدها بحركة عفوية من يده.

الملك نتنياهو الذي لم يعد يهمه بقية أسراه، واختار أن يمضي في طريق إنهاء القضية الفلسطينية حتى النهاية وبلا رجعة، يريد غزة خالية، وترَك الاختيار للدول العربية: إما أن تقوموا بإخلاء غزة من سكانها على أقدامهم، أو نقوم نحن بإخلائها من سكانها أشلاء تحت الأنقاض. تحضرني مقولة للدكتور عبد الوهاب المسيري عن قوة الكيان الإسرائيلي، أنها قوة ليست ذاتية، ولكن قوتها مستمدة من رافدين: الدعم الأمريكي، والضعف العربي.

وهي عبارة يصدقها الواقع بشكل لا يحتمل التشكيك، فطالما استمرت الولايات المتحدة القوية في تبني ورعاية ودعم هذا الكيان اللقيط، وطالما أن الدول العربية مبعثرة مفككة ضعيفة، فسوف يبقى نتنياهو يعيث في الأرض يمينا وشمالا بلا رادع، ولن تقف أطماعه الصهيونية على حدود فلسطين كما هو معلوم، الجميع يحفظ عن ظهر قلب حقيقة الحلم الإسرائيلي بدولة من النيل إلى الفرات. وبناء على هذا التصنيف، لن نشطح في طموحاتنا حيال الموقف العربي، ولا تستبد بنا الأحلام، لأن تعلن الدول العربية الحرب على الكيان الإسرائيلي وتحرر فلسطين، ولكن كل ما نرجوه أن نتحول إلى إجراءات عملية فاعلة حقيقية، بعيدا عن الشجب والاستنكار واستجداء المعتدي، وغيرها من الإجراءات التي ثبت فشلها بامتياز.

هل سنكون مفرطين في أحلامنا، إن قامت الدول العربية والإسلامية بقطع العلاقات الدبلوماسية مع الكيان الإسرائيلي بشكل كامل، وتعليق عودتها على وقف إطلاق النار واستئناف العمل بالاتفاقية التي خرقها الصهيوني؟

هل سنكون مفرطين في أحلامنا لو قامت الحكومات العربية بتبني مقترح بعض الناشطين بأن تدخل قوافل الإغاثة إلى غزة رفقة شخصيات رسمية بارزة من كل دولة، بما يضع الاحتلال أمام أمر واقع يجبره على عدم التعرض لها؟ هل سنكون مفرطين في أحلامنا، لو قامت الدول العربية بتقليص ـ ولا أقول قطع- حجم الاستثمارات واستيراد البضائع الأمريكية إلى نسبة خمسين في المئة، كنوع من أنواع الضغط والإعراب عن الاعتراض على سياسة الولايات المتحدة تجاه القضية الفلسطينية؟

لا أزعم أنني أتيت بصلب الحل، ولكن هو نموذج لبعض الإجراءات العملية التي نخرج بها عن نطاق الشجب والاستنكار، فهناك ضرورة ملحة لأن تتفق النخب السياسية والثقافية وقادة الرأي على صيغة موحدة لمطالب تتضمن إجراءات عملية فاعلة، تخاطب بها الحكومات العربية والإسلامية.

كل ساعة تمر دون أن يتخللها عمل حقيقي لإنهاء الحرب على غزة بما يحقق المصالح الفلسطينية، يدفع ثمنها أهل غزة من دمائهم. كل ساعة تمر دون إجراءات فاعلة مؤثرة حيال القضية الفلسطينية، تنذر بابتلاع الصهاينة لكامل فلسطين، وهذا بدوره سيجعل دول المنطقة بأسرها في صف الاستهداف الصهيوني، كلٌ ينتظر دوره بعد أن تجاهل حكمة الثور الأبيض، والله غالب على أمره ولكن أكثر الناس لا يعلمون.

الكاتبة إحسان الفقيه