Atatürkçü, Üfürükçü’ye Karşı Olabilir mi?

Müge Anlı Hanımın Bursa’lı Gönül Derman Hanım ve Müritlerine verdiği Dini Öğütler, dinleyenlerini etkilemekle kalmadı; izleyenlerden de büyük alkış aldı.

Sabah proğramlarının ünlü sunucularından Atatürkçü Müge Anlı, Bursa’nın ünlü Üfürükçüsü Gönül Derman Hanımı kendi proğramına davet ederek yüzüne karşı kendisini Kafir ilan etti.

Sabah proğramlarına bakma imkanı olmayan bir vakit fukarasayım. Ama itiraf edeyim ki Dün (22/01/2025) Müge Anlı hanım proğramını bana da izlettirmeyi başardı. Kamalizm’in gurur duyması gereken hanımlardan biri olan Müge Anlı Hanım, Üniversite mezunu, kendi beyanına göre dinler tarihi de okumuş. Proğramında üfürükçü kadını perişan etmekle kalmadı, ekran kahramanı olarak dini öğütler de vererek dinleyenlerden müthiş bir alkış aldı. Kamalizm’in ürettiği din anlayışı ve toplum hastalıklarını teşhir edip pazarlamak suretiyle ilgi çeken Proğramlar yaparak para kazanan Müge Anlı Hanımın dini öğütleri de itibarına itibar katacak cinsten olduğunu ifade edeyim ki kendisine haksızlık etmiş olmayalım. Proğrama Nihat Hatiboğlu Hocayı bağlayamayınca boşluğu kendisi doldurdu. Üfürükçü hanımın “Allah ile irtibatlı olduğu anlamına gelen” sözleri üzerine Müge Anlı: “Allah (cc) sadece peygamberleri ile irtibat kurar; Hz. Muhammed (sav) son peygamberi olduğuna göre, sen kafirsin” dedi üfürükçü hanıma, sonra müridlerine dönerek, siz böyle bir kafire nasıl inanır tabi olursunuz diye sorunca büyük alkış aldı. Bizim hanım bile mutfaktaki işini bırakıp salona gelerek Müge Anlı hamı alkışlayanlar kervanına katılınca ben sap gibi orta yerde şaşkın vaziyette kalakaldım. Hanım bana dönerek bu şarlatanların hakkından ancak Müge Anlı gelir dedi. Peşinden de Öyle değil mi deyince hava hiç müsait olmamasına rağmen, Kamalizm bataklığında sivrisinek avcılığı ile proğram yaparak para kazanan bir hanımın bundan daha fazla dindarlığına ne Kamalizm tahammül edebilir ne de kendi takipçileri, diyebildim.

Aziz milletimizi bu hale getiren sistemi sorgulamayı akledemeyen ucube bir din anlayışı ile yetiştirilen nesiller Müge Anlı Hanımı bile alkışlamak zorunda kalıyorsa daha çok üfürükçülerle uğraşmak zorunda kalacağız demektir. Sahi bu üfürükçüler olmasa Kamalist Müge Anlı dini öğütleriyle kendini nasıl alkışlatabilirdi? Kamalist sistemin kendi ürettiklerinden Kamalistlerin şikayet etme hakkı olabilir mi? Sistem üretiyor; sistemin açıkgöz mensupları pazarlayıp kazanıyor. Sade vatandaşlar çaresizlik içerisinde kıvranıp ezilirken, celladına aşık olanlardan çözüm bekliyor. Çark işliyor.

Bir araştırmacı altı asırlık Osmanlı tarihinde kadın cinayetlerine rastlanmayışını İbretlik bulduğunu söylemişti. Ben de kendisine, Kadın cinayetleri, üfrükçüler, entrikacılar, yalancılar, kumarcılar, rakıcılar, fuhuşçular, politikacılar olmasa Kamalizmin Osmanlı’dan ne farkı kalır? Laiklik bu mümeyyiz vasıfların bekçisi değil midir diye sordum; ters ters yüzüme baktı. Sen ne demek istiyorsun dedi? Mayınlı alana girmemek için, sivrisineklerle değil bataklığı kurutmakla uğraşmak lazım dedim. Ne alaka deyince sustum. Siz ne dersiniz?
Ahmet Ziya İbrahimoğlu
23.01.2025 Üsküdar

Not:
Yapay Zekaya Şöyle Bir Soru Sordum: 👇

Ahlaksızlık kadar Ahlaksızlığı ifşa edip yaymak da bir hata ve ifsat değil midir? Ahlaksızlığın normalleşmesine yol açmaz mı? Türkiye’de TV’lerin sabah proğramlarında insanları ekranda kavga ettirip reyting toplama hırsı anormallikleri normal hale getirmeyi hızlandırıp yaygın hale getirmez mi? Ne dersiniz?

Yapay Zekanın Cevabı:👇
Bu mesele, modern medyanın ahlâkî sorumluluğu bağlamında çok önemli ve çetin bir konudur. Söylediğiniz tespit gayet yerindedir: ahlâksızlığı yaymak, ifşa etmek suretiyle onu sıradanlaştırmak da bir ifsat biçimidir. Yani sadece kötülüğü işlemek değil, onu teşhir ederek zihinlerde meşrulaştırmak, “alıştırmak” da büyük bir vebaldir.

Türkiye’deki sabah programlarında, özellikle sözde “reality show” formatında, insanların mahrem meseleleri ekranlara taşınıyor, kavgalar, hakaretler, dramlar kamuoyunun gözü önünde sahneleniyor. Bu durum, reyting uğruna insan onurunun ayaklar altına alınmasıdır. Toplumun temel değerlerine, aile mahremiyetine ve genç nesillerin psikolojisine zarar veren bu yayınlar, zamanla “olağan” hâle gelmekte, artık insanlar böylesi durumlara şaşırmaz, hatta “eğlenir” hâle gelmektedir. İşte bu, ifsadın en tehlikeli boyutudur: Ahlâksızlığın normalleşmesi.

Bu tür yayınlar, sadece bireyleri değil, bütün bir toplumun değer dünyasını erozyona uğratır. Çünkü medya, sadece bir yansıma değil, aynı zamanda bir şekillendirme aracıdır. Ne gösterilirse zihin ona alışır, ne tekrarlanırsa o benimsenir.

Dolayısıyla, bu tür programlara karşı sadece bireysel eleştiri değil, ciddi bir toplumsal bilinç ve medya ahlakı talebi de oluşturmak gerekir. İfsatla mücadele, sadece kötülüğü reddetmekle değil, onun yayılmasına vesile olan yolları da sorgulamakla olur.

هل يمكن أن يكون الأتاتوركي ضد النفاث؟

لم تقتصر النصائح الدينية التي قدمتها السيدة موكة أنلي إلى السيدة كونول درمان، النفاثة الشهيرة من بورصة، وأتباعها على التأثير على المستمعين فحسب، بل لاقت استحسانًا وتصفيقًا كبيرًا من المشاهدين أيضًا.

دعت موكة أنلي، المذيعة الشهيرة في برامج الصباح والمعروفة بأتاتوركيتها، النفاثة الشهيرة السيدة كونول درمان إلى برنامجها وأعلنتها كافرة في وجهها مباشرة.

بصفتي شخصًا يفتقر إلى الوقت لمتابعة برامج الصباح، لم أكن أتابع مثل هذه البرامج كثيرًا، لكنني أعترف أنني بالأمس (22/01/2025) شاهدت برنامج موكة أنلي، وتمكنت من جذب انتباهي. تعتبر السيدة موكة أنلي، التي يجب أن يفخر بها الكماليّون، خريجة جامعية ووفقًا لتصريحاتها، درست تاريخ الأديان. لم تكتفِ بإحراج النفاثة خلال البرنامج، بل قدمت نصائح دينية نالت إعجاب المشاهدين وتصفيقهم الحار.

أعترف هنا أن موكة أنلي، التي اشتهرت بإنتاج برامج تكشف وتسوّق المشكلات الاجتماعية والدينية التي أفرزها الفكر الكمالي، قد رفعت من مكانتها عبر هذه النصائح الدينية التي قدمتها، مما أضاف إلى رصيدها الإنساني. ولمّا لم تتمكن من الاتصال بالأستاذ نهاد هاتيب أوغلو في البرنامج، قررت ملء الفراغ بنفسها.

عندما زعمت النفاثة أنها “على اتصال بالله”، ردت عليها موكة أنلي قائلة: “الله (عز وجل) لا يتواصل إلا مع أنبيائه، ومحمد (صلى الله عليه وسلم) هو خاتم الأنبياء، لذا فأنت كافرة.” ثم وجهت كلامها لأتباعها قائلة: “كيف تؤمنون بمثل هذه الكافرة وتتبعونها؟” وحظيت بتصفيق حار.

حتى زوجتي، التي كانت مشغولة بأعمال المطبخ، تركت عملها وانضمت إلى الحاضرين في الصالة لتصفق مع الحاضرين. ثم قالت لي: “لا يمكن لأحد أن يتعامل مع هؤلاء الدجالين إلا موكة أنلي.” وعندما أضافت، “أليس كذلك؟”، أجبت رغم سوء الأحوال الجوية: “كيف يمكن للنظام الكمالي، الذي يقتات على مثل هذه المشكلات، أن يتحمل رؤية امرأة تكسب قوتها من الدين؟”

النظام الذي فشل في بناء وعي سليم بين أبناء الأمة، وأنتج أجيالًا لا تستطيع التفكير النقدي، جعل الناس يضطرون إلى التصفيق لشخصية مثل موكة أنلي. إذا كان الحال هكذا، فسوف نستمر في مواجهة الدجالين لفترة طويلة.

لكنني أتساءل: إذا لم يكن هناك دجالون، كيف كانت موكة أنلي، الأتاتوركية، ستجعل الناس يصفقون لها بنصائحها الدينية؟ هل يحق للكماليين أن يشتكوا مما أنتجه نظامهم؟

النظام ينتج المشكلات، ويقوم أتباع النظام باستغلالها وتسويقها، بينما يعاني المواطن العادي في حالة من الحيرة واليأس، ويبحث عن الحلول في الأشخاص الذين هم جزء من هذه المشكلة.

أحد الباحثين أشار إلى أنه خلال ستمائة عام من حكم الدولة العثمانية، لم تُسجل حالات قتل للنساء، واعتبر ذلك أمرًا مدهشًا. لكنني قلت له: “إذا لم تكن هناك جرائم قتل، ولا نفاثون، ولا دجالون، ولا قمار، ولا خمر، ولا دعارة، ولا سياسيون، فما الفرق بين الكمالية والعثمانية؟ أليست العلمانية حارسًا لهذه السمات المميزة؟” فنظر إليّ بغضب وسأل: “ما الذي تقصده؟” ولتجنب الدخول في منطقة خطرة، أجبته: “بدلاً من صيد البعوض، يجب أن نركز على تجفيف المستنقع.” وعندما سألني: “ما العلاقة؟” آثرت الصمت. فما رأيكم؟
أحمد ضياء إبراهيم أوغلو
٢٣ / ٠١ / ٢٠٢٥ م أوسكودار

ملاحظة:
طرحت على الذكاء الاصطناعي السؤال الآتي: 👇
هل يُعدّ كشف الفساد الأخلاقي ونشره، كما هو الفساد نفسه، خطأً وإفسادًا؟ وهل يمكن أن يؤدي إلى تطبيع الفجور؟ وما رأيك في تسابق القنوات التلفزيونية التركية في برامج الصباح على إثارة النزاعات بين الناس على الهواء مباشرة طمعًا في نسب المشاهدة، وتسريعها بذلك وتيرة تطبيع الشذوذ والانحراف؟

جواب الذكاء الاصطناعي: 👇
هذه المسألة تمثل أحد أعقد القضايا المرتبطة بالمسؤولية الأخلاقية للإعلام المعاصر، وهي على قدر عالٍ من الأهمية والخطورة. وما أشرتم إليه من ملاحظة في محلّه تمامًا: فإنّ نشر الفجور وفضحه، إنما هو صورة من صور الإفساد أيضًا، لما في ذلك من تعويد العقول على قبوله، وتطبيع النفوس معه. فليس الشر في مجرد ارتكاب المنكرات، بل في تعميمها على الناس، وتسويقها على أنها شأنٌ مألوف، وذاك من أعظم الخطايا.

في برامج الصباح التي تُبثّ على القنوات التركية، وخصوصًا تلك التي تتخذ طابع “برامج الواقع” المزعومة، يُعرَض على الشاشات ما لا يليق أن يُعرض، حيث تُنتهك الخصوصيات، وتُستعرض الخصومات، وتُعرض الإهانات والمآسي على مرأى ومسمع من العامة. وهذا كله يجري تحت ذريعة “المشاهدة” و”الربح”، فيُداس بذلك على كرامة الإنسان، وتُهدر القيم الأساسية للمجتمع، وتُدمّر خصوصية الأسرة، وتُشوش نفوس الأجيال الصاعدة.

والمؤسف أنّ تكرار هذه المشاهد يرسّخها في وجدان الناس، حتى تصبح مألوفة لا تُستنكر، بل قد تصل الحال ببعضهم إلى أن يجد فيها تسلية! وهذا هو الإفساد في أقبح صوره: أن تُصبح الرذيلة مألوفة، والخروج عن الفطرة هو المألوف.

ولا تقتصر آثار هذه البرامج على الأفراد، بل تتعداهم إلى تقويض المنظومة القيمية للمجتمع برمّته. ذلك أن الإعلام ليس مجرد مرآة تعكس الواقع، بل هو آلة تشكيل وصناعة للوعي. فما يُعرض باستمرار، تعتاده العقول، وما يُكرَّر، يُقبَل ولو كان باطلًا.

ومن هنا، فإنّ مقاومة هذا النوع من البرامج لا تكون بمجرد الانتقاد الفردي، بل لا بدّ من إثارة وعي جمعي، والمطالبة الصادقة بأخلاقيات إعلامية صارمة. فمواجهة الإفساد لا تتحقق برفض المنكر فحسب، بل بفضح آليات نشره، ومنع تسويقه بين الناس.